Saray baskısı yandaş gazetede yazı kaldırttı
Hükümete yakın Star gazetesinde, Kültür Sanat sayfasında yer alan bir neoliberalizm eleştiri yazısı, Saray’ın baskısı üzerine kaldırıldı.
Hükümete yakın Star gazetesi, Kültür Sanat sayfasında yer alan bir neoliberalizm eleştiri yazısını, Saray’ın baskısı üzerine kaldırdı.
Geçen 2 Kasım akşamı CRR’de Bengi Bağlama Üçlüsü’nün 30. yıl konseri gerçekleştirildi. Konserle ilgili Star gazetesinin internet sitesinde bir eleştiri yazısı yayımlandı.
Yazıda, grubun tarzına yönelik “1980’li yılların ikinci yarısından itibaren ayak sesleri duyulan ve 90’lardan bu yana hegemonik olan neoliberal dalga, müziği de etkilemiş, Türk Halk Müziği de bundan payını almıştır” ifadelerine yer verildi.
Oda TV'de yer alan habere göre, bu ifadeler Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda rahatsızlık yarattı. Yazı iki gün sonra internet sitesinden kaldırıldı. Saray’ın bağlama çalan isimlerinden İbrahim Kalın’ın yazıdan rahatsız olduğu iddia edilerek yayından kaldırıldığı belirtildi.
İşte gazeteci Melis Gönenç imzalı kaldırılan o yazının tamamı:
“Türk halk müziği tarihsel dönemlerin belirlediği evrelerden geçerken değişik görünümler sunmuştur: Aşık geleneğinin ‘şehir folkloru’nda seyreltilmesi, çoksesli müziğe kaynaklık, Yurttan Sesler, Ruhi Su modeli, Anadolu Pop, arabesk vb.
NEOLİBERAL ESTETİK
1980’li yılların ikinci yarısından itibaren ayak sesleri duyulan ve 90’lardan bu yana hegemonik olan neoliberal dalga, müziği de etkilemiş, Türk Halk Müziği de bundan payını almıştır.
İlk görünüm, ‘hibrid’ modellerin ikonlaştırılmasıdır; popüler ifadeyle, ‘ortaya karışık’ tat ve duyarlılık dayatması. ‘Tını zenginliği’ içerik kayması yaşayarak görgüsüzlük ölçütü olmuş, enstrümantal ve vokal icrada tarihsel olarak belirlenmiş sınırların aşılması anlamı taşımaya başlamış, opera sanatçılarıyla popçular, cazcılarla arabeskçiler, senfonik orkestralarla fantezi müzikçiler yan yana getirilmiştir.
İkinci adım, zorlama transpozisyon kültürüdür: Hiçbir açıdan birbirine benzemeyen müzik aletlerinden birinin çalış biçimini, ötekine uygulamak. Çalış tekniği ile ses arasındaki makasın açılmaya başlaması, söz konusu müzik aletinin işlevi ve konumunun bulanıklaşmasına yol açar ki, bu da ‘hormonlu’ modellerin ortaya çıkışını kolaylaştırır.
BAĞLAMA GİTAR DEĞİLDİR
Bağlama bir eşlik sazıdır. Bağlamadan ‘solist’ çıkarmaya çalışmak, onu gitarlaştırmak anlamı taşır. ‘Modern şelpe’, ‘yeni gelenek’ gibi adlandırmalar, bu zorlama kültürün yaldızlı tanımlarıdır, kolaya kaçmaktır; bir dönemin Anadolu Pop kolaycılığının, günümüzde sınırları tamamen silikleşmiş olan caz tarzında yeniden üretilme çabası.
Ahmet Kaya henüz ünlenmeden önce, farklı bağlama çalış tekniğini Ruhi Su’ya gösterme çabasında; bir gün fırsatını yakalar ve ‘Mahsus Mahal’i çalmaya başlar. Daha yarısına gelmeden Ruhi Su sinirli bir şekilde keser: ‘Öyle at teper gibi bağlama çalınmaz, kavga edilmez bağlamayla, bağlama ile meşk edilir.’ İşaret ettiği, bir eşlik sazının doğru işlev ve konumuna yönelik hassasiyettir. Tıpkı Neşet Ertaş’ın bir ömür koruduğu tavrı gibi.
Nitekim, Arif Sağ’a gelene kadar, usta kabul edilen hiçbir halk müzikçisi ‘virtüöz’ sıfatını taşımamış, trio’lar oluşturmamıştır. Çünkü bağlama virtüözite gerektirecek bir saz değildir. Halk müziğinin değeri başka ölçütlere tabidir. Bu arada, Arif Sağ’ın ‘arabesk’ tünelinde yolculuğunun da tesadüf olmadığı belirtilmeli.
KONSER HALİ
Okan Murat Öztürk’ün kurduğu Bengi Bağlama Üçlüsü, işte bu neoliberal çizginin, trio olarak ülkemizdeki en gelişkin örneği. Önce kurumsal derinlik kaygısıyla; bu tarz oluşumların değil otuz yıl, üç yılı bile bulmasının mucize sayıldığı bir yerde, ‘yeni gelenek’ arayışıyla geçmiş otuz yıl önemli bir istisnadır. Ne yazık ki, şu ana kadar ciddi incelemelerin konusu olduğunu söylemek zor.
Konser seçkisinin kendi yaklaşımları açısından tutarlı bir bütünlük sergilediği belirtilmeli. Erol Parlak, Serdar Kılıç ve Kıraç’ın katılımı da, söz konusu tutarlılığın diğer bir ayağını oluşturuyor.
Yağcılar Zeybeği, Acem Kızı, Naz Barı gibi parçalarda bağlamanın gitarlaştırılması, Hicazkar Sirto’nun vasat düzenlemesi, Suya Gider Allı Gelin’deki yurttan sesler edası, Karahisar Kalesi’ndeki kakofoni, Suda Balık Oynuyor’da fasıl havası, Gıcır Gıcır Gelir’in daha fazla enstrümantal sese gereksinimi, şehir folkloruna en yakın olan Rast Zeybek ve Nikriz Longa’da nefes alıp vermekte zorlanan mekanik yorum… Erdem Şimşek’in dört telli bağlama ile sunduğu deneysel çalışma, icra hâkimiyeti açısından parlak bir örnekti. Ancak, duyumsattığı bağlama mıydı!? Haydar Haydar’ın icrasının ise oldukça doygun ve duru olduğunu söylemeden geçmemeli.
Her üç müzisyenin de enstrüman hakimiyetleri gerçekten göz dolduruyor. Ancak, bu konuda o kadar zorluyorlar ki, vokal icraları müthiş sönük kalıyor.
Neoliberal kültürün simleri dökülürken, Ruhi Su’yu yeniden ve yeniden dinlemekte yarar var.”