Sol ve yerel seçimler
Abdullah Ağırkan
Toplumsal yaşamın ileriye doğru gelişmesinin önündeki temel engel, tarih boyunca toplumsal yaşamda hep var olagelmiş olan “insanların benmerkezciliği”dir. Efendiliği, derebeyliği ve burjuvalığı doğuran da benmerkezciliktir. Benmerkezci sınıflar, tarih sahnesine ilk çıktıklarında toplumsal yaşamı ileriye doğru taşımışlarsa da, sonraları tutuculaşıp gericileşerek, toplumsal yaşamı kaosa sürükleyici, gelişmesini engelleyici bir rol oynamışlardır. Tarih boyunca toplumsal mücadelelerin başarısı sonucunda giderek dizginlenerek rafine olmuşsa da, benmerkezcilik varlığını sürdürerek, sömürebilmek için hükmeden sınıfların oluşmasına kaynaklık etmiştir. Benmerkezcilik halen burjuvazi tarafından taşınmakta ve günümüzde “hegemonik küreselleşme” (ya da emperyalizm) olarak etkinliğini sürdürmektedir. Bu nedenle tarihin sonu falan gelmemiştir; toplumsal yaşamda benmerkezcilik olduğu sürece sol siyasetin işlevi bitmeyecektir. O halde, sol siyasetin bugün ve gelecekte yapacağı daha çok “iş” vardır…
Acaba burjuvazinin benmerkezci neoliberal sağ siyaseti, 1980’lerden itibaren ideolojik, siyasi, ekonomik ve askeri olarak tırmanışa geçerek, sol siyaseti belini doğrultmayacak derecede ezdiği için mi, sol siyaset iktidarsızlık hastalığına yakalandı? Burjuvazinin benmerkezci siyasetinin 1980’lerden itibaren tırmanışa geçerek, sol siyaseti, belini doğrultamayacak derecede ezemediyse de, gerilettiği bir gerçektir. Acaba bu durum, solun iktidarsızlık hastalığına yakalanmış olmasının belirleyici nedeni olabilir mi? 19. yüzyıl sonlarını ve 20. yüzyılı gözümüzün önüne getirelim. “Gelişmiş” kapitalist ülkeler dünyayı sömürgeleştirme ve birbirinden sömürge kapma hummasına yakalanmışlar. Dünyada “üzerinde güneş batmayan” sömürge imparatorlukları kurulmuş. *** ve Mussolini faşizmleri Avrupa’yı kasıp kavuruyor. Askeri ve sivil diktatörlüklerin biri inip biri çıkıyor. ABD Vietnam’ı cehenneme çevirmiş vs. Ancak burjuva benmerkezciliğinin bu “baş edilemez” siyasi güçlülük görüntüsüne rağmen, hepsi yerle bir edilerek, tarihin çöplüğüne atılmıştır. Bütün bunlar da o zamanların, iktidarı ele geçirmeyi aklından hiç çıkarmayan ve çok geniş kitleleri kucaklayarak siyasi mücadeleye sokabilen sol siyasetin mücadeleleri ile başarılmıştır. Bu nedenle neoliberal sağ siyasetin 1980’lerden itibaren başlayan tırmanışı, solun iktidarsızlık hastalığının belirleyici nedeni olamaz; sol siyaset geçmişte başardığını, bugün de başarabilir…30 Mart yeni kapıyı aralıyor olabilir mi?
Solun iktidarsızlık hastalığının belirleyici nedeni yukarıda ele aldığımız dışsal etkenlerden kaynaklanmadığına göre, bu hastalığın belirleyici nedenini içsel etkenlerde; solun kendisinde aramak gerekiyor. Eski bir “bürokartın”nın “Şu okullar olmasaydı maarifi ne güzel idare ederdim.” benzeri, “Şu emperyalistler olmasaydı ne güzel solculuk yapardık” kolaycılığına asla prim vermeden, yatıp kalkıp, günde beş vakit emperyalistlere, faşistlere, bilumum gericilere lanetler yağdırmanın ötesine geçerek, solun kendi içine bakıp, halihazırda bir “iktidarsızlık hastalığı” ile malul olduğunu kabul edip, “Neden iktidarı hedefleyemiyorum?”, “Eskiden olduğu gibi, şimdi neden çok geniş halk kitlelerini kucaklayıp, peşimden sürükleyemiyorum?” diye sorup, kendini sorgulaması, bu sorgulama içinde olabildiğince derinlere; felsefesine, toplumsal yaşam kuramlarına, siyaset yapma anlayışına vs kadar gidip ve bu sorgulamalar sonucunda “İktidarı nasıl elde edebilirim?” sorusunun cevabını bulması gerekiyor.
Bizce solun iktidarsızlık hastalığı, esas olarak kendisinden kaynaklanmaktadır. Sol, burjuvaziden bayrağı devraldığı 19. yüzyıl ortalarından itibaren geçen yüzelli yılı aşkın süre boyunca, hep iktidarı hedefleyerek, kah iktidar kah güçlü bir muhalefet olmuş, böylece toplumsal yaşamın daha ilerilere taşınmasında önemli roller oynamıştır. Bunun kadar önemli olarak, bu uzun zaman zarfında çok zengin bir siyaset deneyimi birikimi elde etmiştir. Bununla birlikte, sol üzerinde yükseldiği; 19. yüzyılın felsefe, toplum ve insan anlayışını halen temellerinde taşımaktadır. 19. yüzyıl ortalarından 1980’li yıllara kadar toplumsal yaşamın siyasi dinamikleri çok değişmiş, bu zaman zarfında sol, değişen dinamiklere kendini uyarlayarak, siyasi yapının önemli bir unsuru olmayı başarabilmiştir. Ancak sol, 1980’li yıllardan itibaren dünyanın yeni siyasi dinamiklerine kendini uyarlama başarısını gösterememiş ve eski sosyalist ülkeleri de saran neoliberalist dalga karşısında gerileyerek, iktidar olmayı aklından bile geçiremez duruma gelmiştir. Yukarıda, bu durumu dışsal etkenlerin belirlemediğini tespit ettiğimize göre, solun içsel bir sorunu var demektir.
Benmerkezcilik ve bundan kaynaklanan sömürü halen sürmekte, burjuvazi sömürü düzenini sürdürebilmek için küresel boyutta gerici bir siyaset izlemekte ve “gerektiğinde” saldırganlaşabilmektedir. Bu nedenle sol siyasetin, tarih boyunca olduğu gibi, günümüzde de “toplumsal yaşamdaki adaletsizliklere karşı mücadele ederek, daha ‘insanca’ insan ilişkileri kurmak” için önemli siyasi işlevleri vardır. 1980’li yıllardan itibaren kaybettiği bu işlevini yeniden kazanabilmek için, kendi içine bakarak; yüzelli yıllık başarılı siyaset pratiği içinde elde ettiği bilgi ve deneyim birikiminin ışığında, solun, 19. yüzyılda kuruluşuna esas olan felsefe, toplum ve insan anlayışlarını sorgulayarak, bu sorgulama sonucunda kendini yenileyerek, yenilenmiş anlayış ile toplumsal yaşamı ve özellikle yüzelli yıllık siyaset deneyimini analiz ederek, sol siyasetin çağdaş dinamiklerini, böylece “çağdaş sol siyasi duruş ve davranışı” bulabilmesi gerekmektedir. Biz, bunu başarabildiği zaman, solun iktidarsızlık hastalığını yenip, eski günlerde olduğu gibi, çok geniş kitleleri kucaklayarak, iktidarı hedefleyen etkin bir siyaset haline gelebileceğine inanıyoruz.
Tarihin sonu gelmediğine, bu nedenle solun yapacak daha çok işi olduğuna ve vakti zamanında karşısındaki “çok üstün” güçlere rağmen başarıdan başarıya koşabildiğine göre, sol, halihazırda yaşamakta olduğu ve esas olarak kendi içinden kaynaklanan iktidarsızlık hastalığını mutlaka yenecek, insanlara daha iyi bir yaşam vaadeden, herkesin anlayıp gerçekleşebileceğine inanıp güvenebileceği bir toplumsal yaşam modeli oluşturarak, bu modeli gerçekleştirebilmek için iktidarı elde etmeyi hedefleyebilecek, böylece çok geniş kitleleri kucaklayıp peşinden sürükleyerek, yeniden başarıdan başarıya koşacaktır.
YEREL SEÇİMLER BUNA İLK ADIM…