Olimpiyatlarda 'Soğuk Savaş'

Amerikalıların “her dalda en iyi biziz” fikri bu olimpiyatlarda sanki biraz etkisini kaybetti. Eğer turnuvanın son iki gününde büyük sürpriz olmazsa Çinliler...

Amerikalıların “her dalda en iyi biziz” fikri bu olimpiyatlarda sanki biraz etkisini kaybetti. Eğer turnuvanın son iki gününde büyük sürpriz olmazsa Çinliler 2008’den bu yana ilk kez en fazla altın madalyayı kazanmış olacaklar. Belki 30 yıldan fazla süredir devam eden ancak son 3-4 yılda vatandaşların da farkına vardığı ABD-Çin küresel rekabetinde Amerikalılar fena gol yediler.

“Ne var ki canım, alt tarafı spor işte” demeyin. Emperyalist güçlerin kültürel hegemonyasının önemli alanlarından biridir uluslararası turnuvalar. Her olimpiyatta en çok madalyayı almak onlar için önemlidir.

Bu turnuvaya iyi başlamamış olmaları ise televizyon reytinglerinin çakılmasına yol açtı! ABD’liler kaybetmeyi izlemeye tahammül edemiyordu.

ABD medyasının kafası karışıktı. NBC muhabiri diskalifiye edilen bayrak yarışçılarına alaycı bir ifadeyle, “ne kadar çalıştınız böyle bir sonuç için?” gibi bir soru sorma cesaretini kendinde buldu.

Bazı medya kuruluşları madalya sayarken “gümüş bronzla dahil” tüm madalyaları ekleyerek ABD’yi şampiyon ilan ediyordu.

Bir yandan da Washington Post gibi gazeteler “Olsun canım, kültürel hegemonya artık olimpiyat madalyasıyla ölçülmüyor, ki bu iyi bir şey!” gibi komik başlıklar attılar.

Bir de üstüne Simone Biles olayı geldi. Biles 24 yaşında bir jimnastikçiydi. ABD takımının sıradan bir sporcusu da değildi. Bazıları tarafından tüm zamanların en iyisi olarak bile gösteriliyordu. En çok Dünya Şampiyonası madalyası kazanan jimnastikçi olmasının yanı sıra ilk madalyasını henüz 16 yaşında almıştı.

Biles, birçok sporseverin izlemek için merakla beklediği bir sporcuydu. Ancak kendisini zihinsel olarak iyi hissetmediği gerekçesiyle ilk yarışlara çıkmadı. Ülkesinin konu üzerine kutuplaşması ise sadece birkaç saati aldı.

Bir grup, Biles’ı arkadaşlarını yarı yolda bırakan hatta ülkesini hayal kırıklığına uğratan bir hain olarak nitelendirdi.

ABD merkez medyası ise Biles’ı bir kahraman olarak gördü. Onlara göre aldığı cesurca kararla kendi akıl sağlığını öncelemiş, benzer durumda olan birçok sporcuya örnek olmuştu. Tarih onu bir kahraman olarak yazacaktı.

Biles yine de içinde kalsın istemedi ve son yarışa katıldı. Jimnastik uzmanlarının pek de kendini vermediğini söylediği bu yarışmada ilk iki sırayı kazanan Çinli sporcuların ardından üçüncü gelerek bronz madalya aldı ve turnuvayı noktaladı.

Biles bir kahraman ya da bir hain değildi. Bir çoğumuz gibi kendi aklında aşamadığı sorunlar vardı. Ancak Biles üzerinden ABD’nin bu denli kutuplaşması olimpiyatların sadece olimpiyat olmadığını bize göstermiş oldu. Amerikalıların kaybetmeye tahammülü yoktu, özellikle her dalda kıyasıya rekabet ettikleri Çinlilere.

Bazı ABD’liler bu “olsun canım önemli olan sen iyi ol yeter” düşüncesinin giderek büyüyen küresel mücadelede ABD’nin kaybetmesine yol açacağına inanıyor. Onlara göre bugün Biles’ın yaptığı hareket ülkenin başka alanlarına yayılabilirdi. Ordusundan istihbaratına “kaybedenlerin sırtını sıvazlama” fikrinin bir norm haline geleceğinden korkuyorlardı. Çünkü rakipleri disiplinden ödün vermiyordu. Çinlilerin çalışma disiplini bu tarz bir bakış açısına hoşgörü göstermezdi.

Rusların doping skandalları sonrası turnuvalardan men edilmesini de hatırlayın. Büyük devletler bu tarz turnuvaları küresel güçlerinin bir dışa vurumu olarak görüyorlar.

Bir de Çin-Tayvan gerginliği var. Badminton çiftler finalinde Tayvan altın madalya Çin ise gümüş madalya kazandı.

Çin’in baskısı üzerine Tayvan milli marşı daha önce de olduğu gibi uluslararası turnuvada çalınamadı. Onun yerine Tayvan’ın “bayrak marşı” çalınmış oldu. Çinli sporcular sosyal medyada rakiplerini tebrik ederken “Çin’in Taipei (Tayvan’ın başkenti) takımını kutlarım” ifadelerini kullandılar.

Tayvan, Hong Kong ve Uygur meselesiyle birlikte batının Çin’le mücadelesinde önemli bir konu.

Yani özetle, olimpiyatlar sadece spor müsabakalarından ibaret değil. ABD belki son iki günde Çin’i madalya sayısında yakalar, ancak artık “tartışmasız en iyi” olduklarına pek inanmıyorlar. Çin’in sert ve disiplinli tutumu, aralarında bu “Soğuk Savaşı” andıran gerilimde ABD’nin “insancıl” olarak nitelediği duruşa karşı galip mi gelecek bunu da zaman gösterecek. Haftaya başka bir yazıda görüşmek dileğiyle, iyi hafta sonları efendim.