Adıyaman'daki yıkımı inceleyen akademisyenler uyardı: 'Şehirler kayalık bölgelere taşınmalı'
Doç. Dr. Selçuk Baş ve Doç. Dr. Bülent Sönmezer, merkez üssü Kahramanmaraş olan depremlerde yıkım ile karşılayan Adıyaman'da incelemelerde bulundu. Akademisyenler zemin sıvılaşması olan bölgelerdeki şehirleşmenin depremlerde yarattığı riski hatırlattı.
6 Şubat Pazartesi günü Kahramanmaraş'ta art arda meydana gelen depremler Kahramanmaraş, Gaziantep, Malatya, Diyarbakır , Kilis, Şanlıurfa, Adıyaman, Hatay, Osmaniye, Adana ve Elazığ'da yıkıma neden oldu. Depremde hayatını kaybeden yurttaşların sayısı 41 bin 156'ya yükseldi. Afette 105 bin 505 kişi ise yaralandı. Depremlerde yıkımın boyutunu artıran ihmaller için ise uzmanlar art arda uyarıyor.
Adıyaman'da depremde hasar alan binaları inceleyen öğretim üyeleri, binaların yapıları ve zemin durumlarını değerlendirdi. Uzmanlar, zemin sıvılaşmasına dikkat çekerek, şehirlerin kayalık bölgelere taşınması gerektiğinin altını çizdi.
İHA'nın aktardığına göre; Bartın Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Selçuk Baş ve Kırıkkale Üniversitesi Geoteknik Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Bülent Sönmezer, TÜBİTAK projesi çerçevesinde Adıyaman'da hasar alan yapıları incelediler. Binaların tasarımının süneklik, dayanım ve rijitlik olmak üzere üç ana temele dayandırıldığını anlatan Bartın Üniversitesi İnşaat Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Selçuk Baş, yaptıkları gözlemlerde hasar alan çoğu yapıda rijitlik problemi yaşandığını ifade etti.
Yapının kuvvet etkisi altında şekil değiştirmeye karşı oluşan fiziki direnç olarak nitelendirilen rijitlik probleminin detaylarını anlatan Baş, şöyle dedi:
"Genel olarak biz inşaat mühendisliği eğitiminde de binalarımızın tasarımını üç temel şeye yaslıyoruz. Bunlardan birincisi süneklik, ikincisi dayanım, üçüncüsü rijitlik. Bunlar deprem yönetmeliğimizde şartnamede de belirlenmiş. Bölge özelinde olan kısımlar da var ama genel olarak söyleyebileceğim dayanım, süreklilik ve rijitlik probleminin daha çok tasarımda olduğunu gördüm. Malzeme donatı içeriği ve betonda bazı sıkıntılar olabilir ama aynı binanın aynı zamanda binalar da var. Birisi yıkılmış birisi yıkılmamış. Aynı katta ikinci kat birinci katın üzerine çökmüş. Yumuşak kat dediğimiz rijitlik problemi. Bunun gibi birçok problemler var. Adıyaman özeline bakalım. Adıyaman üzerinde girişte özellikle yeni binalarda yumuşak kat yada zayıf kat tarzı bir hasar durumları görmüyoruz. Rijitlik dediğimiz olay kolonların standardından farklı bir şekilde tasarlandığı... Bunlar 2000 öncesi yapılar tahminimce. Düz donatılar. Adıyaman'ın alt bölgesinde gördüğümüz şey de cadde boyunca çok yüksek katlı ticari alanları görüyoruz. Bu zaten yumuşak katın en temel sebebi. Bunların hepsini topladığınızda rijitlik problemini görüyoruz. En kritiği olan rijitliği söyleyebiliriz. Hatay'a da gittik. Orada gördüğümüz şey zemin büyütmeleri çok fazla. Zemin etkileri fazla. Sıvılaşmadan dolayı herhangi yatan bina görmedik belki ama zemin etkileri deprem yükleri çok arttırdığı için büyük hasarlara sebep olmuş. Orada da rijitlikle alakalı kusurlar var. Deprem bina yönetmeliğinde tasarımsal ve geometri ile ilgili problemler çıkıyor. İmalatla alakalı hatalar. Bu da şunu gerektiriyor. Ustalarımızın, usta başımızın gerçekten eğitim alması gerekiyor. Belki şunu da yapabiliriz. Biz çok teknik bilgiler kullanıyoruz ama belki inşat mühendisliği eğitim derslerinde çok özet şeklinde anlatabiliriz. Çünkü bizim mezun ettiğimiz öğrenciler bu tasarımı yapıyor ve müteahhit oluyor. Bunları da müteahhidin anlayacağı düzeyde, kişilerin anlayacağı şekilde kısa ve özet bilgi vermemiz gerekiyor."
"ZEMİN SIVILAŞMASINA DİKKAT ETMEMİZ GEREKİYOR"
Kırıkkale Üniversitesi Geoteknik Bölümü Öğretim üyesi Doç. Dr. Bülent Sönmezer ise özellikle Hatay bölgesinde zemin sıvılaşmalarını gözlemlediklerini belirtirken bundan sonraki süreçte yapılacak olan yapıların kayalık zeminlere yapılması gerektiğine vurgu yaptı. Sönmezer, camları bile kırılmadan yan yatan binaların zemin sıvılaşması nedeniyle hasar aldığını aktaran Sönmezer, şöyle dedi:
"Fay hatlarının olduğu bölgeyi gezdik. Özellikle alüvyon zeminler üzerinde yapılan binalarda ciddi zemin büyütmeler olduğunu gördük. Bu zemin büyütmeler sebebiyle spektral ivmeler artıyor. Binalara giren ivme değerleri çok artıyor. Bu da binalarda ciddi hasarların ortaya çıkmasına sebebiyet veriyor. Eğer biz binalarımızı kayalık zeminler üzerine yaparsak bu spektral ivme değerleri çok düşüyor. Dolayısıyla gelen kuvvetler de çok azalıyor. Bu yapılardaki hasarlar çok düşük seviyede kalıyor. Aslında şehirlerimizi kayalık bölgelere taşımamız gerekiyor. Kayalık bölgelere gittiği zaman şehirler yapı hasarları çok az olacağını düşünüyoruz. Şimdiye kadar yapılanlarda gördüğümüzde zemin sıvılaşmasıyla ilgili özellikle Gölbaşı'nda, Türkoğlu'nda, Hatay'da, İskenderun'daki liman bölgesinde ciddi zemin sıvılaşmaları var. Zemin sıvılaşması yeraltı su seviyesinin yüksek olduğu alüvyon zeminlerde meydana geliyor. Oralarda biz çok net şekilde kum kaynamalarını gördük. O tarz yerlerde yapılaşmaya izin verirseniz yapıyı sağlam bile yapsanız binaların bir kutu gibi yan yattığını görüyoruz. Hatta bunun tipik örnekleri İzmit'te vardı. Binaların camları dahil kırılmadan binalar kullanılamaz hale geliyordu. Gölbaşı aslında yüzen şehre dönüşmüş. İskenderun'da sahil bölgesindeki yapıların çoğu kullanılamaz hale gelmiş. Zemin sıvılaşmasına da dikkat etmemiz gerekiyor. Binaları sert sıkı zeminlere taşımamız gerekiyor. Bundan sonra bunlara çok dikkat etmemiz gerekiyor."