Atatürk, Hitler'in, Nazi zulmünden kaçan bilim insanlarını geri istemesine, “Bir onbaşı beni cinayetlerine alet edemez’ yanıtı vermişti
Almanya’dan kaçan bilim insanlarına Türkiye’nin kapılarını açan Mustafa Kemal Atatürk, buna tepki gösteren Adolf Hitler’in, “Benim ortadan kaldırmak istediğim bu Yahudi alayını Mustafa Kemal koruyamaz” tehdidine “Bir onbaşı beni cinayetlerine alet edemez” yanıtını vermişti.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, ölümünün 84. yıldönümünde ülkeye kazandırdıklarıyla gündem yaratmayı sürdürüyor. Bugün, sosyal medyada gündem olan başlıklardan biri de Atatürk’ün modern üniversitelerin doğuşu için gösterdiği çaba ve bu konuda Almanya’nın faşist lideri Adolf Hitler ile restleşmesi oldu.
Almanya’dan kaçan çoğu Yahudi kökenli bilim insanlarına Türkiye’nin kapılarını açan Mustafa Kemal Atatürk, buna tepki gösteren faşist lider Adolf Hitler’in, “Benim ortadan kaldırmak istediğim bu Yahudi alayını Mustafa Kemal koruyamaz. Buna müsaade veremem” tehdidine “Bir onbaşı beni cinayetlerine alet edemez” yanıtını vermişti.
HİTLER’İN SOYKIRIM PLANI
Şalom gazetesi internet sitesinde 9 Ocak 2008 yılında Naim (Avigdor) Güleryüz imzasıyla yayımlanan yazıdan bu konuda yapılan alıntı kısa sürede yüzlerce kez alıntı ve beğeni aldı.
“Türkiye`ye gelen çoğu Yahudi Kökenli Alman profesörler ve Albert Einstein” başlıklı yazıda Atatürk’ün Almanya’dan kaçan Yahudi bilim insanlarına Türk üniversitelerinin kapısını açması ve bu konuda Nazi Almanya’sına karşı verdiği mücadele şöyle özetlendi:
“Hitler görevine başlayışından henüz üç ay bile dolmadan, 1 Nisan 1933 günü başlayan Yahudi işyerlerine boykot hareketinin ardından 7 Nisan 1933 tarihinde Devlet Memuriyetinin Meslek Olarak İfasına Yeniden Dönüş Yasası’nı çıkartır. Safkan, yani Aryan ırkından olmayanların ve özellikle Yahudilerin veya rejim karşıtı (anti-nazi) olanların sindirilmesi, sırasıyla önce işlerinden, daha sonra toplum yaşamından soyutlanması ve nihayet yeryüzünden silinmeleri sürecinin yeşil ışığıdır bu yasa. Doğal olarak da, ilmin nur’undan korkan tüm rejimlerde olduğu gibi ilim ve bilim adamları ilk hedeftirler. Yahudi kökenli veya sosyalist eğilimli akademisyenler bilim ve irfan yuvalarından dışlanarak faaliyet görmeleri kısıtlanır, yasaklanır.
Almanya’dan, ve daha sonra Avusturya’dan, kaçan akademik kişiler sığınacak limanlar aramaktadırlar. Bu kişilere yardımcı olmak üzere New York’da Emergency Committee, Londra’da Academic Assistance Council gibi kuruluşlar faaliyete geçer. Kimi bilim adamları ABD’ye göç ederken Avrupa’da kalmayı yeğleyen çoğunluğun ilk durağı ise, belki de anadilleri olan Almanca lisanı hakim olduğundan, Zürich’tir…
GENÇ CUMHURİYET’İN REFORM PLANI
Aynı dönemde Türkiye’nin gündemini işgal eden temel sorunlardan biri de Üniversite Reformu’dur. II. Abdülhamid’in Ağustos 1900’de kurduğu Darülfünun-u Şahane 10 yaşındaki genç ve dinamik Türkiye Cumhuriyeti için Atatürk’ün hedef olarak belirttiği muassır medeniyet ilkesine cevap vermekten çok uzaktır. Maarif Vekaleti’nin (Milli Eğitim Bakanlığı) Haziran 1931 de başlayan ve çağdaş anlamda bir üniversite reformu amaçlı çalışmaları tam hızla devam etmektedir. Bu sırada Atatürk, tarafsız ve objektif bir rapor hazırlaması için Cenevre Üniversitesi’nden Pedagoji öğretim üyesi Prof. Albert Malche’i Türkiye’ye davet eder.
19 Ocak 1932’de Darülfünun’da kendisine ayrılan bölümde çalışmalarına başlayan Prof. Malche, öğretim üyeleri ve öğrencilerle görüşerek, zaman zaman derslere ve hatta sınavlara girip durumu bilfiil gözleyerek düzenlediği 95 sayfalık geniş ayrıntılı değerlendirme raporunu, 29 Mayıs 1932’de takdim eder. Raporu okuyan Atatürk’ün yorumu kısadır: “Bildiğimiz başka, hakikat başka”. Sonuç bölümünde özetle, Darülfünun’un kapatılmasını, fen ve bilimin güncelliğine uymayan öğretim üyelerinin tasfiyesiyle kadro açığının yurtdışından getirtilecek bilim adamlarıyla tamamlanmasını, disiplinli bir eğitim sisteminin yerleştirilmesini ve gelecek nesil öğretim üyelerinin yetiştirilmesini öngören rapor, 1 Haziran 1932’de Başvekil İsmet (İnönü), Hariciye Vekili (Dışişleri Bakanı) Dr. Tevfik Rüştü (Aras), Adliye Vekili (Adalet Bakanı) Yusuf Kemal (Tengirşenk) ve Maarif Vekili (Milli Eğitim Bakanı) Esat (Sagay) Beylerin katıldığı beş toplantıda müzakere edilerek onaylanır. 6 Haziran 1932’de İsviçre’ye dönen Prof. Malche de yeni sistemde görev almak üzere bazı bilim adamlarıyla temaslarına başlar…
HİTLER’İN ÖFKESİ BİR İŞE YARAMAZ
Türk hükümetinin kendisinin kovduğu kişilerle temas kurduğunu öğrenen Hitler, 8 Mayıs 1933 günü Berlin’deki makamına öfkeyle gelerek “Benim ortadan kaldırmak istediğim bu Yahudi alayını Mustafa Kemal koruyamaz. Buna müsaade veremem.” diye tehditte bulunur ve Atatürk’e “Bu komünist profesörleri ülkenize sokmayınız” mesajı gönderir. Atatürk bu bilgi kendisine iletildiğinde Hariciye Vekili Tevfik Rüştü (Aras) ve Maarif Vekili Dr. Reşit Galip’e “Bir onbaşı beni cinayetlerine alet edemez” diyerek Türkiye’ye sığınmak ve Türk Üniversitelerinde görev yapmak isteyen Alman profesörlerle ilgili işlemlerin süratlandırılması talimatını verir.
5 Temmuz 1933 günü NdWA başkanı Prof. Philipp Schwartz, Prof. Albert Malche ve Prof. Rudolf Nissen ile beraber İstanbul’a gelerek Maarif Vekili Dr. Reşit Galip ile görüşür ve mülteci akademisyenlerin İstanbul Üniversitesi reformuna muhtemel katkıları konusunda kendisine ayrıntılı izahat verir. Schwartz ayrıca, Kerim (Erim) vasıtasıyla Ankara ziyaretini de düzenleyerek Maarif Vekaleti yetkililerinden Salih (Zeki) ve Rüştü (Uzel) ile de görüşür. Reşit Galib’in de katılmasıyla olumlu bir şekilde süren müzakereler sonucunda bir ön anlaşma imzalanır. Reşit Galip‘in toplantının kapanış konuşmasındaki ifadesi çok anlamlıdır: “Bugün alışılmışın dışında, örneği gösterilemeyecek bir iş yapılan bir gün oldu. 500 yıl kadar önce İstanbul’u kuşattığımız zaman Bizanslı bilginler İtalya’ya göç etmişti, buna engel olamamıştık. Sonuç olarak Rönesans gerçekleşti. Bugün ise Avrupa’dan bunun karşılığını alıyoruz.” Kendisine sunulan ön anlaşma metni ile Prof. Schwartz’ın bıraktığı akademisyenler listesini onaylayan Atatürk aynı zamanda Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekili (Sağlık ve Sosyal İşler Bakanı) Dr. Refik Saydam’dan Ankara Numune Hastanesi ve Hıfzısıhha Enstitüsü için de benzer temaslar yapmasını ister. Prof. Schwartz ve Prof. Nissen 25 Temmuz 1933 de tekrar Ankara’ya gelerek kesin anlaşmayı imzalarlar.
Genç T.C.’nin Üniversite Reformu Yasası 1 Ağustos 1933’de yürürlüğe girerken, kontratları imzalanmış çoğu Yahudi kökenli mülteci bilim adamları aileleriyle beraber Türkiye’ye gelmeye başlar. Türkiye geleneksel ve tarihi insancıl hoşgörüsüyle kucak açtığı Alman profesörlere ülkenin kültürel ihtiyacını destekleme olanaklarının da kapılarını açmıştır. Üniversite 18 Teşrinisani (Kasım8) 1933 günü, ancak üç hafta kadar önce 27 Teşrinievvel (Ekim)1933 tarihinde göreve başlayan yeni Maarif Vekili Hikmet Bayur tarafından, Beyazıt Meydanında eskiden Harp Bakanlığı olarak kullanılan bugünkü Merkez Bina’da açılır…
“BU BİLİM İNSANLARINI BİZE GERİ VERİN”
Türkiye’de bu olumlu gelişmeler gerçekleşirken Hitler, İkinci Dünya Savaşı’nı başlattığı günlerde, Almanya ve Avusturya’da Nazi zulmünden kaçarak Türkiye’ye iltica eden bilim adamlarının ülkemizde ikametlerinden hala tedirgindir. Alman Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Herbert Scurla, 1939 yılında Türkiye’ye gelerek Maarif Vekili Hasan Ali Yücel ile görüşür ve “Bu bilim adamlarını bize geri veriniz. Size Almanya’nın en parlak beyinlerini gönderelim” mesajını iletir. Ancak Türkiye, o an Avrupa’nın ve belki de dünyanın en güçlü devleti durumunda olan Almanya ile ilişkilerinin bozulması pahasına da olsa baskıya boğun eğmez ve profesörler görevlerine devam eder…
Türk üniversitelerinde görev yapan ve kalıcı eserler bırakan bu yabancı hocaların girişimiyle tıptan mühendisliğe, tarımdan edebiyata, müzikten güzel sanatlara hemen hemen tüm dallarda öğretim geliştirilmiş, günümüzde çoğu hayatta olan bir sonraki kuşak bilim adamları yetiştirilmiştir.”