AYM, ifade özgürlüğü başvurularını 'başından savmanın' yolunu buldu
İfade özgürlüğü her geçen gün daha da kısıtlanırken, AYM'nin ifade özgürlüğü başvuruları için izlediği yol belli oldu.
Türkiye’nin ifade özgürlüğü sorunları her geçen gün ağırlaşarak devam ediyor. Anayasa Mahkemesi bu sorunları ortaya koyup çözüme zorlamak yerine sorunun göz ardı edilmesine yönelik kararlar veriyor. Bu çerçevede AYM, uzun zamandır ifade ve toplanma özgürlüğü ihlali iddiası ile yapılan başvuruları bekletiyordu.
Özgürlük Araştırmaları Derneği'nden Ali Rıza Çoban'ın aktardığına göre çeşitli suçlardan yargılanarak ceza alan, ancak haklarında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına (HAGB) karar verilen ve bu şekilde beş yıllık denetim süresine tabi tutulan kişilerce yapılan başvuruları uzun süre beklettikten sonra 2022 yılında 19 başvuruyu birleştirerek bir pilot karar verdi. Atilla Yazar ve Diğerleri başvurusunda Mahkeme Genel Kurulu, şikayetleri esastan incelemek yerine, HAGB kararına karşı yapılan itirazın, itiraz mercii olan ağır ceza mahkemelerince yalnızca HAGB kararı yönünden incelendiği, ilk derece mahkemesi kararının esasının incelenmediği gerekçesiyle usul yönünden ihlal kararı verme yoluna gitti. Daha sonra da başka bir kararla ilgili CMK hükmünü iptal etti. Bunun üzerine Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231. Maddesinin 12. Fıkrasında 28/3/2023 tarihli ve 7445 sayılı Kanunla değişiklik yapılarak itiraz mercinin hem HAGB kararını hem de hükmü incelemesini öngören bir değişiklik yapıldı. Ancak bu değişiklik daha önce AYM’ye yapılan başvurular açısından bir çözüm önermiyor.
Bu sefer AYM 2023 yılında, 2014 yılından 2021 yılına kadar yapılmış 610 başvuruyu birleştirerek, hiçbirinin esasını incelemeksizin usul yönünden ihlal kararı vererek bütün başvurularla ilgili olarak yeniden yargılama yapmak üzere mahkemelerine kararın bir nüshasını gönderme kararı verdi.
Mahkemenin bu kararlarının başvurucuların hak ihlâllerini gidermediği gibi, ifade özgürlüğüne yönelik sorunların çözümüne katkıda bulunmak yerine sorunların görünmez hale getirilmesine neden olduğunu belirtmek gerekir. Öncelikle, başvurucular açısından verilen kararın bireysel adaleti sağlayıp sağlayamayacağı şüphelidir. Zira pek çok başvurucu açısından zaten beş yıllık denetim süresi sona ermiş ve hüküm bütün sonuçlarıyla birlikte ortadan kalkmıştır. Bu aşamadan sonra aynı suç için yeniden yargılama yapılmasında başvurucu açısından hiçbir hukuki yarar bulunmamaktadır. Aksine onları tekrar sanık statüsüne sokacaktır. Diğer taraftan yeniden yargılamanın hangi merci tarafından ve ne konuda yapılacağı konusunda da bir açıklık bulunmamaktadır. İhlal kararı itiraz merciinin tutumu nedeniyle verilmiştir. Bu durumda mantıklı olan ihlale neden olan mercinin ihlali gidermesidir. Ancak AYM, kararını ilk derece mahkemelerine göndermiştir. İlk derece mahkemelerinin ise AYM’nin tespit ettiği usulî sorunu giderme olanağı yoktur. Yapılan yeniden yargılama sonucu mahkemelerin verilen önceki kararın doğru olduğu sonucuna ulaşmaları halinde başvurucuların yeniden denetime tabi tutulması gibi absürt bir sonuç ortaya çıkacağı gibi, başvurucuların da yeniden AYM’ye bireysel başvuru yapmaları zorunluluğu doğacaktır. Bu da AYM kararının başvurucular açısından bireysel adaleti sağlamadığını göstermektedir.
Bu karardaki başka bir sorun da birleştirilen 610 başvuru içinde birden fazla başvurusu olan avukatlar için tek bir avukatlık ücretine hükmedilmesidir. Örneğin bir avukat cumhurbaşkanına hakaret suçundan yargılanan bir müvekkili için 2014 yılında, halkı kin ve nefrete sevk etme suçundan yargılanan başka bir müvekkili için 2018 yılında, terör örgütü propagandası suçundan yargılanan başka bir müvekkili için de 2021 yılında başvuru yapmışsa, AYM bu başvuruları birleştirdiği için tek bir vekalet ücreti alacaktır. Bu kararın hakkaniyetli olduğunu söylemeye olanak yoktur.
Daha da önemlisi başvurucuların şikâyetlerinin özü, yani ifade ve toplanma özgürlüğü bakımından bir inceleme yapılmamıştır ve bu da Mahkemenin etkili başvuru yolu olma niteliğini zayıflatmıştır.
Bu kararların genel etkisi ise ülkedeki vahim ifade özgürlüğü sorunlarını görünmez kılmasıdır. Cumhurbaşkanına hakaret, kamu görevlisine hakaret, devlet kurumlarını aşağılama, suçu ve suçluyu övme, halkı kin ve nefrete sevk etme, terör propagandası, toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanununa muhalefet gibi pek çok suçtan her yıl yüzbinlerce soruşturma ve dava açılmakta ve on binlerce insan ifade ve toplanma özgürlüğü kapsamındaki eylemleri dolayısıyla cezalandırılmaktadır. AYM bu sorunları tespit ederek hangi söz ve davranışların ifade özgürlüğü kapsamında olduğunu tespit etmek yerine başvuru konusu olayları bile içermeyen ve hatta başvurucuların ismine bile karar metninde yer vermeyen ve başvurucuların yer aldığı ekleri de yayınlamayan kararlarla sorunları görünmez kılmaktadır.