'Bir komutan asla ağlamaz' davası: Hulusi Akar ve 'Başkomutan' Erdoğan ağlamadı mı?
Gazeteci Müyesser Yıldız, 2. Ordu Komutanı Metin Gürak'ın depreme müdahale etmek isterken "beklemede kalalım" emrinin gelmesinin ardından ağladığını yazan Barış Terkoğlu hakkında, baskılar üzerine şikayetçi olduğunu yazdı.
Cumhuriyet yazarı Barış Terkoğlu, 11 ilde büyük yıkıma yol açan depremler sonrası askerin kışladan geç çıkarıldığına ilişkin tartışmayı köşesine taşıdı.
Terkoğlu, eski askeri hakim İYİ Parti Genel Başkan Başdanışmanı Ahmet Zeki Üçok’un, "Benim şöyle bir duyumum var. 2. Ordu Komutanı (Metin Gürak) bir an önce depreme müdahale etmemiz lazım demiş. Beklemede kalalım denilince üzüntüden ağlamış” dediğini aktardı.
"HULUSİ AKAR DA AĞLAMADI MI?"
Gazeteci Müyesser Yıldız, kendi sitesiden yayımladığı “‘Bir Komutan Asla Ağlamaz’ mı?” başlıklı yazısında, 2. Ordu Komutanı Metin Gürak’ın, baskı sonucu Terkoğlu’ndan şikayetçi olduğunu belirtti.
Yıldız, şikayet dilekçesindeki “Bir komutan asla ağlamaz” ifadeleri üzerine “‘Başkomutan’ unvanını taşıyan Erdoğan’ın, kamuoyu önünde, canlı yayınlarda defalarca ağladığını görmedik mi? Keza 15 Temmuz darbe teşebbüsünden 1 ay kadar önce Erdoğan’ın, şehit ve gazi yakınlarına verdiği iftarda yaptığı konuşma sırasında dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar da ağlamadı mı" diye yazdı.
İşte o yazı:
6 Şubat depremiyle ilgili halen devam eden en önemli soru işaretlerinden birisi, askerlerin neden 48 saat sonra devreye sokulduğu. Her şey herkesin gözü önünde yaşandığı halde Savunma Bakanı Hulusi Akar ısrarla depremin ilk anından itibaren harekete geçtiklerini savunuyor.
Şimdi, bu tartışmalar kapsamında yapılan bir suç duyurusunun ardından, açılması kuvvetle muhtemel bir dava sözkonusu.
Suç duyurusunun konusu mu?
Değerli kardeşim Barış Terkoğlu, 27 Şubat’ta Cumhuriyet Gazetesi’ndeki köşesinde; “Asker neden yoktu?” sorusunun cevabını ararken, eski asker Ahmet Zeki Üçok’un ağzından “TSK’nın elinin kolunun nasıl bağlandığını” anlattı ve şu iddiasını aktardı:
“Benim şöyle bir duyumum var. 2. Ordu Komutanı, bir an önce depreme müdahale etmemiz lâzım demiş. Beklemede kalalım denilince üzüntüden ağlamış.”
Depremin yaşandığı illerden Malatya’da bulunan 2. Ordu’nun komutanı kim? Orgeneral Metin Gürak.
Unutmuş olabiliriz; Gürak’ın kim olduğunu da hatırlatalım.
15 Temmuz darbe teşebbüsü sırasında 4. Kolordu ve Ankara Garnizon Komutanı’ydı. Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar, MİT’in ihbarı sonrasında, onu Etimesgut’taki tankları ve Kara Havacılık Komutanlığı’ndaki helikopterleri kontrole göndermişken, Gürak’a bağlı Mamak’tan yola çıkan tanklar Ankara’yı kana bulamıştı.
Gürak, 15 Temmuz’dan sonra sırasıyla Kara Kuvvetleri Komutanlığı EDOK Muharebe Hizmet Destek Eğitim Komutanı ve Kocaeli Garnizon Komutanı, Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanlığı ile Genelkurmay 2. Başkanlığına atandı.
2020’de ise Türk gücü komutanı olarak Libya’ya gönderildi. Ben de Erdoğan’ın, “Bir korgeneralimiz gönderilecek” demesinden sonra ben bu ismin Metin Gürak olduğunu yazdım. Bildiğiniz gibi, sonrasında “siyasi ve askeri casusluk” suçlamasıyla gözaltına alınıp tutuklandım. Nihayetinde, sadece ve sadece Metin Gürak’ın ismini verdiğim için “Devletin gizli bilgisini temin etme ve açıklamaktan” hapis cezasına çarptırıldım.
O YAZIDAN BİR GÜN SONRA
Terkoğlu’nun Metin Gürak’la ilgili yazısına dönersek; sadece bir gün sonra Hürriyet’in Ankara Temsilcisi Hande Fırat, Zeki Üçok’un yaptığı o açıklamaların hem Milli Savunma Bakanlığı hem de 2. Ordu Komutanı Metin Gürak tarafından yargıya taşınacağını duyurdu.
İddia o ki, Gürak çok da istekli değilmiş; ama Bakanlık dava açmasını istemiş.
Her neyse; Gürak’ın avukatı, geçtiğimiz günlerde Ankara Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesi’ne başvurup, “kişilik haklarının ihlâli” sebebiyle Barış Terkoğlu hakkında 20 bin liralık manevi tazminat davası açılmasını talep etti.
“GÖREV HAYATI BOYUNCA HİÇ AĞLAMADI”
Dikkat çekici olan, başvuru dilekçesindeki ifadeler. Şunlar vurgulandı:
“Davalının yazısında yer verdiği olgu, TSK’nın görev ifası ve müvekkilin komuta yetkileri ile ilgili bir konudur. Bu sebeple, herhangi birisi için kişilik haklarını ihlâl edici olmasa da müvekil bakımından kişilik haklarını ihlal edici niteliktedir.”
“TSK’da görevler yazıda ifade edildiği şekilde ifa edilmemektedir. Şöyle ki, TSK’nın görev ifasını gerektirici bir durum olduğunda, Ordu Komutanı düzeyindeki bir kurmay subayın, ‘Depreme bir an önce müdahale etmemiz lâzım.” şeklinde davranması söz konusu değildir. Aksine görevle ilgili olarak kimin ne yapacağı önceden planlanmış şekilde ve son derece seri olarak gerçekleşir. Dolayısıyla bu yönden çok avam bir ifade tarzı kullanılmıştır.”
“Yazıda bir yandan müvekkilin görevin ifası için gayret ettiği, diğer yandan ‘üzüntüden ağladığı’ belirtilerek kendisini acz ve çaresizlik içinde gösteren, otoritesini sarsıcı, bu yüzden incitici ve kişilik haklarını ihlal eden bir ifade kullanılmıştır.”
“Şöyle ki; öncelikle bir komutan asla ağlamaz. Nitekim yazıda geçtiği şekilde bir durum yaşanmadığı gibi, başarılı bir subay olan müvekkilim de görev hayatı boyunca hiçbir zaman ağlamamış, aksine dirayetle her görevi ifa etmiştir… Depremin ilk saatinden itibaren (04.50) görevinin başında olan ve birliklerini depreme müdahalede görevlendiren 2. Ordu Komutanı’nın acz ve çaresizlik içindeymiş gösterilmesi, müvekkilin komuta kabiliyetini zayıflatıcı niteliktedir.”
“Müvekkilin rütbesi ve yaptığı görev itibariyle kendisi ve TSK hakkında oluşacak olumsuz kanaat de çok önemlidir. Bu yönden davalının fiilinin ağır ve sakıncalı sonuçlar doğuracak nitelikte olduğu tartışmasızdır.”
TSK’DAKİ DEĞİŞİKLİKLERİN ELEŞTİRİLMESİ “HAKLI” OLABİLİR Mİ?
Sözkonusu dilekçede TSK’ya yönelik eleştirilere de cevap verildi.
Örneğin, “Emirler Ankara’dan Adıyaman’a iki günde ulaştı.” iddiasına karşılık; “TSK’ya bir zafiyet atfedilmiş olmaktadır. Şüphesiz, TSK böyle bir zafiyet içinde değildir. Bu bakımdan yazıda belirtilen bu husus hatalı ve sakıncalıdır.” görüşü savunulurken öte yandan şöyle denildi:
“Yazıda ‘TSK’nın devre dışı bırakıldığı’ belirtilmiştir. Ne var ki, TSK’nın Anayasa, İç Hizmet Kanunu ve diğer kanunlar gereğince görev alanına giren konularda devre dışı bırakılması söz konusu değildir. Yazıda ayrıntısı belirtilmemiş olmakla birlikte bazı uygulamaların değiştirilmesi, TSK’nın devre dışı bırakılması anlamına gelmeyecektir. Şüphesiz uygulama değişiklikleri eleştirilebilir ve hatta bu eleştiriler haklı da olabilir. Ancak eleştirilerin TSK’nın devre dışı bırakılması şeklinde ifade edilmesi hatalı ve hukuka aykırıdır.”
Gürak’ın dilekçesiyle ilgili son bir not:
20 bin liralık tazminat ve vekalet ücretinin TSK Mehmetçik Vakfı’na bağışlanacağı vaadinde bulunularak bu sebeple davanın Mehmetçik Vakfı’na ihbarı talep edildi.
Hangi Komutanlar Ağladı?
Şuraya geleceğiz:
“Başkomutan” unvanını taşıyan Erdoğan’ın, kamuoyu önünde, canlı yayınlarda defalarca ağladığını görmedik mi?!
Keza 15 Temmuz darbe teşebbüsünden 1 ay kadar önce Erdoğan’ın, şehit ve gazi yakınlarına verdiği iftarda yaptığı konuşma sırasında dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar da ağlamadı mı?!
Bu durumda 2. Ordu Komutanı Orgeneral Metin Gürak’ın, dilekçesinde “Bir komutan asla ağlamaz” demesi hem garip hem çok iddialı bir cümle olmuyor mu?! Ayrıca Metin Gürak ağladı veya ağlamadı, ne önemi var ki; bir generalin boş çay bardağı topladığına bile tanık olmadık mı?!