Depremzedede isyan etti: 'Sıcaklarda çadırda nasıl yaşayacağız? 1 lira bile almadım'
ntakya’nın Defne ilçesinde yaşayan depremzede Fuat Mum yardımların yeterli olmadığına dikkat çekti. Depremzede; Zorla, kavgayla çadır aldık. Zorla, kavgayla erzak aldık. Üç aydır aylık almıyorum" diye konuştu.
Kahramanmaraş’ta 6 Şubat’ta meydana gelen iki büyük depremin üzerinden iki ay geçti. Depremden en çok etkilenen Antakya’nın Defne ilçesinde yaşayan depremzedeler yardımların yeterli olmadığına dikkat çekti.
Depremzede Fuat Mum ise, “Sıcak geliyor, sıcak basıyor. Şimdiden sivrisinek başladı. 10-15 gün sonra bu sıcakta nasıl yaşayacağız bu çadırların altında?” dedi.
Depremzede Fuat Mum, yaşadığı süreci ANKA Haber Ajansı’na anlattı. Mum, şunları söyledi:
“KAVGAYLA ÇADIR, ERZAK ALDIK”
“Deprem oldu bize soran yok. Zorla, kavgayla çadır aldık. Zorla, kavgayla erzak aldık. Üç aydır aylık almıyorum. Ben asgari ücretle çalışıyordum, sigortalıydım. Düştüm ayağım gitti, diz kapağım değişti. Daha bir yardım almadım. Bir 10 bin lira işte ev için mi, bilmem ne için verdiler ondan hariç 1 lira almış değilim. Daha battaniyelerin üstünde yatıyoruz. Yani yatacak yatağımız yok. Evin içinde, duvarlar yıkılmış, tamam ihtar veriyorlar, ‘eve girmeyin’ girmiyoruz. İki de bir yine sallanıyor. O korkudan dolayı eve giremiyoruz. Çadırın içine bak, git çek çadırın içini çek, battaniyelere yatıyoruz. Çadırda nasıl yaşayacağız, 10-15 gün sonra? Sıcak geliyor, sıcak basıyor. Şimdiden sivrisinek başladı bizim burada… Yarın 10-15 gün sonra bu sıcakta nasıl yaşayacağız bu çadırların altında? Konteyner kent yapmış, ben buramı nasıl bırakıp da konteyner kente gideceğim? Evim az hasarlı… Bir sürü sorunlar var.
“SORUN ÇOK ANLATACAKSAK AKŞAMA KADAR BİTMEZ”
Şimdi suyu kestiler artık su dağıtmıyorlar. Nereden su getirip de zaten paramız yok. Çalışıp da yaşıyorduk, şimdi iş de yok iş yeri de yıkıldı. Paramızı da vermiyorlar. Sorunlar bunlar yani, sorun çok anlatacaksak yani akşama kadar bitmez.
“YETKİLİLER GELDİLER, TUTANAK YAZDILAR SONRA NE GÖRDÜK NE TELEFON AÇTILAR”
Yetkililer geldiler. Bir sürü tutanak yazdılar. Ondan sonra ne gördük ne telefon açtılar ne de yardım geldi. ‘Yardım yapacağız’ dediler. ‘Yardım göndereceğiz, muhtara söyleyeceğiz’ tamam ufak tefek şeyler getirdiler ama yeterli değil. Şimdi bir tane ev tüpü değiştirdiğin zaman 350 lira… 350 lirayı koymak için nasıl, benim için değil yani herkes için geçerli bu sözler parayı nereden getireceğiz? İş sahası var mı şimdi Antakya’da? Yok. Burayı terk edip başka illere mi gidelim çalışmak için? Değil. İkinci sorun Antakya’nın halkı mesela burada yüzlerce taşıma araçları var minibüslerden tut kamyonlara kadar. Niye dışarıdan izin verip de getirdiler bu vinçleri, bu taşıma araçlarını? Bizim halkımız burada aç kaldı. O işi de yapmaz oldular. Yani birkaç kuruş kazanıyorlardı arkadaşlar o işi de yapmaz oldular.
“İÇME SUYUMUZ YOK, KESTİLER ARTIK DAĞITMIYORLAR”
Aynı yerde sayıyor. Ne ilerleme var. Gerileme var ilerleme yok. İlk günlerde birkaç kuruş vardı cebimizde, gidip ekmek getirdik, gidip sebze meyve getirdik. Şimdi yok. Yok kardeşim yok cepte para kalmadı. Bunu devlet duysun ama yok. Seçim yaklaşıyor. O diyor, ‘seçimden sonra’ o diyor, ‘seçimi ben kazanayım yapacağımı zaten yapacağım’ Buradaki insanlar için ihtiyaçlarını devam ettirsinler. İlk başta söyledim sana içme suyumuz yok. Şimdi de kestiler artık dağıtmıyorlar. Bu millet nereden içecek? Ben kendimi kastediyorum. Ben gidip de su alamam 15 kişilik bir aileyim.”
Depremin büyük yıkıma yol açtığı Antakya’nın Defne ilçesi Meydancık mahallesindeki bir diğer depremzede Mehmet Heyba ise, tıpkı komşusu gibi yardımların yetersizliğinden dert yanarak şunları söyledi:
“BENİM EVİM BURADA BEN KALKIP DA ÇADIR KENTE YERLEŞEMEM”
“Hatay halkı hepsi göç etti. Hatay halkının yüzde 40’ı göç etti. Geri gelmeleri için, Hatay bizimdir yani, biz kalkıp da başkasına bırakamayız. Benim evim burada, ben kalkıp da çadır kente yerleşemem veyahut da kalkıp da mesela başka bir ile gidemem ben buranın insanıyım. Niye bırakıp gideyim ki? Hatay halkı geri gelsin. O da devlet o imkânı sağlayacak. Şu evde mesela şu an oturulmaz. Devlet bana diyor ki, ‘senin evin yıkılmış tamam, gel form doldur, en azından konteyner mi istiyorsun, ev kirası mı istiyorsun’ biz tercihimizi konteynerden yana yaptık ama sonradan duyduk ki o da verilmeyecek. ‘Ya konteyner kente gideceksin’ diyor ya da, ‘kendi imkanlarınla bir şey yapabilirsen yap’ biz şu anda beklemedeyiz. Yani ne önümüzü açıyorlar. Devlet bu yıkacak kararı almışsın gel yık arkadaş… De ki bana, ‘sen bu evi eğer imkânın varsa konteyner mi yapacaksın kendi imkanlarıyla yapacaksan kuralı şudur bu işin’ kurallarını söyle biz kurallarına göre yapabileceksek yapalım. Onda da aydınlatma yok. Hiç kimseyi aydınlatmıyorlar. Jandarmaya diyorum ki, ‘nedir bu işin kuralı nedir, bunu imzalıyorum da’ diyor ki, ‘bize böyle söylendi hiçbir bilgi verilmedi’ Ev kirasını farz et kabul ettim. Ev kirası nasıl olacak? Onu da bilmiyoruz. Muhtara soruyorum, haklı olarak muhtar da diyor ki, ‘bizi hiç aydınlatmadılar, bu konuda bilgi verilmedi.’
Yani herkes şaşkın durumda herkes mağdur ama şu an bakıyoruz etrafımıza başka illerde herkes seçim havasına girmiş gidiyor. Deprem unutuldu gitti. Halk unutuldu gitti. Bizim gündemimiz, seçim umurumda değil. Şu an biz yaşam mücadelesi veriyoruz. Herkes için güllük gülistanlık hayat olabilir başka illerde 11 ilin haricinde diyelim ama burada hayat öyle değil. Hayat, gelip sadece dolaşıp havadan insanlara bakmak yetmiyor. Yani birebir gelip insanları dinleyip insanların yaşadıklarını yaşamak gerekiyor ki onları anlamak için ama bunu yapabilecek insan göremiyoruz biz maalesef…”