Hakan Atilla: Halbank’ın ABD'deki temyiz davası için iyimser değilim

Abone ol

Eski Halkbank Genel Müdür Yardımcısı Hakan Atilla, davaya ilişkin olarak soruları yanıtladı. Atilla, Halkbank'ın temyiz davası için iyimser olmadığını söyledi.

Eski Halkbank Genel Müdür Yardımcısı Hakan Atilla, Reza Zarrab'ın tanık olarak geldiği duruşmada AKP ile ilişkisinin sorulmamasına ilişkin olarak "Onu başka bir raunda saklamış olabileceklerini düşünüyorum. Çünkü savcıların öncelikli derdi o davayı kazanmak. O noktada o ilişkileri afişe edip onun üzerine bir senaryo yazması çok anlamlı değil" dedi.

Atilla, "Birincisi, ben zaten Zarrab’ın dinletilen o telefon konuşmalarında söylediklerinin doğru olduğunu düşünmüyorum. Konuşmadığı, muhatap olmadığı insanları muhatap olmuş gibi anlatmış olabilir. Ya da farklı konuşmaları insanların duymak istediği gibi anlatabilir. Zarrab’ın kendi kendine bir başkasına anlattığı hikâye üzerinden öyle olduğunu varsaymak bana göre mantıklı değil. Zarrab bilfiil o kişiyle konuşmuyorsa, bir başkasıyla yaptığı konuşmadaki abartılı aktarımı hiçbir anlam ifade etmiyor benim açımdan. Ama dinletilen şey bir bakanla konuşma olsaydı, o başka bir şey olurdu tabii" diye konuştu.

T24'ten Cansu Çamlıbel'e konuşan Atilla'nın röportajın bir kısmı şöyle:

-Türkiye’ye döndüğünüzde sizi havaalanında dönemin hükûmet içindeki en kudretli isimlerinden Berat Albayrak’ın karşılamış olmasını, üzerine de Borsa İstanbul’un genel müdürlüğüne atanmanızı pek çok kimse “Zaten hükûmetin adamıydı. ABD’de hükümeti satmadı. Dönünce de ödüllendirdiler” şeklinde yorumladı. Siz geçen sene yayımlanan kitabınızda ve bazı röportajlarda AKP hükûmetiyle standart bir bürokrat ilişkisi dışında bir ilişkiniz olmadığını anlattınız. Ama benim gördüğüm kadarıyla bahsettiğim algı yıkılabilmiş değil. Bu sizin canınızı acıtıyor mu?

Tabii, Türkiye’nin içinde bulunduğu kutuplaşmaya bakılınca açık söylemek gerekirse çok anlamsız gelmiyor. Herkes birini bir yere oturtmak istiyor. Beni de öyle oturttular.

-Halkbank’la ilgili ya da sizinle ilgili bir haber çıktığında ekseriyetle hep o karşılama fotoğrafı yeniden gündeme geliyor. Kamuoyu da ister istemez sizi hep o fotoğraf ile hatırlıyor. Keşke o fotoğraf hiç olmasaydı ya da keşke Türkiye’ye dönüşümde beni karşılayan Berat Albayrak olmasaydı diye düşündüğünüz oldu mu?

Karşılıklı kutuplar arasında böyle bir şeye malzeme olmaktan hoşnut değilim tabii ki. Ben ne Berat Albayrak’ın adamıyım ne o benimle ilgili böyle bir tasarrufun içinde oldu. İkimiz birlikte herhangi bir şeyin parçası hiç olmadık. O görevi nedeniyle karşılamayı uygun bulmuş diye düşünüyorum. Sonuçta ekonomiden sorumlu bakandı o zaman. Bazen de tam tersini düşüyorum. Ben geliyorum, kimse yok. O da tuhaf olmaz mıydı?

"HÜKÜMETİN BANA ÖZEL BİR DESTEĞİ OLDUĞUNU DÜŞÜNMÜYORUM"

-Mevcut iktidarın bürokratı dediğimizde çok bariz bir tipolojiden bahsediyoruz. Görevinden istifa bile edemiyor. Hatta sizi havaalanında karşılayan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak dahi istifa edemedi, görevden azledildi. Siz istifayı nasıl göze aldınız? ABD’de cezaevinde geçen yıllardan sonra hazır arkanıza devletin gücünü almışken neden vazgeçtiniz? Borsa’nın başında olmanın getirdiği prestij ve ekonomik imkânlardan vazgeçmek de cabası.

Kimin iktidarın bürokratı olup olmadığı tartışmaya açık bir konu. Ben kendimi hiçbir iktidarın bürokratı olarak görmedim. Tabii ki hükûmetler icradan sorumlu olduğu için hangi hükûmet gelirse bürokratlar onlarla çalışıyor ama bu siyaseten de aynı görüşü paylaşıyorum ya da politikalarla hemfikirim anlamına gelmez. Bürokratın işi kendi sorumluluk alanıyla sınırlı. Siyaset işi başka taraf. Ama siyasetin içinde olmak isteyen bürokratlar da olabilir- ki var-. Heves edenler de var. Ben onlardan değilim. Hükûmetin o anlamda bana normal bürokratlara olduğunun dışında bir desteği olduğunu düşünmüyorum.

-Görevi bıraktıktan sonra bazı yönetim kurulu üyeleriyle kararlar konusunda ters düştüğünüzü söylemiştiniz. İsmini vermediğiniz o kişiler hükûmet bürokratı gibi davranan kişiler miydi?

Bana göre öyle. Onlar adına konuşmak doğru olmaz ama benim bakış açımla öyle.

"BORSA'DA TERS DÜŞTÜKLERİMİN HERHANGİ BİR POLİTİKAYI YÜRÜTÜBİLECEĞİNİ DÜŞÜNMÜYORUM"

-Onlarla ters düşerek AKP hükûmetinin onayladığı ekonomi politikalarıyla da mı ters düşmüş oldunuz?

Ben onların hükûmetin herhangi bir politikasını yürüttüğünü zannetmiyorum. Herhangi bir politikayı yürütebileceklerini zannetmiyorum.

-Şöyle bir kaygınız hiç olmadı mı; bana Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından verilen bu görevi hükûmet yanlısı bürokratlarla ters düştüğüm için bırakırsam kendisinin bütün şiddet ve gazabını üzerine çekerim.

Yok öyle düşünmedim. Ben konuya daha kişisel yaklaştım. Zamanımı gereksiz tartışmalar ve faydasız işlerle geçirmektense kendime daha fazla zaman ayırayım diye düşündüm. Bir de görüş ayrılıklarımızın ilerlemesin kuruma zarar verebileceğine inanıyordum. Hükûmetin ne düşüneceği açıkçası pek aklıma gelmedi.

-Herhangi bir tepki geldi mi sonrasında?

Hayır gelmedi. Hükûmetten “Niye istifa ettin” diye olumsuz bir tepki gelmedi.

-Hiçbir tepki mi gelmedi?

Hiçbir tepki gelmedi. O dönemki ekonomiden sorumlu Sayın Bakan…

-Hatırlatalım mı istifanız sırasında bakan kimdi? Arada o kadar çok bakan ve Merkez Bankası Başkanı değişti ki...

Ben ayrılacağım sırada Sayın Bakan Lütfi Elvan’dı. Ben ona arz etmiştim. Görüş ayrılıklarım olduğunu da belirtmiştim. Kendisi de çalışmaya devam etmemi arzu ettiğini ama kararın bana ait olduğunu, istersem başka bir kurum veya pozisyonda görevlendirebileceğini söyledi. Ben de arzu etmedim çünkü finans dışında bir yerde görev almak istemedim.

"SAVCILAR BENİ MADOFF'A BENZETTİ"

-Mahpusluk sürecine dönelim. Ben o dönemde ABD’de gazetecilik yaptığım için mahkeme sürecinde tutulduğunuz cezaevini de sonra yattıklarınızı da biliyorum. En ilginç olanı da Manhattan’ın göbeğinde çok katlı bir bina olan Metropolitan Correction Center (MCC). Öyle de bir yer ki dünyanın en meşhur suçlularının yolu bir şekilde geçiyor. Daha geçen Netflix’teki Bernie Madoff belgeselini izledim. O da orada yatıyor.

Henüz izlemedim ama mahkeme sürecinde savcılar beni anlatırken Bernie Madoff’u örnek gösteriyorlardı. Ne boyutta bir dolandırıcılık işine karıştığımı iddia edebilmek için. Cezayı da onun gibi yüksek bir süre olarak almam gerektiği konusunda ısrar ettiler.

-Madoff 150 sene ceza aldı ama tabii o suçunu itiraf etti ve kurduğu dolandırıcılık düzenine sahip çıktı.

E ben de 105 yılla yargılandım.

"SAVCILAR HÜKÜMETLE İLGİLİ SORULARI BAŞKA RAUNDA SAKLAMIŞ OLABİLİR"

-Hatırladığım kadarıyla Zarrab’a tanık olarak geldiği mahkemedeki sorgusu sırasında “AKP hükümetinden ne talimat aldın” diye net bir soru sorulmadı. Birkaç tape dinletildi ve o konuşmalardan birinde Zarrab başka bir banka yöneticisiyle konuşurken onayı Ankara’dan aldığını söylüyor. “Zafer Ağabey” dışında kimsenin ismi geçmiyordu o konuşmada. Savcılar da kim kimdir, hükûmetle ilişkilerin nedir diye sormadılar. Türkiye’de bakanlara rüşvet verdiği iddia edilen birinin ilişkilerinin sorgulanmaması tuhaf gelmedi mi size de?

Onu başka bir raunda saklamış olabileceklerini düşünüyorum. Çünkü savcıların öncelikli derdi o davayı kazanmak. O noktada o ilişkileri afişe edip onun üzerine bir senaryo yazması çok anlamlı değil.

-Eğer hedef gerçekten Tayyip Erdoğan idiyse – ki siz böyle söylüyorsunuz- bütün dünya basını gözünü o mahkeme salonuna dikmişken neden bu yönde bir sorgulama yapmadı savcılar? Hedef bu idiyse gerçekten, bu şovu yapabilecekleri bir imkân vardı ellerinde.

Birincisi, ben zaten Zarrab’ın dinletilen o telefon konuşmalarında söylediklerinin doğru olduğunu düşünmüyorum. Konuşmadığı, muhatap olmadığı insanları muhatap olmuş gibi anlatmış olabilir. Ya da farklı konuşmaları insanların duymak istediği gibi anlatabilir. Zarrab’ın kendi kendine bir başkasına anlattığı hikâye üzerinden öyle olduğunu varsaymak bana göre mantıklı değil. Zarrab bilfiil o kişiyle konuşmuyorsa, bir başkasıyla yaptığı konuşmadaki abartılı aktarımı hiçbir anlam ifade etmiyor benim açımdan. Ama dinletilen şey bir bakanla konuşma olsaydı, o başka bir şey olurdu tabii.

"ALİ BABACAN KONULARA VAKIF DEĞİLSE DEMEK Kİ GÖREVİNİ YAPMIYORDU"

-Ali Babacan o dönemde en kritik bakanlık koltuğunda oturuyor olmasına rağmen onun savcılar da Amerikan basını da onun rolü üzerinde pek durmadılar. Babacan şu an bir muhalefet partisinin genel başkanı ve bu soruları genelde geçiştiriyor.

Ben her konuya vakıf olduğunu düşünüyorum. Eğer vakıf değilse zaten görevini tam yerine getiremiyordu demek ki. Ekonomiden sorumlu bakan olarak milyarlarca dolarlık işlem hacimlerinin veya yapılan ticaretin veya Amerika ile yapılan istişarelerin farkında olmaması anlamlı değil. Babacan’ın yapılan ticarete vakıf olması Reza Zarrab’ın kendi aklıyla kurduğu işlettiği sistemin bir parçası olacağı anlamına gelmez. Banka da onun bir parçası değil. Ama Zarrab’ın kendi yaptığı dizayn çerçevesinde kimlerle nasıl ilişkiler kurduğu, kimlerle nasıl yakınlaşıp yakınlaşmadığı ayrı bir mesele.

-Burası benim gibi finansal sistemi dışardan anlamaya çalışanların anlayamadığı nokta işte. Ekonomiden sorumlu bakan da bir banka genel müdür yardımcısı da Zarrab gibi bir adamın sistemi ne şekilde kullandığını nasıl bilemez? Sıradan insanlara sanki işin tepe noktasındaki adamların arka planda çevrilen işlerden haberdar olmaması mümkün değil gibi geliyor.

-Öyle bir tahmin yürütebilir ama öyle değil. O zaman şöyle bir tahmin de yürütelim; milyarlarca dolar vergi veren kişiler illegal işler çeviriyor olabilir. Böyle bir işin de herkes tarafından bilindiğini ve herkesin bir parçası olduğunu iddia etmek anlamlı değil. Bunun bilindiğini ispat etmek lazım. İnsanların bu işin bir parçası olup menfaat elde ettiğine dönük delil lazım. Aksi takdirde herkesi her şeyin içine bulaştırabilirsiniz.

"ZARRAB'IN HALBANK'IN MÜŞTERİSİ OLMASINA İTİRAZ ETTİM"

-Aslında siz Reza Zarrab’ın banka müşterisi olmasını istememişsiniz. Kitapta bunu detaylı anlatıyorsunuz. Bankanıza başvuru yaptığında içerde yaptığınız değerlendirme sırasında olumsuz görüş vermişsiniz. Ancak sonra nasıl ve kimin müdahalesiyle olduysa Halkbank müşterisi olmayı başarıyor. Siz de bahsettiğiniz bu birkaç telefon görüşmesini yapmak durumunda kalıyorsunuz kendisiyle. Bu temaslar sırasında Zarrab’ın arka planda birtakım şeyler çeviriyor olmasına dair kuşkularınız oldu mu?

Hep oldu. Ama bu pek çok müşteri için olabilir.

-17 Aralık 2013 sabahı Reza Zarrab’ın tutuklandığını gördüğünüzde ne düşündünüz peki?

Ben açık söyleyeyim o gün anlatıldığı gibi bir şey yapabileceğini düşünmemiştim. Tutuklandığında da konunun daha çok vergi kaçırmakla ilgili bir şey olabileceğini düşünmüştüm.

-Ama eşzamanlı olarak birtakım tapeler ortaya döküldü. Bütün Türkiye Zarrab’a telefonda “Seninle ilgili soruşturma olacak olsa senin önüne yatarım ben” diyen bir İçişleri Bakanı'nın ses kaydını dinledi mesela.

Tabii onlar şaşırttı. Ama bilmediğim konular. Zarrab’la ilgili ise asıl şu şaşırttı. Bankaya sunduğu belgeleri temin edip üretebilecek noktaya kendini getirmiş olmasına şaşırdım.

-Belgede sahteciliğin bu kadar ileri boyuta getirilmiş olabilmesine şaşırdınız yani?

Evet. Çünkü belli bir gelir seviyesinde olan bir insanın bu kadar gözü kara sahtekarlık yapacağını düşünmüyorsunuz.

"ZARRAB O DÖNEM İRAN İÇİN KULLANIŞLIYDI BELKİ DE BUGÜN YAHUDİLER İÇİN KULLANIŞLI"

-Tam da bu noktada sorulabilecek bir soru şu; acaba İran istihbaratı ile bağlantılı çalışan bir aile miydi Zarrablar?

Öyle olmaması mümkün mü?

-Eğer gerçekten öyleyse bugün Zarrab’ın ABD’de Aaron Goldsmith olarak -yani bir Yahudi’ymiş gibi- hayatına devam ediyor olması da başka bir tuhaflık değil mi?

Yok, demek ki artık Yahudiler için kullanışlı hale gelmiş bir kişi Zarrab. O dönem İran için kullanışlıydı, şimdi demek ki Yahudiler için.

-Biraz önce Zarrab’ın sizin bankanız müşterisiyken arka planda neler çevirdiğine dair soru işaretlerine sahip olduğunuzu söylediniz. Aynı dönemde Genel Müdür Süleyman Aslan’a ve hükûmetten gelen talimatlara ilişkin de soru işaretleriniz oldu mu hiç?

Olmadı. Biraz basite indirgeyip anlatayım. Zarrab birilerine bir şey satıyor. Karşı taraf da bankadaki kendi hesabındaki paradan adama ödeme talimatı yolluyor. Bankayı ilgilendiren kısmı burası. Malın karşı tarafın gerçekten istediği mal olup olmadığı ya da malın gerçekten satılıp satılmadığı bankanın problemi değil ki. Bankanın böyle bir görevi yok. O Maliye’nin, Gümrük’ün, Kaçakçılık Dairesi’nin işi. Bizim banka olarak hafiye gibi “Bu ihaleyi almıştır ama arkada kimlerle ne paylaşmıştır” gibi bir sorgulamaya girecek bir durumumuz yok.

17-25 Aralık’ta tabii farklı bir boyut olduğuna ilişkin bir fikrimiz oluştu. Tuhaf bir durum olduğu aşikardı. Ama neyin ne kadarının doğru ne kadarının fabrikasyon olduğunu bilmediğimiz için flu kaldı bir çok şey. Zaten o noktada artık Zarrab’la kesinlikle çalışılmaması gerektiği konusunda fikrim netleşmişti benim.

Trendyol kuryeleri eylemde: Talepler belirlendi Güncel Emekli Korgeneral Hasan Kundakçı hayatını kaybetti Güncel Yargıtay'ın müebbet verdiği Pınar Selek: Döneceğim ve dostlarla halaya duracağım Güncel Yargıtay YSK’ya üye seçemedi Güncel