Hatay Emlakbank Konutları katliamı: Yakınlarını kaybeden aileler anlatıyor
Hatay Antakya’da 370 kişiye mezar olan Emlakbank Konutları’nın müteahhiti Mehmet Özat hakkında yakalama kararı olmasına rağmen hala bulunamadı. Emlakbank Konutları’nda ailelerini kaybeden yakınları, Gerçek Gündem’e konuştu.
Hatay’ın Antakya ilçesinde 370 kişinin ölümüne neden olan Emlakbank Konutları’nın müteahhiti Mehmet Özat hala yakalanamadı. Hakkında yakalama kararı çıkarılan müteahhittin Antakya’da yaptığı evler yıkıldı veya ağır hasar aldı. Atatürk Caddesi ve Cebrail Mahallesi’nde bulunan Özat Apartmanları, Bilgili Apartmanı, Fatih Caddesi’ndeki Gülüm Apartmanı ve Birkent Sitesi Özat’ın sahibi olduğu evlerden bazıları.
Müteahhit Mehmet Özat, TED Hatay Koleji’nin ortağı ve yönetim kurulu üyesi. TED Hatay Koleji’nin üç yönetim kurulu üyesi olan Mehmet Özat, oğlu Mustafa Özat ve Ayhan Özat aynı zamanda Özat İnşaat’ın da ortaklarından. Ayrıca müteahhit Mehmet Özat’ın jinekolog olan oğlu Mustafa Özat ise Hatayspor’un yöneticisi ve basın-dış ilişkilerden sorumlu başkan vekili.
Emlakbank Konutları’nda yakınlarını kaybeden Esra Dinçer ve Kerem Cemil Özer, yaşadıklarını Gerçek Gündem’e anlattı. Aileler müteahhit Mehmet Özat yakalanana kadar mücadelelerinden vazgeçmeyeceklerini ve kendilerine yaşatılan tüm bu çaresizliklerin hesabını soracaklarını söyledi.
(Müteahhit Mehmet Özat ve Mustafa Özat)
“ANNE BİZ ÖLDÜK MÜ?”
Emlakbank Konutları’nda oturan kardeşini, eniştesini ve 2 yeğenini kaybeden Esra Dinçer, deprem günü kendisinin de Antakya’da olduğunu söyledi. Deprem sırasında meydana gelen gürültüden dolayı evlerinde kırılan tek bir eşyanın sesini bile duymadığını belirten Dinçer, sadece çocuklarının ‘anne biz öldük mü, aşağıya mı düştük’ sözlerini hatırladığını ifade etti. Antakya’da 9 bloktan oluşan Akkent sitesindeki hiçbir bloğun yıkılmadığını gördükten sonra kardeşine de bir şeyin olmadığını düşünen Dinçer, bu düşüncesinin nedeninin kardeşinin oturduğu Emlakbank Konutları’nın Antakya’daki ‘en güvenilir’ sitelerden biri olarak bilinmesi olduğunu söyledi:
"Depremden hemen sonra kardeşimi aradım, çalıyordu ama açmadı. Yeğenimi aradım. Çaldı açmadı. Abim dediğim eniştemi aradım. Onunki de çalıyordu ama hiçbiri cevap vermedi. O gün çok fazla yağmur vardı, trafik de kilitlenmişti. Saat 6’yı geçiyordu, eşim kardeşimin evine gitti ve enkazı gördü. Bazı operatörler hiç çalışmadığı için geri döndü. Haberi aldığımızda yıkıldık. İnanamadık, inanmak istemedik. Ailenin geri kalanları Emlakbank evlerinin enkazından bir an olsun bile ayrılmadık."
“ENKAZ ALTINDAKİLERDEN ÖZÜR DİLEYEREK GEÇTİM”
Hava aydınlandıktan sonra kardeşinin evine yağmur altında yürüyerek gittiğini belirten Dinçer, her zaman gittiği yolları, caddeleri ve sokakların hiçbirini tanımadığını ifade etti. Yürürken binaların çatılarının üzerinden geçmek zorunda kaldığını söyleyen Dinçer, yol boyunca enkaz altından gelen çığlıkları, bağırışları duyduğunu anlattı:
“Saat 8’e geliyordu. İnsanlar enkaz altından bağırıyorlardı, vuruyorlardı, çığlık atıyorlardı. Hepsinden özür dileyerek geçtim, sürekli özür diledim. Kardeşimi bulmak zorundaydım çünkü. Ona yetişmek zorundaydım. Kardeşimin evine yani enkazına gittiğimde gözlerime inanamadım. Binaların hepsi kırılmış, katlanmış ve kaymıştı. Normalde her bloğun arasında çok fazla açıklık vardı ama blok arası diye bir şey bile kalmamıştı. Kocaman bahçesi vardı, bahçe görünmüyordu. Bahçeye binalar düşmüştü.”
“BİNADAN CESETLER ÇIKARILDIKÇA UMUTLARIMIZ AZALDI”
Üçüncü gün ellerinde kürek bile olmayan gönüllülerin kendilerine yardım etmeye geldiğini söyleyen Dinçer, binadan ölüler çıkarıldıkça umutlarının da azalmaya başladığını ifade etti. Yandaki bloğun ilk andan itibaren yandığını söyleyen depremzede, kardeşinin depremden ölmese bile hipotermiden ya da duman zehirlenmesinden öleceğini düşündüğünü ifade etti:
“Üçüncü gün Konya’dan ekipler geldi ama gelenler arama-kurtarma ekibi değillerdi. Bir fabrikanın çalışanıydılar. Jeneratör, kazma kürek, projeksiyon aletleri getirdiler. Onların malzemeleri ve gönüllülerle 6’ncı katı delmeyi başardık. Kardeşim 5’inci kattaydı. Gönüllüler bize nerede olabileceklerini sordular. Benim ilk andan itibaren söylediğim şey, yeğenim Elif’in odası demek oldu. Ceyda bu konuda çok bilinçliydi. Kapıya gitmemesi gerektiğini biliyordu ama keşke bu binada kapıya doğru gitseydi. Belki o zaman kurtulurdu. Çünkü bina öne doğru yıkıldığı için bütün binanın yükü Elif’in odasına yüklenmişti.”
“DAHA ÖNCE BÖYLE BİR YIKIM GÖRMEDİK, FİZİK KURALLARINA AYKIRI”
İstanbul’dan gelen gönüllü bir mühendisin kendisine evin projesini çizdirdiğini belirten Dinçer, projeyi toprağa elleriyle çizdiğini söyledi. Dinçer, gönüllü ekiplerin kendisine böyle çöken bir binayı daha önce hiç görmediklerini söylediklerini aktardı. Ekiplerin çalışmasıyla enkazı kazdıkça yeğeni Emre’nin odasını bulduklarını söyleyen Dinçer, yeğeninin odasının yerle bir olduğunu ifade etti:
“Gelen ekipler daha önce böyle bir yıkım görmediklerini söylediler. Fizik kurallarına aykırı dediler. Gönüllü bir mühendis hesaplamalar yaptı ve kardeşimin nerede olabileceğini tahmin etti. Orayı kazmaya başladı. Kazdıkça Emre’ni odasını bulduk. Bina o kadar kaymış ki hesaplamalar bile yanlış çıktı. Kazdıkça toprağa ulaştık. Tek tek Emre’nin eşyalarını çıkardık. Ertesi gün okula giyeceği kıyafetleri, kitapları, çantası, annesine yazdığı mektupları, boya kalemleri… Ama üçüncü gece de Elif’in odasını bulamadık.”
“HEMEN Mİ ÖLDÜLER YOKSA ACI ÇEKTİLER Mİ, BAĞIRABİLDİER Mİ, AĞLADILAR MI?”
Demirlerin betondan sıyrıldığını, demirleri tutan hiçbir şeyin olmadığını ve betonların un gibi olduğunu ifade eden Dinçer, dördüncü güne gelindiğinde kardeşi, eniştesi ve yeğenlerine ulaşabildiklerini söyledi. Dinçer, ekiplerin çalışma sırasında birdenbire durarak büyük bir battaniye bulup açtıklarını ve kendisini oradan uzaklaştırmaya çalıştıklarını anlattı:
“Ekipler her kazdıkları yerde bizi rahatlatmaya çalışıp ‘merak etmeyin, koku yok’ diyorlardı. Sonra birdenbire büyük battaniyeler getirdiler. Bize yaklaşmayın buraya, görmeyin, burada koku var dediler. Dördünü çıkardılar. Kardeşim Ceyda’nın ve ailesinin üzerine dolap ve kiriş düşmüş. Nefes alabildiler mi, ağladılar mı, bağırabildiler mi diye düşündüm hep ben. Hemen mi öldüler yoksa acı mı çektiler?”
“YEĞENİM ELİF’İN DOĞUM GÜNÜ 6 ŞUBAT’TI”
Kardeşinin ve ailesinin çıkarıldıktan sonra iki saatten fazla betonda bekletildiğini söyleyen Dinçer, hiçbir devlet kurumunun aracının cenazelerini taşımadığını söyledi. Cenaze araçlarına ulaşmanın imkânsız olduğunu söyleyen Dinçer, 2 saatin sonunda araç bulabildiklerini anlattı:
“Yeğenim Elif’in doğum günü 6 Şubat’tı. Kardeşimin dolabından 3 tane bembeyaz örtü çıktı ve bu örtüler onların kefenleri oldu. Hiçbir devlet kurumunun aracı boş olmalarına da rağmen kesinlikle bizim cenazelerimizi taşımadı. Yerleri zaten aile mezarlığında hazırdı. Düzgün çalışan tek şey oradaki hocalardı. En azından gömülürken bekletmediler bizi. Yerler yüzlerce siyah torbayla doluydu. Sahipli, sahipsiz, ertesi gün gömülmeyi bekleyen cesetlerle…”
“BİNALAR 10-15 SANİYEDE YIKILDI”
Dinçer, Emlakbank Konutları’nın güvenlik görevlisinin deprem gecesi kulübede olduğunu ve 10-15 saniyede bütün blokların yıkıldığını gördüğünü söyledi. Dinçer sözlerini şöyle sürdürdü:
“Güvenlik görevlisi anlattı. 6 blok aynı anda yıkılmış. Güvenlik görevlisi o gece kulübedeymiş. Çok yoğun bir alarm sesi duyduğunu söyledi, arabalardan gelen alarm sesleri. O kadar yüksek bir ses oldu ki kulaklarımı kapattım, kapıyı açmaya çalıştım ama açamadım, camdan çıkabildim diyor adam. Feneri açıp binalara baktığında hiçbir binanın olmadığını, hepsinin yıkıldığını söyledi. Bütün binalar 10-15 saniyede yıkıldı. Sadece bembeyaz bir toz bulutu gördüğünü söyledi güvenlik görevlisi.”
“MEHMET ÖZAT YAKALANANA KADAR DURMAYACAĞIZ, RAHAT NEFES ALAMAYACAK”
Müteahhit Mehmet Özat’ın hakkında yakalama kararı olmasına rağmen kaçtığını söyleyen Dinçer, Özat’ın kanunun ona sağladığı her avantajı sonuna kadar kullandığını ifade etti. Bloklarda toplam 370 kişinin en iyi ihtimalle 10-15 saniyede can verdiğini belirten Dinçer, müteahhit yakalanana kadar seslerini duyuracaklarını ve mücadeleye devam edeceklerini söyledi:
“Mehmet Özat’ın Atatürk Caddesi’nde kolon kestiği için yıkılan binaları var, o binayı da kendisi yaptı. Özat Apartmanı, Birkent Sitesi de kendisine ait. Hiçbiri ayakta değil, ayakta olsa bile ağır hasarlılar. Hala kendilerini savundukları şey ne biliyor musunuz? Müteahhit Mehmet Özat’ın oğlu Mustafa Özat ‘Biz bu binaları deprem yönetmeliğinden önce yaptık’ şeklinde savunuyor kendilerini. Benim babam dürüst adam diyor. Dürüstse neden kaçıyor?”
Dinçer, “Mehmet Özat hapse girmek istemiyor ve kaçıyor. Kanundan, insanların vicdanından ve hatta kendi vicdanından bile kaçıyor. Mehmet Özat’ın Ankara’da bir alışveriş merkezinde görüldüğüyle ilgili bir duyum da aldık. Biz Emlakbank Mağdurları olarak bir araya geldik. Sizlerin de desteğiyle daha çok sesimizi duyuracağız. O adamın yüzünü herkes ezberleyecek, rahat nefes alamayacak” diye konuştu.
(Emlakbank Konutları’nda hayatını kaybeden aile)
“ANNE-BABASINI VE 29 AKRABASINI KAYBETTİ”
Emlakbank Evleri’nde yakınlarını kaybeden diğer bir isim ise Kerem Cemil Özer. Özer, depremde anne-babasını ve 29 akrabasını kaybetti. Deprem olduğunda yurt dışında olan Özer, Antakya’daki anne ve babasına, yakınlarına ulaşmaya çalıştıysa da hiçbiriyle iletişime geçemediğini söyledi. Daha sonra gelen bir mesajla oturdukları sitenin bütün bloklarının çöktüğü haberini aldığını belirten Özer, ailesine yardım edebilmek için herkesten yardım istediğini hatta yardım için yalvardığını söyledi:
“Hayatımda ilk defa birilerine yalvardım, benden önce ulaşabilirler belki dedim ama nereden bilebilirdim ki ben yurt dışından Antakya’ya yetişene kadar oraya Allah’ın bir kulunun bile yardım için gitmeyeceğini?”
İstanbul’da bir arkadaşının kendisini havaalanında karşıladığını belirten Özer, Niğde’de başlayan ve 2 saat boyunca bekledikleri benzin kuyruklarını, yağmalanan bomboş marketleri, kilitlenen trafiği unutamadığını söyledi. Antakya’ya ulaştığında hala hiçbir yardım görmediğini belirten Özer, sabah olduğunda manzaranın daha korkunç olduğunu ifade etti:
“Sabah olduğunda gördüğümüz manzara çok daha kötüydü. Sağlam kalan arabaların camları kırık, içleri talan edilmiş ve benzinleri çalınmıştı. Hava buz gibiydi. Geceyi enkazlardan toplanan mobilya parçalarıyla ateş yakarak geçirebildik. Etrafta tanıdıklarımızı, komşularımızı, akrabalarımızı gördükçe daha da mahvolduk.”
“DEVLET YOKTU, HİÇ KİMSEYE HAKKIMI HELAL ETMİYORUM”
Üçüncü gün olmasına rağmen hala hiçbir yardımın gelmediğini söyleyen Özer, telefonlar çalışmadığı için yardım çağıramadıklarını, mesaj dahi gönderemediklerini ifade etti. Özer, 56’ncı saatte komşusunun kardeşinin İzmir’den gönüllü bir ekip getirterek çalışmalara başladığını söyledi. Devlet, asker, polis ve jandarmanın hiçbir şekilde gelmediğini belirten Özer, kendisine bunları yaşatan hiç kimseye hakkını helal etmediğini söyledi:
“Yollar kullanılamaz durumdaydı. Havaalanı pisti zarar görmüştü. Tüm bunlar yetmiyormuş gibi gelen yardımlar ve ekipleri organize edecek hiç kimse yoktu. Koordinasyon sıfırdı. Devlet, asker, polis, asker, jandarma yoktu. Buna sebep olan hiç kimseye hakkımı helal etmiyorum.”
“ANNE VE BABAMI KEFENLE DEĞİL, PLASTİK TORBAYLA GÖMDÜM”
11 Şubat’ta enkazdan anne-babasını çıkaran Özer, onları üzerindeki kıyafetleriyle ceset torbasına koyduğunu söyleyerek ailesini kefenle gömemediğini ifade etti. Anne ve babasını birbirine sarılmış vaziyette bulduğunu söyleyen Özer, plastik torba yüzünden ailesinin toprağa bile karışamayacağını söyledi:
“Bir süre sonra tek isteğimiz yakınlarımıza tek parça halinde ulaşabilmek ve onları defnetmekti. Çıkarılan cesetlerin hepsini kontrol ettim. Ceset kokusuna, yangın çıkan enkazlardan gelen yanık et kokusuna burnumuz o kadar alıştı ki artık koku almıyorduk. Aileme tek parça ulaşabildiğim, kayıp olmadıkları için, kimsesizler mezarlığına defnedilmedikleri için mutlu olduk biz. İnsan böyle bir şeye nasıl mutlu olabilir? Ben hayatım boyunca kendimi bu kadar çaresiz hissetmemiştim.”
“DEVLET NEDEN YOKTU, NEDEN BİZİ YALNIZ BIRAKTI?”
26 senedir yaşadığı ve 370 kişiye mezar olan Emlak Evler Sitesi’nin müteahhidinin hala kaçak olduğunu belirten Özer, müteahhit Mehmet Özat yakalanana kadar mücadelelerinden vazgeçmeyeceklerini söyledi:
“Hiçbir önlem almayan, kaçak yapılaşmaya müsaade eden, yapılan konutları hırsız ve katil müteahhitlerin insafına bırakan ve doğru düzgün denetlemeyen devlet neden yoktu? Neden bizi yalnız bıraktı? Yaşadığımız tüm bu çaresizliklerin, rezilliklerin hesabı verilmeli, verilecek. Pazarlandığı dönemde Emlak Konut güvencesiyle çok sağlam yapıldığı iddiasıyla satıldı bu evler. Antakya’nın o dönem yapılan en güzel yerleşim yerlerinden biri olan sitede taş üstünde taş kalmadı. Bize her rezilliği yaşattınız, en azından sorumluları bir an önce yakalayın ve hesap sorun. Çok şey istemiyoruz. Bize bunu borçlusunuz.”