Hiranur Vakfı davasının kapalı görülecek ikinci duruşması bugün
BirGün yazarı Soykan’ın 3 ve 7 Aralık’taki yazılarıyla duyurduğu İsmailağa Cemaati’ne bağlı Hiranur Vakfı’nın kurucusu Yusuf Ziya Gümüşel’in kızı H.K.G.’yi 6 yaşındayken Kadir İstekli ile ‘evlendirmesi’, yıllarca cinsel istismara maruz bırakılmasına ilişkin davanın ikinci duruşması bugün görülecek.
Hiranur Vakfı kurucularından Yusuf Ziya Gümüşel'in 6 yaşındaki kızını 'evlendirmesi' skandalına ilişkin davanın ikinci duruşması bugün İstanbul Anadolu Adliyesi 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde saat 09.00’da görülmeye başlanacak.
H.K.G.’nin istismara maruz bırakılmasına ilişkin davanın 31 Ocak’taki duruşmasında mahkeme heyeti, duruşmaların kapalı devam etmesine karar verirken ‘yayın yasağı’ getirmişti. İddianamede ‘zincirleme şekilde çocuğun cinsel istismarı’ ve ‘cinsel saldırı’ suçlarından Kadir İstekli hakkında 30 yıldan az olmamak, baba Yusuf Ziya Gümüşel ve anne Fatma Gümüşel hakkında da 18 yıldan az olmamak kaydıyla hapis cezası isteniyor.
“H.K.G.’ nin davası hepimizin davası. Şiddete, tarikat-cemaat karanlığına karşı kadınlar var” diyen Sol Feminist Hareket, adliye önünde, “Yaşamlarımızı tarikatlara teslim etmeyeceğiz. Karanlığınıza meydan okuyoruz” yazılı pankart açarak basın açıklaması yaptı.
Grup adına basın açıklamasını okuyan Sarya Toprak, şunları söyledi:
“Memleketin her yerini halkın, emekçilerin emeğini, halka ait olanı halkın elinden alıp tarikatlara peşkeş çekenlere, ‘Bir kereden bir şey olmaz’ diyenlere, çocukların yaşamlarını karartanlara ‘Çocuğun rızasıdır’ diyerek kol kanat gerenlere, mecliste bu karanlığı aklamaya koşup kahkahalar eşliğinde oy verenlere meydan okumak için buradayız. Tarikat düzenini yıllardır ‘münferit’ diyerek aklayanlara karşı ‘Laikliğin ülkesini kuracağız’ kararlılığıyla buradayız. Duruşmanın kapalı yapılması ve yayın yasağı getirilerek dava unutturulmak, cemaat-tarikat karanlığı bir kez daha aklanmak isteniyor. Gerçek adalet için davanın takipçisi olmaktan asla vazgeçmeyeceğiz demek için buradayız.
H.K.G.’nin, H.K.G.’lerin çocukluğunun kimsesizliği, çaresizliği ile şimdi depremde kimsesiz kalan, bırakılan çocuklar baş başa. Çocukları kimsesiz bırakan, 20 yıldır ranta, sermayenin, cemaatlerin zenginliklerine zenginlik katan siyasi iktidar bir kez daha çocukları cemaatlerin, tarikatların ellerine teslim ediyor. Bu çocuklar nerede. H.K.G.’nin yaşadığı karanlığı bir çocuk daha yaşamayacak diye haykırmak için buradayız. 6 yaşında bir çocuğa şimdi deprem bölgesindeki yüzlerce çocuğa göz diken bu karanlık odaklara, onların eteğinde iktidar olanlara, onlara destek olanlara, zulüm karşısında susanlara karşı asla susmayacağız, unutturmayacağız demek için buradayız.
LAİKLİK KAYBEDİLİNCE İLK KAYBEDENLER ÇOCUKLAR, KIZ ÇOCUKLARI, KADINLAR OLUYOR
Memleketin her yerinde bu gericiliği bir örümcek ağı gibi kuşatan bir karanlık yaratıldı. Mahalleler, sokaklar, okullar, üniversiteler, yurtlar tarikatlarla kuşatıldı. Nişanlanan, evlenen çocukların okulla, örgün eğitimle ilişiği kesilir diyerek ‘çocuk evlilikleri’ yasallaştırıldı. 6 yaşında çocukları istismara maruz bırakan o karanlık istismarı hafızlık, 4-6 yaş okul öncesi din eğitimi diyerek yüz binlerce çocuğu bu karanlık zihniyete mahkûm etmeye çalışıyor her gün. Millî Eğitim Bakanlığı’nın son açıkladığı veriler buz dağının görünen yüzü bile değil. Yüzbinlerce çocuk, yüzbinlerce kız çocuğu artık okullarda değil. Tek adam rejimi yoksulluklarından, çaresizliklerinden kaynaklı binlerce çocuğu, kız çocuklarını ve şimdi deprem bölgesindeki çocukları tarikatlara, tarikat yurtlarına/evlerine mecbur bıraktı. Laiklik kaybedilince ilk kaybedenler çocuklar, kız çocukları, kadınlar oluyor. Laiklik mücadelesinden asla vazgeçmeyeceğiz demek için buradayız.”
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Genel Sekreteri Fidan Ataselim ise yaptığı açıklamada şöyle konuştu:
“Bugün H.K.G.'nin ikinci duruşmasındayız. Çocuk istismarcılarını aklatmamak için buradayız. Bu davanın peşindeyiz. 6 yaşından itibaren sistematik bir şekilde istismara maruz bırakıldı kardeşimiz. Ve kadınların mücadelesi sayesinde yaşadıklarını anlamlandırdı, peşine düştü ve defalarca engellenmeye çalışıldı. O kadar tanıdık bir durum ki bu yaşanan. Bugün bu davada olduğumuz gibi ülkede onlarca, yüzlerce çocuk istismara uğruyor, görevliler, sorumlular yetkilerini maalesef ki suçlulardan yana kullanıyor.
Depremlerde o binalar üstümüze yıkılırken bunun acısı yaşanırken bu ses kısılmaya çalışılıyor. Bu ses neydi? O ses tribünlerden yükselen halkın 'hükümet istifa' sesidir. Enkaz başından yükselen 'devlet nerede' sesidir. Bunlar gerçeklerdir. Fakat 'çadır nerede' sesini kısmaya çalışıp, 'çadırlar gitti, hiçbir ihtiyaç kalmadı' denilmesine rağmen bu ihtiyaçları buram buram yaşayan emekçi halkın ta kendisidir. Bu yüzden bu gerçeklerin üstünü örtmek mümkün değildir. O 'hükümet istifa' sesleri sadece o statlardan yükselmiyor. O ses enkaz başında yakınlarının sesini duyup, elleriyle o enkazı kaldırmaya çalışanların sesidir. O ses, çocuklarını bulamayanların sesidir. O ses, depremden etkilenen kadınlara şiddet uygulayan, eskiden evli olduğu erkeklere mahkum edilenlerin sesidir. Bu yüzden bu sesin kısılması mümkün değildir.
YETKİLERİNİ HALKI SİNDİRMEK İÇİN KULLANDILAR
Hükümetten, siyasi iktidardan, sorumlulardan tek bir kişi bile istifa etmedi. Etmezler. Çocuk istismarını da önlemediler. Kadın cinayetlerini de durdurmadılar. İstanbul Sözleşmesi'nden imzayı geri çektiler. Yetkilerini hep halkı bastırmak için, sindirmek için kullandılar. İstifa etmeyeceklerini biliyoruz. Ama biz örgütlü mücadelemizle bu siyasi iktidarı göndereceğiz. Her bir sorumlunun yargılanması için elimizden geleni yapacağız. Ne çocuk istismarının üstünü örtebilecekler. Ne depremlerin bu ülkede bu düzeyde yıkıcı etkilerinin üstünü örtebilecekler. Hiçbirini yapamayacaklar. Evet çok kötü bir şekilde bunun bedellerini bize ödetiyorlar. Hiç görüyor musunuz servet sahiplerinin o enkazların altında kaldıklarını. Çünkü gerçeklik budur, çünkü yaşanan budur.
Siz görüyor musunuz servet sahiplerinin, kadın cinayeti faillerinin, şüpheli kadın ölümü faillerinin hak ettikleri cezaları aldıklarını? Almıyorlar. Çünkü üstünü örtmeye çalışıyorlar. Yaşanan budur. Bizlere, kadınlara, çocuklara, emekçi halka reva görülen budur. Bir de çıkıp bütün bunları 'kader' diye kabul etmemizi bekliyorlar. Kadın cinayetleri kader değildir. Depremin bu yıkıcılığı, bu enkaz kader değildir. Ölmediğimiz kentleri inşa edebiliriz, ölmediğimiz bir yaşamı, eşit özgür bir yaşamı kadınlar için var edebiliriz. İstismara uğramadıkları, gülüp oynadıkları bir geleceği çocuklar için var edebiliriz. Bu yüzden depremde ölümü de kadın cinayetlerini de durduracağız. Çünkü bunun mümkün olduğunu biliyoruz.
BU SESİ KISAMAYACAKLAR
Depremin ardından günlerce 'kayıp çocuklar, refakatsiz çocuklara ne oldu' diye soruyoruz aynı zamanda. Bu meseleden sorumlu olan bakanlık, 'Her şey kontrol altında' diye açıklamalar yapıyor. Kontrol altında olan hiçbir şey yok. Kontrol altında olan şey, küçücük çocukların ya da çocuklarıyla birlikte yalnız yaşayan kadınların, çocuklarıyla bir başına kalmış olan kadınların tarikatların, cemaatlerin eline teslim edilmesi midir? Böyle olmadığını iddia ediyor bakan. Böyle olduğunu biz biliyoruz. Görüyoruz, bu sesi de kısamayacaklar.
Bugün burada H.K.G.'nin davasındayız. Yine bir tarikat ve cemaatlerle bağlantılı bir yerde yine şeyhlerin birbirleriyle nasıl ilişki kurduklarını, küçücük kız çocuklarını nasıl birbirlerine peşkeş çektiklerini görüyoruz. Şimdi de depremin ardından küçücük kardeşlerimizi yine bunlara mı emanet edecekler. Biz buna müsaade etmeyeceğiz. Laik bir ülkede herkesin eşit, özgür yaşadığı günleri kendi ellerimizle var edeceğiz. Ve tüm sorumlulardan teker teker hesap soracağız. Verecekleri hesap var. Kendileri vermeyecekler biliyoruz biz sormasını biliriz."