İnsan hakları örgütlerinden rapor: “Polis ve jandarma, deprem bölgesinde işkence yaptı’’ iddiaları
Uluslararası Af Örgütü ve İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün yaptığı araştırmaya göre deprem bölgesinde işkence ve kötü muamele yapıldı ve kolluk görevlileri suç işledikleri iddia edilen insanlara yönelik sivil kişilerin saldırılarını engellemek için müdahale etmedi.
Uluslararası Af Örgütü ve İnsan Hakları İzleme Örgütü, Türkiye'de kolluk görevlilerinin deprem bölgesinde işkence ve kötü muamelede bulunduğu iddiaları ile ilgili bir rapor hazırladı. Raporda polis, jandarma ve askerlerin faili olduğu iddia edilen 13 işkence ve kötü muamele vakasına ilişkin 34 kişiyle yapılan görüşmelere yer verildi.
"OLGUSAL TEMELDEN YOKSUN, BELİRSİZ İDDİALAR"
17 Mart’ta, Uluslararası Af Örgütü ve İnsan Hakları İzleme Örgütü, araştırma bulgularını paylaşmak ve yapılan şikâyetler ve sosyal medyada dolaşan videolara ilişkin soruşturmalar hakkında bilgi talep etmek üzere Türkiye’nin İçişleri ve Adalet Bakanlarına mektup yazdı.
Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Dairesi Başkanlığı’nın Adalet Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı adına ilgili mektuba 29 Mart tarihinde gönderdiği cevapta, Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin işkenceye sıfır tolerans gösterdiğini ve Uluslararası Af Örgütü ile İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün suçlamalarının ‘olgusal temelden yoksun belirsiz iddialar’ olduğunu belirtti.
Bakanlıkların gönderdiği yanıt, OHAL altındaki deprem bölgesindeki vakalara ilişkin hak örgütlerinin bulgularını ve kolluk uygulaması hakkında sorulan sorularını ele almaktan ziyade depremin ölçeğine, gerçekleşen yıkıma ve yardım çabalarını içeriyordu.
İnsan Hakları İzleme Örgütü ve Uluslararası Af Örgütü’nün ortak açıklamasında, “Türkiye yetkilileri deprem bölgesinde, mağdurların suç teşkil eden eylemlerde bulunduklarından şüphelenip şüphelenmediklerine bakılmaksızın polis, jandarma ve askeri personelin insanlara işkence ve diğer türde kötü muamele yaptığına ilişkin tüm bildirimler hakkında eksiksiz ve tarafsız cezai ve idari soruşturmalar yürütmelidir” ifadelerine yer verildi.
"DÖRT VAKADA MAĞDURLAR SURİYELİ MÜLTECİLERDİ"
Rapordan öne çıkan bazı bulgular şöyle:
-34 erkek mağdura yönelik 13 işkence ve diğer türde kötü muamele vakasına ilişkin 34 kişiyle görüşmeler gerçekleştirdi ve kimi vakalarda mevcut video görüntülerini inceledi. Araştırmacılar, güvenlik güçleri tarafından işkence edilen başkaca kişiler hakkındaki tanıklıkları da dinleyip fiziksel şiddet içeren videoları inceledi ancak bu olayları tümüyle doğrulayamadı.
-Görüşülen kişiler arasında işkence ve diğer türde kötü muameleye maruz bırakılan 12 kişi, jandarmaların başlarına silah dayayarak tehdit ettiği iki kişi, tanıklar ve avukatlar bulunuyor.
-Uluslararası Af Örgütü ve İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün belgelediği dört vakada, yardım çalışmalarında yer alan siviller de şiddet olaylarına katılmış olsa da araştırmanın ana odağı, kamu görevlilerinin sorumlu olduğu işkence vakalarıydı. Üç vaka dışında tüm işkence ve kötü muamele olayları Hatay’ın Antakya ilçesinde meydana geldi. Dört vakada mağdurlar Suriyeli mültecilerdi ve bu saldırılarda yabancı düşmanlığına dayalı ek saikler mevcuttu.
-Olayların tümü, 7 Şubat’ta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından ilan edilen ve iki gün sonra meclis tarafından onaylanan olağanüstü hal kapsamındaki 10 ilde meydana geldi. Doğal afet sebebiyle ilan edilen olağanüstü halde hükümet, kurtarma ve yardım çalışmalarında arazi, binalar, araçlar, yakıt, tıbbi malzeme ve gıda vb. gibi özel ve kamu kaynaklarının kullanılması, ordunun yardım çalışmalarında görevlendirilmesi, etkilenen bölgedeki işletmelerin açılış saatlerinin denetlenmesi ve bölgeye girişlerin sınırlandırılması gibi yetkileri içeren kararnameler çıkartabilir.
‘‘ELLERİ KELEPÇELENMİŞ HALDE UZUN SÜRE BOYUNCA TEKME, TOKAT VE KÜFÜRLERE MARUZ BIRAKILDILAR’’
-İşkence ve diğer türde kötü muameleye maruz bırakılan kişilerin çoğu, depremde yıkılan binalardaki arama-kurtarma çalışmalarına katıldıkları sırada ya da Antakya’nın çeşitli mahallelerinden geçerken polis, jandarma veya asker grupları tarafından alıkoyulduklarını belirtti.
Vakaların çoğunda, mağdurlar hakkında resmi gözaltı işlemi yapılmadı; onun yerine doğrudan fiziksel şiddete maruz bırakıldılar ve/veya dizlerinin üzerine çökmeleri ve/veya yere yatmaları istendi. Bazense elleri kelepçelenmiş halde uzun süre boyunca tekme, tokat ve küfürlere maruz bırakıldılar. Bir kısmı suç üstlenmeye zorlandı.
“EVİM YIKILMIŞ, ÇADIRDA KALIYORUZ, ÜZERİNE POLİS BENİ DÖVÜYOR, KAFAMA SİLAH ÇEKİYOR YA. SANKİ BURASI VAHŞİ BATIYMIŞ GİBİ DAVRANDILAR”
-Yalnızca iki vakada ilgili kişiler hakkında isnat edilen suçlardan ötürü soruşturma başlatılmış olması, bu kişilerin suç işlediğine dair somut bir şüphenin en başından itibaren mevcut olup olmadığı konusunda ciddi soru işareti oluşturmaktadır.
-Bir kişi, “Evim yıkılmış, çadırda kalıyoruz, üzerine polis beni dövüyor, kafama silah çekiyor ya. Sanki burası vahşi batıymış gibi davrandılar” şeklinde konuştu.
İşkenceye maruz bırakılan 19 yaşındaki bir kişi, “Zaman algımı tümüyle yitirdim, olay bir saat, yarım saat ya da iki saat sürmüş gibi geldi. Önce üç kişiydiler, sonra daha büyük bir polis grubu geldi ve tekme yumruk dayağa katıldılar” dedi.
‘‘HASTANEYE GİDİP DARP RAPORU ALMADIM ÇÜNKÜ SURİYELİ OLDUĞUM İÇİN YAĞMACI SANILMAKTAN KORKUYORUM”
-İncelenen 13 vakadan sadece altısında mağdurlar veya aileleri, yetkililerden gördükleri şiddetten ötürü şikâyetçi oldu. Kendisine ve erkek kardeşine, jandarma tarafından alıkonuldukları sırada belirli aralıklarla, uzun süreli işkence yapıldığını ve erkek kardeşinin yere yığılarak gözaltında öldüğünü bildiren Sabri Güreşçi şikâyetçi olanlardan biri.
-Diğer yedi vakada mağdurlar, misillemeden korktukları ve adil bir sonuca erişemeyeceklerini düşündükleri için şikâyette bulunmayacaklarını ifade etti. Bazıları ise aile üyeleri ve arkadaşlarının depremde ölmesi ve hayatlarının bir anda alt üst olmasının, polis veya jandarma eliyle maruz kaldıkları fiziksel şiddeti gölgede bıraktığını belirtti.
-Suriyeliler, şikâyette bulunmak konusunda bilhassa tereddütlüydü. Diğer ülkelerden gelen arama-kurtarma ekiplerinden birine çevirmenlik yapan Suriyeli bir kadın, “Jandarmaların çoğu Suriyelilere hırsız muamelesi yaptı ve onlara karşı çok saldırgan davrandılar. Suriyelilerin kurtarma ekipleriyle olmalarını kabul etmediler ve çok sinirliydiler” ifadelerini kullandı.
-Enkaz altında kalan, Türkiye ve Suriye vatandaşı çok sayıda insanın kurtarılmasına yardım ederken jandarma ve kalabalığın şiddetine maruz kalan Suriyeli bir arama-kurtarma gönüllüsü ise “Şikâyetçi olmayacağım çünkü bir sonuç çıkacağını düşünmüyorum. Dışarı çıkmaya korkuyorum çünkü arabamın fotoğrafları ve bizim dayak yediğimiz videolar sosyal medyada dolaşıyor. Tekrar saldırıya uğramaktan korkuyoruz. Hastaneye gidip darp raporu almadım çünkü Suriyeli olduğum için yağmacı sanılmaktan korkuyorum” dedi.
-6 Şubat depremlerinin ardından bölgeye giden siyasetçiler, deprem bölgesindeki hırsızlık vakalarına dair tehditkâr açıklamalarda bulundular. Aşırı sağcı Zafer Partisi’nin Genel Başkanı Ümit Özdağ, yağmacılara karşı asker ve polise vur emri verilmesi gerektiği yönünde bir tweet attı. 10 Şubat’ta, hükümetteki AK Parti sözcüsü Ömer Çelik yaralı depremzedelere yaptığı bir hastane ziyareti sırasında basına yaptığı açıklamada, “Bu yağma olayları karşısında açık ve net söylüyorum son derece acımasız olacağız. Yağma işine girişenleri uyarıyoruz, hayatları boyunca bu utançla yaşarlar. Gereken tedbirleri alıyoruz” şeklinde konuştu.
-10 Şubat’tan sonra, polis, jandarma ve asker üniformalı kişilerin deprem bölgesine benzeyen yerlerde insanları dövdüğünü gösteren videolar sosyal medyada dolaşıma girdi. “Deprem Yağmacıları Şerefsizler” ya da “Yağmacı Piç Kuruları” gibi onur kırıcı ifadeler barındıran isimlere sahip bazı Telegram kanallarından çok sayıda video paylaşıldı.
-Uluslararası Af Örgütü Kanıt Laboratuvarı, güvenlik güçlerinin resmî üniformalarını giydiği görülen kişilerin şiddet uyguladıklarını gösteren 10 videonun ayrıntılarını doğruladı. Videoların dördü, güvenlik güçlerinin insanlara işkence ettiğini ve bunların bazılarında mağdurların ellerinin bağlı olduğunu net bir biçimde gösteriyor. Çevrimiçi platformlarda da mevcut olan ve yaygın olarak paylaşılan tüm görüntüler, güvenlik güçlerinin açıkça şiddet içeren eylemlerde bulunduğunu gösteriyor ve ayrıntılı soruşturma gerektiriyor.
-Uluslararası Af Örgütü aynı zamanda videolar aracılığıyla, acil kurtarma gönüllülerinin kullandığı yelekleri giyen kişilerin, polis veya jandarma nezaretinde saldırıya katıldığı iki olayın meydana geldiği yeri doğruladı. Belgelenen en az dört vakada fotoğraf ve video kanıtları, görüşülen tanıkların ve mağdurların beyanlarını destekler nitelikteydi.
AHMET VE SABRİ GÜREŞÇİ VAKASI
37 yaşındaki Sabri Güreşçi ile 27 yaşındaki erkek kardeşi Ahmet Güreşçi’ye jandarma tarafından işkenceye yapılması ve Ahmet Güreşçi’nin işkence sonucu öldüğünü gösteren kanıtları içeren olay incelenen vakalar arasında. Olaya ilişkin herhangi bir video görüntüsü yok ancak Sabri Güreşçi jandarmaların işkence sırasında onları videoya kaydettiğini belirtti.
Sabri Güreşçi, araştırmacılarımızla yaptığı görüşmede ve ayrıca 13 Şubat’ta polise sunduğu resmi şikâyet dilekçesinde, 11 Şubat’ta jandarmaların onu ve kardeşi Ahmet’i, yağma ve diğer suç şüphesiyle Hatay’ın Altınözü ilçesindeki Büyükburç semtinde bulunan evlerinden gözaltına aldığını ifade etti.
“OHAL VAR, SENİ ÖLDÜRECEĞİZ, SENİ ÖLDÜRÜP ENKAZ ALTINA ATACAĞIZ, HALK LİNÇ ETTİ DİYECEĞİZ”
Sabri Güreşçi ve eşinin aktardığına göre; Sabri ve kardeşi hiçbir direniş göstermemelerine rağmen jandarmalar gelir gelmez, havaya 4-5 el ateş açtı. İki kardeş araca bindirildikten sonra en az 15 jandarma coplarla kafalarına, kollarına ve bacaklarına vurdu, tokat ve tekme attı, hakaret etti ve onları tehdit etti. Tüm bunlar Altınözü Jandarma Komutanlığı’na varıncaya kadar devam etti. Yasaya aykırı olarak, iki kardeş, jandarma komutanlığına götürülmeden önce sağlık muayenesinden geçirilmedi. Bir koğuştan ziyade ardiyeye benzer bir yere götürüldüler ve burada en az 10 jandarma onları suyla ıslattı, uzun süre fiziksel şiddete maruz bıraktı, çırılçıplak soydu, testislerini sıktı ve coplarla anal tecavüz girişiminde bulundu.
Sabri Güreşçi jandarmaların “OHAL var, seni öldüreceğiz, seni öldürüp enkaz altına atacağız, halk linç etti diyeceğiz” dediğini aktardı ve daha sonra kardeşi Ahmet’in bilincini kaybettiğini, kan kustuğunu ve bunun üzerine hastaneye götürüldüğünü orada öldüğünün açıklandığını belirtti.
Sabri Güreşçi’nin gözaltında babası tarafından çekilen fotoğrafı
12 Şubat’ta, savcılık yaptırdığı otopside beyinde ölüme yol açmış olabilecek bir yaralanma ve vücudunun çeşitli yerlerinde morluklar tespit etti. Adli Tıp Kurumu’nun kesin ölüm nedeninin tespiti için otopsi raporu üzerinde yapacağı kapsamlı değerlendirmenin sonuçları henüz açıklanmadı.
Sabri Güreşçi’nin daha sonra hazırlanan darp raporu, jandarma tarafından coplarla dövüldüğü ve tekmelendiği yönündeki beyanını doğrular şekilde omuzlarında, sırtında, kalçalarında, kollarında ve bacaklarında çok sayıda sıyrık, lezyon, dikey morluklar ve baş parmağında kırık olduğunu gösteriyor. Altınözü Cumhuriyet Savcılığı soruşturma başlattı ve soruşturma süresince dosyaya erişimin kısıtlanmasını istedi. Mahkeme, talebi kabul etti.
Sabri, hakkındaki soruşturma tamamlanana kadar seyahat yasağı getirilerek gözaltından serbest bırakıldı. Üç jandarmanın soruşturma süresince açığa alındığı bildirildi. Sabri Güreşçi kendisi ve kardeşine uygulanan ve kardeşinin ölümüyle sonuçlanan işkenceye bilfiil katılan görevlilerden dokuzunu teşhis ettiğini söyledi.
Raporun tamamına buradan ulaşabilirsiniz:
https://www.hrw.org/tr/news/2023/04/05/turkey-police-and-gendarmerie-abuses-earthquake-zone