Kontrollü yıkılan ev depremzedelerin eşyalarının üzerine çöktü: 'Bize bir deprem daha yaşattılar'
Hatay'da acil yıkım kararı ile yıkılan ev depremzede Recep Çetinkaya'nın eşyalarının üzerine çöktü. Depremzede Recep Çetinkaya kalan eşyalarının da bu olayla birlikte zarar gördüğünü belirterek tepki gösterdi.
Hatay’ın İskenderun ilçesinde bulunan Muradiye Mahallesi’ndeki ağır hasarlı evinin yanı başında kurduğu çadırda kalan ve eşyaları ile erzaklarını sakladığı bir alanı bulunan Recep Çetinkaya’nın komşusunun evi, “kontrollü yıkım” kararıyla yıkıldı. Ancak, kontrollü yıkıma rağmen enkaz, Çetinkaya’nın eşyalarının bulunduğu alana çöktü. Çetinkaya, “Üç parça eşyamız vardı, ondan da olduk. Bize bir deprem daha yaşattılar” dedi.
Çetinkaya, sorunlarını ANKA Haber Ajansı’na anlattı:
“TAHTA PARÇALARINI KENDİ İMKÂNLARIMIZLA ÇIKARTTIK”
Deprem anını anlatan Çetinkaya, “Evde 4 kişiydik. 2 çocuğum vardı, eşim, ben. Ya ne inebildik ne çıkabildik. Öyle donduk yani, kaldık. Depremin bitmesini bekledik. Evin kırıldığını, evin döndüğünü, sağa sola yattığını, hepsini hissettik. Ufak ufak işte üstümüze düşen tahta parçalarını kendi imkânlarımızla çıkarttık. Son katımız komple gitti, bina kırıldı. Çıktıktan sonra konu komşuya zaten koştuk. Kendimizi unuttuk. Çok kötüydü” dedi.
“DERDİMİZİ ANLATACAK HİÇBİR YER YOK”
Çadıra da hiçbir şekilde ulaşamadıklarını dile getiren Çetinkaya, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Çadırı üniversiteden arkadaşımız gönderdi bize. O olmasa hâlâ belki çadırımız olmayacaktı. Garajda bir yerimiz vardı. O da yıkımdan sonra zaten mahvoldu. Yıktılar orayı. Operatöre söylememize rağmen, ‘Zarar görür’ eşyalarımız dememize rağmen hiçbir şekilde eşyamızı da çıkarttırmadı. Bir şey olmayacağını söyledi ve orayı mahvetti gitti. Derdimizi de kimseye anlatamıyoruz. Karakola gidiyoruz. Bunun parasını operatörden alacağını söylüyor. Şimdi operatör de şehir dışından gelmiş. Çocuklarını bizim için bırakmış, gelmiş. Bu operatörün günahı ne? Hiçbir yüklenici bir firma yok. AFAD’a gidiyoruz, ‘Kriz masasına’ gidin diyorlar. Dalga geçer gibi bize, ‘Boş bir kâğıda eşyalarınızı yazın, gidin’ diyorlar. Yani eşyalarımı yazayım da ben dolandırıcı değilim. Ben çocuklarıma haram istemiyorum. Benim kafama göre yazdığımın, çizdiğimin parasını sen nasıl ödemeye kalkıyorsun? Benden niye fotoğraf istemiyorsun? Yani her kâğıda gelip yazan devletten para mı alacak? Ben belki yalan söylüyorum belki. Bir fotoğraf bile çekmediler. Derdimizi anlatacak hiçbir yer yok. Rezil ettiler bizi, böyle koydular.
“50 SEFER SÖYLEMEMİZE RAĞMEN REZİL ETTİLER”
Kullanılamaz hâle gelen eşyalarından da bahseden depremzede Çetinkaya, şunları söyledi:
“Bir evimiz vardı. Üç parça eşyamız vardı, ondan da olduk. Bir dipfrizimizi alabilmiştik. Zaten deprem günü benim en son kat çökünce, bütün her şey inince yağmurdan, bütün eşyalarım gitti. Depremden dolayı değil. Birçok eşyama çatı çöktü. Ondan sonra yağmur yedi, iki parça bazam vardı. Bir buzdolabı almıştım. Zor bela bulmuştum. Çamaşır makinem vardı. Her şeyimi mahvettiler geri. Ne yağım kaldı, hiçbir şeyimi bırakmadılar. Bir de uyarmıyorlar, söylemiyorlar. Benim çocuklarım da orada olabilirdi. 50 sefer söylememize rağmen rezil ettiler. Yan komşumuzun evi, bunu operatör de gelip yıkım yapmadan önce gördü, konuştuk. Dedik bir, zararı olacaksa eşyamızı çıkartalım. 10- 20 dakikamızı almaz. Zaten 3- 5 parça eşyamız var. ‘Yok, bir şey olmayacak. Birkaç parça taş düşebilir’ dedi. Biz bilmedik ki evi, bu tarafı başımıza yıkıyormuş. İki evi yıktı, gitti burada; ev sahibinin de söylemesine, bizim de söylememize rağmen.”
“BUNUN NERESİ KONTROLÜ YIKIM”
Dertlerini kimseye anlatamadıklarını da belirten Recep Çetinkaya, yıkımın olduğu yeri de göstererek şöyle konuştu:
“Bize bir deprem daha yaşattılar. Zaten mağduruz. Depremzedeyiz ve enkazı yine yaşadı çocuklarım. Çocukların psikolojisi bozuldu. Çocuklar içeri bile girmek istemiyor, çadırda bile yatmak istemiyor. Şu çatının hâline bakın. Kendi imkânlarımızla temizledik burayı. Oruç oruç temizledik. Kalkmıyor, eski briket bunlar. Şu hâle bak ya. Kontrollü yıkım bu sözde. Bunun neresi kontrolü yıkım? Mağduruz. Eşyalarım gitti. Kimseye derdimizi anlatamıyoruz. Muhtara gidiyoruz, yapacak bir şey yok. Karakola gidiyoruz, operatörün üstüne topu atıyor. Şimdi operatörün suçu ne? Operatör de çoluk çocuğunu bırakmış, benim için buraya, depreme bana yardım etmeye gelmiş. Şehir dışından geldiğini ben biliyorum operatörün. Yazık günah operatöre de. Ben operatörden niye bunun parasını alayım? Bunun yüklenici bir firması yok mu?”
“YİYECEK EKMEĞE MUHTAÇ OLDUK, HİÇBİR ŞEYİMİZ YOK ŞU AN"
Gittiği yetkili yerlerin hepsinin kendisini başka yere yönlendirdiğini aktaran Çetinkaya, sözlerini şöyle tamamladı:
“‘AFAD’a git’ diyorlar, AFAD’a gidiyorum. Orada bana ‘Kâğıda yaz’ diyorlar. Gelip bana fotoğrafla burayı, burayı gör; durumum ne, ne zararım var diye. Derdimizi anlatamamanın peşindeyim ben. Yoksa olacak tabii bu. Komşunun canı sağ olsun yani. Zaten o da depremzede. O da istemez evinin yıkılmasını ama mahvettiler bizi. Ben bunu (briket) eşimle beraber zorla kaldırıyorum. Bunlar şimdiki briketlerden değil. Eski briket bunlar. Kaldıramıyorsun. Eşimle birlikte oruç ağzımıza burayı mahvettiler bize. Makinemi, dolabımı attım. Yiyeceklerim vardı 2- 3 tane, attım. Hiçbir şey bırakmadılar. Her şeyim çöp oldu. Yani zaten işimiz yok, gücümüz yok, işimizden olduk, işimize geri gidemiyoruz. Hâl böyle. Yiyecek ekmeğe muhtaç olduk. Hiçbir şeyimiz yok şu an.”