Kur’an tefsiri yasaklanan İhsan Eliaçık: Bu Diyanet engizisyonu; ardından kilise gibi aforoz gelecektir
Kur’an tefsiri yasaklanan ilahiyatçı yazar İhsan Eliaçık, süreci Gerçek Gündem’e anlattı. Eliaçık, iktidarın dini yorumları tekeline almaya çalıştığı eleştirisinde bulunarak, “Diyanet, kilisenin yaptığı şeyi yapmış oluyor” yorumunda bulundu.
Gezi eylemleri döneminde kurdukları ‘Yeryüzü Sofraları’ ile tanınan, Antikapitalist Müslümanlar oluşumunun kurucusu, ilahiyatçı, yazar İhsan Eliaçık'ın ilk baskısı 2007 yılında yapılan 'Yaşayan Kur'an Nüzul Sırasına Göre Türkçe Meal-Tefsir’ isimli eseri hakkında İstanbul Sulh Ceza Mahkemesi tarafından basım, dağıtım yasağı ve toplatma kararı verildi.
MAHKEMEDEN TEFSİR HAKKINDA ‘İSLAM DİNİN TEMEL NİTELİKLERİ AÇISINDAN SAKINCALI UNSURLAR İÇERDİĞİ’ SUÇLAMASIYLA TOPLATILMA KARARI
Mahkeme ilamında "Müellifi R. İhsan Eliaçık olan 'Yaşayan Kur'an Nüzul Sırasına Göre Türkçe Meal-Tefsir isimli eserle ilgili mealin İslam dininin temel nitelikleri açısından sakıncalı unsurlar içermekte olduğu anlaşıldığından eser hakkında 5187 Sayılı Basın Kanunun 25/2 maddesi uyarınca basım, dağıtım ve satış yasağı getirilmesine, elde edilen derginin tüm nüshalarına el konulmasına” karar verildiği belirtildi.
Meal, çeviri anlamı taşırken; tefsir terimi ise ‘Kuran’ın surelerini açıklayan görüşler öne sürme ve bunları yazma’yı ifade ediyor.
2019 yılında yayımlanan, Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Kur'an-ı Kerim meallerinin Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanlığınca, Diyanet İşleri Başkanlığı, kamu kurumları, özel kişi ve kuruluşların talebi üzerine veya resen inceleneceği ya da incelettirileceği bildirilmişti. Kararnamede, verilen yetki ile Diyanet’e inceleme sonunda İslam'ın temel nitelikleri açısından sakıncalı olduğu Kurul tarafından tespit edilen meallerin, Başkanlığın yetkili ve görevli merciye müracaatı üzerine, basım ve yayımının durdurulmasına, dağıtılanların toplatılmasına ve imha edilmesine karar verilebileceği de yer almıştı.
Diyanet İşleri Başkanlığı’na AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından verilen yetki tartışmalara neden olurken, verilen yetkinin kurum tarafından farklı görüşlerdeki İslami yorumları içeren eserler için kullanılması ise ‘kurumun tek tip mezhepsel anlayışı temsil ettiği’ eleştirilerini beraberinde getirdi.
İHSAN ELİAÇIK: DİNİ BİR SUÇ İCAT EDİLMİŞ OLUYOR
İlahiyatçı yazar İhsan Eliaçık, eserinin toplatılması hakkında verilen kararı ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın tefsirlere müdahalesi ile yaşanan süreci Gerçek Gündem’e anlattı.
İhsan Eliaçık, Basın Kanunu’nun kararda atıf yapılan 25. Maddesinde, Atatürk aleyhinde işlenen suçlarda, İnkılap Kanunlarına aykırı, Anayasa’yı zorla ortadan kaldırmaya yönelik ve terör yayınlarında hakim kararı ile toplatma kararı çıkartılabileceğini hatırlatarak; “Orada İslam dininin temel esaslarına aykırı olduğu için kitaplar toplatılır, diye bir madde yok. Sulh Ceza Mahkemesi’nin verdiği karar boşlukta kalıyor. Dini bir suç icat edilmiş oluyor, mahkeme kanunda suç olmayan bir şeyden dolayı tasarrufta bulunuyor. Son derece hukuksuz bir durumla karşı karşıyayız. Bir hafta itiraz süremiz var, avukatımız çalışıyor. Böyle bir suç olmadığına göre bu suçtan yargılanamayacağımızı söyleyeceğiz. Umarım geri dönecektir” dedi.
İlahiyatçı yazar İhsan Eliaçık’ın Gerçek Gündem’e yaptığı açıklamalar şöyle oldu:
“DİYANET’İN DİN İŞLERİ YÜKSEK KURULU’NU OLUŞTURAN İNSANLAR DEĞİŞİK TARİKATLARDAN GELİYOR”
“Diyanet’in Din İşleri Yüksek Kurulu’nu oluşturan insanlar değişik tarikatlardan geliyor. Koyu Sünni mezhebiyle, tasavvuf ve tarikat prensiplerinde yetişmiş insanlar. Tarikatlara mensup insanların doluştuğu bir yer. İsmailağa Cemaati, Menzil grubu diye bildiğimiz tarikatlardan insanlar Diyanet’te etkin rol almış uzman, uzman yardımcısı diye. Yazdıkları raporda kullandıkları üsluptan da bu tür insanlar oldukları anlaşılıyor. Kendi kafalarına göre sakıncalı gördükleri şeyler var: ‘Hadisleri yeteri kadar delil olarak kullanmıyor, Kur’an kavramlarına çağdaş yorumlar getiriyor, mucizeleri inkâr ediyor, mecazi sembolik yorumlar yapıyor gibi zaten İslam tarihinde var olan tartışmaları devam ettirecek mahiyette sözler. Diyanet bu hususta rapor vermiş mahkemeye. Ben bunu ilmi bir itiraz, reddiye olarak görebilirim. Ben de ona karşı bir reddiye yazabilirim. Dolayısıyla bunlar İslam tarihinde bin 400 yıldır tartışılan konular. İtiraz edebilirsin. Keşke Diyanet İşleri Başkanlığı benim mealimi ciddiye alsa, yazsa bana gönderse. Ben de incelesem, kendilerine cevap yazsam veyahut ‘düzeltmem lazım’ desem. Burada bir sorun yok. Eleştirebilir, reddedebilir. Sorun, mahkemeye göndererek ‘topla ve imha et’ demesi. Biz buna itiraz ediyoruz.”
DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI’NIN KENDİSİ İSLAM’A AYKIRIDIR
“Önce Mushaf’a karışıyordu. Şimdi mealine ve tefsirine karışmaya başladılar. Burası bir fikir dünyasıdır. Devlet fikir dünyasına filin züccaciye dükkanına girmesi gibi girerse burada boğulur, buradan çıkamaz. Din İşleri Kurulu’nu oluşturan ve kendine uzman diyen insanların görüşlerini ben de eleştirebilirim. Benim görüşme göre Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kendisi İslam’a aykırıdır. İslam’da din adamları sınıfı yoktur. Parayla namaz kıldırma, vaaz verme, din adamlığı yapma, ortalıkta cübbeyle gezmek… Bunların hepsi İslam’a aykırıdır. İslam’da fikir ve içtihat özgürlüğü vardır. Sınıf yoktur.”
DİYANET AFOROZ ETME YETKİSİNİ KENDİNDE GÖRÜYOR
“Diyanet burada sınıf oluşturduğu gibi yorum tekeli de oluşturmuş oluyor. Kur’an-ı Kerim’in nüshası aynıdır. İslam dünyasında bir nüsha var. Ben de onu tefsir ettim. Ama Diyanet tefsire karışıyor. Kilise’nin yaptığı şeyi yapmış oluyor. Kilise, resmi kilise otoritesinin dışındaki yorumları heterodoks-sapkın ilan ediyordu. Onlar üzerinde baskı kuruyor, onları aforoz ediyordu. Bunun ardından aforoz (dinden çıkarma) gelecektir. Aforoz etme yetkisini, İslam dininin temel kriterlerinin ne olduğunu belirleme yetkisini kendinde görüyor. Onun üzerinden tasarrufta bulunmaya kalkıyor.”
Aforoz, dini bir topluluğa mensubiyetten mahrum etme ya da çıkarılma cezası anlamına geliyor. Dini topluluğun bireylerini kınama şekli de olan 'aforoz' kelimesi 'herhangi bir kimseyi iletişimin, toplumun dışına çıkarma' anlamı içeriyor. Hristiyanlıkta din mensubunu kiliseden kovma mekanizması olan aforoz bireylerin dini otoriteye karşı sesini yükseltmesinin de önüne geçiyordu.
TEK DİNİ OTORİTE PEYGAMBERİN KENDİSİYDİ
“Bunların hepsi ne Anayasa’ya ne hukuka ne İslam’a uyuyor. İslam’da Hristiyanlıktaki, Yahudilikteki gibi dini otorite yok. Bir tek dini otorite peygamberin kendisiydi. O da 14 asır önce öldü. Medine’deki mezarında yatıyor? Kim dini otorite? İslamiyet’in temel esaslarına uygun olup olmadığına kim karar verecek? Bu mealin İslam’ın temel ilkelerine ters olduğuna kim karar verecek? Bunlar görüş, yaklaşım, yorum farklılıklarıdır. Bunlar İslam dünyasında olagelen bir şeydir.
ALDIĞIM HABERE GÖRE SIRADA 10-12 TANE DAHA MEAL VAR
“Araya devleti, polisi, askeri, savcıyı sokar; toplatma, imha dersen burada Din İşleri Kurulu haddini aşmış, engizisyon kurmuş oluyor. Bu bir engizisyon uygulamasıdır. Diyanet engizisyonudur bu. Herkesin karşı çıkması gerekiyor. Aldığım habere göre sırada 10-12 tane daha meal varmış.”
Engizisyon ortaçağ Avrupası'nda siyasi gücü de elinde bulunduran Katolik kilisesinin katı ve dogmatik inançlarına karşı gelen kişileri sapkın sayarak cezalandırmak için kurduğu bir mahkemeydi. İdam, işkence ve sürgün gibi ağır cezaların verildiği engizisyonlar cadıcılık ve büyücülük suçlamalarıyla da çok sayıda kişiyi yargılamıştı. İspanya'da Müslüman ve Yahudi varlığı ise engizisyonun mücadelesi ile yok edilmişti. Engizisyon kurumu Katolik kurallarına göre yetiştirilmesi için suçlanan kişilerin çocuklarını da ailelerinden almıştı. Ortaçağ'da iktidarın sahibi olan Katolik kilisesi kendi yorumuna uygun bulmadığı ve gücü karşısında tehlike gördüğü her yorumu sapkın sayarak kurdukları mahkemelerinin insafsızlığına terk etmişti.
DİYANET’İN MEALİNDE 100’ÜN ÜZERİNDE HATA BULDUM
“İslam tarihinde reddiye geleneği vardır. Hoşunuza gitmiyorsa reddiye yazarsınız. Fetva yayınlarsınız. Biz bunu benimsemiyoruz dersiniz. ‘Yanlış bir meal olarak biliyoruz’ dersiniz. Ben de sizin hakkınızda fetva yayınlarım. ‘Ben de bunu benimsemiyorum’ derim. Diyanet meali üzerine çalışma yapmıştım. 100’e yakın maddi hata, Türkçe eksikliği, yorum farklılığı ve hata bulmuştum. Ben bunu imha etmeye mi kalkışayım? Yetkim olsa bile imha etmeye kalkışmam. Kitapların imha edilmesi çok yanlıştır. Fikir dünyası böyle işlemez. Devlet; fikir, dini düşünce dünyasına girdiği zaman oradan çıkamaz, orada boğulur. Avrupa’da yaşadığımız şeyleri yaşarız. Aforoz kurumları işler, resmi kiliseler oluşturulur. Buradan derhal çıkılması gerekiyor. Diyanet’e imha yetkisi veren Kanun Hükmünde Kararname’nin kaldırılması ve genelgenin geri çekilmesi gerekiyor. Diyanet’in yetkilerinin sadece mushafları incelemekle sınırlı olması gerekiyor.”
BİR SEÇİM DAHA KAZANIRLARSA DURUM DİNİ DİKTATÖRLÜĞE DOĞRU GİDİYOR
“Bir seçim daha kazanırlarsa durum tek adamlık-dini diktatörlüğe doğru gidiyor. Mesela sen başın açık gezemeyeceksin. Kafalarında bu var. Adım gibi biliyorum. Zamanını bekliyorlar. ‘Şimdi cumhuriyet nesli, çağdaş insanlar var; CHP’nin yüzde 25’lik kaya gibi kitlesi var. Onlardan çekindikleri için böyle bir karar alamıyorlar. Kafalarındaki şeyi biliyorum. Taliban, IŞİD uyguluyor. Suudi Arabistan’da uygulanıyor. İran’da bir Şii mezhebi olsa da başörtüsü yasağı uygulanıyor. Bunların bildiği tek şey bu. Devleti tamamen ele geçirince, laikler tamamen sindirilince, çoğu ülkeyi terk edince, ülke tamamen bunlara kalıp Gezi gibi herhangi bir laik başkaldırı olmayacağına kesin kanaat getirdikten sonra ‘Allah’ın ahkamını uygulamak’ adı altında başörtüsü, kadınların dışarı çıkmasının yasaklanması gibi kafalarına göre ‘şeriat budur’ dedikleri; cahil cahil yorumladıkları her şeyi devlet adına, din adına uygulayacaklar. Buna dur denilmesi gerekiyor. Çok geç kalmış durumdayız.”
CUMHURBAŞKANI KENDİNİ HALİFE İLAN EDEBİLİR
“Hilafet ilan edebilir, şeriat ilan edebilir. Cumhurbaşkanı halife ilan edilebilir. ‘Bundan sonra ben halifeyim’ diyebilir. Mahkemelerde kadılık sistemine geçilebilir. Kafalarının gerisinde böyle fikirler var. Bunların hepsi cumhuriyet adı altında yapılacak. Türkiye Cumhuriyeti ismi hiç değişmez: Demokratik, laik Türkiye Cumhuriyeti olarak kalır. ‘İlk 4 maddeyi değiştirmiyoruz’ derler. İsmini 50 sene sonra falan değiştirebilirler.”