Levent Gültekin'den ilginç iddia: Ekmeleddin İhsanoğlu'nu Bahçeli'ye Ekrem Dumanlı önerdi, o da bu görüşü Kılıçdaroğlu'na sundu
Gazeteci Levent Gültekin, 2014'te CHP ve MHP tarafından cumhurbaşkanlığına aday gösterilen Ekmeleddin İhsanoğlu'yla ilgili dikkat çeken bir iddiayı aktardı. Buna göre Bahçeli'ye bu ismi, o dönem FETÖ'nün önemli propaganda araçlarından biri olan Zaman'ın yayın yönetmeni Ekrem Dumanlı önerdi.
Son dönemde CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve iş insanı Cem Boyner'le ilgili iddialarıyla gündeme gelen gazeteci Levent Gültekin, tartışmalarla ilgili olarak T24 yazarı Cansu Çamlıbel'e değerlendirmelerde bulundu.
Gültekin, ana muhalefet partisi lideri için "Kemal Bey kazanamayacağını bile bile bu seçimde aday oldu" demiş; CHP'den yapılan açıklamada ise bahse konu görüşmenin bir 'hayal ürünü' olduğu vurgulanmıştı.
Cem Boyner'le yaşanan hadisede ise Gültekin, 2018'deki cumhurbaşkanlığı adaylığıyla ilgili olarak "Gaza geldim. Başta Prof. Dr. Üstün Ergüder olmak üzere pek çok akademisyen, eski siyasetçi, Cem Boyner başta olmak üzere bazı işadamları, aklınıza gelebilecek 40-50 kişi 'Aday ol. Sen girersen muhafazakâr mahalleden en az 2-3 puan oy alırsın. Seçim 2. tura kalır. Bir şans olur' dediler. Çocuk gibi onların gazına geldim ve 'adayım' dedim. Dediğim anda hepsi toz oldu" ifadesini kullanmıştı.
Ancak Boyner, gazeteci Fatih Altaylı'ya verdiği demeçte "Levent Gültekin'le hayatımda hiç konuşmadım, karşı karşıya gelmedim. Kendisi ile tanışmıyorum bile" bilgisini vermişti.
Gültekin, bugün iddialarına yenilerini ekledi.
'EKMELEDDİN İHSANOĞLU'NU BAHÇELİ'YE EKREM DUMANLI ÖNERDİ'
Son yirmi yılda meydana gelen tüm siyasi gelişmelerin bir şekilde Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı iktidarda tutmaya yaradığını dile getiren gazeteci, "Mesela 2014'te muhalefetin oyu toplamda yüzde 60 civarında; Erdoğan’ın iktidarının sürmesi gerekiyor. Bir bakıyoruz ki, Zaman Gazetesi Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı gidip Devlet Bahçeli'ye '2014 seçimlerinde Ekmeleddin İhsanoğlu'nun aday olmasını istiyoruz' diyor" diye konuştu.
Gültekin, Çamlıbel'in "Yani 2014 seçimleri için öneri Ekrem Dumanlı'dan mı geliyor?" şeklindeki sorusuna da şu yanıtı verdi:
"Evet benim duyduğum böyle. Devlet Bey de bu görüşü Kemal Kılıçdaroğlu'na sunuyor, kabul ediliyor. Hatırlarsan o seçimde ne CHP ne MHP doğru düzgün bir kampanya yapmadı. Ekmeleddin Bey'in yanında basın işlerini organize eden Özlem Gürses vardı.
Yani seçimler altın tepside sunuldu Erdoğan’a. Muhalefet partileri kampanya yapmıyorlar ve normalde yüzde 40 civarında oyu olan Erdoğan, yüzde 52 oy alarak cumhurbaşkanı seçiliyor. Bu durumu neyle açıklayacağız? Geliyoruz 2015'e, adam seçimi kaybediyor. Ama bu senaryoya göre Erdoğan’ın devam etmesi gerekiyor. Peki nasıl olacak bu? Devlet Bahçeli bütün ısrarlara rağmen koalisyona girmiyor, Kemal Kılıçdaroğlu 35 gün boyunca Ahmet Davutoğlu ile görüşüyor ve sonunda çıkıp 'bize koalisyon teklif edilmedi' diyor. Peki bir teklif yoksa 35 gün boyunca niçin görüştünüz?
Kaldı ki beni aramış ve 'iktidar muhalefeti oyun bozan gösterecek algısı yaratacak' uyarısı yapmışım kendisine. Benim uyarıma da gerek yok. Siyasetten az biraz anlayan herkes iktidarın politikasının bu olduğunu görüyordu. Bütün bunların sonunda erken seçim oluyor ve Erdoğan yine kazanıyor. Tabii şimdi ben bunları film tadında anlatıyorum. Bu senaryonun akışına göre tek adam rejimine geçmemiz gerekiyor; tesadüfe bakın ki 15 Temmuz darbesi oluyor ve fiili tek adam rejimi dönemi başlıyor."
Cansu Çamlıbel'in yönelttiği sorular ve Levent Gültekin'in bunlara verdiği yanıtların bir bölümü şöyle:
'ÖZEL BİR KONUŞMAYI DEŞİFRE ETMEK DURUMUNDA KALDIĞIM İÇİN KENDİMDEN UTANDIM'
- Ve konu aslında bu ağır iddia iken iş döndü dolaştı senin 2018'teki cumhurbaşkanlığı adaylığın mevzusuna nasıl bağlandı? Fatih Altaylı ile Kemal Kılıçdaroğlu ile ilgili iddiaları konuşmak için aradığında bu kez de 2018'de aday olsaydın iş insanı Cem Boyner'in dahi seni destekleyeceğini söyledin. Cem Boyner seninle tanışmadığını söyleyerek bunu yalanladı. Bu sefer şöyle bir soru işareti çıktı ortaya; Levent kanıtlayamadığı ve yalanlanan büyük iddialar ortaya atarak gündemde mi kalmak istiyor? Ya da "Acaba mitoman mı?" gibi sorular da duydum. Ne oldu hakikaten, sen ilgi manyağımı oldun arkadaşım?
Faruk Bildirici'ye göre kendi PR'ımı yapıyorum, böyle yazdı. İnsanların düştüğü şüpheyi gayet anlayışla karşılıyorum. Ama onların da şunu düşünmesi lazım; bu piyasada yazarlık yapan her birimiz için itibarımız birinci önceliktir. Sözümüzün ağırlığını korumak önceliğimizdir. Kim kendi itibarına böyle bir zarar verir? Hem niye versin? Nasıl bir çıkarım olabilir ki bundan?
Bu kadar dikkatli yaşayan birisi olarak bana zarar verecek özel bir konuşmayı deşifre ediyorum. Özel bir konuşmayı paylaşmak normalde bir insan için çok ayıp bir davranış. Ben özel bir konuşmayı deşifre eden bir insan olarak kendimden utandım. Ama bir tarafta ülke diğer tarafta bu hassasiyet. Durup dururken böyle bir şey yapmak için insanın delirmiş olması ya da bir çıkarının olması gerekiyor.
- Evet, muhtemeldir ki pek çok kişi bir çıkarın olduğunu düşünüyor.
Şöyle düşünen vardır muhtemelen; ben CHP içindeki iktidar kavgasının bir parçasıyım ve İmamoğlu'nu destekliyorum. Ben iki hafta önce "İmamoğlu'nun bu siyaset anlayışıyla olmaz" diye yazı yazmış bir adamım. Zaten hiçbir zaman isim olarak "şu olsun, bu olsun" diyen biri öneride de bulunmadım. İlkesel olarak demokrat, özgürlükçü, dürüst, namuslu bir siyaset anlayışına ihtiyaç var ülkede, bunu savundum. Ve geniş kesimlere ulaşma kaygımın ötesinde bir derdim, amacım, çıkar hesabım hiç olmadı. "Kemal Bey aday olmasın" diye ekranlarda konuşurken de bir isim zikretmedim. Sadece bir kez "Eğer Mansur Yavaş etrafında bir ittifak oluşursa kazanma ihtimali daha yüksek gözüküyor" gibi bir cümle kurdum. O da çok ısrarla sorulduğu için. Devamlı isim konuşmayı ayıp buldum.
Ben geçen sene çıkan "Yaklaşan Kasırga" isimli kitabı yazarken bir oyun gördüm. Bu seçim kaybedilecekti. Bunu da gidip Kemal Bey'e anlattım. Bizim kaderimizle, çocuklarımızın kaderiyle oynandığını fark ettim. Ve fark ettiğim, adeta feveran halde her ortamda anlattığım senaryo gerçek oldu. Kemal Bey aday oldu ve seçimi kaybetti.
- Burası biraz deşilmeye muhtaç. "Kemal Bey kazanmayacağını bile bile aday oldu" gibi bir iddia içindesin. Kemal Bey ya da herhangi bir kişi bunu bilerek neden kabul etsin?
Niye yaptığını bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey var ki Kemal Bey bütün uyarılara kulağını tıkadı ve anlaşılmaz bir şekilde kendi adaylığını dayattı.
'ADAY OLMA DİYE GİDEN O KADAR ÇOK İSİM VARDI Kİ KİMSENİN UYARISINI DİNLEMEDİ'
- Birileri muhalefeti ters köşe etmek için bunu telkin etti diyelim, Kemal Bey bunu neden kabul etsin?
Kemal Bey şöyle bir şey yapmaz tabii ki; "Ben gireyim, kaybedeyim, rezil olayım." Kimse bunu demez. Ama ortalama bir vatandaştan bahsetmiyoruz. Sokaktaki bir insandan, kahvedeki bir amcadan bahsetmiyoruz. 15 yıla yakındır genel başkanlık yapan bir ana muhalefet liderinden, siyasetin dinamiklerini bilen, dengelerini bilen, bütün ağırlıklarını bilen bir insandan bahsediyoruz. Benim gibi ortalama bir insan gaza gelebilir. Ama bunca yıldır siyasetin bütün iç dinamiklerini bilen bir insanın gaza gelmesi bu kadar kolay olmamalıydı. Etrafında onu aday yapmaya çalışan insanları ve amaçlarını görmeliydi. Bu insanların kimlerle bağlantı içinde olduğunu görmeli ya da anlatılanlara kulak vermeliydi. Hiç kimsenin uyarısına kulak vermedi. Kemal Bey'in aday olmaması gerektiğini düşünen sadece ben değildim ki. Türkiye'de siyaseti iyi okuyan pek çok kimse -ki bunların arasında eski CHP genel başkanları, eski siyasetçiler, bürokratlar, yazarlar, aydınlar da var- Kemal Bey'i ziyaret edip "Lütfen aday olma, kaybedersin" dediler.
- Kim bu eski genel başkanlar? Hikmet Çetin mi, Murat Karayalçın mı?
İsimlerini vermek bana düşmez şimdi. Ayıp olur.
- Ama Kemal Bey ile mahrem sohbetini anlatabildin.
Bu isimlere girmeyeyim. Sadece eski genel başkanlar deyince zaten bence anlaşılır. Hepsi farklı partilerden birçok insan gitti kendisine. Ben komplo teorisi kurmuş bir insan değilim. Komplo teorilerine inanmam ki oturup kendim bir tane kurayım. Ben oturdum kendi tanık olduğum 20 seneyi anlatmak için bir kitap yazdım. Yıl yıl olayları incelerken ortaya bir yapboz çıktı. Aslında farklı görünen siyasi olayların hepsi birbiriyle irtibatlı ve tamamı Tayyip Erdoğan'ın lehine olmuş.
- Tarihin doğal akışında rüzgâr ve şans Erdoğan'ın lehine olmuş olamaz mı? Tarihte bu tür dönemler yaşayan başka liderler de var.
Doğal akış, niye sadece Tayyip Erdoğan'ın işine yarayacak şekilde gelişiyor? Niçin bütün ani değişimler Tayyip Erdoğan'ın iktidarını sürdürmeye yarayacak türden gelişmeler oluyor? Doğal akış olsa biri de oyunun bozulmasına neden olurdu. Tam tersine hepsi aynı oyunun sürmesini sağlayacak türden olaylar.
- Koşullar ve karakterler farklı olsa da 100 sene önce için de benzer bir şey söylenemez mi? Mustafa Kemal için mesela…
Ben sadece Erdoğan'ın iktidarda kalmasından bahsetmiyorum. Ülkenin tek adam rejimine dönüştürülmesinden bahsediyorum.
‘HAŞİM KILIÇ DEDİ Kİ: ONA İLET, KEMAL BEY’E GİDENLERİ DEVLET GÖNDERİYOR’
- Bunu Türkiye için kim istedi? Tayyip Erdoğan'ın başında olduğu bir tek adam rejimine teslim edilen, senin ifadenle "Ortadoğululaşmış" bir Türkiye senaryosunu kim yazdı yani?
Araştırıyorum ve bazı isimler bulabiliyorum. Tuncay Özkan mesela. Tuncay Özkan, Kemal Bey'in adaylığını organize ediyor. Erdoğan Toprak organize ediyor. Kemal Bey'in aday olmasını isteyen bir yapı var. O yapı, eski MİT mensupları ve eski derin devlet artıklarıyla irtibat halinde. O irtibat üzerinden, mesela Kemal Bey'e isimler gidiyor. Mesela ben bir gün eski Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç'ı ziyaret ettim. Bana dedi ki; "Levent Bey, duyuyorum ki devletten çok önemli isimler Kemal Bey'e gidiyormuş. Sen aday ol lütfen senin adaylığını destekliyoruz diyormuş. Lütfen siz kendisiyle görüştüğünüzde Kemal Bey'e söyler misiniz bunların hiçbirini ciddiye almasın, bilsin ki onlar kendisine devlet tarafından gönderiliyor."
- Bu senaryoyu benzer iddialarla dile getirenlerden biri de Soner Yalçın değil mi?
Onun nasıl bir senaryodan bahsettiğini bilmiyorum. Ben kitabı yazarken fark ettiğim; birbirini takip eden ve hepsi de Erdoğan'ın iktidarının devamını sağlayacak olaylar zincirinden bahsediyorum.
- Sen devam etmeden önce tekrar soracağım; kim bunlar? Dış güçler mi, nedir? Devletin içindeki artıklarla neyi kastediyorsun? Türkiye'nin tek adam rejiminde kalmasını isteyenler kim?
Şimdi Tayyip Erdoğan bir şey yaparken Türkiye'nin iyiliğine yaptığını zannediyor değil mi? Ama biz baktığımızda kötülük olarak görüyoruz. Bu nedenle siyasetçiler telkinle, yönlendirmeyle iyi bir şey yaptıklarını zannederken ülkeyi bir yıkıma sürüklüyorlar. Dahası bir yıkıma sürüklendiğini gördükleri halde bu politikalarını değiştirmiyorlar. Bazen ani tutum değişikliğine gidiyorlar ama onların da neredeyse tamamı bu gidişatı hızlandıracak türden olaylar. Bunu neyle izah edeceğiz?
'ERDOĞAN'I DA KILIÇDAROĞLU’NU DA AYNI YAPI GÖNDERİYOR'
- O zaman şunu mu demek istiyorsun; devletin içinde öyle bir yapı var ki hem Kemal Kılıçdaroğlu'nu hem de Tayyip Erdoğan'ı yönetiyorlar aslında.
Yönetiyor demeyeyim ama telkinleriyle, farklı çıkar ilişkileriyle veyahut çeşitli gerekçelerle yönlendiriyorlar.
- Peki kim bunlar? Geçmişte "derin devlet" diye kodladığımız yapı başka bir formda devam mı ediyor? Bunu mu demek istiyorsun?
Kim olduklarını bilmiyorum. Bilsem niye söylemeyeyim? Ortada bir oyun var ve o oyunu kimler yazıyor gerçekten bilmiyorum. Sadece aracı bazı isimleri biliyorum onları da zaten verdim. Birçok siyasi aktörü aynı anda koordine eden bir yapı var.
- Ve bu mevcut siyasi aktörlerimiz Tayyip Erdoğan ve Kemal Kılıçdaroğlu, yani iki cumhurbaşkanı adayı, kendi politikaları ve önerileri sanarak derin devletin kendilerine sunduğu argümanlarla seçimlere gittiler. Bu mudur?
Türkiye'de belki daha öncesi de var ama ben 2002 yılından sonrakilere dikkat ettim. Bütün siyasi ve toplumsal gelişmelerin tamamı Türkiye'yi Ortadoğu ülkesine dönüştürecek türden olaylar. Bu olayların aktörleri de belli bir tarafta Tayyip Erdoğan diğer tarafta Deniz Baykal, bir başka tarafta Devlet Bahçeli diğer tarafta Meral Akşener bir başka tarafta ise Kemal Kılıçdaroğlu var. Bu aktörlerin son 20 yılda izledikleri politikaları derinlemesine incelediğimizde aynı amaca matuf değişimler yaşıyorlar. Bir anda bir tutum değiştiriyorlar ve sebebini izah bile etmiyorlar.
‘FİLMİN SENARYOSUNU BULDUM AMA YAZANI BULAMIYORUM’
- Bu mevcut siyasi aktörlerimiz Tayyip Erdoğan ve Kemal Kılıçdaroğlu, yani iki cumhurbaşkanı adayı, kendi politikaları ve önerileri sanarak derin devletin kendilerine sunduğu argümanlarla seçimlere gittiler. Bunu mu söylüyorsun?
Biraz önce de söylediğim gibi Tayyip Erdoğan'ı da işin içine alan bir yapı olduğunu düşünüyorum. Bir buçuk yıl önce yazdığım "Yaklaşan Kasırga" kitabımda ortaya çıkan senaryoya baktığında bir film var. Başrol Tayyip Erdoğan'da. Ama senaryoyu yazan kim onu bulamıyorum
Şimdi bak, AK Parti kurulurken aslında Tayyip Erdoğan'ın siyasi yasağı siyasi parti kurmasını da kapsıyor. Anayasa Mahkemesi toplanıyor, "parti kuramaz" diye bir karar veriyor ama o kararı 3 yıl boyunca kamuoyuna açıklamıyor. O karar çekmecede tutulmasını kim sağladı?
Bunu kimse bize açıklamıyor. Ama sonuçta o karar açıklanmıyor ve Tayyip Bey parti kuruyor. Normalde yasalara aykırı ama kimse çıkıp "Bir dakika sen parti kuramazsın" demiyor.
AK Parti içinde muhafazakâr kesimden gelip yeniliği, değişimi içselleştirmeyen tek bir kişi var; Tayyip Erdoğan. Geriye kalanların hepsi "yenilikçi" dediğimiz, değişimi daha içselleştiren, cumhuriyetle barışmayı öncelik olarak gören isimler. Ama bu derin yapı Tayyip Erdoğan'ın bir an önce önünün açılmasını ve partinin başına geçmesini sağlıyor. Bir gün Deniz Baykal diyor ki; "Erdoğan'ın siyasi yasağının kaldırılması lazım." Ve kaldırılıyor. O günün devlet yapısını bir gözünde canlandırmanızı istiyorum. 2002-2003 dönemini Anayasa Mahkemesi, asker, devletin diğer güvenlik kurumları…hepsinin AK Parti'ye karşı olduğu dönem. Ama Siirt seçimlerini iptal ediyorlar. Normal mi bu? Siirt seçimleri yenileniyor ve Tayyip Erdoğan apar topar milletvekili seçiliyor.
Çünkü fark ettiğim, senaryo dediğim, olaylar zincirine göre Erdoğan'ın etrafındaki yenilikçilerin tasfiye edilmesi ve onunda tek adam haline gelmesi kalması gerekiyor. Muhafazakâr tabandaki demokratik dönüşümün durdurulması için en radikal adamı başa getirip etki-tepki sürecini başlatıyorlar. Senaryonun devam ettirebilmesi için muhafazakâr taban ile seküler taban arasındaki çatışmanın devamı gerekiyordu. Tayyip Erdoğan'ın yasağı kaldırılıyor ama Abdullah Gül'ün önüne cumhurbaşkanı olamasın diye engel çıkartılıyor. Geldiğimiz noktada bugün İslamcı mahallede değişimi savunan herkes AK Parti'den tasfiye edilmiş durumda.
'CEMİL ÇİÇEK'TEN DİNLEDİM'
- Elbette öyle, bunu biliyoruz. Bunu Erdoğan kurgulamadı mı tek adam kalmak için? Sen diyorsun ki başkaları daha o siyaseten yasaklıyken kurguladılar bu senaryoyu.
Bak bir şey daha anlatayım. Bunu da yine çok üst düzey bir isimden, Cemil Çiçek'ten dinledim. "Bize kapatma davası tehdidi geldiğinde Tayyip Bey Amerika'daydı. Kendisini aradım. Dedi ki, "Başörtüsü teklifini rafa kaldırın." Sonra bir gün Devlet Bahçeli durup dururken çıktı, "Getirin başörtüsü yasağını birlikte kaldıralım" dedi. Orada Bahçeli'nin hamlesi önemli. Ve ardından kapatma davası geldi.
Öte yandan yıl 2010 oluyor, CHP'de genel başkan değişiyor ve bir Alevi mezhebine mensup Kemal Bey genel başkan oluyor. Ortadoğulaşma dediğim şeyin üç ayağı var. Birincisi Aleviler kışkırtılacak ve siyasi bir yapıya dönüştürülecek, ikincisi Kürt hareketi ayrılıkçı bir çizgiye zorlanacak, üçüncüsü de İslamcı otoriter bir lider iktidarda olacak.
'EKMELEDDİN İHSANOĞLU İSMİNİ DEVLET BAHÇELİ'YE İLK SÖYLEYEN EKREM DUMANLI'
- Peki zaten bütün bunlar olmuştu. 2023 seçimleri bu senaryonun neresinde?
Şöyle anlatayım daha önce dediğim gibi son 20 yılda olan bütün siyasi gelişmeler bir şekilde Erdoğan'ı iktidarda tutmaya yarayacak türden gelişmeler. Mesela 2014'de muhalefetin oyu toplamda yüzde 60 civarında; Erdoğan'ın iktidarının sürmesi gerekiyor. Bir bakıyoruz ki, Zaman Gazetesi Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı gidip Devlet Bahçeli'ye "2014 seçimlerinde Ekmeleddin İhsanoğlu'nun aday olmasını istiyoruz" diyor.
- Yani 2014 seçimleri için öneri Ekrem Dumanlı'dan mı geliyor?
Evet benim duyduğum böyle. Devlet Bey de bu görüşü Kemal Kılıçdaroğlu'na sunuyor, kabul ediliyor. Hatırlarsan o seçimde ne CHP ne MHP doğru düzgün bir kampanya yapmadı. Ekmeleddin Bey'in yanında basın işlerini organize eden Özlem Gürses vardı.
Yani seçimler altın tepside sunuldu Erdoğan'a. Muhalefet partileri kampanya yapmıyorlar ve normalde yüzde 40 civarında oyu olan Erdoğan, yüzde 52 oy alarak cumhurbaşkanı seçiliyor. Bu durumu neyle açıklayacağız? Geliyoruz 2015'e, adam seçimi kaybediyor. Ama bu senaryoya göre Erdoğan'ın devam etmesi gerekiyor. Peki nasıl olacak bu? Devlet Bahçeli bütün ısrarlara rağmen koalisyona girmiyor, Kemal Kılıçdaroğlu 35 gün boyunca Ahmet Davutoğlu ile görüşüyor ve sonunda çıkıp "bize koalisyon teklif edilmedi" diyor. Peki bir teklif yoksa 35 gün boyunca niçin görüştünüz?
Kaldı ki beni aramış ve "iktidar muhalefeti oyun bozan gösterecek algısı yaratacak" uyarısı yapmışım kendisine. Benim uyarıma da gerek yok. Siyasetten az biraz anlayan herkes iktidarın politikasının bu olduğunu görüyordu. Bütün bunların sonunda erken seçim oluyor ve Erdoğan yine kazanıyor. Tabii şimdi ben bunları film tadında anlatıyorum. Bu senaryonun akışına göre tek adam rejimine geçmemiz gerekiyor; tesadüfe bakın ki 15 Temmuz darbesi oluyor ve fiili tek adam rejimi dönemi başlıyor.
- Senin senaryondaki bu derin yapı nasıl CHP'ye ve AKP'ye nüfuz edebiliyorsa Gülen Cemaati'ne de aynı şekilde nüfuz edebiliyor heralde.
Tabii öyle. Bence cemaat zaten oranın kontrolündeydi.
- O zaman burada senaryoya bir es ver ve ben tekrar derin yapının kim olduğunu anlamak için bir soru sorayım. Fetullahçıların Amerika Birleşik Devletleri ve oradaki istihbarat yapıları tarafından kontrol edildiğine dair yaygın bir algı var Türkiye'de.
Var evet, bence algı değil gerçek.
- Pekâlâ, senin bunu gerçek olarak kabul etmenden yola çıkarak devam ediyorum. Bu Türkiye'de siyasete yön veren derin yapı dış güçler tarafından mı yönetiliyor? Dış güçleri tırnak içinde söylüyorum. Zira bu daha ziyade AKP tarafından kullanılan bir jargon. Yani aslında herkesi dış güçlerin maşası olmakla itham eden AKP mi dış güçlerin maşası?
Bu bahsettiğim derin yapı dış güçlerle irtibatlı olabilir ama ispat edemediğim için adını koyamıyorum. O yüzden söylüyorum, ispat edebilir bir şey değil. Devam edelim. 15 Temmuz ile birlikte fiilen bir tek adam rejimi kuruluyor. Ama adamlar diyor ki, "Fiilen olması yetmez, buranın gerçek bir Ortadoğu ülkesi olabilmesi için kalıcı olarak rejimine geçilmesi gerekiyor." Bir film diyaloğu gibi anlatmam gerekirse Tayyip Bey diyor ki, "Ben nasıl yapayım, benim mecliste çoğunluğum yok", "Biz hallederiz" diyorlar. Bir sabah kalkıyoruz, Devlet Bahçeli diyor ki, "Getirin kardeşim anayasayı değiştirelim." E senin 100 tane konuşman var, "Tayyip Erdoğan'ı cumhurbaşkanı yaptırmayacağız" diye. Olsun! Fikir değiştirmiş, pat anayasa değişmiş ve biz pat diye 2017 referandumuyla tek adam rejimine geçmişiz.
- Bu derin yapı Devlet Bahçeli'yi de mi yönetiyor?
Cemaatle beraber bütün siyasi aktörleri yönetiyorlar. Bu arada Devlet Bahçeli'nin o kadar çok tavır değişikliği vardır ki böyle akıl almayan. Devam ediyoruz… 2017 referandumunda mühürsüz oylar çıkıyor. CHP sağlıklı itiraz etmiyor. Yola devam ediliyor. 2018 seçimine geliyoruz. Ortada yeni bir tablo var. Anket şirketleri araştırma yapıyor muhalefetin ortak bir aday olarak göstermesi durumunda Abdullah Gül'ün kazanma olasılığı olduğu ortaya çıkıyor. Bu araştırmaları yapan anket firmalarının isimlerini biliyorum. Abdullah Gül ile de bizzat konuştum bu konuyu.
'GÜL 2018'DE ERDOĞAN'A REST ÇEKMİŞTİ, ADAYLIĞINI ENGELLEYEN MERAL HANIM OLDU'
- Şimdi sen bu konuyu açtığın için onu da sormadan devam edemem. Sen bu kamuoyu araştırmacılarından birinin Bekir Ağırdır olduğunu söyledin, o da yalanladı.
Sana şöyle söyleyeyim; ben yazı yazdım, kaynağımı açıkladım. Yani bunun en net şahidi Abdullah Gül. Dahası bu bilgiyi bana Bekir Ağırdır'ın kendisi de bize verdi. Hatta bu o kadar ki herkesin bildiği bir bilgi. Eğer Bekir Ağırdır benim yazımdan sonra inkâr etmeye devam ederse Abdullah Gül'ün çıkıp bu durumu doğrulayacak açıklama yapacağını duydum. Çünkü Ağırdır, Gül'e, 2018'de iki anket götürüyor ve yüzde 60 ile seçimi kazanabileceğini ve muhalefetin adayı olması gerektiğini söylüyor. Abdullah Gül bana "Bekir Ağırdır bir kez değil, defalarca geldi" dedi.
- Bu süreci ben de biliyorum. Abdullah Gül bana da yazılmamak kaydıyla anlatmıştı. Sen yazdın.
Bunu bilmeyen yoktu ki! Bekir Ağırdır'ın neden inkâr ettiğini ben anlayamadım. Şimdi bizim derinlere dönelim. Bakıyorlar ki Abdullah Gül aday olursa kazanma ihtimali var. Tayyip Erdoğan pat diye helikopterle Hulusi Akar ve İbrahim Kalın'ı gönderiyor Abdullah Gül'ün konutuna. Abdullah Gül'ün gelenlere çok sert bir konuşma yaptığı ve Gül'ün Erdoğan'ın "aday olma" mesajını kabul etmiyor ve aday olacağını söyleyerek rest çekiyor ve "adayım" diyor. Erdoğan'a karşı, CHP'nin başını çektiği muhalefetin adayı olmayı kabul etmek bana göre Abdullah Gül'ün aldığı en büyük risklerden biriydi.
Gül, bu kararı alınca bir genel merkezde Kemal Bey, Meral Hanım ve Temel Bey el sıkışıyorlar, ertesi sabah Abdullah Gül'ü ortak cumhurbaşkanı adayı olarak ilan etme kararı alıyorlar. Ne oluyorsa oluyor. Sabah saat 9.00'da Meral Hanım "Ben vazgeçtim" diyor ve çıkıp kendi adaylığını ilan ediyor. Senaristler sonunda bir "oh" çekip senaryonun kaldığı yerden devam edeceğini görmenin rahatlığını yaşıyorlar. Kimse "O gece ne oldu da Meral Akşener kararını değiştirdi?" sorusuna cevap vermiyor.
'KEMAL BEY'İN ADAYLIĞINI MERAL HANIM ORGANİZE ETTİ'
- Tabii Meral Hanım'a da nüfuz ediyorlar şu durumda senin senaryona göre. Peki soru şu; senin Meral Akşener ile de hukukun var. Ona sordun mu 2018'deki U dönüşünü.
Tabi ki kendisine sordum. Hatta ben sormadım, ben o günlerde bunu birkaç TV kanalında anlatınca kendi beni arayıp sadece "Ben yapmadım, parti beni zorladı" dedi. Ama partiden onay almadan baştan nasıl Gül'ün adaylığına onay verdi sorusunun cevabını da veremiyor.
- Meral Akşener ile ilgili bir iddian daha vardı. 2-4 Mart arasında Altılı Masa'da yaşanan kriz sırasında bu derin yapının Akşener'i masaya dönmeye ikna ettiğini ileri sürüyorsun, değil mi?
Ben Kemal Bey'in adaylığını Meral Akşener'in organize ettiğini düşünüyorum. Sebebini söyleyeyim; Mansur Yavaş'la Ekrem İmamoğlu'nun adaylık kotası dışına çıkarılmasını Meral Hanım sağladı. Ben bunu Medyascope'da dile getirince Meral Hanım Medyascope'a çıkıp kendisi de açıkladı. Gidip Kemal Bey'e, "Bu iki ismin cumhurbaşkanı adayı olarak ortalıkta dolaşmasından çok rahatsız oluyoruz. Lütfen bunları durdurun" demiş. Bunun üzerine Kemal Bey çıktı dedi ki, "Belediye başkanları aday olamazlar."
Ardından "Ben aday değilim" diyerek kendi ismini çekti. Halbuki hiçbir siyasi lider iki buçuk sene önce elini açık edip "Ben aday değilim" demez. Çünkü masada pazarlık gücünü tutmak ister. Meral Hanım Ekim 2022'de "Aday değilim" açıklaması yaptığında İYİ Partililer çok şaşırdılar. Dahası Meral Hanım, dışarda Kemal Bey'in adaylığına karşı olduğunu konuşuyor olmasına rağmen tek bir gün masada Kemal Bey'e itiraz etmedi. Meral Hanım, Kemal Bey işini garantiye alana kadar sesini çıkarmadı. Sahici bir itirazda bulunmadı. Yani Meral Akşener gerçekten engel olmak isteseydi Kemal Kılıçdaroğlu'nun adaylığını engelleyebilirdi.
Masada tek bir gün itiraz etmeyerek Kemal Bey'in kamuoyu önünde mesafe almasına zemin yarattı. Dışarıdaki itirazları daha çok İYİ Partilileri oyalama ve muhtemel başarısızlığın faturasından kurtulma çabasıydı. Ben işte bütün bunları bir araya getirince, yani fark ettiğim senaryonun akışına göre 2023 seçimlerinde Kemal Beyin aday yapılacağını fark ettim.
Çünkü senaryonun akışı bunu göstertiyordu. Bunu görünce gidip Kemal Bey ile konuştum "Aday olmayın" diye. Çünkü ne zaman ki Tayyip Erdoğan'ın kaybetme ihtimali baş gösteriyor, bir siyasi aktör devreye giriyor ve tutum değiştiriyor. 2015, 2017, 2018'de bu hep böyle oldu. Kemal Bey'e de "Aday olmayın" derken işte bu hikâyeyi anlattım. "Bu akışta 2023'te siz aday oluyorsunuz. Bu sefer senaryoyu sizin üzerinize kurmuşlar, lütfen bu senaryonun devamına fırsat vermeyin" dedim.
- O ne dedi?
Önce biraz şaşkınlıkla gülümseyerek bir şeyler anlatmaya çabaladı. Döndüm, tekrar tekrar anlattım. "Lütfen bu riski almayalım. Burada bir şey dönüyor. Ben yanılıyor olabilirim ama siz de görün. Ben buraya bir gazeteci olarak gelmedim. Bir evladınız olarak geldim. Ülkenin durumundan endişelendiğim için geldim. Ülke çok büyük risk altında. Bu risk yüzde 1 bile olsa bunu almayın. Yoksa ülke ağır bir yıkım yaşar, lütfen ülkenin felakete sürüklenmesine müsaade etmeyin" dedim. O da bana, "Levent Bey ben devletten önemli birçok kişiyle görüşüyorum. Bana öyle bilgiler akıyor ki, "Türkiye'nin buradan çıkarılma şansı kalmadı. Hiçbirimiz bir şey yapamayız" dedi. "Peki o zaman neden aday oluyorsunuz?" diye sorunca, "Benim kendi adaylığını engelleme şansım yok" dedi.
'FATİH ALTAYLI İLE KONUŞMAMDA DÜŞÜNCESİZLİK ETTİM'
- Gelelim 2018'te cumhurbaşkanı adaylığına heves etmene.
Evet sözlerime fikirlerime itiraz edemeyenler adaylık meselesini tartışmaya açıyorlar. Sanki çok büyük bir ayıp işlemişim. Bu ülkenin evladıyım, elbette aday olabilirim, bundan dolayı neredeyse benden özrü bekliyorlar. Üzüldüğüm kısım şu; adaylık meselesi belki 2 puan alırız da seçim ikinci tura kalır amacıyla ülkenin gidişatını durdurmaya yönelik verilmiş bir katkı çabasıydı. Bu çabayı değersizleştirmek, bunun üzerinden beni siyasi hırsı olan biri gibi göstermeye çalışmak büyük ayıp. Daha önce anlattım ama yine anlatayım.
Boğaziçi rektörlerinden Prof. Dr. Üstün Ergüder, Nesrin Nas, yine Boğaziçi'den Prof. Dr. Betül Tanbay ve Prof. Ahmet Aykaç ve böyle yaklaşık 40 kişi toplandık bu gidişatı durduracak ne yapabiliriz diye. Tam 3 ay boyunca toplandık, konuştuk ve sonunda benim aday olmamı istediler. Ben her seferinde, "Bu benim yapabileceğim bir şey değil" diyerek erteledim.
Sonunda hep birlikte böyle bir karar verildi. Bu konuyu Fatih Altaylı yeniden tartışmaya açınca ben de telefonda ona biraz sohbet havasında olup biteni anlattım. "Şimdi buradan bakınca pek de akıllıca değilmiş. Niyetimiz iyi olsa da biraz çocukça bir davranışmış" dedim. Sonra sohbete devam ettik. Kemal Bey meselesini konuştuktan sonra Fatih Altaylı, "Bunları anlatabilir miyim?" dedi. Ben de "Tabii" deyip kapattım. Orada büyük bir düşüncesizlik ettim.
Adaylık meselesi özel bir sohbetti fakat ben bunu belirtmeyi unuttum Fatih Altaylı'ya ve "Bunu da anlatabilirsin" demiş gibi oldum. Ve bazı gerekçelerle vermemem gereken isimleri de vermiş oldum.
'CEM BOYNER İLE TANIŞMIYORUZ, HİÇ YAN YANA GELMEDİM'
- Orada çok temel bir sorun var. Fatih Altaylı'ya "Benim adaylığımı Cem Boyner de destekliyordu" demişsin. Ama Cem Boyner seni tanımadığını söylüyor.
Evet tanışmıyoruz, hiç yan yana gelmedim.
- Seni tanımayan bir adam adaylığına nasıl destek verecek?
Mesela şöyle; 40 kişiyle yaptığımız son toplantıda arkadaşlar beni adaylığımı açıklamaya zorlayınca ben de "Ofis tutacak paramız bile yokken nasıl açıklayayım" diye bir itirazda bulundum. Bunun üzerine aramızda iş bölümü yaptık ve iş insanlarını ziyaret programı yaptık. Her bir grup farklı bir iş insanına gidecek maddi destek isteyecekti. Ve sonunda hepimiz gittik ve iş insanlarından destek istedik, üç beş iş insanı destek sözü verdi. Cem Boyner'e gidenler de farklı akademisyenlerdi. Ben Fatih Altaylı ile yaptığım konuşmada "Cem Boyner beni aday yaptı" demedim. Hele "Bana gaz verdiler" gibi yakışıksız bir söz hiç kullanmadım. Konuşmada "Cem Boyner de destekleyecekti" dedim. Bunu diyerek Cem Bey'i de gereksiz bir sıkıntıya soktum. Çünkü ülkedeki siyasi yapının ne tür sıkıntılar yaratabileceğini görmemiz gerekiyor. "Cem Boyner de destek verecekti" sözüm; "Cem Boyner beni aday yaptı" olarak anlatılınca ortaya çok tatsız bir durum çıktı. Cem Bey'e zarar vermemek için daha fazla ayrıntı da veremedim. Kişisel bir meselede kendimi kurtarmak için ispat edip başkasına zarar vermenin yakışıksız bir davranış olduğunu düşünüyorum.
Ve o tartışma beni fazlasıyla zor durumda soktu. Adaylık meselesi bu. Sonunda aday olmadığım için kimseden para almadık, aldığımız bir iş insanının parasını da iade ettik.
'2019'DA CHP, ÜSKÜDAR BELEDİYE BAŞKANLIĞI İÇİN ADAYLIK TEKLİF ETTİ AMA KABUL ETMEDİM'
- Zaten hiç kimse farklı siyasi görüşleri, tercihleri ya da siyasete girme hevesiyle ilgili yargılanamaz. Dolayısıyla bu soruları öyle bir yerden sormuyorum. Sadece mahrem konuşmalarla ilgili kamuoyuna yansıyan açıklamaların olduğu için yeniden sormak durumundayım bunları. Ne yapsan ya da söylesen iki mahalleyi de tatmin edemediğini de görüyorum. Ama buna bir şekilde alışıksın. Geçen hafta yaşadığın ise 'yalancılıkla' suçlanmak oldu. Üzüldün mü?
Tabi ki üzüldüm. Birincisi, ülke endişesiyle yaptığım özel bir ikili görüşmeyi anlatmak zorunda kalmak beni çok rahatsız etti. Niye zorunda kaldım? Çünkü Kemal Bey hala inat ediyor. Yani şu andaki muhalif toplum kesiminin toparlanmasının önündeki bir takoza dönüşmüş durumda ve benim senaryo dediğim oyunun sürmesinin aktörlüğünü yapmaya devam ediyor. Bu oyun bozulsun diye ikili görüşmeyi açıkladım ki daha önce de söyledim aslında iki kişi arasındaki bir görüşmeyi açıklamak utanç verici bir davranış. Onun sıkıntısını kendi içimde çok yaşıyorum. İkincisi kimi yazarların, gazetecilerin her konuda geçmişimi ve adaylığımı tartışma konusu yapmalarını yakışıksız ve ayıp buluyorum. Ne geçmişimden utanıyorum ne de aday olduğum için. Esas olan, bu ülke için hangi niyetle ne yaptığımız ne katkı verdiğimizdir. Bugüne kadar kimseden ne makam istedim ne bir şey. Ama sanki tüm bunları çıkar için yapıyormuş gibi bir hava yaratmaya çalışıyorlar. Oysa CHP 2019'da bana Üsküdar Belediye Başkanlığı'nı teklif etti. Canan Kaftancıoğlu geldi, saatlerce ikna etmeye çalıştı ama kabul etmedim.
'İKİ HAFTADIR SOKAKTA ARKAMA BAKARAK YÜRÜYORUM'
- Önemli bir belediye de. Neden istemedin?
Çünkü CHP'ye girersem muhafazakârlar bana kulak vermekten vazgeçer diye kaygı duydum.
Bu hassasiyetle hiçbir siyasi partiyle bu tür bir ilişkiye girmedim. İkincisi siyasete girmek gibi bir niyetim de yok. Mevcut siyasi atmosferde kişiliğimin bana ciddi zorluk çıkaracağının farkındayım. Üçüncüsü de ülkemiz felakete sürüklenirken kişisel bir kazanç peşinde koşmanın ayıp olduğunu düşünüyorum. Böyle baktığım için bugüne kadar kimseden en küçük bir talepte bulunmadım. Vekillik talep etmedim. Farklı kesimlere ulaşabileyim diye bir siyasi aktörün tarafını tutmuyorum. Ülkeyle ilgili endişemi paylaşıyorum. Dayak yiyorum. Ama sonunda bütün tartışma gelip benim niyetimin sorgulanmasında düğümleniyor.
Ben belki daha fazla dayak yemeye devam edeceğim, belki benim için kötü olacak ama bu oyunu bozmamız gerekiyor. Bu duygularla bir şeyler paylaştım. Kendi çocuklarımın hayatını, gençlerin hayatını, kadınların endişesini her şeyden daha önemli görüyorum. Bu tartışma başladığından beri iki haftadır sokakta arkama bakarak yürüyorum, 'Acaba başıma bir iş getirirler mi?' diye. Hani bu oyunu deşifre ettiğim için bu tedirginlikle yaşıyorum. İnsanlar bana kızacak diye sözümü söylemekten vazgeçemem.