10 Ekim katliamının üzerinden üç yıl geçti
'Emek, Barış ve Demokrasi Mitingi' için Ankara Tren Garı önünde toplanan binlerce kişinin bulunduğu alanda üç saniye arayla patlayan iki bomba ile 103 kişinin katledildiği saldırının üzerinden tam 3 yıl geçti.
O gün siyasi partiler ve sivil toplum kuruluşları çağrısıyla ülkenin dört bir yanından gelen binlerce kişi 'Emek, Barış ve Demokrasi Mitingi' için Ankara Tren Garı önünde toplanmış, Sıhhiye Meydanı’na çıkmaya hazırlanıyordu.
Tam o anlarda üç saniye arayla iki bomba patladı. Meydan kana bulandı, gökyüzüne duman ve haykırışlar yükseldi. Yaralanan onlarca kişiye ilk müdahale yine alandakiler tarafından yapıldı. Yaralılar sedye olarak kullanılan pankart ve afişlerle taşındı, hayatını kaybedenlerin üzerine yine 'barış' yazan afişler örtüldü.
ÜLKENİN DÖRT BİR TARAFINDA ANMA GERÇEKLEŞTİRİLECEK
Saldırının üçüncü yılında Ankara'da saat 10.04'te Gar'ın önünde bir anma gerçekleştirilecek. Katliamda hayatını kaybedenler İstanbul ve İzmir'de de anılacak. İstanbul'daki anma, Kadıköy'de bulunan Beşiktaş İskelesi önünde saat 19.30'da yapılacak. İzmir'deki anma etkinliği ise Türkan Saylan Kültür Merkezi önünde saat 9.30'da başlayacak.
SİYASİLER NE DEMİŞTİ?
MHP lideri Devlet Bahçeli istihbarat zafiyetine dikkat çekti ve "Canlı bombalar başkentimize kadar gelebilmeyi göze almışken, güvenlik ve istihbarat kurumlarının bundan habersiz kalmaları bir başka sorgulanması, üzerine gidilmesi gereken sorumsuzluk ve ihmalkarlıktır." dedi.
HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, "Çok acı bir durum var ama mafyalaşmış, katilleşmiş ve bunu seri katil gibi uygulayan bir devlet anlayışı ile karşı karşıyayız." ifadeleriyle devleti suçladı.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ise "Yönetenlerin istihbarat örgütleri var, her şeyleri var. Neden Türkiye bu halde?" diye sormuş, teröre karşı her türlü işbirliğine açık olduklarını ifade etti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da saldırıyı lanetleyerek herkesi sorumlu davranmaya, dikkatli hareket etmeye, terörün yanında değil karşısında yer almaya çağırdı.
Çok tartışılan bir ifade de Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu'ndan geldi. Eroğlu, katliamın HDP'yi "mağdur duruma düşmek" için yapılan bir "provokatif eylem" olduğunu öne sürdü.
DAVUTOĞLU: PATLAMADAN SONRA OYLARIMIZ ARTTI
Kokteyl örgüt ve Gökçek’in televizyon programlarındaki performansı, kamuoyunda katliamın arkasında PKK ve HDP’nin olduğu algısına yol açtı. Anketler halkın yaklaşık yüzde 40’ının patlamanın PKK veya HDP tarafından gerçekleştirildiğine inandığını gösteriyordu. Dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu da seçime ilişkin bir anketi televizyon ekranlarından paylaşırken ‘patlamadan sonra oylarının arttığını’ söyleyemişti.
YAYIN YASAĞI GELMİŞTİ
Saldırı ile ilgili haberlere yayın yasağı getirilmesiyle beraber internet yavaşlatıldı, Twitter ve Facebook gibi sosyal ağlara erişim engellendi.
"İSTİFA EDECEK MİSİNİZ?" SORUSUNU GÜLEREK GEÇİŞTİRDİLER
Saldırı sonrası ortaya çıkan tablo çok ağırdı. Resmi makamların can kaybına ilişkin verdiği rakamlar saatler ilerledikçe artıyordu.
Patlamadan yaklaşık 5 saat sonra kameraların karşısına geçen dönemin üç bakanı, ölü sayısının 86'ya yükseldiğini, güvenlik zafiyetinin olmadığını açıkladı. Bir gazetecinin İçişleri Bakanı Selami Altınok'a sorduğu "İstifa edecek misiniz?" sorusu karşısında Adalet Bakanı Kenan İpek'in gülmesi tepkilere neden oldu.
POLİS MÜDÜRLERİ GÖREVDEN ALINDI
Bakanlardan istifa beklenirken, saldırıdan 4 gün sonra Ankara Emniyet Müdürü, İstihbarat Şube Müdürü ve Güvenlik Şube Müdürü görevden alındı.
"SADECE 3 TRAFİK POLİSİ VARDI"
Saldırı sırasında alanda olan Hürriyet Okur Temsilcisi Faruk Bildirici, toplanma alanı olan tren garı çevresinde hiçbir güvenlik önleminin bulunmadığını sadece üç trafik polisi aracının bulunduğunu söyledi.
Dönemin İçişleri Bakanı Selami Altınok, miting alanı olan Sıhhiye Meydanı'nın etrafının bariyerlendiğini, üst aramaları ve kontrollerin de alan girişlerinde yapılacağını söyledi. Dolayısıyla patlamanın miting alanı dışında olduğunu söyleyen Altınok, güvenlik konusunda herhangi bir zafiyetin olmadığını savundu.
Halbuki 10 Ekim’den kısa süre önce Ankara’da 14 işçi ve işveren örgütünün öncülüğünde gerçekleştirilen ve binlerce kişinin katıldığı “Teröre Hayır, Kardeşliğe Evet” mitinginde güvenlik önlemleri Sıhhiye Meydanı ile sınırlı kalmamış, miting çevresi ve yürüyüş güzergahında önceden belirlenen noktalarda da polis ekipleri görevlendirilmişti.
BOMBACI SURUÇ SALDIRGANININ AĞABEYİYDİ
Yapılan soruşturmanın neticesinde saldırıyı IŞİD üyesi Yunus Emre Alagöz ile Suriye uyruklu bir teröristin gerçekleştirdiği tespit edilmişti. Yunus Emre Alagöz, 3 ay önce Suruç'ta 34 kişinin öldüğü saldırıyı gerçekleştiren Şeyh Abdurrahman Alagöz'ün ağabeyiydi.
2013 yılında Adıyaman’da bazı aileler çocuklarının IŞİD’e katıldığını anlamaları üzerine BİMER (Başbakanlık İletişim Merkezi) ve Cumhurbaşkanlığı’na şikayette bulunmuş, bunun üzerine de Adıyaman Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 2013 yılında bir soruşturma başlatılmıştı.
Başlatılan soruşturma kapsamında Yunus Emre Alagöz ve kardeşi Abdurahman Alagöz’ün de aralarında bulunduğu birçok isim teknik takibe alındı. Bu teknik takip neticesinde Adıyaman’da örgütlenen IŞİD’le bağlantılı ‘Dokumacılar’ grubu deşifre edildi.
IŞİD'İN 22 GÜN ÖNCEDEN SALDIRI HAZIRLIĞINDA OLDUĞU BİLDİRİLMİŞTİ
Abdurrahman Alagöz’ün Suruç saldırısını gerçekleştirmesinin ardından, ağabeyi Yunus Emre Alagöz’ün de canlı bomba eylemi hazırlığında olduğu istihbaratı alınmış, 81 ilin emniyet müdürlüğü uyarılmıştı.
Saldırıdan sadece 22 gün önce Emniyet'in hazırladığı bir raporda IŞİD’in kalabalık yerlerde, ses getirebilecek bir canlı bomba hazırlığı içinde olduğu belirtilip, istihbarat ve TEM birimlerinin de buna karşı teyakkuz halinde bulunmaları istenmişti.
FAİLLER SAĞ YAKALANMADI
Katliamdan sonra açılan dava sanıklara 100’er kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilmesiyle sonuçlandı ancak yargılama süreci soru işaretlerini artıran gelişmelere sahne oldu.
Katliamın faillerinden Halil İbrahim Durgun, Yunus Durmaz ve Mehmet Kadir Cebael, soruşturma ve dava aşamasında yapılan polis operasyonları sırasında ya ‘kendilerini patlattı’ ya da öldürüldü. Müdahil avukatlarının katliamı aydınlatacak bilgiler verebilecek olan her üç zanlının da sağ yakalanma olanakları varken bunu yapmayan polis yetkilileriyle ilgili suç duyurusunda bulunulması talepleri reddedildi.
"CANLI BOMBAYI ÖNLEMEK ZOR"
İhmali bulunan polislerin yargılanması gerektiğine ilişkin müfettiş raporuna rağmen valilik ve savcılık ‘Canlı bomba saldırılarını önlemek zor’ gerekçesiyle dosyayı kapattı. Dava sürerken mahkeme, avukatların talebi üzerine kamu görevlileriyle ilgili yeniden suç duyurusunda bulundu ancak savcılık daha önce bu konuda takipsizlik kararı verildiği gerekçesiyle dava açmayı reddetti.
DİJİTAL MATERYALLER İNCELENMEDİ
Dava sırasında bilirkişiler 147 GB boyutundaki dijital materyallere ilişkin ‘şarjının veya adaptörünün olmaması, imajı alınan disklerin bozulması, PIN kodunun olması, dizüstü bilgisayarların kırılmış olması’ gibi artık teknalojik olanaklar sayesinde kolaylıkla şılabilecek engeller ileri sürerek ‘inceleme yapılamadığını’ belirtti.
IŞİD’in Gaziantep sorumlusu olarak bilinen katliamın planlayıcısı Yunus Durmaz’a ait dijital materyaller içerisinde bulunan ve Suriye’de olduğu tahmin edilen kişilerle katliamdan hemen önce yaptığı e-mail yazışmaları ve video-fotoğraf gönderimleri ‘maillere girilemediği’ gerekçesiyle incelenmedi.
MELİH GÖKÇEK SALDIRIYI HDP'YE YIKMAYA ÇALIŞTI
Gar katliamının faili IŞİD olmasına rağmen devlet yetkilileri ‘kokteyl örgüt’ tanımı yaparak PKK ve DHKP-C’nin de eylemde rolü olduğunu ileri sürdü. Bu konuda dönemin Ankara büyükşehir belediye başkanı Melih Gökçek ise alışılmadık bir performans sergiledi. Gökçek, katliamdan sonra televizyon televizyon gezerek HDP Şanlıurfa milletvekili adayı ve Özgür Gündem gazetesi yazarı Mehmet Serhat Polatsoy’u patlamayla ilişkilendirmeye çalıştı. Patlamadan sonra “Bombalar Ankara’da patlayacak” mesajının paylaşıldığı Twitter hesabının kullanıcısı olduğu iddiasıyla gözaltına alınan Polatsoy, hesapla ilgisinin olmadığı anlaşılınca serbest bırakılmıştı. Ancak hemen ardından Polatsoy 155’e yapılan bir ihbarla evinde patlayıcı sakladığı iddiasıyla gözaltına alındı. Polatsoy’a sorguda yazıları, sosyal medyada paylaşımları ve katıldığı yürüyüşler soruldu ve ‘patlayıcı madde bulundurma kuşkusu’ gerekçe gösterilerek tutuklandı. Polatsoy’a 10 Ekim’le ilgili herhangi bir suçlama yöneltilmemesine rağmen Gökçek bu tutuklamanın HDP’nin katliamdaki rolü olduğunu ısrarla ileri sürdü.