12 yaşından 17 yaşına kadar sürdü, yıllar sonra ancak yüzleşebildim
Mağdur A.Ç. yaşadıklarını “12 yaşındayken başladı, 17 yaşına kadar devam etti. Yüzleşmeyi hep erteledim. Ancak gücümü toplayabildim” diyerek anlattı. Avukat Altınok, geçmiş yıllarda yaşanan istismar dosyalarının kimi çıkmazlarından söz etti.
GERÇEK GÜNDEM - FİLİZ GAZİ
Yıllar önce yaşanan taciz için yargı bir kadını nasıl çıkmaza sürükleyebilir? Çocuklukta yaşanan tacizin kesin ispatı istendiğinde ne yapılabilir?
Soykırım veya işkence gibi insanlığa karşı suçlarda zamanaşımı işlemezken, ebeveynlerinin ve elbette toplumun himayesinde olan çocuklara karşı işlenen suçlarda zamanaşımı nasıl işleyebilir?
“Geçmişte yaşanmış istismar dosyalarında yaşadığımız en büyük dezavantaj kesin bir ispat arayışında olunması” diyor konuştuğum avukat. Üstelik, çocukluğunda aile içinde tacize uğrayan bir kadının yıllar sonra yüzleşme gücünü topladığında karşılaştığı ilk sorun ispat istenmesi değil. Üstüne bir de zamanaşımı problemi var.
‘BABALAR ÇOCUKLARINI BÖYLE SEVERLER’
A.Ç. ile İstanbul, Mecidiyeköy’de buluşuyoruz. Tanışılıp, hal hatır soruluyor ilk önce. Yaşadığı kötü günlerin, gecelerin üzerinden yıllar geçmiş. Toparlanmak için çabalıyor, terapi görüyor, hayatına çok daha güçlü devam etmeye çalışıyor.
Çok erken yaşta evlenmiş. “Evden ayrılmak zorundaydım” diyor. Uzun bir süre kabul edemediğini, kendine başka sorunlar arayarak geçiştirmeye çalıştığını anlatıyor. Ta ki annesinin ameliyatı sonrası bakımı için aile evinde bir süre vakit geçirmek zorunda kalana kadar. Sorduğum soruları habere dahil etmeden anlattıklarını aktarıyorum:
“12 yaşındayken başladı, 17 yaşına kadar devam etti. 15 yaşında intihara kalkıştım. ‘Çocuğumuzun niye psikolojisi bozuk’ diye düşünmedi annem. “Cehenneme gidersin, al evi gırgırla” dedi, konuyu kapattı. Görenler de ‘bu çocuğun nesi var’ diye sormadı. Şimdi düşünüyorum, aslında herkes biliyordu ama kafalarını çevirdiler. “Açıksın sen, kapanman lazım” derdi annem. Kapanmak da içimden gelmezdi. Uzun bir süre başıma gelenin kendi suçum olduğunu düşündüm.
Uyurken odama geliyordu. Genelde anne olmadığı zamanlarda, elektrik olmadığı zamanlarda, anne uyurken, anne memlekete gittiği zamanlarda… “Babalar kızlarını böyle sever” diyordu. Öfkesi herkese karşı yüksekti ama bana öfkelenmezdi. Hiçbir zaman başkalarına davrandığı gibi bana davranmadı. Büyüdükçe arkadaşlarımın baba-kız ilişkilerinin benim gibi olmadığını anlamaya başladım. Daha önce “yapma, anneme zarar verme, tamam, sustum” derdim ama 17 yaşıma geldiğimde “beni de öldür, annemi de öldür” demeye başladım. Artık büyüdüğümü anlamıştı. O zaman peşimi bıraktı.
Geçen sene mayıs ayında annem ameliyat oldu. Bakımı için onlarla vakit geçirmek zorunda kaldım. Babanın kıyafetlerini ütüledim, yemek yaptım. Çocukluğumda duyduğum babanın kokusunu aldım. O koku, pantolon travmayı tetiklemeye başladı. Ağustos ayında kardeşimle konuşmaya karar verdim. Kardeşim, annemle kendisinin konuşmak istediğini söyledi. Annem de “bana gelmesin, karakola gitsin, babasıyla sorununu karakolda çözsün” demiş. Sonra zaten telefonundan beni engelledi.
ARKADAŞIM DA BİR KURBAN
Yıllar sonra tek kurban olmadığımı anladım. Çocukluğumuz beraber geçmiş, aramızda 5-6 yaş olan bir ablam vardı. Yaşadıklarımı anlatırken “Rüyalarımdan çıkmıyor, bana da yaşattı. Çocuklarım var, ahirette alacağım hesabını” dedi. Gittiğim her kapıda bir hikâye çıktı. Babaannemin aslında her şeyi bildiğini öğrendim. Benim gözümün önünde de yaptı. Mahalleden arkadaşımdı, bize gelmişti. Babanın elleri göğüslerinde gezmişti ve ben kafamı çevirmiştim. 13 yaşındaydım, sesimi çıkartamamıştım. Yıllar sonra bana şahitlik eder diye ulaştım ona, “Seninle hiçbir şekilde irtibat kurmak istemiyorum, numaranı kaydetmek istemiyorum, iki oğlum var ve ben bununla baş edememem, seni de affedemiyorum” dedi. Hak da verdim ama çocuktum.
SAVCI, “DELİL GETİR” DEDİ
Yüzleşmeyi yıllarca erteledim. 9 Ekim 2021’de savcılığa başvurdum. Savcı, bana “İspat getir” dedi. Dosya kapatıldı, sonra ne yapacağımı bilemez hale geldim. Kardeşim “Ne yaparsan yap, arkandayım ama çok fazla malı var. Gider başka kadınla evlenir, annem, sen, ben ortada kalırız” demişti. Kalalım demiştim.
A.Ç. geçen haftalarda babasının yürüdüğü yollara afiş astığını anlatıyor. “O yoldan yürüyenler de onu bilsin istedim. Toplum beni koruyamadı ama bir şeyler yapmalıyım” diyor.
“Gittiğim her kapıdan bir hikâye çıktı” diyen A.Ç.‘ye kaç kadın var diye soruyorum. 10’a yakın kadın diyor. Çoğu şimdilerde evli, çocuklu. Düzenlerinin bozulmaması için ve elbette dünyanın neresinde olursa olsun anlaşılır nedenlerle gün yüzüne çıkmak istemiyorlar. Çünkü gün yüzüne çıkıyor olmaları demek aynı zamanda zorlu bir sürece girmeleri ve hatta toplumsal anlamda yargılanma ihtimallerinin olması demek.
A.Ç.’nin anlattıklarına binaen baba S. Y.’yi aradım. İddiaları sormak üzere kendisini aradığımı mesajla belirttim. Dönüş olmadı.
İNSANLIĞA VE TOPLUMA KARŞI YAPILMIŞ BİR SUÇ OLSA DA…
Avukat Gamze Altınok, A. Ç.’nin ilk aşamada herhangi profesyonel destek almaksızın şikâyette bulunduğunu söylüyor ve fakat diyerek ekliyor:
“Yaşadığı şeyin travması ile beraber bazı şeyleri ifade edememiş, herhangi bir detay verememiş, istismarın boyutundan bahsedememiş. 9 Ekim 2021’de şikâyette bulunmuş, 20 Aralık 2021’de ise kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmiş. İtirazımızı yaptık, Sulh Ceza Hakimi ile konuyu görüşmeye çalıştık. Hakimin ifade ettiği şey kararda herhangi usüle aykırılık yok, zamanaşımı da dolmuş.”
İşte tam bu noktada girişte bahsettiğim çetrefilli süreç başlıyor. Avukat Altınok, “İstismar dosyalarında yaşadığımız en büyük dezavantaj kesin bir ispat arayışında olunması” diyerek şöyle devam ediyor:
“Uygulamadaki kararlarda bir kadının, çocuğun bunu kolay kolay kendisine yakıştırıp üstlenmeyeceği öngörüsü ile bir şüphe durumunun yaratılması söz konusu olmalı. Anne babanın himayesinde gerçekleşen bir olaydan bahsediyoruz. Bu tip davalarda kadınlar, delillendirme konusunda imkansızlıklar içinde bırakılıyor. Savcılık aşamasında muhatap bulmada ve doğru yönlendirmede yaşanan eksikler de kadınları olumsuz etkiliyor. Bu dosya özelinde baktığımızda bizim en büyük dezavantajımız üzerinden 30 yıl gibi bir zaman geçmiş olması. İşkence, soykırım gibi suçlar zamanaşımı olmayan bir tanımda olsa da maalesef cinsel istismar dosyaları bu kapsamda değerlendirilmesi pek mümkün değil. Bakıldığında insanlığa ve topluma karşı yapılmış bir eylem olduğunu yorumlayabiliyoruz ama kanun tekniği anlamında bundan bahsedemiyoruz. Zamanaşımı çocuğun 18 yaşına basmasıyla başlıyor.”
Avukat Altınok, bir başka meseleye daha dikkat çekiyor.
“A. Hanım, istismar mağduru olarak yalnız olmadığını, kimi isimlerden yıllar sonra haberdar olduğunu anlattı. Üzerinden çok fazla zaman geçmesi nedeni ile diğer mağdurların hem sosyal çevreden hem de aileden baskı görmek hem de kendilerini incitilmiş hissetmekten imtina etmesi nedeniyle ortaya çıkmama gibi bir iradeleri var. Şahit olma noktasında bize destek olmadılar.”
ŞİDDETİ İFŞA ETMEK ZORDUR
“Cinsiyetçi İkiyüzlülük”, “Türkiye’de Kadınların Siyasal Temsili Dişiliksiz Siyaset” gibi pek çok kitabın yazarı olan Prof. Dr. Ayşegül Yaraman sözlerine “Neden kadınlar konuşmuyor ve konuşsa bile neden geç konuşuyor? İki ayrı sorun ve bu sorunlar sınıfla ve statü ile çok bağlı sorunlar” diyerek başlıyor.
“Öte yandan kadının beyanı esastır kuralının hiçbir durumda esas alınmaması ifşa için önemli bir engel. Çünkü kadın, erkek egemen dünyanın bütün aygıtlarına ‘iftira atmadığını’ ispata mecbur bırakılıyor. Zaten şiddet travması altındaki kadın olayı defalarca ve her yönden ikna ve ispat etmekten yorgun düşebilir. Bütün bunlar düşünüldüğünde dün yaşanılan şiddeti ifşa etmek bile zordur.”
RUHSAL DEĞERLENDİRME RAPORU ALINABİLİR
İstanbul Tıp Fakültesi, Adli Tıp Ana Bilim Dalı’ndan Prof. Dr. Ayşen Ufuk Sezgin, ispatın belgelenmesinin ‘ruhsal değerlendirme raporu’ ile mümkün olabileceğini şöyle anlatıyor:
“Üzerinden vakit geçmiş cinsel istismarın fiziksel kanıtını bulmak pek mümkün değil. Ruhsal değerlendirme ile yargıya gidilebilir. Savcılık o kişinin beyanını, avukatı ile yazdığı dilekçeyi gözönüne alır ve öyküye bakar ama her halükârda delil ister. Türkiye’de bu sistem iyi işliyor mu? Bundan on sene öncesine göre çok daha ilerdeyiz. Psikiyatri bölümleri bu konularda artık duyarlılar. Devlet ya da üniversite hastanesinden bir heyet raporunun alınması daha sağlıklı olabilir. Üniversitelerin adli tıp anabilim dallarına başvurulabilir.”