Adalet Bakanı Abdulhamit Gül: Hakim görünümlü militanların...

Abone ol

Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, 10. Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali akademik programında konuştu. Gül, yaptığı açıklamada "Hakim görünümlü militanların ayaklar altına alma girişiminde bulunduğu hukuku en üstte tutma kararlılığındayız." dedi.

Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, geçmişte Fetullahçı Terör Örgütü'nün ( FETÖ) cübbeli hainlerinin sahte delillerle, uydurma suçlarla sanıkları peşinen suçlu ilan ettiği, kamuoyunu da manipüle ettiği davaları hatırlatarak "Hukukun araçsallaştığı dönemlerde şüpheden sanık yararlanmadı, çünkü yargı değil ön yargı vardı. Hakim görünümlü militanların ayaklar altına alma girişiminde bulunduğu hukuku, biz masumiyet karinesiyle, lekelenmeme hakkıyla, adil yargılanma hakkıyla en üstte tutma kararlılığındayız" dedi.

"İKİ KAT HEYECAN DUYDUM"

Bakan Gül, bu yıl "Ben Masumum" temasıyla düzenlenen 10. Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali'nin akademik programında konuştu. Programa video konferans yoluyla katılan Gül, masumiyet karinesinin, en çok değer verdiği konuların başında geldiğini belirterek "Adem Sözüer hocamız bu yılki programın temasını ilettiğinde bu davete katılmak için açıkçası iki kat heyecan duydum." dedi.

Masumiyet karinesinin, sürekli ajandalarında tuttukları bir kavram olduğunu belirten Gül, o yüzden "Ben Masumum" teması altında bu platformda dile getirilecek görüş ve önerileri çok önemli bulduğunu, değerli akademisyenler ve hocaların engin birikiminden istifade edeceklerini söyledi.

İnsan için bütün hakların üzerindeki hakkın, hiç şüphesiz "yaşam" hakkı olduğunu vurgulayan Bakan Gül, "İnsan için yaşamak eylemini anlamlı kılan, insan olma onuruna saygının mütemadiyen ayakta tutulmasıdır. Doğuştan gelen hak ve özgürlüklerin tanınmasıdır. İnsanı hak ve özgürlükleriyle yaşatmaktır. Bu nedenle insanlık tarihi, insanın insanca var olma, hak ve özgürlüklerini koruma mücadelesinin de tarihidir. Bu mücadeleyle yoğrulan siyasi tarih, sonuçta bizlere hukuk devleti kavramını armağan etmiştir." diye konuştu.

Masumiyet karinesinin, Anayasa'nın 38'inci maddesinde temel bir kural olarak yer bulduğunu, Türkiye'nin tarafı olduğu uluslararası belgelerde de ceza hukukunun evrensel ilkeleri arasında sayıldığını anlatan Gül, "Bize göre masumiyet karinesi, şüpheli veya sanığın muhakeme sürecinde diğer haklarına açılan kapının yegane anahtarıdır." dedi.

"HASSAS DENGENİN FARKINDAYIZ"

Masumiyet karinesini tamamlayan bir ilke olarak lekelenmeme hakkının da önemine işaret eden Bakan Gül, şöyle devam etti:

"Ceza muhakemesi işlemleriyle hak ve hürriyetler arasında gözetilmesi gereken hassas dengenin farkındayız. Elbette ceza muhakemesinin ilk aşamasında kuvvetli veya zayıf sadece bir şüphe bulunmaktadır. Ancak bu şüphenin varsayıma dayalı olarak soyut ve dayanaksız bir kuşku düzeyinde kalmaması gerektiğini de biliyoruz. Bu düzeyi aşan şüphe, muhakeme işlemlerini başlatmakta, şüphenin yenilmesiyle de bir hakikate, bir sonuca, yani hükme ulaşılmaktadır. Bu adli süreç içerisinde temel amaç, ceza adaleti sisteminin hiçbir hak ihlaline yol açmadan doğru ve adil biçimde işlemesidir. Suçla ve suçlulukla mücadele ederken masum vatandaşlarımızın incinmesini asla kabul edemeyiz, göze alamayız. Kuru ile yaşın, masumla suçlunun birbirinden titizlikle ayrıldığı bir adalet, mülkün temelidir ve hukukun temel hedefidir. Lekelenmeme hakkı da bu amaca matuf çok önemli reformlardan biridir."

"İHBAR EDİLEN HERKES ŞÜPHELİ DEĞİL"

Bu kapsamda yaptıkları çalışmaları anlatan Gül, yaptıkları düzenlemeler sonucu artık her ihbar ve şikayetin, muhatabını "şüpheli" yapmaya yetmediğini, 1 Ocak 2020'den bugüne kadar yaklaşık 172 bin 633 ihbar dosyasından, 120 bin 389'unda soruşturma yapılmasına yer olmadığına karar verildiğini aktardı. Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, şunları söyledi:

"Çamur at izi kalsın anlayışı adalet değildir. İhbar edilen herkes şüpheli değildir, şüpheli sanık değildir, sanık hükümlü değildir. Bu kavramların her birinin temas ettiği haklar vardır. Bu hakları korumak ve geliştirmek, adalet politikalarımızın öncelikleri arasında yer almaktadır. Bu yılki festivalin tematik cümlesi 'Ben masumum', hiç şüphesiz adil yargılanma ve savunma hakkının özüdür. Şüpheli ya da sanığın peşinen suçlu sayıldığı bir sistemin adil ve güvenilir olması mümkün değildir. Böyle bir sistemde soruşturma ve kovuşturmaların ciddiyeti ve inandırıcılığı da kalmaz. Geçmişte hatırlayın FETÖ'nün cübbeli hainlerinin sahte delillerle, uydurma suçlarla sanıkları peşinen suçlu ilan ettiği, kamuoyunu da manipüle ettiği davalar vardı. Bunları hepimiz yaşadık, gördük. Hukukun araçsallaştığı dönemlerde şüpheden sanık yararlanmadı, çünkü yargı değil, ön yargı vardı. Hakim görünümlü militanların ayaklar altına alma girişiminde bulunduğu hukuku, biz masumiyet karinesiyle, lekelenmeme hakkıyla, adil yargılanma hakkıyla en üstte tutma kararlılığındayız."

Bakan Gül, masumiyet karinesinin, sadece ceza soruşturma ve davaları kapsamında değil, vatandaşın idareyle, kamu kurumlarıyla muhatap olduğu her durumda gözetilmesi gerektiğini vurguladı.

Kişi özgürlüğüne ilişkin her genişletici adımı atmaya da hazır olduklarını dile getiren Gül, bu zeminde ifade edilecek her öneri, her görüşün kendileri için çok değerli olduğunu, bir masa etrafında oturup bu konuları değerlendirmeye her zaman hazır olduklarını kaydetti.

AYM BAŞKANI ARSLAN: KARANTİNADA OLMAMASI GEREKEN TEK ŞEY...

Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan, hukuk ve adaletten ayrılmanın, sadece toplumsal ve siyasal düzeni yozlaştırmayacağını, aynı zamanda insanı insan olmaktan uzaklaştıracağını söyledi.

Arslan, bu yıl "Ben Masumum" temasıyla düzenlenen 10. Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali'nin akademik programında konuştu.

Programa video konferans yoluyla katılan Arslan, toplantının pandemi şartları nedeniyle online yapıldığını, salgının herkesin günlük hayatını etkilediğini belirterek, kendisinin de şu anda evinde karantinada olduğunu aktardı. Arslan, insanlığın bir an önce bu salgından kurtulmasını diledi.

Festivalin bu yılki konu seçiminden dolayı yetkilileri tebrik eden Arslan, özellikle internet ve sosyal medya kullanımının yaygınlaşmasının, masumiyet karinesinin korunmasını daha da önemli hale getirdiğini vurguladı.

Diğer temel haklar gibi masumiyet karinesinin de uzun ve zorlu bir tarihi serüveni bulunduğunu, birçok coğrafyada bir zamanlar suçluluk karinesinin hakim olduğunu anlatan Arslan, masumiyet karinesinin uzun mücadeleler sonunda İkinci Dünya Savaşı'nın ardından evrensel ve bölgesel insan hakları belgelerine dahil olduğunu hatırlattı.

Arslan, Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin bu evrensel ilkeye yer verdiğini, Türkiye'de de bu ilkenin Anayasa'nın 38. maddesiyle güvence altına alındığını dile getirerek, Anayasa koyucunun masumiyet karinesini olağanüstü durumlarda dahi sınırlandırılamayacak mutlak bir hak olarak belirlediğinin altını çizdi.

Anayasa Mahkemesinin, masumiyet karinesinin yorumuna ve uygulanmasına ilişkin önemli kararlar verdiğini, kararlara göre masumiyet karinesinin iki yönü bulunduğunu ifade eden Arslan, "Birinci yönüyle, suç isnadı altında olan kişinin suçluluğu mahkeme kararıyla sabit oluncaya kadar suçsuz olduğunun kabulü gerekir. Masumiyet karinesinin ikinci yönü ise hüküm sonrasına ilişkindir. Buna göre ceza yargılaması mahkumiyet dışında bir kararla sonuçlandığında kişinin suçlu görülmemesi, özellikle hakkında verilen beraat kararının sorgulanmaması gerekir." diye konuştu.

Her iki yönüyle de masumiyet karinesi ihlallerinde yargı organlarının gerekçesi ve kullandığı dilin belirleyici olduğuna işaret eden Arslan, ceza davasında beraat eden bir kişinin daha sonraki yargısal süreçlerde suçlu gösterilmesinin veya kamu otoritelerinin devam eden yargılama sürecinde veya beraat kararından sonra kişilerin suçlu olduklarına dair açıklama yapmalarının masumiyet karinesini ihlal edebileceğini aktardı.

Arslan, bu nedenle sorumluluk makamında olan yetkililerin, özellikle yargılama sürecinde özenli bir dil kullanmaları gerektiğine dikkati çekerek, Anayasa Mahkemesinin masumiyet karinesinin ihlaline ilişkin verdiği kararların ikisinden örnek verdi.

Masumiyet karinesi ve diğer temel hakların etkili şekilde korunmasının sadece kurallara, kurumlara ve kişilere bağlı olmadığına değinen Başkan Arslan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Anayasa Mahkemesi ve buralarda çalışanların tek başına çabalarının yeterli olmayacağını dile getirdi.

Arslan, "Kurallar, kurumlar ve kişiler yanında bir dördüncü 'K'ye daha ihtiyacımız var, o da kültürdür. Temel hakların korunması 'öteki'nin ontolojik varlığını kabul eden bir kültürün yeşermesi ve yerleşmesine bağlıdır. Zira masumiyet karinesi dahil, temel hakların korunması önemli ölçüde bizim dışımızdakilere bağlıdır. Burada asıl mesele, 'öteki'nin de temel hakların öznesi olduğunu kabul edebilmektir." ifadelerini kullandı.

Festivalin akademik toplantısına, "Ben Masumum" şeklinde çarpıcı bir konu başlığının seçildiğini belirten Arslan, şöyle devam etti:

"Ancak 'Masumum' kadar 'masumsun' da diyebildiğimiz bir anlayışa sahip olmamız gerekiyor. Aslında bu anlayışın kaynakları Doğu'nun irfanında bu coğrafyanın köklerinde fazlasıyla mevcuttur. Masumiyet karinesinin etkili şekilde korunabilmesi 'öteki'ne saygı kültürünün geliştiği, hukuk ve adaletin hakim olduğu bir sosyal ve siyasal iklimi gerektirmektedir. Esasen hukuk ve adaletten ayrılmak sadece toplumsal ve siyasal düzeni yozlaştırmaz, aynı zamanda insanı insan olmaktan uzaklaştırır. Bu bağlamda son sözü, bu hakikati günümüzden yaklaşık 2 bin 500 yıl önce dile getiren Aristo'ya bırakmak istiyorum; 'Yaşayan varlıkların en mükemmeli, eşref-i mahlukat olan insan, hukuk ve adaletten ayrıldığında mahlukatın en kötüsü olur."

"KARANTİNADA OLMAMASI GEREKEN TEK ŞEY ADALET"

Festival Başkanı, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Adem Sözüer de pandemi koşullarında festivali düzenlediklerini aktararak, "Karantinada olanlarımız var. Karantinada olmaması gereken tek şey adalettir. Adalet hangi koşullar olursa olsun hiçbir şekilde karantinaya alınamaz. Her zaman ister afetler, ister diğer sorunlar olsun adalet şemsiyesi her ortamda koruyuculuğunu göstermelidir." dedi.

Türkiye'nin kanunlarıyla, bağlı olduğu uluslararası sözleşmelerle, Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruda verdiği kararlarıyla evrensel çaptaki hukuk kuralları ve insan haklarına sahip bir ülke olduğuna vurgu yapan Sözüer, şunları kaydetti:

"Ancak bunların hayata geçmesi ayrı bir mesele. Bu kadar büyük, kapsamlı reformlar yapmış bir ülkede, Anayasa Mahkememizin kararlarının bağlayıcılığı ve bunların uygulanmasının gerekliliği konusunda hiçbir tartışmanın bile olmaması gerekirdi. O yüzden sadece Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Anayasa Mahkemesi kararları, sözleşmeler değil, bunun bulunduğu iklim de önemli. O iklimin iyi olabilmesi için her şeyden önce Anayasa Mahkememizin kararlarının hukuken yerine getirilmesinin tartışma konusu dahi olmaması gerekiyor. Bu görev de Anayasa Mahkemesine ait değil, devletin diğer sorumlu yetkililerine ait. Biz de 'ama'sız bir şekilde hukukun uygulanmasına destek vermeliyiz."

Açılış konuşmalarının ardından 10. Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali akademik programı, Yargıtay 13. Ceza Dairesi Başkanı Vuslat Dirim, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Cumhur Şahin, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Hukuk Fakültesi Türk Ceza Hukuku Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. İzzet Özgenç ve İstanbul Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Bahri Öztürk'ün katıldığı açık oturumla devam etti.

YARGITAY 16'NCI CEZA DAİRESİ BAŞKANI DİRİM

Yargıtay 16'ncı Ceza Dairesi Başkanı Vuslat Dirim de konuşmasında şunları söyledi:

Dirim konuşmasında, insan hakları ihlallerinin yalnızca mahkûmiyet kararıyla ortaya çıkmadığını vurguladı. Dirim, "Kişinin haksız yere ifadeye çağrılması, yargılamanın diğer aşamaları da önemlidir" dedi.

Vuslat Dirim, "Kanunun 158. maddesine eklenen fıkra soruşturmanın yapılmasına yer olmadığına dair karar eklemesi bu açıdan dile getirilmelidir" diye konuşurken, iddianamenin iadesinin önemli bir düzenleme olduğunu ifade etti.

Yeni kanun ile Cumhuriyet Savcılarına ilk defa şüphelinin lehine olan delilleri de toplama görevi verilmiş olmasının altını çizen Dirim, "Beraat kararı hukuka uygun olan bir somut yargılamada temyiz aşamasında olayın zamanaşımına uğradığına dair karar verilmesinin de masumiyet karinesinin ihlali olduğunu belirtti" ifadelerini kullandı.

PROF. GÖKCEN: HAYAT SAYILARDAN İBARET DEĞİL

Prof. Dr. Ahmet Gökcen de konuşmasında, CMUK ve CMK’da iddianamenin düzenlenmesinde masumiyet karinesine değindi.

Gökcen, "Masumiyet karinesi ilkesi uyarınca aslolan kişinin masum sayılmasıdır. Kişinin suçluluğunu ispatlaması gereken iddia makamıdır. Masumiyet karinesinin zıttına suçluluk karinesi diyebiliriz" diye konuştu.

Eski kanunda herhangi bir delil olmadan Adalet Bakanı'nın soruşturma açılabilmesi için emir verme yetkisi bulunduğunu hatırlatan Gökcen, "Delillerin toplanıp değerlendirilmediği bir şekilde iddianame hazırlandığı takdirde iddianamenin iadesi gündeme gelmesi masumiyet karinesi açısından önem taşımaktadır. Hayat sayılardan ibaret değil uygulamalarda neler yaşanıyor ona da bakmamız gerekir" dedi.

"Kamu davası açılması için yeterli şüphe bulunmalıdır" diyen Ahmet Gökcen, "Delillerin varlığı halinde ancak söz konusu olabilir" ifadelerini kullanarak, kişilere suçsuz olduklarını ispat etme zorunluluğunun getirilmemesi gerektiğini vurguladı.

Gökcen, Yargıtay'da beraat edecek kişilere mahkumiyet kararı veren hakimlere orta puan verilmesi uygulamasına geçilebilir şeklinde bir öneride bulundu.

PROF. ÖZGENÇ: REFORM SÖZLERİYLE YANLIŞLAR DÜZELMEZ

Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Hukuk Fakültesi Türk Ceza Hukuku Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. İzzet Özgenç, iftira suçu, gizliliğin ihlali suçu ve ceza muhakemesi sürecine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Prof. Özgenç konuşmasında şunları söyledi:

"İftira suçunun, adliyeye karşı suçlar arasında tanımlanır. Aslında bununla korunan hukuki değer kişilerin masumluk karinesinden faydalanmasıdır. İftira suçsuz kişiye suç isnat edilmesidir. İftira suçu klasik ceza kanunlarında yalnızca suç isnadı ile sınırlı iken, artık disiplin veya idari yaptırımı gerektirir. Herhangi bir haksız fiili isnat etmek yeterli kabul edilmektedir." Prof. Özgenç, yeni kanunda bu konunun önemli şekilde farklı olduğunu belirtti.

Özgenç, "Gizliliğin ihlali suçu artık, gizlilik sadece hakkında soruşturma yapılan kişi bakımından, müdafisi bakımından değil herkes bakımından geçerli olacak şekilde düzenleme yapılmıştır. İftira suçu sübuta erdikten kişinin hakkında basın yoluyla iftirada bulunduğunun yayınlamasına ilişkin hüküm konulmuştur" şeklinde açıklama yaptı.

Muhakeme hukuku bakımından da tutuklama ve ifade aşamalarında masumiyet karinesinin korunmasının önemine değindi.
Prof. Özgenç, "Türkiye reformu yaptı. Reform söylemleriyle yanlışlıklar düzelmez. Uygulamada yanlışı yapanlar ve yapılmasını önlemekle yükümlü olanlar, bellidir" dedi.

İYİ Parti'de bir kriz daha: Onu deşifre etmemden korktuğu için... Siyaset Koronavirüse yakalanan AKP'li Belediye Başkanı Esat Öztürk babasının cenazesini internetten izleyebildi Siyaset CHP'li Eren Erdem'den Başak Demirtaş'a 'Selahattin Demirtaş' mesajı Siyaset Mahmut Tanal'dan AKP'li başkana: Şeyh hazretleri milli yüzücü mü? Siyaset