AKP seçmeninin korkusu: 'Çok kötü bir sınav verdikleri ortada, ancak...'

Abone ol

Diken yazarı İhsan Dağı, AKP'nin muhafazakar seçmen kitlesinin, Millet İttifakı iktidara gelirse "ayrımcılığa uğrama" korkusu yaşadıklarını söyledi.

İhsan Dağı, "Muhafazakarlara arka çıkmak gibi bir derdim yok. Bu kitlenin, son 20 yılda, yaptıkları ve yapmadıklarıyla ülkeyi olduğu kadar kendilerini de tükettiklerini düşünüyorum. Otoriteye taptılar, özgürlüğü sadece kendileri için istediler, haksızlığa sustular, hak yediler. Saymakla bitmez… Çok kötü bir sınav verdikleri ortada; hem kitleleri hem de entelektüelleri ve kamuoyu önderleri. Dolayısıyla, muhafazakarların son yıllardaki ‘duruşlarına’ güzelleme yapacak pek kimsenin olduğunu sanmıyorum. Ama, Türkiye’nin meselesi bu değil. Mesele; otoriterliğin kurumsallaşmasını engellemek, demokrasiyi kurumsallaştırmak." diye yazdı.

Dağı'nın 15 Ekim tarihli yazısı şöyle:

İktidar partisinin çözülmeye başladığı algısı yayılıyor. Çözülmenin düzeyini, partinin tabanını oluşturan muhafazakarların tutumu belirleyecek. Bu kesimlerin AKP’den ‘kitlesel göçü’, çözülmeyi ‘yıkım’ noktasına taşıyabilir. Onları hala AKP’de tutan kimlikleri ve kimlikleri üzerinden parti ve liderle kurdukları ‘özdeşlik.’ Kimlik, bir yandan özdeşlik üretiyor, öte yandan ‘öteki’den korku. Ekonomik kriz bu özdeşlik ilişkisini yıpratıyor, ama muhalefetin ‘kolaylaştırıcı’ siyasetine de ihtiyaç var.

Doğrusu, CHP ve İYİ Parti’nin liderlik ve kurumsal düzeyde böyle bir rol oynadıklarını söylemek mümkün. Kılıçdaroğlu ve Akşener geniş siyasal ve toplumsal ittifaklar oluşturmak konusunda hem istekliler hem de gayretli.

Ancak ‘kurumsal muhalefet’ dışında kalan muhalif kesimler, erken bir zafer havasında yer yer dışlayıcı ve hatta kırıcı olabiliyorlar. Muhafazakarların ‘endişeli’ olabileceği tezlerine böyle bir tutum sergilendi örneğin.

Elbette toplumun birçok kesiminin ‘endişeleri’ var. Yıllardır ayrımcılığa uğrayan, baskı gören, dışlanan, haklarından mahrum edilen, yoksulluğa mahkum edilen muhalif kesimlerin varlığına ve taleplerine duyarsız olunabilir mi?

Elbette Levent Gültekin’in dediği gibi ülke muhafazakarlardan ibaret değil, onların endişeleri memleketin önceliği de değil. Ancak, muhafazakarlara, aslında ayrım yapmadan toplumun tüm kesimlerine uzanan bir el ‘alternatif bir siyasal ve toplumsal model’in varlığı gösterir. Hem AKP’nin kutuplaştırıcı siyasetinden yakınmak hem de muhafazakar ve dindar kesimlerin endişelerini ‘tanımamak’ epeyce çelişkili.

Dahası, Metropoll’ün yeni bir alan araştırması ‘endişeli muhafazakarlar’ın varlığını ve yaygınlığını gösteriyor. Serbestiyet’ten Vahap Coşkun’un açıkladığı Metropoll verilerine göre;

CHP ve İYİ Parti’nin Millet İttifakı iktidarında ‘yaşam biçimlerinin tehdit altında’ olacağını düşünenler genelde yüzde 36 seviyesinde iken bu endişe AKP seçmeninde yüzde 69’a çıkıyor.

Millet İttifakı iktidarında ‘ayrımcılığa’ uğrayacağını düşünenlerin oranı genelde yüzde 38, ancak AKP’lilerin yüzde 73’ü ayrımcılığa uğrayacaklarından endişeli.

Millet İttifakı’nın seçimi kazanması durumunda ‘dindarlara baskı’ olmasını bekleyenlerin oranı genelde yüzde 33, AKP seçmeninde ise dindarlara baskı bekleyenlerin oranı yüzde 71’e çıkıyor.

Bu verilerin anlattığı bir endişe var. Muhalefet bu endişeye duyarsız mı kalsın? İktidar partisinin bu endişeyi sömürmesine seyirci mi kalsın? AKP’nin, muhafazakar tabanını muhalefetin iktidarıyla korkutarak partide tutmasını engellemek için bile muhafazakarlara daha ‘anlayışlı’ bir yaklaşım rasyonel ve seçimi kazanmayı kolaylaştıran bir tercih olmaz mı?

Neyse ki, ne CHP ne de İYİ Parti kurumsal olarak dışlayıcı bir siyaset izliyor. Dışlayıcı, hatta bazen de rövanşist tutum çoğunlukla muhalefet adına konuşma iddiasında olan kamuoyu önderleri, gazeteciler, yazarlar ve aktivistlerde görülüyor. CHP ve İYİ Parti, tabanlarındaki bazı unsurlardan çok daha ‘ileri;’ müzakereye açık, kapsayıcı ve hoşgörülü.

Muhalefet tarafından konuşanların bir kısmının dışlayıcı, yer yer rövanşist söylemleri ise AKP’nin elitlerini konsolide ediyor, muhalefete geçmiş birçok insanı geri AKP’ye itiyor, kararsızları kilitliyor. Yakın zamana kadar AKP’ye oy vermiş birçok ‘yeni muhalif,’ iktidar olmadan ‘muktedir’ havalarına giren insanların yarın iktidar olduklarında neler yapabileceklerini kestiremiyorlar.

Ortada henüz hiçbir başarı yokken herkesin ağzının payını vermeye başlayan, kendi gibi olmayanlardan hesap sormaya kalkışan ‘muhalefet komiserleri’nin daha birkaç yıl önce muhalif aydınları ‘medeni ölüm’le tehdit eden yandaş kalemşörlerden bir farkı görülmüyor. Yaptıkları, muhalefetin ‘moral üstünlüğü’nü yoketmekten başka bir şey değil.

Şimdiden, anketlere bakıp, ‘siz ister gelin ister gelmeyin biz kazanıyoruz’ kibrine düşülürse, 2023 de 2018 gibi yalan olabilir.

Bütün bunları yazarken ‘muhafazakarlar’a arka çıkmak gibi bir derdim yok. Bu kitlenin, son 20 yılda, yaptıkları ve yapmadıklarıyla ülkeyi olduğu kadar kendilerini de tükettiklerini düşünüyorum. Otoriteye taptılar, özgürlüğü sadece kendileri için istediler, haksızlığa sustular, hak yediler. Saymakla bitmez… Çok kötü bir sınav verdikleri ortada; hem kitleleri hem de entelektüelleri ve kamuoyu önderleri. Dolayısıyla, muhafazakarların son yıllardaki ‘duruşlarına’ güzelleme yapacak pek kimsenin olduğunu sanmıyorum.

Ama, Türkiye’nin meselesi bu değil. Mesele;

Otoriterliğin kurumsallaşmasını engellemek,

Demokrasiyi kurumsallaştırmak.

Bu ikisinin de olabilirliği 2023 seçimlerinin sonuçlarına bağlı.

Şimdilerde görüyoruz ki, AKP çözülme sürecinde. Yıllardır bu partiye oy vermiş, sonra da sessiz kalmış, hatta nemalanmış büyük bir muhafazakar kitle, partiden kopma noktasında. Yani, otoritenin kurumsallaşmasını engelleme imkanı var. İşte bu noktada, muhalefetin bu kitleyi yok sayma, onlara kapılarını kapama, geldikleri partiye gönderme lüksü var mı?

Unutmayalım ki, ‘rejim’ hala ayakta. 2023’ü de AKP alırsa otoriterlik ‘geri döndürülemez’ bir nitelik kazanacak. Ayrıca, Kılıçdaroğlu’nun son günlerde dile getirdiği senaryo da göz ardı edilecek gibi değil. Dolayısıyla, otoriter rejimden çıkana kadar geniş ‘demokrasi koalisyonları’na ihtiyaç var. Bunun içinde her kesim olmalı, muhafazakarlar da. Dışlayıcı bir yaklaşımla Türkiye’nin yeniden inşası mümkün olmaz çünkü. Siyaseti, laikler-dindarlar ekseninden çıkarmak, otoriterliğe karşı demokrasi blokunu genişletmek gerek.

Çocukça bir ‘iptal kültürüyle’ veya ‘entelektüel kibir’le ‘onu da istemeyiz, bunu da istemeyiz’ deme lüksü yok muhalif kesimlerin. Otoriter rejime ‘elveda’ dedikten sonra herkes herkesle hesaplaşsın. Geçmiş de konuşulsun, gelecek de. Konuşulur da. Çünkü o zaman hepimiz daha özgür olacağız.

'Sahte Cumhurbaşkanı'nın Muharrem İnce'yi de kandırdığı ortaya çıktı! Siyaset Akşener'e derdini anlatan vatandaş: Çeksinler ellerimin halini, o iktidar görsün Siyaset AKP'li Mehmet Metiner A Haber'e konuştu: TÜGVA için itiraf gibi sözler! Siyaset Son ankette CHP, AKP'nin oy oranını yakaladı! Siyaset