AKP'den Sedat Peker'in iddialarıyla ilgili ilk açıklama!
AKP Sözcüsü Ömer Çelik, "İllegal mafyatik bir kişinin iftiraları gündeme getiriliyor. AK Parti MYK’sı, Süleyman Soylu’yla ilgili, eski Başbakanımızla ilgili bu iddiaları en güçlü şekilde reddetmektedir." açıklamasını yaptı.
AKP Sözcüsü Ömer Çelik, "İllegal mafyatik bir kişinin iftiraları gündeme getiriliyor. AK Parti MYK’sı, Süleyman Soylu’yla ilgili, eski Başbakanımızla ilgili bu iddiaları en güçlü şekilde reddetmektedir." açıklamasını yaptı.
Çelik'in açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
"AK Parti MYK'sı güçlü bir şekilde İçişleri Bakanımız Soylu ve eski Başbakanımız Binali Yıldırım'la iddiaları güçlü bir şekilde reddetmektedir. Pekçok vesayet girişimiyle siyaseti zehirlemek isteyen, dizayn etmek isteyen pekçok çabayla karşı karşıya kaldık. Bu illegal mafyatik alanların siyasette referans alanı olarak kabul edilmesinin yapmış olduğum ilk açıklamada söyledim. Arkadaşlara saldıran siyasetçiler, maalesef siyasetin sivil dinamikleri içerisinde olmaması gereken bir şey yaptılar. İllegal, gayrimeşru alandan yönetilen hezeyanları kendi muhalefetlerini oluşturmak için tarihi bir hata yaptılar.
Bunu yapanlar muhalefet etmek adına meşru alanda konuşabilecekleri, rekabet edebilecekleri herhangi alan yokmuş gibi illegal, mafyatik alanlarından söylenen hezeyanları kendi muhalefetin siyasi yapı taşları haline getirerek kendi zeminlerini kaydırmış oluyorlar. Siyasete saldırılar olur, dizayn etmeye çalışanlar olur. Önemli olan herkesin saldırının gayrimeşru alandan geldiği için kategorik olarak reddetmesi gerekir.
Siyasetin yapıtaşı haline getirirseniz o zaman siyaset zehirlenmiş olur. Bir suç örgütü liderinin sözlerini esas almak başlı başına vahim bir durum ortaya çıkarmaktadır. Arkadaşlarımızın kendileri bu çirkinliklere, iftiralar için yargı mensuplarına başvuruyorlar. Türk siyasi hayatının referansının hiçbir zaman illegal yapılar, suç örgütleri olmaması gerektiğini ifade ediyoruz. Siyaset kurumu, siyasi muhalefet içerisindeki bazıları, muhalefet etme biçimini arkadaşlarımıza bir saldırıya dönüştürmek siyasi aracılık ve taşeronluk olur.
İçişleri Bakanımızın, eski Başbakanımızın, devletimizin hedef alındığını, nereye varılmak istendiğini net olarak görüyoruz. Elinde belgesi, bilgisi olan çıksın kendi siyasetini yapsın, yargı kurumlarına başvursun. Aksi takdirde suç örgütlerinin söylediklerini referans alarak siyasi hesaplaşma içine girmeye çalışanlar ya da görevdeki arkadaşlarımızın istifasını isteyenler başlı başına suç örgütlerinin referansını meşrulaştırmak anlamına gelir. Kendilerini suç örgütlerine kullandırılması anlamına gelir.
Eğer siz suç örgütünün söylediklerini meşru tartışma haline getirirseniz, bazı siyasilerle hesaplaşmanızı suç örgütlerinin söyledikleri iftiralar üzerinden yapmaya çalışırsanız, yarın öbür gün bir başka suç örgütü mensubunun sizinle ilgili iddiaların meşru olduğunu kabul etmiş olursunuz. Siyasetçinin gündemini siyasi ve demokratik irade belirlemiş olmaz, suç örgütleri belirlemiş olur.
Böyle bir tablonun, her suç örgütü mensubu çıksa, partimiz, hükümetimizle ilgili iftiraları başka bir partiyle ilgili yapsa yarın kendileri için söylenen sözleri doğru ve meşru kabul etmiş olurlar. Bu şekilde yaptıklarının siyasi faaliyet olmadığını, gayrimeşru alanı meşru alana taşımak olduğunu bir kez daha ifade ediyoruz.
Bu süre içerisinde en yoğun dış politika gündemini oluşturan konu İsrail'in Filistin'e saldırısıydı. Türkiye'nin diplomatik girişimleri Filistin'den, vicdandan, uluslararası adaletten yana sayın Cumhurbaşkanımızın gayretleriyle oluştu. Bir işgal ve iftira sözlüğü diye bir şey yayınladım.
Filistin mazlumlarına karşı Netanyahu hükümetinin saldırısına bunun adını, Netanyahu hükümetinin emir verdiği polisler Filistinli çocukları öldürdü diye çıkmıyor; Filistinli çocuklar öldü diye çıkıyor. Filistinliler direnince deniyor ki, taraflara itidal tavsiye ediyoruz. İsrail'in kendini savunma hakkı vardır deniyor.
Bu saldırının medyatik dili son derece kara propagandadır. Cumhurbaşkanımız 20'ye yakın devlet başkanıyla konuşarak uluslararası iradeyi harekete geçirmek istedi. Bu küresel vicdan harekete geçirilirken Harem-i Şerif'e yapılan saldırıda en güçlü ses Türkiye'den oldu.
ABD Cumhurbaşkanımızın ifadesini antisemitizm olarak ifade etti. Bu yaklaşımı kınıyoruz. Cumhurbaşkanımız İslamofobiyi beraber mücadele edilecek konuların en üstüne koymuştur."
Antisemitizmle mücadele her zaman taze tutulması gereken mücadeledir. Geçmişteki faşistlerin, Nazilerin yaptıklarını bu gün tekrarlamak isteyenlerin dinamik olduğunu gördüğümüzde ne kadar hassas olmamızı gerektirmektedir. Zalimi savunan herkese antisemitizm dendiğinde esas zarar antisemitizmle mücadeleye verilmektedir. İtiraz ettiğimiz şey; Filistinli çocukların öldürülmesidir. Biz bunları söylediğimiz için antisemitizmle suçlanıyorsak, bu tamamen antisemitizmle mücadelenin istismarından başka bir şey değildir.
Bu vesile ile Cumhurbaşkanımızın adaletli ve hakkaniyetli tutumuna şahitlik eden Türk Musevi Cemaatine teşekkürlerimizi iletiyoruz. En olmayacak şeylerden bir tanesi batı ve doğudaki Cumhurbaşkanımızın azılı düşmanlarının tarafından söylemediği şey maalesef Meral Akşener tarafından söylendi. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin başı hiçbir şekilde katille yan yana getirilemez. Bu devlet adabının gereğidir. Sözkonusu olan Cumhurbaşkanımız olduğu zaman bu zaten imkansız hale gelir. Filistinli çocukları öldüren hükümetin başındaki Netanyahu ile yan yana getirmek akla ziyan bir yaklaşımdır.
Türkiye Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanını bebek katiliyle yan yana getiremezseniz. Maalesef düzeltme beklerken ısrarın devam ettiğini görüyoruz. Cumhurbaşkanımız KKTC'de bir tören gerçekleştirdi. Artık KKTC'de ulaşım, enerji, tarım, sanayi, turizm, eğitimde her alanda kalkınma hamlesi başlamıştır. Türkiye çözümsüzlüğün bedelini bundan sonra KKTC'nin ödemesine müsaade etmeyecektir. Bu kısır döngü artık sona ermiştir. Kıbrıs Türkü kardeşlerimiz de bu kısır döngünün sona erdiğini Maraş'la ilgili attığı adımlarla açık ve net bir şekilde söylemiştir.
Kıbrıs'taki artık Rumların hayalleri üzerinden değil adadaki gerçekler üzerinden siyaset yapılanacaktır. Maalesef Yunan Başbakanı Miçotakis'in ana okul öğretmenleriyle yaptığı konferansta Türk çocuklarına Yunan çocukları demesi inkarcı yaklaşımın yeni bir tezahürü olarak ortaya çıkmıştır. Bu Türk kimliğine dönük saldırıdır. 21. yüzyılda bu dayatmaların asla kabul edilemez olduğunu ve Yunanistan'ı AİHM kararlara uymasını tavsiye ediyoruz. Sürekli olarak ırkçı politikaları kategorik olarak reddettiğimizi ifade ediyoruz.
Gündemde konuşulan suç örgütü lideri mitingler yaptı, AK Parti tarafından niye ses çıkarılmadı diye ifadeler ediliyor. Sanki AK Parti korumuş kollamış gibi. Benim AK Parti ile ilgili ilk sözcülüğüm 2015 yılında medya ve tanıtımdan sorumlu genel başkan yardımcısı iken bana bu mitinglerle ilgili soru soruldu. Orada söylediğim şey açıkça şudur; kan akacak ifadesi ve benzeri konularda söylediğim şey şu; bizim genel bir prensibimiz vardır. 7 sene evvelki cevabım bu. Herkes duysun, kim olursa olsun bu kişiler, bazı kurumlar, organizasyonlar var. Başına Ak kelimesini koyarak kendisine ocak, dernek diyen birtakım organizasyonlar. AK Parti'nin bunlarla kurumsal olarak hiçbir ilişkisi yoktur. Bu alanda yapılan hiçbir faaliyetin sorumlusu değiliz. Biz burada AK Parti'nin kurumsal kimliği çerçevesinde bu organizasyonlara d estek veriyoruz sahip çıkmadığımız müddetçe bizi bağlayan hiçbir yanı yoktur.
Biz bu tür faaliyetleri kategorik olarak reddediyoruz. Bizim onayımız olmadan sembollerimizi kullanıyor olsa da bizim iznimiz olmadan faaliyet yapıyorsa hiçbir şekilde onay vermeyiz. Şiddeti özendiren, kan akmasını özendiren her türlü ifadeyi kategorik olarak ifade ediyoruz. Kendi mitinglerimizde bazı pankartlar açılıyor, kendisine birtakım sıfatlar yapıştıranlar var bunlarla partimizin organik ve kurumsal bir bağı olamaz. 7 sene evvel bu cevabı vermişim."