AKP'nin neden IMF'ye gitmediğini KARAR yazarı yazdı: 45 dolar geçiş ücreti olan bir köprüyü IMF’ye kimse izah edemez
"Hain IMF 2001’de geldiğinde bizim siyasetçilerimize ne demiş: 'İç borçlanmanızı LİRA, yani kendi paranızdan yapın. Kendi vatandaşınızdan ABD doları veya AB eurosu üzerinden borçlanmayın.' Bunu hain IMF demiş ve kurala bağlamış."
Karar gazetesi ekonomi yazarı İbrahim Kahveci, iktidarın kapı kapı para aramasına rağmen neden IMF ile masaya oturmadığını yazdı.
Kahveci'nin "IMF neden hain ilan edildi?" başlıklı yazısı şöyle:
Geçen hafta salı akşamı KRT TV’de Bora Erdin ile beraber gerçekleştirdiğimiz ‘Paradoks’ programında, ‘siyaset-iktidar gücüne’ bağımlılığın sadece alt gelir ve eğitim gruplarında olmadığını, asıl bağımlılığın en üst zengin grupta olduğunu söylemiştim.
Örnek olarak ise 2018 YEP açıklamasında kapının önündeki tabloyu göstermiştim.
Ülkemizde olduğu gibi Dünya’da da şu anda ciddi bir sınıf mücadelesi yaşanıyor. Ama bu sınıfsal fikir çatışması K. Marks’ın değindiği sermaye-işçi mücadelesi şeklinde olmuyor.
Şu anda Polonya, Macaristan, Brezilya, Arjantin, İngiltere ve hatta ABD’de bu çatışmayı görebiliyoruz.
Venezuela’da ise bu mücadeleyi ‘orta sınıf’ kaybetti bile.
Rahmetli Turgut Özal ‘Orta-direk’ olarak ifade ederdi bu tabloyu: Ülkelerin geleceklerinde, hak-hukuk-adalet-liyakat gibi temel sorunları orta sınıf daha yüksek oranda sorgular ve demokratik sisteme güvence oluşturur.
Genelleme yapılacak olursa sermayedar kazancına, yoksul ise geçimine bakar. Abraham Maslow bu tabloyu piramit şeklinde veriyor.
Bugün ülkemizde de temel sorunlardan biri, siyasi söylemlerin sorgulanma derecesidir. Mesela “Ay’a 4 şeritli otoban yapılacak desek Millet inanır” diyen seçmenin muhabbetini Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak anlatmıştı.
Peki, kim neyi ne kadar sorguluyor?
Bir örnek üzerinden gidelim:
Önceki gün CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile ekonomi sohbetlerinin ilkini gerçekleştirdik. Kılıçdaroğlu IMF meselesine “Anlaşın veya anlaşmayın, biz bir şey demedik. Eğer anlaşmayacaksanız ve IMF ile ilişkileri bitirecekseniz orada Türkiye’nin ’de duran 5 milyar dolar katılım parası var; bari bu zor zamanda onu alın dedik” açıklamasında bulundu.
Ama asıl soru şuydu: IMF ile neden anlaşmıyoruz?
IMF’nin bu zor zamanda çok ucuz kredileri var. Türkiye ise seçmen tabanına ‘Hain - Dış Düşman’ olarak gösterdiği ülkelerle “Benimle swap yapın” temasları var. IMF’ye gitmiyoruz ama dünyada kapı kapı swap arıyoruz:
Zaten kimse cevap bile vermiyor. Bir Katar bir de Çin var.
IMF’ye gidemeyiz, bu doğru. Çünkü IMF ucuz kredi ve swap kapısı açıyor ama karşısında “Şu hesaplarını düzelt, şeffaf ol” diyor.
Elif Çakır ve Taha Akyol ile beraber sorularımıza Kılıçdaroğlu cevap verirken aslında bu gerçeği açıkladı: “Paraların nerelere harcandığını bilmiyoruz,
AK Partili milletvekilleri de bilmiyor” dedi.
IMF ucuz para karşılığında “Şu Hazine garantili Müteahhitlerin hesaplarını bir getirin” demez mi?
Kılıçdaroğlu’nun dediği gibi, “100 liralık işi 1000 liraya yapılmış”; bu nasıl olur? şu hesapları düzeltin bakayım demez mi?
Kısaca şu anda ekonomi yönetimi veya ülke yönetimi IMF’yi hain ilan etmek zorunda. Çünkü 45 dolar geçiş ücreti olan bir köprüyü IMF’ye kimse izah edemez. O hesaplar, o defterler bir ortaya dökülürse ne olur acaba?
Şu anda o hesaplar ‘ticari sır’ diye kimseye açılmıyor.
***
Bakınız hain IMF 2001’de geldiğinde bizim siyasetçilerimize ne demiş: “İç borçlanmanızı LİRA, yani kendi paranızdan yapın. Kendi vatandaşınızdan ABD doları veya AB eurosu üzerinden borçlanmayın.”
Bunu hain IMF demiş ve kurala bağlamış.
Yani hain IMF bize yabancıların parasına bakmayıp, kendi paramız üzerinden borçlanmayı öneriyor. Dolar, euro ile kendi vatandaşınızdan borçlanmayın diyor.
Biz bu öneriyi 2018 yılına kadar dinliyoruz. Hatta 2018 yılında bile 66,8 milyar liralık iç borçlanmanın sadece 5 milyar lirasını döviz cinsinden alıyoruz.
Önceki yıllarda iç borçlanma tamamen LİRA ile yapılıyor.
Ama 2019 yılında ve 2020 yılı ilk dört aylık verileri bize acayip bir tablo gösteriyor. Hain IMF’nin yasaklarından kurtulur kurtulmaz 2019 yılında 125,2 milyar liralık iç borçlanmanın 53,2 milyar lirasını döviz cinsinden yapıyoruz. 2020 yılı ilk dört ayında ise 97,5 milyar liralık iç borçlanmanın 39,8 milyar lirasını döviz cinsinden alıyoruz.
Söyleminde ‘Yerli ve Milli’ kavramını dilinden düşürmeyen otorite, iç borçlanmasında dahi kendi vatandaşından ABD doları ve/veya AB eurosu ile borçlanıyor.
Hazine garantili işlerini de yine ya ABD doları veya AB eurosu üzerinden veriyor. Hatta Hazine Garantili Müteahhitlerini o kadar koruyor ki, fiyatlar o ülkelerin enflasyonu üzerinden de her yıl artıyor. Bakınız Osmangazi Köprüsünün geçiş ücreti ihalede 35 dolardı, şimdi 45 dolara yükseldi bile.
***
AK Parti ekonomide en başarılı yıllarını IMF ile eş güdüm sürdürdüğü program döneminde gerçekleştirdi. Ama şimdi O IMF hain edilmiş durumda.
IMF’nin ilk yaptığı işlerden biri de kamu ihalelerinin şeffaflaşmasıydı. Şimdi o yasa da nerede ise her ay değişiyor; ihaleler de ticari sır oldu.
Bütün bunların ülke ekonomisi üzerindeki fakirlik etkisini de özellikle lise ve altı eğitimliler ve dar gelirliler çekiyor.
Ortada gerçekten bir tezat yok mu? Orta sınıfın önemi her geçen gün daha fazla anlaşılmıyor mu?
Hain IMF!