Akşener: Kılıçdaroğlu'ndan 15 milletvekilini ben istedim

Abone ol

İYİ Parti Lideri Meral Akşener gazetecilerin gündeme dair sorularını yanıtladı.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin artık işlemediğini belirterek, gelecekte “parlamenter sistemin yeniden tesis edilmesi” gibi bir durum karşısında “partisinin CHP ile olan işbirliğinin yeniden şekillenebileceğini” söyledi.

24 Haziran Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinden önce CHP’den 15 milletvekilinin partisine geçmesiyle ilgili dikkat çeken “Kılıçdaroğlu’ndan 15 milletvekilini ben istedim” açıklamasını yapan Akşener, çocukları PKK terör örgütü tarafından dağa kaçırılan annelerin HDP Diyarbakır İl Başkanlığı önündeki nöbetiyle ilgili açıklamasının da arkasında durdu.

Akşener, “Hatırlayın geçmişte esir alınmış asker ve polisleri... Heyetler giderdi... Tuhaf tuhaf basın toplantılarıyla o çocuklar teslim edilirdi. O gün o baş nasıl öne eğildiyse bugün de öyle.

Annelere söyleyecek söz yok. Benim Türk devletinin kurumsal yapısını yöneticilerden bağımsız yaptığım korumaya dair bir dikkat çekmeydi bu” dedi. Akşener, 2023’te “Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın seçimleri kazanmasının da imkânsız olduğunu” ileri sürdü.

Akşener, dün öğle yemeğinde basın mensuplarıyla buluştu.

Akşener, Cumhuriyet'ten Selda Güneysu'nun haberine göre gazetecilerin sorularına şu yanıtları verdi:

- Cumhur İttifakı da Millet İttifakı da size göre bir Katolik nikahı mıdır?

- Cumhur İttifakı’na küçük ortak açısından bakıldığında Katolik nikahı olduğu görülüyor. Ama Sayın Erdoğan açısından nasıldır, ben onu bilmiyorum. Millet İttifakı açısından hadiseye bakarsanız, bizim işbirliğimiz Türkiye’ye nefes aldıran sonuçlar ortaya çıkardı. AK Parti’li seçmene de nefes aldırdı, başka partilere oy veren seçmenlere de nefes aldırdı. Demokrasinin yüzde 100 ortadan kalktığına inanan bir ruh halini ortadan kaldırdı; demokrasi işledi. Biz, olumlu bir sonuç aldık, seçmen açısından.

‘ERDOĞAN DA GÖRÜYOR, SİSTEM ARTIK İŞLEMİYOR’

Ben, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin artık işlemediğini, taşınamadığını, Sayın Erdoğan tarafından da bunun görüldüğünü düşünüyorum. Nasıl bir yol bulunacak, onunla ilgili bir bilgim yok. Sistem tıkandı. Yani, bir valinin vermesi gereken kararlara kadar, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin, Sayın Erdoğan temsil ediyor bugün, inisiyatifine verilmiş olması bir taraftan müthiş bir merkezileşmeyi, diğer taraftan da müthiş bir beyinsel yorgunluğu beraberinde getirir. Şimdi, aşırı merkezileşmeyle yetki devrinin demokrasi üzerinden yıllarca tartışıldığı bir ülkeden, yeniden en sert merkezileşme fiiliyatına geçmiş durumdayız.

Türkiye bunu taşıyamıyor. Kendi iç bünyelerinde dahi taşımıyor. Dolayısıyla ben iyileştirilmiş, bunlar konuşulduğu için söylüyorum, parlamenter sistem ile ilgili bir adım mı atılacaktır ya da muhalefet partileri olarak bizlerin talep ettiği “güçlendirilmiş parlamenter sisteme” yönelik bir adım atılabilecek midir, onlarla ilgili henüz bir bilgimiz yok. Ama bildiğimiz bir şey var, taşımıyor. Askersiz orduların konuşulduğu bir dünyada, biyoteknolojinin yaygınlaştığı bir dünyada, dijital teknolojinin hayatın her alanında yer aldığı, bacasız fabrikaların, karanlık fabrikaların yani ışık yanmayan fabrikaların konuşulduğu bir dünyada, biz dişlerimizi sıkıp, yumruklarımız şu vaziyette birbirimize bakıyoruz.

‘İŞBİRLİĞİ GELİŞMELERE GÖRE ŞEKİLLENİR’

O nedenle bizimle ilgili, yani CHP ve İYİ Parti’nin yaptığı işbirliğinin sürüp sürmeyeceği, bu gelişmelere göre şekillenir. İkincisi, ittifaklar sistemi gayriresmi yapılan bir sistem bir tarafıyla da... Kurumsallaşacak mı, nasıl bir yola doğru gidilecek? Onları zaman içerisinde göreceğiz. Ama insanların umudunu, yani “Biz de başarabiliyoruz” umudunu, 23 Haziran seçimlerinin en büyük özelliği İstanbulllu’nun siyasetçileri, seçmeni, yöneticileri elbette çalıştı, o ayrı bir şey ama o 800 bin fark, İstanbullu’nun her siyasi partiye, başta AK Parti’ye oy veren seçmenin kararıdır.

İstanbullu’nun sonucudur. Bütün bunları okuduğunuz zaman, bu umudu, bu başarabilme ihtiyacını, bu kulak çekme eylemini dumura uğratacak, umutsuzluğu ortaya koyacak bir bakış açısını hayata geçiremeyiz. Bizler açısından da bağlayıcılığı bu.

- Biraz önce kurduğunuz “CHP ve İYİ Parti’nin yaptığı işbirliğinin sürüp sürmeyeceği, gelişmelere göre şekillenir” sözünüzü biraz daha açabilir misiniz? Parlamenter sisteme dönüş olursa zaten bu işbirliğine gerek kalmayacak anlamında mı söylediniz?

- Zaten herkes hükmü şahsiyeti içinde yol yürür. Biz, İYİ Parti olarak yeni bir partiyiz. İlkeleri, hayata bakış açısı, projeleri başka bir partiyiz. CHP, 100 yıllık bir parti. Gelenekleri, kurumsal kültürleri olan... Bu bir tarafıyla çok önemli, bir tarafıyla da çok zorlu bir siyasi yapı. Bütün bunlara bakıldığı zaman yarının ne göstereceğini bugünden tanımlamak zor. Ama bu sistem devam ettiği süre içinde bu umudu başarabilme, ‘oy’la değiştirebilme umudunu, kimsenin elinden almaya da hakkımız yok. Bunu da bütün netliğiyle söylemek zorundayız. Şimdi şu soruyu sorayım: İYİ Parti kurulmamış olsaydı, ne konuşuyor olacaktık? İstanbul’u, Ankara’yı, Antalya’yı, Adana’yı konuşuyor olmazdık.

‘KILIÇDAROĞLU'NDAN 15 MİLLETVEKİLİ İSTEDİM’

Bizi seçime sokmamak için bir düzenek kurulmamış olsaydı, biz kendi başımıza girecektik. Orada bir tartıya çıkacakık, x ya da y bir oy alacaktık. Ben gittim, Sayın Kılıçdaroğlu’ndan 15 milletvekili istedim. Bir kere daha teşekkür ediyorum, büyük bir demokrasi tavrı koyarak, bize verdi. Sonra doğal gelişen bir şeyle, biz aynı çerçevenin içinde seçime gittik. Dolayısıyla bu işbirliğinden biz 4 milletvekili kazandık, CHP’nin oylarının bize yazılmasıyla; CHP de 21 milletvekili kazandı.

Oylar birleştirildiği için... Kazançlı bir sistem oldu. Bu işbirliklerinde biz çok ajandasız, yani birbirimize tuzak kurarak veya “Biz öne geçelim, siz geçin” gibi bir mantıkla da yürümedik. Seçmen odaklıydı... Bu işbirliği bizim açımızdan memnuniyet verici, sonuçları itibarıyla. Tekrar söylüyorum: Geçelim parlamenter sisteme... İttifaklar kurumsallaşmış ya da tam tersi, hepsi yeniden değerlendirilecek bir durum. Ama Cumhur İttifakı’nın küçük ortağının beyanlarına baktığınız zaman çift şeddeli Katolik.

- Dün Sayın Bahçeli, Türkiye Gazetesi’ne bir röportaj vermişti... Orada MHP’ye gelin çağrısının olumlu bir karşılık bulduğunu ve İYİ Parti’de bir hareketlilik olduğunu söylemişti... Çok yakın zamanda da Millet İttifakı’ndan Cumhur İttifakı’na bir katılım olacağı belirtilmiş...

- Temennilerini söylemiş... Partimize bir çağrıda bulundu. Milletvekilleri, kendisinin de ifade ettiğine göre, milletvekili arkadaşlarımızla meşguliyet var. Gene kendisinin beyanına göre, milletvekili arkadaşlarımızdan olumlu bir cevap almamış. Bu ayrı bir süreç.

Parti teşkilatlarımıza yönelik yapılan çağrıda, benim bildiğim kadarıyla Silivri’de, MHP döneminin eski belediye meclis üyesi bir arkadaşımız, onun bir arkadaşı; Malatya’dan ise istifa eden birkaç parti yöneticimiz var. Onların beyanı ise yeni kurulacak partilerle bir angajmana doğru yürüdükleri şeklinde. Yani sayısal olarak Sayın Bahçeli’nin çağrısına, kendi beyanına göre, anlaşılıyor ki milletvekillerimizin de olumlu cevabı yok. Buna karşılık taban dediğiniz parti yöneticilerimizden de öyle “hurra” bir yola çıkma yok. İYİ Parti’de MHP’ye gitme diye bir kavram yok. Bir temenniyi ifade ediyor Sayın Bahçeli. Gizemli konuşmayı eskiden beri sever.

‘TÜRKİYE'DE DEMOKRASİ ÇOK KASILDI’

- Bir taraftan yeni siyasi parti oluşumları söz konusu... Ali Babacan, Abdullah Gül, Ahmet Davutoğlu gibi isimlerin içinde yer alacağı bir parti... O açıdan bakıldığında Millet İttifakı’nda bir genişleme olur mu?

- Onu bilmiyorum. Yalnız Sayın Babacan, Sayın Gül ve Sayın Davutoğlu bu ülkenin, toplumun, kamuoyunun tanıdığı isimler. Bir prensip olarak parti kuracakları kamuoyunda konuşulduğu andan itibaren, daha evvelden beraber bu konuda konuştuğumuz gazeteci arkadaşlarımız burada şu anda, en başında söylediğim bir şey var. Türkiye’de demokrasi çok kasıldı. Dolayısıyla farklı renklere, farklı söylemlere, farklı seçeneklere, farklı teşebbüslere ihtiyaç var. Birincisi bu.

İkincisi, bu arkadaşlarımızın kuracakları partileri, daha kurulup kurulmayacağı tartışıldığında dahi olumlu gördüğümü hep söyledim. Aynı yerde duruyorum. Şimdi, siyasette rekabet çok iyi bir şeydir. Siyasette rekabet diye bir kavram kalmadı. Siyasette rekabet yaptığınız zaman bu, seçmenin işine yarar. Seçmen velinimet haline dönüşür.

Nitekim 31 Mart seçimlerine giderken bizim söylemimizin ana ekseni “Kulak çekin”di. Yani “Gözünüzün içine bakılsın...” Nitekim şimdi gözünün içine bakılıyor. Seçmen velinimet olma yolunda gidiyor. Bu seçenekler arttığı zaman rekabet siyasallaşır ve bir oyu almak için çok efor sarf edersiniz; bu da kaliteyi yükseltir.

‘ÇOK İNSANI SİYASETTE CESARETLENDİRDİK’

Türkiye’ye bir iyiliğimiz var bizim İYİ Parti olarak. Temel soru şu: Biz bu partiyi kurmasaydık, nasıl bir Türkiye ile karşı karşıya kalırdık? Biz, partimizi kurarken hepinizin yakından bildiği inanılmaz zorluklarla karşılaştık. Kadına şiddeti konuşmak için ben sizi davet ettim ama o günlerde gördük ki ben, bireysel olarak, esasında zayıf görünene uygulanan, güçsüz olan, her alanda ve her kimliklerden bağımsız, cinsiyetlerden bağımsız, insan olmaktan bağımsız, sınıfsal farklılıklardan bağımsız herkese uygulanabiliyormuş.

Hayvanlar dahil... Biz o dönem böyle bir şiddete uğradık, ama direndik. Bu pek çok insanı siyasette cesaretlendirdi. Dolayısıyla bu arkadaşlarımızın kuracağı partilerin gerçekten başarılı olmasını isterim ama bu yeni aktörlerin Türk siyasetine katılıyor olmasında da ciddi bir pay sahibi olduğumuzu ifade etmek isterim. Çünkü bu, o dönemde, İYİ Parti’yi kurarken, aşırı gayret eden arkadaşlarıma teşekkür borcu.

Röportajın devamını okumak için tıklayın.

Davutoğlu ekibiyle birlikte AKP'den istifa etti Siyaset Ömer Fethi Gürer: TMO artık yabancı çiftçinin dostu Siyaset HDP'den Diyarbakır'daki saldırıya ilişkin açıklama Siyaset AKP’de düğmeye basıldı: Davutoğlu’ndan sonra iki isim daha gidiyor Siyaset