Akşener seçimden sonra ilk olarak onu yapacak

Abone ol

Cumhurbaşkanı adayı Meral Akşener, parlamentoda çoğunluğu sağlamaları durumunda ilk olarak “hukuk devletinin” yeniden kurulması için çalışmalar yapacağını söyledi.

Nurzen Amuran/ODATV- İYİ Parti'nin cumhurbaşkanı adayı Meral Akşener, gündeme ve seçime dair soruları yanıtladı. Akşener'in röportajının tamamı şöyle;

- Seçmene verdiğiniz en önemli söz, parlamenter sisteme yeniden dönüş. Parlamentoda çoğunluğu sağlarsanız hazırlayacağınız yeni anayasada öncelikleriniz neler olacak, hedefiniz nedir?

Belirli bir kesimin ülkenin bütününe dayatmadığı bir uzlaşma anayasası yapılması hedefimizdir. Bu çerçevede, hukukun, devletin idari yapısında ve faaliyetlerinde temel ilke olduğu “hukuk devletinin” yeniden kurulması, kuvvetler ayrılığının ve tarafsız bir yargı sisteminin inşa edilmesi, parlamenter sisteme mümkün olan en çabuk ve en sağlıklı şekilde dönülmesi, basın özgürlüğünün tesisi, temel hak ve özgürlüklerin genişletilmesidir.

Parlamenter demokrasiye dönmek için anayasa değişikliğini gerçekleştirmemizi, halkımızın ivedilikle millet ittifakından beklediğini görmekteyim. Güçlerin denetlenebilir olduğu, dengeli bir kuvvetler ayrılığı sistemine sahip, güçlü bir demokratik parlamenter sistemi hayata geçirmek hedefimizdir. Bu konuda seçmene güven vermek gerekiyor. Bu nedenle de 24 Haziran öncesinde “millet ittifakı” liderleriyle bir araya gelerek parlamenter sisteme dönüş yol haritasını milletimizin takdirine sunmayı önerdim.

- Demokrasiyi güçlendirecek Seçim ve Siyasi partiler yasalarında da değişiklikler öncelikleriniz arasında mı, nelerin yasal düzenleme haline getirilmesini istersiniz?

Elbette değişiklikler yapacağız. Güçlü ve iyileştirilmiş parlamenter sistemin ve güçlü demokrasinin olmazsa olmazı bu yasalardaki değişimlerdir. Biz seçim barajını Avrupa ortalamasına uygun olan %5'e düşüreceğiz. Parti içi demokrasisi olmayan bir siyasal parti düzeninin, ülkede demokratik bir düzen kurabilmesi mümkün olamadığından, 35 yıldan beri değiştirilmeyen Siyasi Partiler Yasası ile Seçim Kanununu ilk bir yıl içerisinde parti içi demokrasiye imkân veren bir yasa olarak düzenleyeceğiz. Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız için seçmen sayısına göre, sandığa erişimi kolaylaştıracak yeni seçim bölgeleri oluşturacağız ve kendi milletvekillerini seçme imkanını sağlayacağız.

- Açıkladığınız manifestoda, diyorsunuz ki, “Devletin geleceği geçici gündelik iktidar hırslarına feda edilmiştir. Güçlenen bir devlet anlayışına sahip olmalıyız” Sizin hedeflediğiniz “Güçlü devlet” anlayışı cumhuriyetin aslî ayarlarına dönmesi anlamına mı geliyor?

İYİ Parti, devleti; birey ve topluma hizmet için ulusun birlikte inşa ettiği, hukuk devleti, güçlü sivil toplum ve özgür medya sacayağına oturan bir hizmet kurumu, huzur ve güven içerisinde özgürce yaşamayı temin eden temel yapı kabul eder. İyi Parti’nin devlet anlayışı, milleti korkutan, sindiren, tedirgin eden bir baskıcı kurum değil, 30 Mayıs’ta yaptığım “Milletle Sözleşme” konuşmamda da belirttiğim gibi, insanı seven, koruyan, korkutmayan, duyarlı devlet anlayışıdır.

Partimiz devleti yeniden yapılandırma kapsamında hayata geçireceği İYİ Kamu Yönetimi Reformuyla, hiçbir ayrım gözetmeden kamu hizmetlerinin vatandaşlarımız için kolay, ulaşılabilir ve ekonomik hale getirilmesini sağlayacağız. “Demokratik katılım”, “vatandaşa güven” ve “toplumsal memnuniyet” ilkeleri çerçevesinde vatandaşlarımızın hayatını kolaylaştıracağız ve yaşam kalitesini artıracağız. Sürdürülebilir bir refah ve huzur ortamı sağlayacağız, ‘mutlu millet, güçlü devlet’ anlayışını benimsemiş, katılımcı, üretken, adaletli, vicdanlı, ahlaklı, denetlenebilir, öngörülebilir, güvenilir, modern, dinamik ve halkıyla barışık bir kamu yönetimi düzeni kuracağız.

- “Devlet, hizmet eşitliğini sağlamakla yükümlüdür.” diyorsunuz. Sağlıkta, eğitimde ekonomide fırsat eşitliğinin öne çıkarılması, hizmette adil davranılması ancak “benden, benden değil” denilmezse gerçekleşir. Devletin hizmet eşitliğini öne çıkarması için “hizmetin” adeta "bahşedilen bir ödül" siyasi rant olarak değerlendirmemesi gerekir değil mi?

İYİ Parti olarak kamu hizmetlerinin ‘millet memnuniyeti odaklı’ şekilde yeniden yapılandırılması gerektiğine inanıyoruz. Kamu hizmetlerinin merkezinde vatandaşlarımızın yer almasını sağlayacağız. Kamu hizmetinin yandaşlara bir ödül ya da rant olarak algılandığı değil, her vatandaşın talep edeceği ve ulaşabileceği bir “Hak” olarak görüyoruz. Ülkenin tüm kaynaklarının ırk, din, mezhep, dil, cinsiyet ve politika ayrımı yapılmaksızın tüm vatandaşlara eşit dağıtılması temel siyasal ilkemiz olarak kabul ediyoruz.

Devletin farklılıkları gözeterek lütuf gibi, yukarıdan bakan hizmet verme anlayışına itiraz ediyoruz. Devlet vatandaşının farklılığına bakarak değil, herkese eşit yaklaşarak hizmet veren bir kurum olmalıdır.

Bu nedenle de ben “Türkiye Cumhuriyeti nüfus cüzdanı taşıyan herkes aynı değerdedir ve bu devlette aynı paya sahiptir” demeye devam ediyorum. Çünkü bizim ayrışarak değil, birleşerek güçlü bir ülke olduğumuza yürekten inanıyorum.

Devlet hem hizmet verirken hem de bürokrasisini tayin ederken din, mezhep, cinsiyet vb ayrımlar üzerinden kararlar alamaz, almamalıdır. Milletin desteğini istiyorsa, devlet samimi olmalıdır.

DEVLET MİLLETİNDEN KORKARAK YÖNETİLEMEZ

- Siyasi iktidar, kendi siyasetinin benimsenmesini bir yaşam biçimi olarak benimsetmeye çalıştı. Cezalandırma ön plana çıktı. İfade özgürlüğü oto sansürü getirdi. Eleştiri hakaret sayıldı. Siz yaptığınız çalışmalar sırasında yapılan eleştirilere olumlu olarak bakıp eleştiri yapanlara teşekkür etmeyi başaracak mısınız?

Siyaset bir çizgidir. Siyasi yaşamım boyunca ki, Milletvekilliği, Bakanlık, Meclis Başkanvekilliği ve Parti başkanlığı yaptım, sadece namusuma dil uzatan bir kendini bilmez yandaş programcı dışında, beni eleştiren hiçbir basın ve yayın mensubuna dava açmadım ve eleştiriyi hakaret olarak algılamadım. Basının eleştiri hakkı, bence demokrasinin vazgeçilmez bir ayağıdır ve eleştirilere saygıyla baktım. Bu güne kadar bana yapılan eleştirilerin bir kısmını haklı buldum teşekkür ettim, bir kısmını da haksız veya eksik bilgi olarak görüp cevap verdim.

AKP ve Tayyip Erdoğan dönemiyle birlikte, OHAL bir devlet yönetme aracı olarak kullanılmaktadır. Bunu kabul etmek mümkün değildir. Defalarca söyledim, cumhurbaşkanı seçildiğimde ilk işleme koyacağım kararlardan biri OHAL’i kaldırmak olacak. Devlet milletinden korkarak yönetilemez.

Keza, basın özgürlüğünü AB kriterlerine uyumlu şekilde garanti altına alacağız, basın çalışanlarının işlerini tam layıkıyla yapabilmelerinin önündeki yasal engelleri ve idari uygulamaları kaldıracağız.

- Eğitim konusuna girelim isterseniz. Çağdaş eğitimde teknoloji üreten beyinler yetiştirmeliyiz. Değindiğiniz nokta önemli: “Çocuklarımız için kabul edilebilir tek ayrım beceri ve yeteneklerine göre olmalıdır.” diyorsunuz. Bunu sağlamak için sizin deyiminizle hizmet eşitliğini sağlarken eğitimin mali külfetini devlet üstlenmeli değil mi?

Her yeni bakanla birlikte değişen eğitim politikaları ve bilime değil hurafelere kıymet veren yönetim anlayışı nedeniyle mevcut iktidar döneminde çok ağır bir yara alan eğitim sistemimizin acilen kapsamlı bir reforma ihtiyacı vardır. İlk 100 günlük icraatlarımızdan bir diğeri de kapsamlı bir “Eğitim Reformu” olacaktır.

Beş konudaki sorunları bitirip eğitimi Türkiye’nin geleceğini düşünerek yapılandırmak gerekiyor;

Birincisi, her yıl, her bakanla değişen müfredat anlayışı bitmeli. Öğrencilerimizin, 21.yy beklentilerine göre yaratıcı, özgür, eleştirel düşünebilen, birlikte yaşama ve birlikte çalışma becerileri gelişmiş; problem çözme, araştırma, sorgulama, teknolojiyi etkili kullanma, analiz, değerlendirme ve sentez yetkinliklerinin yanında milli değerlere sahip, insan haklarına, doğaya ve çevreye duyarlı, ‘’İYİ insan’’ olarak yetiştirilmesini hedefleyeceğiz.

Ders kitaplarını Cumhuriyet’in kuruluş felsefesine uygun olarak eğitim birliği ilkesi üzerinden yeniden yazacağız.

İkincisi, sürekli değişen sınav sistemini kaldırmalı. Öğrenciler ilgi, beceri ve yeteneklerine göre yönlendirmeliyiz. Bu anlamda rehber öğretmenlik çok önemli.

Üçüncüsü, eğitimdeki farklılıklara son verilmeli. Zengin-yoksul, özel okul-devlet okulu, iyi öretmen-kötü öğretmen, iyi okul-kötü okul ayrımları çocuklarımıza ve velilere büyük zarar veriyor. Temel Eğitimin tüm mali külfetini Devlet üstlenerek, eğitimde fırsat eşitliğini sağlayacağız. Kreş Ekosistemi Modeli geliştireceğiz ve böylece çocuklarımızın gelişiminde fırsat eşitliğini okul öncesinden başlatacağız. 2-5 yaş arasındaki tüm çocukların gelişimini destekleyecek “Erken Çocukluk Bakımı ve Eğitimi Programı”nı (EÇBEP) hayata geçireceğiz.

Dördüncüsü, küçücük çocuklarımızın gece karanlığında okula gönderilmesine son verilmeli.

Beşincisi, öğretmenlerin eza çekmesine son verilmeli. Ücret farklılaşması, performans değerlendirmesini öğrenciye bırakan, iyi/kötü diye öğretmeni ayıran, atanamadığı için bunalıma giren öğretmenlerimiz rahat bir nefes almalıdır ve bunu kesinlikle yapacağım.

KREDİ VE BURSLARI KENTLERİN PAHALLILIK ENDEKSİNE GÖRE BELİRLEYECEĞİZ

- Üniversitelerdeki gençlerimizi korumak için, yapılacakların başında çocuklarımızın barınma ihtiyaçlarını karşılamak geliyor.Neden devlet yurtlarına öncelik verilmiyor, burada sadece mali kaynak yetersizliği mi yoksa başka nedenleri mi var? Ayrıca nasıl bir üniversiteanlayışı ülkemizin gençlerini yarına hazırlar?

Üniversite gençlerinin yurt imkanının yeterince karşılanmamasının, mali kaynak yetersizliğinden değil siyasi tercih kaynaklı olduğunu düşünüyoruz. Her kente stat yapan, duble yol yapan, cumhurbaşkanına dünyada benzeri olmayan “saray” yapan bir devletin kaynak yetersizliği açıklaması komik olacaktır. Bu politikanın, AKP iktidarının orta eğitimde dönüştüremediği çocuklarımızı cemaat ve tarikatlarının kucağına atarak, dönüştürme projesi olduğunu düşünüyoruz.

Gençlerimize yüksek standartlarda yurt imkanları sunarak, onları TÜRGEV, ENSAR gibi vakıfların ellerinden kurtaracağız.

Üniversiteler gençlerindir. Üniversitelerin sosyal ve fiziki altyapılarını "öğrenci merkezli" olarak yeniden düzenleyeceğiz. Bilimsel üretimin önündeki engel olan YÖK’ü kaldıracağız.

Öğrenim kredisi borcu olan gençlerin kredi borç faizlerini affedeceğiz.

Önceliğimiz, nicelik açısından çok üniversiteye sahip olmaktan daha önemlisi, üniversitelerimizin nitelikli hale getirilebilmesi ve bilimsel olarak güçlendirilmesidir. Bu doğrultuda, üniversitelerimizi siyasi ve ideolojik tartışmalardan kurtarmak ve uluslararası seviyede rekabet edebilir “bilim merkezlerine” dönüştürmek için yasal ve idari düzenlemeleri gerçekleştireceğiz.

Yükseköğretimi; akademik ve bilimsel özgürlük, kurumsal özerklik, çeşitlilik, şeffaflık, hesap verilebilirlik, katılımcılık, rekabet ve kalite ilkelerini esas alarak planlayacağız.

Köklü ve birikimli üniversitelerimizin bölünmesi kararını iptal edeceğiz.

KYK’nın kredi ve burslarını kentlerin pahalılık endeksine göre belirleyeceğiz. Bu sayede hayat pahalılığı farklılık arz eden kentlerde öğrenim gören öğrencilere eşit miktarda burs verilmesinden doğan adaletsizliği ortadan kaldırmış olacağız.

- “Devlet olmak insanların ölmesi üzerine değil yaşaması üzerine politika yürütmektir” diyorsunuz. İnsan sağlığı ticari meta haline getirildi. Eğer hastane kapısına düşerseniz mutlaka bir hastalıkla tanıştırılıyorsunuz. Sektörde sistem böyle işliyor. Söz gelimi efsane haline getirilen şehir hastaneleri projesi, yaşama hakkımızı ne derece güvenceye alacak?

İnsanı ihale birimi yapan bir devlet olabilir mi? Şehir hastaneleri ihalelerini hasta garantisi vererek ihale ettiler.

Gerçekçi olmayan bir yaklaşımla temel yapı ve dinamiği bozulmuş olan, sağlık hizmetlerini ve bunun yürütücüsü Sağlık Bakanlığı merkez ve taşra yapılanmasını tamamen yeniden düzenlenmesi gerekiyor.

Sağlık kuruluşlarını herkesin kolayca erişilebileceği bir şekilde plânlayacağız, ulaşım konusunda ve erişimde sıkıntı yaratan “hasta garantili” ihalelerle yaptırılan Şehir Hastanelerini tekrar değerlendireceğiz.

Sağlık bizim çok kapsamlı biçimde üzerinde durduğumuz bir konu. Hastalık, hasta, hekim, sağlık görevlisi, hastane, reçete, eczane zincirinin bütününü ihale odaklı değil, insan odaklı olarak yeniden ele almak zorunludur.

Çok önemli bir kararımız daha var; GATA’yı yeniden askeri hastane olarak açmak. Çünkü askeri hastane bir uzmanlık alanıdır. Siz bu gerçeği atlayarak tüm hastaneleri aynı kefede değerlendiremezsiniz.

DEVLETİN DİNİ ADALETTİR

- Yargı erkinin tarafsız ve bağımsızlığı önemli. Yargı erkini siyasetin elinden nasıl kurtaracaksınız?

Ak Parti hükümetleri devlet kurumlarını yönetmek yerine onları ele geçirmeyi hedefledi. Bu nedenle başta hukuk olmak üzere kurumlarımız ağır hasar gördü. Adaletin, devletin idari yapısında ve faaliyetlerinde temel ilke olduğu, “hukuk devletini” yeniden tesis etmek zorundayız. Bizim anlayışımıza göre devletin dini adalettir. Öncelikle, demokratik hukuk devletinin sigortası, temel hak ve özgürlüklerin başat teminatı olan Anayasa Mahkemesini yeniden yapılandırarak, adaletle hükmeden bir yargı düzeninde en yüksek mahkeme hüviyetine kavuşmasını sağlamak zorundayız.

Bağımsız yargının en büyük teminatı da doğal yargıç ve yargıç güvencesi ilkesidir. Davaların önceden belirlenmiş süreli görevli yargıçlar tarafından görülmesi ve baktığı bir davaya bağlı olarak yargıcın yetkisinin elinden alınamamasını sağlayacağız. Ceza yargılamalarında masumiyet karinesi, suç ve cezanın şahsiliği, “şüpheden sanık yararlanır” gibi evrensel hukuk ilkelerine uyulmasını sağlayarak adil yargılama ilkesini hayata geçireceğiz.

Soruşturma, kovuşturma ve infaz aşamasında yasa dışı usul ve yöntemlere asla müsaade etmeyeceğiz. Yasa dışı delil elde edilmesini suç sayacağız. Tutma, gözlem altına alma ve tutuklama kararlarında keyfiliğe izin vermeyeceğiz. Yargı ve yargıç bağımsızlığını temin ve tesis etmekle görevli ve sorumlu Hakim ve Savcılar Kurulunun yapısını yeniden düzenleyeceğiz. Hakimlerin, şeffaf ve tarafsız bir şekilde ve hakimlik teminatı kapsamında mesleklerini etik ilkeler çerçevesinde sürdürmeleri amacıyla yasal düzenleme yapacağız. Adli kolluk kuracağız.

Siyasi talimatla iş gördüğü bilinen Sulh Ceza Hakimliklerini derhal ilga edeceğiz, ceza yargılamasında sulh, asliye ve ağır ceza mahkemeleri düzenine yeniden geçeceğiz.

- “Ekonomiyi siyaset erbabının zenginleştiği bir ağ olmaktan çıkarmak gerekiyor. Böyle olmazsa her seferinde kazandıklarını kaybeden bir ülke olmaya devam ederiz” diyorsunuz. Yolsuzluk ve kayırmacılığın olmadığı, şeffaf yönetimin egemen olduğu bir düzeni getirmek, çok mu zor? Yasal düzenlemeler caydırıcılık getirir ama siyasette bu alışkanlığı nasıl unutturacaksınız, siyasetin de bir ahlak sistemi olduğunu nasıl anlatacaksınız?

Mevcut iktidarın kendi zenginlerini yaratma arzusu, yolsuzluk hastalığının siyaset, devlet ve toplum içinde kanser gibi yayılmasına, devletin kaynaklarının aktığı bir yandaş ekonomi oluşturulmasına neden oldu. AKP iktidarı döneminde yolsuzluk, bir siyasi ahlaksızlık olmaktan çıktı, siyasal bir hak olarak görülmeye başlandı.

Yolsuzluk suçlarında zamanaşımını kaldırmak, bu suçları yasama dokunulmazlığı kapsamından çıkarmak gerekiyor. Yolsuzluk ve rüşvet ile etkin mücadele edeceğiz. Yolsuzluk yargılamaları için İhtisas Mahkemeleri ile Yargıtay’da özel bir Ceza Dairesi oluşturmak istiyoruz.

TSK HÜKÜMETİN DEĞİL TBMM’NİN ORDUSUDUR

- FETÖ darbe girişimi bazı gizli niyetlere fırsat kapılarını açmadı mı? Sözgelimi Askeri okulların sürekli kapatılması yerine geçici olarak faaliyetlerini durduramazlar mıydı? Amaç neydi sizce, bu kararlar TSK’ya zarar vermedi mi?

Askeri okullar, hükümetin basiretsizliği ve Türk ordusuna bakış açısının çarpıklığı sonucu özellikle “vesayet rejimi ile mücadele” adı altında FETÖ ile işbirliği neticesinde darbe içine çekilmiştir. Bunun sorumluları ve siyasi işbirlikçilerinin cezalandırılması yerine binaların cezalandırılması tercih edilerek siyasi sorumlular gölgelenmiştir.

Türk Silahlı Kuvvetleri hükümetin değil Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin ordusudur. Türk ordusunun milli ordu kimliğinden uzaklaşıp bir parti ordusuna dönüştürülmesine izin veremeyiz. TSK günlük siyasetin dışında tutulmalıdır. Hem siyaset hem de TSK buna özel önem vermelidir. Ayrıca siyasetçi de “apoletlerini sökeceğim” diyerek tüm bir orduyu incitici ifadelerden kaçınmalıdır.

Kuleli Askeri Lisesi başta olmak üzere tüm askeri okulları tekrar açacağız. Dünyanın en eski, en köklü ve en barış yanlısı ordusu olan TSK’nın bünyesine, herhangi bir terör örgütünün sızamayacağı bir kontrol sistemine geçmesi gerekiyor.

- Manifestonuzda dış politikayla ilgili bir yorum var: “Devletlerle ilişkilerimizi başka devletlerin politikalarına terk edemeyiz etmemeliyiz.” diyorsunuz. Bağımsız politika üzerinde duruyorsunuz. O halde seçimleri kazanırsanız gerilim yarattığımız ülkelerle yeniden diyalog başlatacak mısınız, sözgelimi Esat’la görüşecek misiniz?

Türkiye’nin tarihten gelen kazanımları, coğrafyasının zenginlikleri, stratejik ve jeopolitik konumu, siyasal gerçekçilik zemininde değerlendirilerek hazırlanan Partimizin dış politika anlayışı; Türkiye’nin egemenlik haklarının ve çok boyutlu menfaatlerinin korunması esasına dayandırılmaktadır. Hedefimiz, ülkemizin milli güç unsurlarının gerçekçi bir analizinden hareketle “milli bir dış politika” uygulanmasıdır.

“Milli dış politika” ilişkilerini kişileştirerek değil, devletler üzerinden kurar. Diğer devleti kimin temsil ettiği diğer devleti ilgilendiren bir alandır.

Büyük Atatürk'ün "Yurtta Barış, Dünyada Barış" düsturu temelinde, uluslararası hukuku esas alan, caydırıcı, dengeli, barışçı, etkin, akıllı, kararlı, saygın, güvenilir, istikrarlı, gerçekçi, sadece sorunların çözümünü değil krizlerin önlenmesini de hedefleyen, sonuç odaklı ve çok yönlü bir dış politika izleyeceğiz. Türkiye’yi dış politikada yalnızlıktan kurtaracağız. Ülkemizin son zamanlarda dini-mezhepsel ve toplum mühendisliği yaklaşımlarıyla içine çekildiği “Ortadoğululaşma” yanlışına son vereceğiz.

Komşularımızla, bölge ülkeleriyle dostluk, iyi komşuluk ve iş birliği ilişkileri oluşturan, ülkemize nefes aldıran bir dış politikayı hayata geçireceğiz.

Amuran: Söz gelimi Filistin sorununu ele alalım. Kudüs’ de yaşanan olaylardan sonra İsrail’le ilişkileri söylemlerde mi bırakırdınız yoksa ikili anlaşmaları yeniden gözden mi geçirirdiniz?

Akşener: Şu gerçeğin altını çizmek istiyorum: 70 yıldır ülkemizin dış politikası çerçevesinde, Kudüs’te gerçekleştirilememiş durum bu hükümette gerçekleşmiş, ABD Kudüs’ü başkent ilan etmiştir. Son yıllardaki dış politika anlayışımızın tarihimizin en kötü anlayışı olduğuna bundan daha iyi bir kanıt olabilir mi? Olamaz.

Kudüs'te yaşananlar, artık bir bölgesel sorun olmaktan çok daha öteye bir insanlık sorunudur, Daha da kesin söylemek gerekirse bir tarafta en büyük güç odaklarının, diğer tarafta hiçbir gücü olmayanların, bir tarafta en ağır silahların, diğer tarafta sadece taşların ve sopaların olduğu, bir tarafta dünyanın en acımasız saldırganlarının, diğer tarafta eli kolu bağlanmış olanların yaşadığı, insanlık tarihinin en adaletsiz, en eşitsiz savaşı yaşanmaktadır.

Kudüs'te yaşanan bizim acılarımızın parçası olan vahim durumun en büyük yanlışlarından biri, Türkiye'nin tutarsız ve içi başka dışı başka dış politikasıdır. Bir yandan Müslüman dünyanın temsilcisi iddiasını taşıyıp, diğer taraftan o Müslüman dünyaya eziyet yapanlarla çıkar birliktelikleri kurmaya devam etmek yanlıştır. Her felaket durum, sözle değil fiille, aksiyonla karşılık bulmazsa, itibarlı bir politikaya sahip olamazsınız.

İktidardakiler reklam ajansı gibi çalışıyorlar. Mesela İsrail’e bir “oneminute” dediler, 9 yıldır milletin önünde bununla idare ediyorlar ancak çözüme kavuşan bir sorun yok.

Bu gibi durumlarda, taraf olduğumuz ikili ve çok taraflı uluslararası antlaşmalara, kurucusu veya üyesi olduğumuz uluslararası kuruluşlardaki sorumluluklarımızı ahde vefa ilkesine uygun olarak ve milli çıkarlarımızı gözeterek yerine getirmemiz gerekir.

“MİLLETİMİZİ HİÇ BU KADAR KARARLI GÖRMEDİM”

- Türk Ekonomisi büyük bir borç yükü altında. Elimizde kalan sınırlı kaynaklarla ekonomiyi düzlüğe çıkarmaknasıl mümkün olacak, güven tazelemeye mi ihtiyacımız var? Borçların doğru yönetilmesi üretimin yeniden canlanması için hazırladığınız planlarda öncelikler neler?

Bu iktidarın ekonomi anlayışı şöyledir; sürekli konuşan bir “laf ekonomisi”, üretmeyen bir “hamal ekonomisi”, “yoksulluktan beslenen ekonomi”, “betonlaştıran yandaş ekonomisi”.

AKP iktidarının uyguladığı; bireylerin gelirleri ile uyumsuz şekilde borçlanarak tüketmesine ve işletmelerin borçlanarak üretken olmayan alanlara yatırım yapmasına dayanan sağlıksız büyüme modeli artık iflas etti. İnşaat sektörü üzerine bina edilmiş bir rant ekonomisi ile artık sona gelinmiştir. Sanayi ve tarımda üretime dayanan yeni bir büyüme modeline geçeceğiz. Türkiye’nin 10 yıllık yeni ekonomik hedefi “ÜRETİM” olmalıdır.

Öncelikle, ülkemizin uluslararası finansal sisteme entegrasyonunu güçlendirmemiz lazım.

Her il ve/veya bölgenin kalkınma düzeylerine göre ekonomik havza ve il düzeyinde Sosyo-Ekonomik Kalkınma Programları uygulayacağız. Yatırım ve Teşvik Sistemini, Kalkınma Kurumlarını yeniden tasarlayarak her bir il için GSYH katkısı, istihdam artışı, ihracat ve bilgi ekonomisi hedefleri ile sosyal kalkınmaya ilişkin eğitim, sağlık ve gelir dağılımı hedefleri belirleyeceğiz. Bu hedeflere ulaşmak için Yatırım ve Teşvik Sistemini yenileyeceğiz.

Kamu maliyesini, “Mali Kural” yaklaşımı çerçevesinde disiplin altına almak zorundayız.

Bütçe disiplini ve bütçe birliğini sağlamamız gerekiyor. Bu kural çerçevesinde “Varlık Fonu”nu kaldırmaya kararlıyız.

Merkez Bankasının yöntem ve araç bağımsızlığını ve dolayısıyla kredibilitesini yeniden tesis etmek zorundayız.

Kamu bankalarının kredi politikalarını siyasi etkilerden tamamen arındırmak istiyoruz.

Ziraat Bankasının ana faaliyet alanı tarım ve hayvancılığın finansmanı, Halk Bankasının ki ise KOBİ’lerin finansmanı olmalı.

- Seçim sonuçlarından umutlu musunuz?

Seçimleri kazanacağız. Fenerbahçe kongresinde Ali Koç’un bu kadar büyük farkla kazanacağını öngören oldu mu? Olmadı. Türkiye’de değişim vakti gelmiştir.

Millet umutlu. Türkiye’de medyaya yansıtılmayan, adeta karartma uygulanan bir umut var. İnsanlarımız Erdoğan’gillerden korkuyu yendi. Psikolojik duvarlar kalktı.

Sokakta “tülbent devrimi” yaşanıyor.

Ben tecrübeli bir siyasetçiyim. Ömrüm meydanlarda, milletimin içinde geçti. Milletimizi hiç bu kadar kararlı görmedim.

Gözlerinde heyecanlarını, umut ve kararlılıklarını görüyorum. Bir defa, bunları çoktan gönderdiler.

Millet bunları gönlünden düşürdü. Şimdi millet kendi iktidarını kuracak. İnanıyorum ki, 24 Haziran’da, bıkmış, usanmış milletimiz, yüzünü güneşe dönecek.

- Size başarılar diliyoruz. Hepimizin dileği insan haklarına saygılı hukuk devletinin gereklerini yerine getiren demokrasinin güçlenmesini sağlayacak bir seçim sonucunaulaşmak. Çok teşekkürler.

Ben teşekkür ederim.

Ahmet Hakan: Erdoğan oraya yönelmeli... Siyaset YSK'da emeklilik krizi: 'Baskı var' Siyaset Şehir Hastaneleri denetimine hükümet engeli Siyaset AKP'den skandal mesaj! İnce'nin mitingine gidenler... Siyaset