Aladağ yangını | Bir daha yaşanmaması için! Medya evinden utandırdı, yeni ev yaptı

Abone ol

Yangından sonra medyanın köye çıkarma yapmasıyla Mustafa Avcı’nın evi bir TV kanalında “acınası” gösterilince ağrına gitmiş. Bu duruma karşı Avcı, eski evin hemen yakınına yeni evini inşa etmiş.

GERÇEK GÜNDEM - FİLİZ GAZİ/

Torosların köylerinde cemaat mensuplarının cirit attığından bir önceki yazıda bahsetmiştim.

Kamucu eğitim hakkının tasfiye edildiği, yurttaşa karşı sorumluluğun terk edildiği, kışın elektriğin 1 ay olmadığı köyde devletin tek emaresi olan oyun parkı haliyle manidar duruyor. Saçma, alaycı bir şaka gibi köyün ortasına kurulan ve olabildiğine ayrıksı duran oyun parkı, renklerinin çiğliği ile tek renk evlerin arasında köye monte edilmiş gibi. İçinde oynayan çocuklar elbette yok.

Oldu bitti değil, bir daha yaşanmaması için Aladağ yangını: Süleymancıların eline bırakılan Torosların köyleri

Sultan ve Mustafa Avcı çiftinin evindeyiz. 14 yaşındaki kızları Zeliha, Aladağ yurt yangınında hayatını kaybedenler arasında. Avcı ailesi, diğer üç kız çocuklarını okutma gayretindeler.

Mustafa abi ve Sultan abla “bu dünyalık değil” denilen insanlardan. İyi kalpleri, sevecen sohbetleri insana iyi gelecek türden. Yıllardır tanışıyormuş gibi karşılanıyoruz, yıllardır tanışıyormuş gibi sarılıyoruz.

Adana, Aladağ ilçesine bağlı Köprücük köyünde yaşayanların bağında bahçesinde üzüm, incir, mısır, fasulye ne ararsan var. Gıda ihtiyacında kendilerine yetebildikleri de söylenebilir. Mustafa abinin bahçesinden topladığı incir ve üzüm önümüzde, çay da içiliyor bir yandan.

EVİNDEN UTANDIRILAN MUSTAFA ABİ

Mustafa abi yeni evine taşınmış, hayırlı olsun diyoruz. Fakat hikâyesini herkes okumalı, bilhassa gazeteci adayları.

Eski evinin hemen yakınında yaptığı yeni evi betondan. Diğeri toprak damlıydı. Yangından sonra medyanın köye çıkarma yapmasının ibretlik bir sonucu da olmuş. Mustafa abinin evi, bir TV kanalında kentli gazeteci gözüyle trajik bir dille anlatılmış. Mealen; evleri, ev gibi görülmemiş, “yoksul köylünün” yaşam koşulları reyting aşkı ile “acınası” gösterilmiş. Mustafa abinin ağrına gitmiş bu durum. Yeni evini de bu meseleye olan kırgınlığından dolayı sebat ederek yapmış.

Oysa hayat farklı fonlarda farklı şekillerde yaşanıyor. Kentli estetik değerler, modern alışkanlıklar, ezberler kimi kanaatlere, yorumlara taşındığında ortaya çıkan dil de kibirli ve üstten olabiliyor. Bu demek değil ki konforlu yaşam şart değil, elbette yeni evinde daha da rahat edecek Sultan abla, Mustafa abi. Ancak mesele 'devlet nerede' sorusunun yerine ajite, sorunu başkalaştıran bir dilin kullanılması, mevzunun doğru yerden anlatılmaması.

‘BİR TANE ZAYİAT YOK’ DENİLDİ

Mustafa abi yangın gününü anlatırken “Yurda yanarken vardık” diyor. Aladağ ile Köprücük köyü arası nerden baksan bir buçuk saat.

Aladağ Yurt Yangınını Araştırma Komisyonu raporuna göre Aladağ’da yurt yangını saat 19.00’da başlıyor. Ancak itfaiyeye haber verilmediği için hemen müdahale edilemiyor. Yaya olarak itfaiyeye gidilip haber verilmesiyle saat 19.24 oluyor.

Yangının yaşandığı yurt ile itfaiye arasındaki mesafe 200-250 metre. Olay tarihinde itfaiye araçlarından birinin eski diğerinin ise teknik açıdan yetersiz olduğu da raporlarda ifade ediliyor. Yangını söndürmek için Adana’dan takviye istendiği de biliniyor.

Mustafa abi, köyden Aladağ’a vardığında gördüklerini şöyle anlatıyor:

“Bir ay olmamıştı o yurda çocuğum başlayalı. Çocuğum yanarken ‘yok yok bir tane zayiat yok’ dediler. İki yandan şerit çekmişler, bana sordular içeride kaç kişi var diye. Kendilerinin haberi yok. Çocuklara bakmamışlar kızım, yangını zamanında söndürmemişler. İçerideki öteyi beriyi çıkarmaya çalışıyorlardı.”

Mustafa abinin “öte beriyi çıkarmaya çalışıyorlardı” dediği şey eşine az rastlanılacak gaddarlıkta ve fakat bununla da yetinilmemişti. Müdür yardımcısı Mahmut Deniz, avukatı Adem Metik aracılığıyla Aladağ Savcılığı’na yangından iki gün sonra başvurarak yurtta bulunan buzdolabındaki etleri istemişti.

Savcılığa gönderilen talep yazısında şöyle yazıyordu: “Buzdolabında bulunan etlerin bozulma tehlikesi vardır. Buzdolabındaki etlerin derneğe teslim edilmesine karar verilmesini saygı ile dilerim.”

BUĞDAY TOPLARLARDI, ÇOCUKLAR YANALI GELMEDİLER

Yurt müdürü Cumali Genç, müdür yardımcısı Mahmut Deniz ve Aladağ Kurs ve Okul Talebelerine Yardım Derneği Başkanı İsmail Uğur. Köyde konuştuğum insanlar bu üç ismi de köye aralıklara gelişlerinden, uzun yıllardır “faaliyet göstermelerinden” tanıyor.

Süleymancı Cemaate bağlı derneğin kuruluşu 1970’lere dayanıyor. Derneğin yurt açması ise resmi olarak 1985 yılında gerçekleşiyor. Yani cemaat 40 yıla yakın bu köylerde varlığını sürdürüyor.

Mustafa abi anlatıyor: “Müdür yardımcısı Mahmut Deniz çocukları yurda kaydetti. Fotoğrafları alan o, çocukları alan o. Yağmurlu havalarda çocukları ben okula alır götürürüm dedi. Burada iyi bakarız dedi. Oranın yetkilisi o, ama mahkemede ‘ben gönüllü hizmetliyim’ dedi.”

Köyü birlikte ziyaret ettiğimiz Sosyal Haklar Derneği’nden avukat Ömer Çelik, yurt müdürü Mahmut Deniz’in duruşmalardaki sözlerini hatırlatıyor: “Gönüllü hizmet yaptığını söylüyordu. Fahri bekçilik yapıyordum diyordu ‘Fahri bekçilik’ her ne demekse…”

Yangından sonra Köprücük köyünden el ayak çekilmiş. Sultan abla “Buradan buğday toplarlardı. Çocuklar yanalı gelmediler” diyor.

KÖYLÜLER ÖNCE AKP TEŞKİLATINDAN AVUKATA YÖNLENDİRİLDİLER

Mustafa abi, yangından sonra köy muhtarının kendilerini avukat olarak AK Parti teşkilatından birine yönlendirdiği de anlatılıyor:

“Muhtar bizi notere götürdü, vekaletlerimizi aldı. Üç ay hiç haber alamadık. Sonra avukatın yerine gittim. Sakallı bir adam oturuyor. Bizim dava ne oldu dedim. Hangi dava dedi, ‘bu çocukların davası mı? Bakıyoruz’ dedi. Bize hiç bilgi verilmiyor dedim. ‘Benden iyi mi biliyorsun sen’ dedi. Vekilim değilsin, benim vekaletimi geri verin dedim. ‘Bu aklı sana kim veriyor’ dedi, benim aklım yok mu dedim. Yalnız bir adamım ben, beni döveceklerdi orda.”

Köylüler, bahsedilen avukatla 6 ay kadar oyalandırılmış. Ahmet abi (Yetim) “Aladağ’a savcılığa gidiyorum. Hiçbir yazı yok. 6 ay bekledim. Bir dosya açıldı mı? Yok. En sonunda avukatım Ömer’i bulduk” diye anlatıyor bu süreci.

Söz dönüp dolaşıp 6 aydır tutuklu avukatları Can Atalay’a geliyor. Ahmet abi “6 yıldan beri neyin ne olduğunu daha iyi öğrendim. Ondan önce o kadar bilmiyordum. Düzeni anladım. Bizim Can Atalay vardı, ne oldu ona? Yolsuzluk mu yaptı, hırsızlık mı yaptı? Suçu neymiş? Biz ona güvendik, şimdi ne yapacağız” diyor. Sultan abla da “Can avukatımız kuvvetli savunuyordu bizi, aldılar avukatımızı” diye isyanlarda.

Avukat Can Atalay’ın Köprücük köyünde hemen her evde ismi geçti, güzel sözlerle anıldı. Hali nicedir soruldu, içerde oluşuyla ilgili kalpten üzüntüler paylaşıldı. Köy ahalisi, “Can avukatlarının” davaları için koşturacağı, köye geleceği günleri bekliyor.

Yarın: Yangından binadan atlayarak kurtulan Fatma’yla üniversitesinin kampüsünde buluşmak

“Abdest alırken başımda bekliyorlardı, yangından sonra daha çok çalıştım”

'Ben 250 TL versem, savcı ve onu hapseden hakim yarım gün tutuklu kalır mı?' Gündem Bakan Akar: Teröristlerin saldırıları Suriye’de organize ettiği bilgisine sahibiz Gündem Erdoğan ve Soylu'yla poz verdi, çok sayıda kişiyi tehdit etti Gündem Mersin'de polisevine saldırı olayında yeni gelişme Gündem