Alçak saldırıda nefret dilini yayan medyanın da rolü var!
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) üyesi İlhan Taşcı, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun şehit cenazesinde uğradığı saldırı ile ilgili açıklama yaptı.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) üyesi İlhan Taşcı, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun şehit cenazesinde uğradığı saldırı ile ilgili açıklama yaptı.
Taşçı, "Yayıncıların, kim tarafından kullanıldığına bakılmaksızın ayrıştırıcı, kutuplaştırıcı, ötekileştirici nefret diline yer vermemesi sağlanmalıdır" dedi.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) üyesi İlhan Taşcı, CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu'na düzenlenen saldırının bazı siyasi parti yöneticileri ile bazı bakanların kullandığı kutuplaştırıcı nefret dilinin sonucu olduğunun altını çizdi.
Yayıncıların tarafsızlık ilkesine bağlı, hukukun üstünlüğünü gözeten bir anlayışla yayın yapmalarının da sağlanması gerektiğini belirten Taşçı, "Yapmayanlar hakkında yaptırım yoluna gidilmelidir" dedi.
Taşçı'nın yaptığı açıklama şöyle:
21 Nisan 2019 tarihinde Ankara’nın Çubuk ilçesinde protokolün katılımıyla düzenlenen şehit cenazesinde bir grup tarafından Cumhuriyet Halk Partisi’nin Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik fiili saldırıda bulunulmuş ve sonrasında provokatörlerin de kışkırtmasıyla saldırı bir linç eylemine dönüşmüştür. Sonrasında tüm Türkiye’nin yüreği ağzında endişeyle izlediği ve saatlerce süren olaylar gelişmiştir.
Sayın Kılıçdaroğlu’nun güvenliğini sağlama gerekçesiyle götürüldüğü “güvenli ev” taşlanması, evin önünde biriken güruhtakilerin “yakın bu evi, yak yak” naraları atılması, akıllara 26 yıl önceki Madımak Oteli’nde aydınların katledildiği günü getirmiştir.
Anamuhalef partisinin lideri güvenlik önlemlerinin alınmasının ardından Ankara’ya dönmüştür.
Bu linç girişiminden çıkarılması ve alınması gereken pek çok ders vardır. 2019 yerel seçimlerinde, bazı siyasi partilerin yöneticilerinin ve hatta bazı bakanların sıklıkla ayrıştırıcı, kutuplaştırıcı bir nefret dilini kullandığına tanık olduk. Sayın Kılıçdaroğlu’na yönelik linç girişimi de bu söylemlerin sonucudur.
Siyasetin kullandığı bu ötekileştirici nefret söylemi başta radyo ve televizyonlar olmak üzere, yazılı basın ve sosyal medya kullanımının etkisiyle daha da artmış ve toplumu ayrıştırmada, kutuplaştırmada olumsuz yönde etkilemiştir. Başta haber bültenleri olmak üzere, tartışma programlarında sergilenen ve yansıtılan bu ayrıştırıcı nefret dili konusunda medyamız ne yazık ki sınıfta kalmıştır.
Seçim dönemlerinde siyasi partilerin ve adaylarının propagandalarını ne şekilde yürütecekleri, Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) ve Yüksek Seçim Kurulunun (YSK) bu alandaki görevleri 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun çerçevesinde belirlenmiştir. Ancak KHK ile yapılan mevzuat değişikliği sonucunda; yapılan izleme ve değerlendirmeler sonucunda hazırlanan raporlara gerek RTÜK gerek ise YSK tarafından herhangi bir yaptırım uygulanamaması sonucunu doğurmuş ve “yaptırımsız bir suç olamayacağı” konusundaki uyarılarımızın da gelinen noktada ne kadar haklı olduğunu ortaya koymuştur.
Bu bağlamda, RTÜK’ün yapmakla yükümlü olduğu şeyler de bulunmaktadır. Bundan sonraki süreçte benzeri olayların önüne geçmek için yapılması gerekenlerin şunlardır:
Seçim dönemlerinde yayınlar ile ilgili mevzuat hızla gözden geçirilmeli ve sorumlu kurumun yaptırım yetkileri net bir şekilde tanımlanmalıdır,
Yayıncıların tarafsızlık ilkesine bağlı, hukukun üstünlüğünü gözeten bir anlayışla yayın yapmaları sağlanmalıdır, yapmayanlar hakkında yaptırım yoluna gidilmelidir.
Yayıncıların, kim tarafından kullanıldığına bakılmaksızın ayrıştırıcı, kutuplaştırıcı, ötekileştirici nefret diline yer vermemesi sağlanmalıdır.