Ali Poyrazoğlu: Aşkı bitiren...

Abone ol

Usta tiyatrocu Ali Poyrazoğlu: Aşkı bitiren ten paslanmasıdır.

OYA ÇINAR/POSTA- Duayen tiyatrocu Ali Poyrazoğlu ile hayata, sanata ve aşka dair konuştuk. Diyor ki: Yaşamda insanın omzuna takacağı en büyük rütbe iyi bir sevgili olabilmektir

Nasılsınız?

Keyiften uçuyorum. Her şey harika gidiyor. Eylül ayındayız malum. Bodrum’da ‘sarı yaz’ başladı. Kitap okuyorum, yazıyorum, oyunlarımı oynuyorum. Bodrum’da yeni bir kütüphane açıldı. Adı Zai Kütüphanesi. Kütüphane ama aynı zamanda bir sanat merkezi, ben de orada oyunlarımı oynuyorum.

Günleriniz nasıl geçiyor?
20 tane zeytin ağacım var. Onlara bakıyorum. Çok güzel yemek yaparım ben. Dostlarıma güzel yemekler hazırlıyorum. Karar verdim, artık yılın yedi ayı Bodrum’da yaşayacağım. İstanbul zor bir kent oldu. Sürekli turnelerdeyim zaten. Benim ruhum çingenedir, severim gezmeyi.

Tiyatro zor bir dönemden geçiyor ama sizin sahneniz hep dolu. Neden sizce?
Ben alışkanlıklarının kurbanı olmayan biriyim. Herkes, her şey değişsin istiyor. Ama değişim seninle başlar. Benim oyunuma gelen herkes yenilenmiş, tazelenmiş olarak ayrılır sahnemden. Çünkü ben “İnsani olan hiçbir şey benim yabancım değildir” diyerek bugüne kadar kimsenin anlatmaya cesaret edemediği öyküleri anlatır çıkarım. Ben 35 yıldır starım ama star olmak da önemli değil. Hele şimdi YouTube çağında. Pıt diye star olur, sonra kaybolup gidersin. Marifet olan yıllara yayılabilmek.

72 yaşında olmak nasıl hissettiriyor?

Valla hiç düşünmüyorum, konuyla alakam yok. Bir sürü yeni projem var. Her gün altı yedi saat çalışıyorum. Spor yapıyorum. Dostlarımla iç içe, kahkaha dolu sohbetler yapıyorum. Yaşla başla uğraşacak vaktim yok.

İnsanın yaşam enerjisi hiç azalmaz mı zamanla?
Neden azalsın efendim? Bunlar ezbere bilgiler. Katılmıyorum. Ben 18 yaşında nelere heyecan duyuyorsam aynı şekilde o heyecanı taşıyorum. Benim hayat iştahım bitmez. En başta tiyatro sahnesine nasıl kalbim küt küt çıkıyorsam yine öyle çıkıyorum. Ha şunu da ekleyeyim, o enerjiyi korumak için de ağzıma bir yudum içki koymam. Yıllarca sahneye çıkarkan hiç alkol almadım. Bendeki içten gelen bir enerji. Bir de dedikoduyu severim. Güzeldir. Hazmettirir, ruhu hafifletir. Beyaz dedikodu ama bahsettiğim.

Tamamla Bizi Ey Aşk’ oyununuzdan yola çıkarak soruyorum: Aşk insanı tamamlar mı?
Aşk konusunda tamamlanmışsan ölmüşsün demektir. Aşk hiçbir zaman tamamlanmaz. Yaşamda insanın omzuna takacağı en büyük rütbe iyi bir sevgili olabilmektir. İyi sevgili olmanın yolu da her gün sevgiyi dönüştürerek karşındaki insanı yeniden keşfetmekten geçer. Herkes iyi bir aşık olmanın ve mutlu olmanın peşinde ama aşk da mutluluk da bir tren istasyonu değil. Oraya varılmaz, oraya sürekli seyahat edilir. Varınca zaten yeniden yola çıkman gerekir

Yeniden yola çıkmak... Başka birine doğru mu?

Ten eskiyor zamanla... Doktorların ten paslanması, ten çürümesi dediği bir durum bu. Sevişme dediğimiz olgu çok önemli. Bilimin gözünde aşk çiçekler, böcekler, kelebekler demek değildir. Bilimin gözünde aşk tek biçimde yaşanır: Sevişirken vücutta meydana gelen hormonal değişikliklerle. Serotonin, dopamin ve oksitosin salgılanması yani. Aşkta en yükseldiğimiz orgazm anında meydana gelen kimyasal değişiklikten dolayı vücut fosfor salgılıyor. Beyinde bir kıvılcım çakıyor. İşte bunu koruyamazsan ten eskiyor ve o kimyasal değişiklik gerçekleşmiyor. O zaman da işte ten öksüzlüğü başlıyor, anladın mı?

Anladım. Peki, teni öksüz bırakmamak için ne gerekiyor?
Ten öksüzlüğünden kurtulmak için taraflar kendini her gün yenilemeli. Kendini karşısındaki insana çok başarılı bir sunucu gibi anlatmalı. Kendine anlatmaya bile cesaret edemediği şeyleri ona anlatabilmeli. İlerlemenin yollarını keşfetmeli. Neyin neden eskidiğini, nerede tökezlediklerini paylaşabilmeli. O zaman karşısındaki zihin de ona penceresini açar ve yenilenme başlar. Kıvılcım ve fosfor geri gelir.

Gazete okuyor musunuz?

Gayet tabii. Gazeteler eve gelir, sabah kalkar kalkmaz derhal gazeteleri okurum. Televizyonda da haberleri mutlaka izlerim?

Peki ne düşünüyorsunuz Türkiye hakkında?
Ekonomik çalkantı çok yıpratıcı. Pahalılık, işsizlik, eğitim konusundaki yamuklukların bir an evvel düzelmesi gerekiyor. Yeni kabinede bana en umut veren Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un pozitif tutumu oldu.

Sizin çocukluğunuzdaki Türkiye ile bugünkü Türkiye arasındaki fark ne?

Biz özgür çocuklardık. Çayırda çimende temiz hava soluyorduk. Ötekileştirme denen iğrenç hastalık yakamızda değildi. Herkesin yanındakini bağrına bastığı bir Türkiye’de yaşıyorduk. Devletin çocuklarıyla arasının iyi olduğu zamanlardı. Şimdi yeterince şefkatli değil, çok baskıcı bir şekilde büyütülüyor çocuklar. En çok duyduğum söz, “Aman çocuğum icat çıkarma!” Halbuki, “Aman çocuğum icat çıkar!” denmeli. Sorgulamadan, kurcalamadan yeni bilgiye nasıl ulaşabilirsin ki? Yine de gelecekten umutluyum, başka türlü yaşanmaz. Gelecekten en büyük beklentilerim arasında yazma, çizme, söyleme özgürlüğü var. İfade özgürlüğü istiyorum. Kuvvetler ayrılığının yeniden gündeme gelmesini istiyorum.

Aşk acınızı reçel yaparak tedavi ettiğinizi söylemiştiniz. Reçel iyi bir merhem mi?

Hahaha! Her şey yoluna girince reçele gerek kalmıyor. Geçen bir arkadaşım daha sordu bunu. “Ne o, sevgilimden ayrılayım, mutsuz olayım mı istiyorsun?” dedim. Ama bir dönem çok reçel yaptım. Kıvamını tutturmak için o kadar konsantre oluyorsun ki, başka bir şeyle meşgul olamıyor kafan

Baya iddialısınız yemek konusunda. En pratik yemek tarifiniz ne mesela?
Çok güzel ‘O...pu Mantısı’ yapıyorum. Halk arasındaki adı bu. Kibarlaştırmak için ‘Kötü Kadın Mantısı’ diyorum ben

Adı niye ‘Kötü Kadın Mantısı’?
Efendim, kadınlar gündüzleri günlerde, sürtmelerde, serserilikte oldukları için gerekince 10 dakikada hazırlanacak bir yemek lazım tabii. Eve geliyor, hızlıca hazırlıyor. Ama çok lezzetli. Parmak yedirir adama, O...pu mantısı. Tarifi de çok basit, hemen vereyim: Kıymalı sigara böreğini tepsiye diziyorsun. Üzerine et suyu gezdirip fırına veriyorsun. Bir güzel kızarıyor. Üstüne de sarımsaklı yoğurt dök. Allah Allah! Yemelere doyamazsın.

Çok pintiymişsiniz. Parayı gönül rahatlığıyla harcadığınız neler var?

Pintinin ötesinde, çingeneyim. Paranın çok zor kazanıldığı bir meslek yapıyorum. Bizim sektör en küçük krizde bile en önce etkilenir. Çok dikkatli harcaman lazım paranı. Ben başkalarının hayrına harcamayı tercih ediyorum. 70 tane çocuk okutuyorum. Sanat eserlerine de harcarım. Ama gidip de kişi başı 600 lira ödenen bir lokantaya oturmam. Kimse kusura bakmasın. Ya evde ya ucuz lokantalarda ya da arkadaş evinde yerim.

Cecilia Krull ilk kez İstanbul'da Kültür - Sanat Yol Arkadaşım 2 filminin fragmanı ve afişi yayınlandı Kültür - Sanat Süreyya Operası perdelerini açıyor Kültür - Sanat 'fizy İstanbul Müzik Ödülleri' sahiplerini buldu Kültür - Sanat