Avrupa'da TL korkusu: Ödenmesi gereken borçlar tartışılıyor
Alman uzman Christian Kreiß, Türkiye'nın dış borçlarını ödeyememesinin Avrupa piyasalarını da olumsuz etkileyebileceği tahmininde bulundu. Prof. Dr. Kreiß, Erdoğan'ın faiz politikasının yabancı yatırımcıyı çekme konusunda başarılı olmayacağı düşüncesinde.
Türkiye'de faiz indiriminin tetiklediği dolar ve euronun yükselişi Avrupa'da da yakından izleniyor. Türk Lirası'ndaki (TL) değer kaybı, enflasyonun yükselişi ve özellikle de yüksek döviz borçlarının Avrupa bankalarını da olumsuz etkileyebileceği endişesi hâkim. Hatta Türkiye'deki krizin, ABD tarihinin en büyük iflası olarak nitelendirilen Lehman Brothers etkisine yol açabileceği bile tartışılıyor. ABD'de 2008 yılında ülkenin büyük yatırım bankalarından Lehman Brothers'ın iflası domino etkisiyle küresel bir ekonomik krize yol açmıştı.
TÜRKİYE, AVRUPA’YI ETKİLEYEBİLİR
Peki TL'deki değer kaybı ve doların yükselişi domino etkisiyle Avrupa'yı da etkiler mi?
DW Türkçe’den Elmas Topçu’nun haberine göre; Almanya’daki Aalen Üniversitesi Finans ve İktisat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Christian Kreiß'e göre "evet, etkileyebilir". Geçen hafta Telepolis adlı haber portalında yayınlanan makalesinde Türkiye'deki krizin Avrupa'yı nasıl etkileyebileceğini detaylandıran Kreiß, Uluslararası Finans Enstitüsü'nün Eylül 2021 verilerine göre Türkiye'nin döviz borcunun 2021 yılı ortası itibariyle 576 milyar dolar olduğuna ve bu miktarın da Türkiye'nin gayri safi yurt içi hasılasının yüzde 80'ini oluşturduğuna işaret ediyor.
Makalesinde Türkiye'nin döviz borcunun önemli bir miktarının önümüzdeki 12 ay içinde ödenmesi gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Kreiß, Eylül 2021 verilerine göre ödenmesi gereken miktarın da 125 ila 168 milyar dolar olduğunun tahmin edildiğini belirtiyor.
"ŞİRKETLER ÖDEME SIKINTISI YAŞAYABİLİR"
Türk şirketlerinin dış borç stokunun da 240 milyar doların üzerinde olduğunu söyleyen iktisatçı, Türk işletmecilerin iki ay öncesine göre TL üzerinden yüzde 40, beş yıl öncesine göreyse 3,4 kat daha fazla borçla karşı karşıya olduğunu kaydediyor. "Beş yıl önce bir şirket 10 milyon dolar kredi aldıysa ve o zamanki karşılığı 35 milyon liraya tekabül ediyorsa bugün aynı miktar 120 milyon lira borç anlamına geliyor" örneğini veren Kreiß, bunun şirketler için ödeme sıkıntısı yaratabileceği uyarısında bulunuyor.
İktisatçı Kreiß, Türk hükümeti ile Türk bankalarının döviz borcunun da gayri safi yurt içi hasılaya oranlarının her biri için yüzde 23 olduğunu belirtiyor. Bu hesaba göre her birinin 165 milyar 600 milyon dolar döviz borcu var demek.
Peki Türkiye döviz borçlarını ödemede sorun yaşarsa, bunun dünya ve Avrupa bankalarına etkisi ne olur?
Kurun artmasıyla borçluların ödeyemez hale gelmesi veya bazı şirketlerin iflas etmesinin dünya piyasalarına da olumsuz etki edebileceğini belirten Kreiß, zincirleme etkiyle kredileri veren uluslararası kuruluşların da zor durumda kalabileceği tahmininde bulunuyor.
2018'DE TÜRKİYE'YE 224 MİLYAR DOLAR KREDİ VERİLDİ
1930 yılında kurulan ve halen Türkiye'nin de aralarında bulunduğu 63 üyesi olan, merkez bankaları ve o ayarda mali kuruluşların üye kabul edildiği Basel merkezli Uluslararası Ödemeler Bankası verilerine göre Türkiye'ye verilen kredi miktarı 2018 yılında 224 milyar dolardı. Yine Uluslararası Ödemeler Bankasına göre Avrupa'dan Türkiye'ye en çok kredi veren bankalar 80 milyar dolarla İspanyol kuruluşları. Fransız bankalarının 35 milyar dolar, Alman bankalarının da 13 milyar dolar civarında o dönem kredi verdiği tahmin ediliyor.
Borçlanmayla dönen emlak piyasasının bu tür krizlerden daha çok etkilendiğine dikkat çeken Prof. Dr. Christian Kreiß'a göre krizler kalkınmakta olan ülkelerde daha hızlı bir şekilde güven kaybı, korku, dolayısıyla piyasalarda çalkantıya neden olabiliyor. Bugün dünyada hisse senedi, bono ve emlak piyasasında sarsıntı riskinin Lehmann Brothers krizinin yaşandığı 2008'den çok daha yüksek olduğu söyleyen Kreiß, Lehmann Brothers'ın krize neden olan borcunun 613 milyar dolar olduğunu hatırlatıyor.
Makalesiyle ilgili olarak DW Türkçe'nin sorularını yanıtlayan Kreiß, TL krizinin Avrupa ve dünyayı etkileyebilecek bir krize dönüşmesi ihtimali olduğunu düşünüyor. Bunun bir diğer nedeni küresel koşulların da buna uygun olması. Küresel çaptaki borçlanmanın hiç olmadığı kadar yüksek olduğunu kaydeden Kreiß, ayrıca 2020'de koronavirüs pandemisinde orta ve küçük çaplı işletmelerin zayıfladığını ve borçlanmalarda artışa neden olduğunu dile getiriyor. Emlak fiyatlarının da 2008'den önce duruma kıyasla çok daha yüksek olduğunu söyleyen Kreiss, "Hisse senetlerinin değerleri de son 150 yılın en yüksek seviyesinde" diye de ekliyor.
AVRUPA BANKALARI KRİZİN ÜSTESİNDEN GELEBİLİR Mİ?
Almanya merkezli yatırım bankası DZ Bank uzmanlarından Sören Hettler 'e göre ise Lehman Brothers kriziyle şu an içinde bulunulan kriz aynı değil. Hettler, Türkiye'de 2018'de yaşanan ekonomik çalkantı sırasında da krizin Türkiye sınırlarını aşıp aşmayacağının tartışıldığını ve yapılan değerlendirmelerde Avrupa bankalarının Türkiye kaynaklı bir krizin altından kalkabileceği sonucuna varıldığını anlatıyor. DW Türkçe'nin sorularını yanıtlayan Hettler, şu anda yaşanan TL krizinin sürpriz de olmadığını ifade ediyor.
Hettler'e göre acilen yapılması gerekenin ne olduğunu anlamak için geçen yıla bakmak yeterli. Kasım 2020'de Merkez Bankası Başkanlığı görevine getirilen Naci Ağbal'ın istikrar odaklı bir para politikası izleyeceğini açıklaması ve ardından faizde artırıma gitmesinin TL'de toparlanmayı sağladığını belirten Hettler, böyle bir adımın şimdi de etki gösterebileceğini savunuyor. Enflasyonun düşürülmesinin ise daha zor olduğunu, doğru adımlar atılsa bile reel ekonomide etkisinin en az altı ayı bulacağını ifade eden Hettler, Ağbal'ın görev süresinin bunu bile görmeye yetmediğine işaret ediyor.
Hettler'e göre, TL'deki değişim uzun süredir sadece Türkiye Merkez Bankası'na endeksli. Konjonktör veya büyüme gibi faktörler kur değişimde hemen hemen hiç rol oynamıyor. Hettler, "Uluslararası döviz piyasalarında hakim olan izlenim, Merkez Bankası'nın asıl görevi olan fiyat istikrarını sağlamaya aykırı biçimde davranıp hükümetin emrine göre faizi düşürdüğü" diyor. Hettler, "Bu durum değişmediği sürece liranın kalıcı biçimde toparlanması mümkün değil" diye de ekliyor.
Bağımsız bir merkez banka yönetiminin gerekliliğinin altını çizen Hettler'e göre TL'nin istikrarı ve enflasyonun dizginlenmesinde asıl mesele siyasi isteğin olup olmadığı.
ERDOĞAN'IN DÜŞÜK FAİZ POLİTİKASI YABANCI YATIRIMCI ÇEKER Mİ?
Prof. Dr. Christian Kreiß, Türk ekonomisinde kalıcı ve uzun vadeli yatırımların belirleyici olacağı kanaatinde. "Fabrikalar inşa ediliyor mu? Traktör fabrikası, cep telefonu fabrikası, makine sanayi veya otomobil fabrikası gibi yatırımlar ekonomiyi kalıcı şekilde güçlendirir" diyen Kreiss, "Alman gözüyle baktığımda da bir Siemens, Bosch veya bu tür şirketler, 'şu dönem gideyim Türkiye'de işletme açayım, orada üretime başlayayım' demez, sanmıyorum. Çünkü 'ekonomik sarsıntı büyük, bekleyelim' diyeceklerdir" şeklinde devam ediyor.
Kreiß sözlerini, "Bir ülkede borç miktarı birden bire dörde katlanıyorsa o ülkede Mercedes üreticisi Daimler gibi bir devin bile bunun altından kalkması mümkün değil" diye sürdürüyor. Kreiß'a göre Türkiye'nin içinde bulunduğu kriz büyük bir kur krizi ve ancak uluslararası destekle atlatılabilir. Ancak Kreiß, IMF veya yabancı bankaların kurtarmayı isteyeceğine şüpheli bakıyor ve 2008'de Lehmann Brothers'ın da kurtarılmadığını hatırlatıyor.