Avukat Celal Ülgen: Çarşamba günü gazetecilerin tahliyesini bekliyoruz
Haberin Var mı İnisiyatifi, tutuklu gazetecilerin davasıyla ilgili açıklama yaptı.
Haberin Var mı İnisiyatifi, “MİT mensubunun kimlik bilgilerini yayınlama" gerekçesiyle tutuklanan Odatv Haber Müdürü Barış Terkoğlu, muhabir Hülya Kılınç ve Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan, Yeni Yaşam gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ferhat Çelik, Yazı İşleri Müdürü Aydın Keser ve Yeniçağ gazetesi yazarı Murat Ağırel'in yargılandığı dava hakkında bilgilendirme amaçlı basın toplantısı düzenledi.
Hülya Kılınç ve Murat Ağırel’in avukatları Celal Ülgen ve Onur Cingil davaya ilişkin açıklama yaptı.
Celal Üngel, "Gazeteciler ilgili iddianamede bugüne kadar benzer iddianamelerden farkı olmayan bir iddianame. Bu iddianamenin hukuki değerlendirmeler bölümü Yargıtay’ın Enis Berberoğlu’na ilişkin suç unsurları bölümünde kopyalanmış. Erk Acarer’in hakkında ifadesi alınmadan iddianame hazırlanamaz. Gazetecilerin bir gün bile tutuklu kalmaması gerekiyor. Çarşamba günü hepsinin tahliyesini bekliyoruz" ifadelerini kullandı.
Onur Cingil, "Burada asıl ifşayı yapan yer aranıyorsa MİT’in kendisidir. Bu tip davalarda tutmak istiyorlar, tutuyorlar. Tahliyelerde bu tip davalarda bana tesadüfi geliyor. Hukuğu eğip bükmek, tutmak istediklerini tutmak amacı içerisindeler. Türkiye’de savcılar iddianameleri yazmıyor, hakimler karar veremiyor. Çarşamba günü de eğer çarşamba olmazsa mutlaka bir gün gerçekler ortaya çıkacağına inanıyorum. Bu sefer pardon ile kandırıldık ile kurtulamazlar" diye konuştu.
Basın açıklamasından diğer konuşmalar şöyle;
Odatv Haber Müdürü Barış Terkoğlu’nun eşi Özge Terkoğlu:
Bir dava düşünün suçlusunu suçtan önce seçmiş, işte böyle bir dava daha bu. Araştırmacı gazetecilik yapamazsınız, haddinizi bilin diyenlerin alkış tuttuğu, ittirdiği bir dava. Ama onlar bilmiyorlar ki, bugün yapabildiklerinden daha büyük hesapları vardır hayatın ve insanlığın. Bugün bu dava ne yazık ki ne kadar güvensiz ve güvencesiz olduğumuzu ortaya koyuyor. Koyuyor da ne oluyor, insanız demekten vaz mı geçiyoruz? Barış ile gurur duyuyorum. Onu, onu anlayan ve seven herkesin gözünden bir kez daha seviyorum. Adaletin ancak çok insanın onu çok istediğinde geleceğini düşünüyorum ve sizi bizimle beraber adalet istemeye çağırıyorum.
Hülya Kılınç’ın ağabeyi Bektaş Kılınç:
Kardeşim Hülya dört aydır tutuklu ve tek başına kalıyor. Bir ses, bir nefes yok. Apar topar Manisa’dan alınıp İstanbul’a götürülüp tutuklandı. Bu süreçte bir kez görüştük. Sonra korona ve tedbirleri… Anlatılmaz bir sıkıntı ve acı… Hülya bir haber yaptı, bir düşüncesi vardı. Bu iktidarın hoşuna gitmedi. Bedeli cezaevi oldu. Bu da yetmedi, koronavirüs belası… Ne garip bir dünya! Birilerine verdikçe veriyor, bize vurdukça vuruyor. Neyse, şimdi yakınma zamanı değil. Tarih “insanlık, kanla gözyaşı ve bedel ödemelerle yürür" diyor. Bu bize düştü. Hülya’ya, arkadaşlarına…Ve bedel ödeyenler…Onlar sadece kendileri için değil, demokrasi için, hukuk ve adalet için, insanlık için bedel ödüyor. Ve tarih onları insanlığın onur sayfasına yazacak.
Odatv Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan’ın eşi Aysel Pehlivan:
Merhaba,
Buraya gelen, bu davayı takip eden herkese çok teşekkür ederim. Davadaki hukuksuzlukları avukatlar anlatıyorlar ancak çok kısa sunu vurgulamak isterim, “Bu davada gazetecilik yargılanıyor.” Bu dava ile birlikte, işlerini yaptıkları için tüm gazeteciler korkutulmaya, sindirilmeye çalışılıyor. Bu davada, yapılan haberi yargılama konusu yapabilmek için yazılmış, lime lime dökülen bir iddianame var. Bu iddianame ile insanlar 100 küsür gündür, ailelerinden sevdiklerinden ayrı, tecrit altında tutuluyorlar. Barış meslek hayatı boyunca doğru, ilkeli ve tarafsız habercilik yapmak için uğraştı, kitaplar yazdı ve her dönem bunun bedelini ödedi, ödemeye devam ediyor. Korona günlerinde hapishaneler yüksek risk nedeni ile boşaltılmaya çalışılırken onlar yargılandıkları cenaze haberi nedeni ile Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden kendilerine özel yasa çıkarılarak hapiste tutulmaya devam ettiler. 109 gündür tecrit altındalar. 109 gündür Barış, iki buçuk yaşındaki kızını görmedi, ilk cümlelerini haftada bir yaptığı telefon görüşmelerinde duydu. Nasıl büyüdüğünü mektuplardan öğreniyor, fotoğraflardan izliyor. Barış bu haberleri, kitapları yazarken çocuklarımız adil bir gelecekte büyüsün diye mücadele ediyor. Tüm zorluklara rağmen yine gazetecilik yapmaya devam edecek ve yine halkın haber alma özgürlüğünü her şeyin üzerinde tutacak. Biz her zaman onun yanındayız ve onunla gurur duyuyoruz. 24 Haziran’da serbest bırakılmalarını umut ediyor ve bekliyoruz.
Tekrar teşekkürler.
Yeni Yaşam gazetesi Sorumlu Yazıişleri Müdürü Aydın Keser’in eşi Öznur Keser:
Merhaba,
Eşim Aydın Keser, dünyanın hiçbir yerinde suç sayılamayacak bir nedenden ötürü, gazetecilik yaptığı için neredeyse üç buçuk aydır tutuklu. Yalnızca o da değil, Türkiye'de yıllardır cezaevinde tutulan onlarca gazeteci var ve Türkiye artık bütün uluslararası raporlarda gazeteciler için “tehlikeli ülke” ilan edilmiş durumda.
Eşimin tutuklanması ve suçlandığı konular üzerine uzun uzun hukuki değerlendirme yapacak değilim; ancak eşim ve daha birçok gazetecinin sadece gazetecilik faaliyetlerinden ötürü tutuklu olduğunu biliyorum. Kamuya açık bilgilerin haber haline getirilmesinin suç olamayacağını da biliyorum.
Aydın cezaevine girdiğinden bu yana kendisini ancak iki sefer görebildim, o da camın arkasından telefonla yapılan görüşmelerdi. Bunun zor bir süreç olduğu, bir bilinmezin içinde olduğumuz ortadayken, çocuğumuza bütün bunları anlatmanın, onu babasızlığa alıştırmanın ne demek olduğunu ancak yaşayan bilir. Asrın, babasına çok düşkün bir çocuk ve Aydın onun her şeyiyle ilgilenen bir baba olduğu için de çocuğun bu duruma alışması hiç kolay değil. Sürekli olarak "Babam gelsin, telefonla arayalım, görüntülü konuşalım" diyor ve ona bunun mümkün olmayacağını anlatmak, beş yaşındaki bir çocuğun bu durumu anlamasını beklemek tahmin edersiniz ki, bir anne için oldukça zor.
Üstelik bütün bunların ortasında bir de pandemi süreci yaşıyoruz ki, anlatması mümkün değil. Biliyorsunuz, hükümet, tam da pandeminin orta yerinde çıkardığı bir yasayla mafya liderlerini bile sokağa bırakırken, gazetecileri cezaevinde tutmayı tercih etti. Böylece, bizim gibi insanların endişeleri de ikiye katlanmış oldu. Şu anda diken üstündeyiz. Daha üç gün önce Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü cezaevlerinde 6 mahkumun koronavirüsten ötürü yaşamını yitirdiğini açıklamışken ve salgın hala etkisini sürdürürken, neler hissettiğimizi anlatmama gerek yok sanırım.
Umarım 24 Haziran'da hukukun gereği yerine getirilir ve oğlum Asrın'la birlikte biz de bütün bu endişelerden kurtuluruz.
Saygılarımla...
Yeni Yaşam gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ferhat Çelik’in kardeşi Serhat Çelik:
Halkın bilgi ve haber alma hakkını ve gazetecilik onurunu korumak için mücadele edenleri selamlıyorum.
Ağabeyim Mehmet Ferhat Çelik'in de dahil olduğu gazeteciler üç aydan uzun bir süredir gazetecilik yaptıkları için tutuklu. Koronavirüs salgını gerekçesiyle alındığı iddia edilen önlemler tecrite dönüşmüş durumda. Hırsızlar, uyuşturucu satıcıları, katiller ve çeteciler afla serbest kalırken iki kere kendi ayakları ile ifadeye giden insanlar tutuklu ve tecrit altında. Halkın haber alma hakkı için gazetecilik yapan insanlar ceberut muktedirler eliyle psikolojik ve fiziksel işkenceye maruz kalıyor. Toplumun her kesimine uygulanan baskı gazetecilere de en ağır şekilde uygulanıyor. Bütün bu baskılar Ferhat ve diğer gazetecileri yıldırmıyor ve dimdik duruyorlar. Çarşamba günü yargılanacak gazeteciler baskı ve şiddet mağduru ilk gazeteciler değil. Yüzyılı aşkın süredir gazeteciler gazetecilik mesleğini icra edebilmek için böyle zorluklarla mücadele ediyor ve saygıyla anılıyor. Gücünü evrensel hukuk ve adalet değerlerinden değil egemenlerden alıp gazetecilere baskıyı reva görenleri tarih her seferinde mahkum etti ve etmeye de devam edecek. Ferhatların alnı açık başları dik. Onlar ve siz gazetecilik onuru için mücadele edenler haklılığınızdan aldığınız gücün bedelini boynunuzda bir madalya gibi taşımaya devam edeceksiniz.
Daha adil, özgür ve eşit günlere kavuşma umuduyla hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Yeniçağ gazetesi yazarı Murat Ağırel’in eşi Dilek Ağırel:
Eşim daha önce sosyal medyada ve birçok platformda haberi yapılmış, şehitlerimizle ilgili sadece bir tweet attığı için tam 105 gündür Silivri Cezaevi’nde üç kişilik bir koğuşta tek başına kalmaktadır. Çok ağır bir tecrit altındadır. COVİD-19 yasakları kapsamında 100 gün sonra geçen hafta bir tek ben görüşe gidebildim. Murat’ın çok fazla kilo verdiğini gördüm. Sekiz yaşındaki kızıma görüşe gideceğimi söyleyemedim. Çünkü babasına olan özlem ve hasreti artık dayanılmaz bir boyut aldı. Babasını artık görmek istiyor ancak görüş için izin yok. Murat, bilgiye, belgeye dayalı cesur bir gazetecilik yaptı ve yapmaya da devam edecektir. Haksızlıklar ve adaletsizlikler karşısında asla susmayan pes etmeyen, çok güçlü bir kişiliğe sahiptir. Bu süreç onun doğrularında hiçbir değişiklik yaratmayacaktır. 24 Haziran’da dava başlıyor. Artık bu hukuksuzluğa ve adaletsizliğe bir son verilmeli, eşim tahliye edilmelidir.