Aytun Çıray: Türkiye'nin hakları tehdit altında
Aytun Çıray, Türkiye’nin Kıbrıs’taki ve Doğu Akdeniz’deki egemenlik haklarını ve bu hakların bekasını tehdit altında olduğuna dikkat çekti.
İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı İzmir Milletvekili Aytun Çıray, Doğu Akdeniz’de son zamanlarda çok tehlikeli gelişmeler yaşandığını belirterek, bu gelişmelerin Türkiye’nin Kıbrıs’taki ve Doğu Akdeniz’deki egemenlik haklarını ve bu hakların bekasını tehdit ettiğine dikkat çekti.
Çıray, ülkemizin bir enerji yolu kavşağı olarak ülkemizin ekonomik geleceğini tehdit eden gelişmenin son merhalesinin 20 Mart 2019’da İsrail’in ABD tarafından da kabul edilen sözde başkenti Kudüs’te bir deklarasyonla açıklanan ABD-İsrail-Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve Yunanistan ittifakı olduğunu vurguladı.
Çıray açıklamasına şöyle devam etti:
“Müttefikimiz ABD Suriye’de YPG ile Suriye’nin, dolayısıyla Türkiye’nin bütünlüğünü tehdit eden politikalardan sonra, Kıbrıs’ta Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti vatandaşlarının ve Türkiye’nin egemenlik haklarını tehdit eden politikalara yönelmiştir.
ABD, YUNANİSTAN VE İSRAİL’E NOTA VERİLEREK AÇIKLAMA İSTENMELİYDİ..
Bu AKP’nin kurucu ruhun ‘Yurtta Barış, Dünyada barış’ ilkesinden uzaklaşmış, 17 yıllık çok hatalı dış politikalarının vahim sonuçlarından birisidir. 20 Mart’ta ABD Dışişleri Bakanı Pompeo, İsrail Başbakanı Netanyahu, Yunanistan Başbakanı Çipras ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Başbakanı Anastasiadis’in imzalayıp açıkladıkları Kudüs deklarasyonu, Doğu Akdeniz’deki muazzam doğaz gaz ve petrol yataklarının işletilmesinde Türkiye’yi tamamen devre dışı bırakmaktadır. Daha vahimi, kurulan ittifakın ‘Akdeniz’deki ve Ortadoğu’daki habis huylu etkilere karşı mücadele kararlığını’ ilan etmektedir. Burada çiğnenen Kuzey Kıbrıs’ın ve Türkiye’nin egemenlik hakları olduğuna göre, İngilizce ‘malign’, yani habis huylu dış etkilerle kastedilen muhtemelen Türkler ve Türkiye’dir. Seçimi şirazesinden çıkararak, gerçek sorunların gündeme gelmesini engellemek için soyut bir beka sorunu icat edenler, bu somut egemenlik tehdidi konusunda maalesef hiçbir şey yapmamışlardır. Washington, Tel Aviv ve Atina’ya Doğu Akdeniz’de ve Ortadoğu’da işarete ve deklare ettiğiniz ‘habis dış politika etkileri’yle hangi ülkeleri ve güçleri kimlerdir, nelerdir sorusunu bir notayla sorma cesaretini dahi gösterememişlerdir.
BEKA ONLAR İÇİN SADECE UCUZ VE BASİT BİR SEÇİM MALZEMESİ
Bu bekanın onlar için ucuz ve basit bir seçim malzemesinden öte bir anlam taşımadığını gösterdiği gibi, ortaya gerçek bir beka sorunu çıktığında AKP’nin ve Cumhur İttifakının küçük ortağının hiçbir adım atamayacağının bir delilidir.
O halde iş, bekanın somut egemenlik haklarını korumaktan geçtiğini bilenlere düşmektedir. İşte ben de bu çerçevede görevimi yapıyor, şu soruları yazılı olarak Meclis Başkanlığı vasıtasıyla cevaplaması için Dışişleri Bakanı sn. Mevlüt Çavuşoğlu’na soruyorum:
*Çok değil on yıl önce bölge ülkelerinden hiçbiri Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki egemenlik haklarıyla ilgili bir konuda Türkiye Cumhuriyeti’ni bu şekilde dışarda bırakmaya cesaret edemezken, şimdi Devletimizi tamamen dışarıda bırakan ittifaklar kurmalarını ve açıkça egemenlik haklarımızı tehdit eden bir noktaya gelebilmiş olmalarını nasıl açıklıyorsunuz?
*Doğu Akdeniz’deki egemenli haklarımızı ve ekonomik çıkarlarımızı tehdit eden bu gelişmelere karşı boş ve kuru sözlerden ötesine geçen ne tür dış politika vizyonu ve buna dayalı bir aksiyon planı ve tasarlıyorsunuz?
*Böyle bir aksiyon planı ve aksiyon planı bölgede içine düştüğümüz derin ve tehlikeli yalnızlığın aşılmasını zorunlu kıldığına göre, kurucumuzun bilgelik dolu “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” ilkesine dönecek misiniz ve bunu hayata geçirmek için hangi adımları atacaksınız?
*Kudüs’te açıklanan işbirliği deklarasyonunda İngilizce ‘malign’, Türkçesiyle habis huylu dış etkilere karşı mücadele ibaresiyle hangi ülkeler veya güçler kastedilmiştir? Bunun açıklamasını ittifakın taraflarından istediniz mi? İstemediniz ise neden istemediniz?
*Yeni Zelanda’da yaşanan ve 50 Müslümanın şehit olmasıyla noktalanan insanlık ve İslam düşmanı vahşetten sonra yapılan açıklamaların, Doğu Akdeniz’deki egemenlik haklarımıza aykırı gelişmelere karşı zorunlu olan derin ve tehlikeli yalnızlığın aşılmasına hizmet etmiş midir? Etmediyse bunu telafi etmek ve dış politikada ihtiyaç duyduğumuz işbirliği ve dostluk partnerlerini sayısını acilen arttırmak için hangi adımları atacaksınız?