Bakan Gül’ün söyledikleri ve söylemedikleri: Uzun tutukluluk süreleri, boşanma davalarında yeni usuller...
Meclis’teki bütçe sunumunda yeni bir yargı paketinin sinyallerini veren Abdülhamit Gül’ün söyledikleri ve söylemedikleri nelerdi? Türkiye’deki uzun tutukluluk süresi, boşanma davalarındaki yeni usuller ve düzenlemelerin etkileri nasıl olacak?
GERÇEK GÜNDEM -NAZLI EDA PİYADE / Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde 2022 yılı bütçe görüşmeleri sürüyor. Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, geçtiğimiz günkü Genel Kurul’da bakanlığın 2022 yılı bütçesinin sunumunu yaptı.
Bakan Gül, Meclis sunumunda çok sayıda başlığa değindi ve birtakım düzenlemelerden bahsetti. Gül’ün açıklamalarında değindiği iki önemli nokta vardı: Uzun tutukluluk süreleri ve boşanma davalarındaki yeni usuller.
TÜRKİYE’NİN UZUN TUTUKLULUK PRATİĞİ
Uzun tutukluluk süresi Türkiye’de sık sık gündeme gelen bir konu. Örneğin iş insanı Osman Kavala 3 yılı aşkın süredir cezaevinde tutuluyor ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin ‘serbest bırakılmalı’ kararına rağmen tahliye edilmiyor. Öyle ki Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Türkiye için bir ihlal süreci başlattı. AİHM’in hakkında ‘serbest bırakılmalı’ kararı verdiği bir diğer isim de HDP’nin eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş. Demirtaş ve HDP’nin diğer eski Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ Kasım 2017’den beri cezaevindeler.
Gezi direnişinden Soma katliamına birçok toplumsal davanın avukatlığını üstlenen Çağdaş Hukukçular Derneği Başkanı Selçuk Kozağaçlı da verilen tahliye kararlarına savcılık itirazı üzerine yeniden tutuklanan ve uzun yıllardır cezaevinde tutulan bir avukat.
Siyasi davaların birçoğunda karşılaştığımız bu pratikler ile AİHM kararını tanımadığını açıkça ilan eden bir Cumhurbaşkanı karşısında Bakan Gül’ün açıklamaları soru işareti doğuruyor. Avukat Fikret İlkiz de adil yargılanma hakkının tesis edilmediği bir yargı karşısında uzun tutukluluk sorunun çözümlenemeyeceğini söylüyor.
‘AKP’NİN YAPACAĞI DÜZENLEMELER ENİNDE SONUNDA KADINLARIN VE ÇOCUKLARIN ALEYHİNE OLUYOR’
Bakan Gül’ün bir diğer açıklamasına baktığımızda da boşanma davalarına değindiğini görüyoruz. Gül, "Boşanma davalarının uzun sürmesinden kaynaklı mağduriyetleri ortadan kaldıracak usuller üzerinde de duruyoruz" diyor ve arabuluculuk, basit yargılama gibi usullerin getirilebileceğinden bahsediyor. Avukat Yelda Koçak, bu açıklamaların “AKP’nin yargı paketleri adını verdiği düzenlemelerin 6’ncısı için bir sinyal olduğunu” düşünüyor ve ekliyor: “Biz kadınlar her yeni yargı paketi gündeminde kaygılanıyoruz çünkü biliyoruz, defalarca tecrübe ettik; AKP’nin yaptığı, yapacağı düzenlemeler eninde sonunda kadınların ve çocukların aleyhine oluyor.”
‘BİR SONRAKİ HEDEFLERİ MEDENİ KANUN’
Koçak, Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesinin ardından AKP’nin bir sonraki hedefinin, kadın- erkek eşitliği ve kadınların eşit yurttaşlık hakları bağlamında oldukça önemli bir temel kanun olan Medeni Kanun’un olduğunu söylüyor.
Boşanma davalarının uzun sürmesindeki mağduriyetlerin giderilmesi için yapılacağı belirtilen düzenlemeleri ise Koçak, şöyle değerlendiriyor:
“Tıpkı özelleştirmelerde yaptıkları gibi, kamu işletmesini önce zarar ettirip sonra da yok parasına satma mantığı burada da aynen uygulanıyor. Boşanma davalarının uzun sürmesi sanki yurttaşlardan kaynaklanıyormuş gibi bir algı yaratıp, insanları yıllarca mahkeme kapılarında süründürüyorlar ve işin sonunda da kadınların aleyhine düzenlemelere bahane yaratıyorlar. Boşanma davaları uzun sürüyorsa bunun sorumlusu az sayıdaki hâkim, kalem memuru ve yolunda gitmeyen yargılama pratiğidir.”
BOŞANMA DAVALARINDA ARABULUCUK KABUL EDİLEMEZ
Koçak’a Bakan Gül’ün açıklamalarında yer alan, ‘arabuluculuk, basit yargılama’ gibi yeni usullerin olası etkilerini de soruyoruz:
“Bu sorunların çözümü kesinlikle yargılama faaliyetinin yerine alternatif uyuşmazlık çözümü diye adlandırılan arabuluculuk olamaz. Arabuluculuk, aile hukukunda kadınlar aleyhine sonuçlar doğurabilecek bir durumdur. Zira iş davalarında uygulanan zorunlu arabuluculuklarda işçilerin nasıl mağdur edildiklerini, gerçekte hak ettikleri alacaklarının yarısından çok azına arabuluculuk süreci ile almaya mecbur bırakıldıklarını görüyoruz. İşçilere, ‘ya arabulucu ile alacağının büyük bir kısmından vazgeç ya da yıllarca mahkemelerde sürün’ diyorlar. Aynı şeyi ve çok daha ağırını kadınlara söyleyecekler. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin bu kadar derin olduğu bir ülkede aile hukukunda arabuluculuk net kadın düşmanlığıdır.”
BAKAN GÜL’ÜN BAHSETTİĞİ BASİT YARGILAMA VE CEZA İNDİRİMLERİ
‘Basit yargılama’ usulünün hukuk yargılamalarında da ceza yargılamalarında da görüldüğünü söyleyen Koçak, aynı usulün uygulanacağı erkek şiddeti ve kadın cinayetleri davalarındaki risklere dikkat çekiyor:
“Basit yargılama usulü’ ceza yargısındaki bazı suçlarda hâkimin duruşma açmaksızın dosya üzerinden karar vermesine neden oluyor ve böylece sanık ¼ indirim alabiliyor. Maalesef kadına yönelik şiddet suçlarında da basit yargılama usulünü uyguluyorlar. Hukuktaki basit yargılama usulü ise dilekçe vb. işlemler açısından farklılık gösteriyor.”
ISRARLI TAKİBİN AYRI BİR SUÇ KAPSAMINDA DÜZENLENMESİ
Bakan Gül’ün ısrarlı takip ve tacizin ayrı bir suç kapsamında düzenleneceğini yönündeki açıklamasını da Koçak’a soruyoruz. Koçak, söz konusu suçlara ilişkin 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’da bir düzenleme varken yaşadıkları yargı pratikleri ve ayrı bir suç kapsamında değerlendirilmesinin çözüm getireceğine yönelik sorumuza şöyle yanıt veriyor:
“Israrlı takibin, 2012 yılında çıkarılan ‘6284 Sayılı Kanun’a rağmen halen Türk Ceza Kanunu’nda ayrı bir suç olarak düzenlenmemesi ayrı bir skandal, AKP’nin bunu her yargı paketi öncesi dillendirmesi ayrı skandal. Bunu, ellerindeki bir joker gibi düşünüyor ve dönüp dönüp aynı şeyi söylüyorlar. Bu jokeri kadınların haklarını gasp ettikleri/edecekleri ‘yargı paketleri’ne sempati notu toplamak için kullanıyorlar. Uygulamadıktan sonra en mükemmel yasayı yapsanız da bir çözüm olmaz. Görüyoruz mevcut yasaları bile uygulamıyorlar, çözüm olup olmayacağı uygulanması ile ilgili bir durum. Uygulanırsa bir nebze çözüm olur.”
AKP’Lİ HUKUKÇULARIN ÜZERİNDE ÇALIŞTIĞI TASLAK
Geçtiğimiz ay basına yansıyan başka bir haberde de AKP'li hukukçuların boşanma davalarının daha kısa sürede sona ermesi için bir yasa taslağı hazırlığı içinde olduğu belirtiliyordu. AKP’li hukukçuların, boşanma davasının başvuruyla sonuçlanacağı, nafaka ve tazminat konularının ise ayrıca ele alınacağı bir taslak üzerine çalıştığı ifade ediliyordu. Koçak’a, nafaka tartışmaları kapsamında bu düzenlemenin ne gibi tehlikeler barındırdığını, örneğin boşanma davası kısa sürede sonuçlansa da yıllar süren nafaka davalarının yaşanıp yaşanmayacağına dair bir düzenleme yokken bunun etkileri nasıl olacağını da soruyoruz:
‘‘MADEM BOŞANMAK İSTİYORSUN BOŞAN, NAFAKA İÇİN YILLARCA SÜRÜN’ DİYECEKLER’
“6. Yargı paketi hususunda kaygılanmama sebep olan en önemli hususlardan birisi de burası. Uzun süren boşanma davalarını kısa sürede sonlandırma gibi -söylemsel olarak iyi olsa da- arkasına sığınarak kadınları çocukları nafaka, maddi manevi tazminatlar için yıllarca mahkemelerde süründürecekler. Haklarını vermeden kadınları boşayacaklar ve böylece erkekler yollarına devam edecek; kadınlar ve çocuklar da yıllarca nafaka için sürünecekler. Haklar yoksa boşanma da olmasın diyecek birçok kadın çıkacaktır ancak, ‘madem boşanmak istiyorsun al sana boşan, nafaka için tazminat için de yıllarca sürün’ diyecekler kadınlara. Boşanma davaları uzun sürüyorsa daha çok hâkim istihdam edin, daha çok memur istihdam edin, doğru düzgün çalışan bir posta sisteminiz olsun, hâkimleriniz dosyalarına çalışsın kısa süreli gün versin. Burada amaç mağduriyet gidermek değil boşanmak isteyen kadını cezalandırmaktan başka bir şey değildir. Örneğin, tarlaların erkeğin üzerine kayıtlı olduğu, sadece erkeğin sigortalandığı kırsal kesimde kadına tarla vermeden, nafaka vermeden kadını boşamak o kadının ne işine yarayacak? Sigortalar, tarlalar erkeklerin üzerine olduğu sürece, kadınlar haklarını da almadan boşanması kadınların lehine bir durum olamaz.”
‘ÇOCUĞUN ÜSTÜN YARARI DÜŞÜNÜLMÜYOR’
Koçak, bir önceki yargı paketinde getirilen velayet davaları ve ‘çocuk haczi’ne ilişkin yeni düzenlemelerinde çocuğun üstün yararının gözetildiğini düşünmediğini söylüyor. “Öyle olsaydı çocuk teslim edilecek bir neşen gibi ele alınmazdı, ‘teslim yerleri’ gibi bir ibare olmazdı, çocuğun rızası dışında zorla ebeveyne verilmesi düzenlenmezdi” diyen Koçak, şöyle diyor:
“Çocuğun üstün yararını düşünselerdi toplu teslim merkezi gibi; uygulamada nasıl sorunlar çıkaracağını üç aşağı beş yukarı tahmin edebildiğimiz düzenlemeler yapmazlardı. Bu yararın hiçbir zaman gözetilmemesinde de görüyoruz ki bu söylem 5. Yargı Paketi’nin sahte bir propagandasıdır bence.”