Böbrek nakli sonrası ilk 3 aya dikkat
Türkiye’nin önemli sağlık sorunları arasında yer alan kronik böbrek yetmezliğinin tedavisinde en etkili yöntemin nakil olduğunu belirten Prof. Dr. Gürkan Tellioğlu, nakil sonrası ilk 3 aya dikkat çekti.
Tellioğlu, "Böbrek nakli, ameliyatla sonlanan bir tedavi değil. Enfeksiyon riskini azaltmak açısından ilk 3 ay temkinli olmak, kalabalık ve iyi havalandırılmayan ortamlardan uzak durmak gerekiyor" dedi.
Hipertansiyon, diyabet ya da her ikisinin bir arada olduğu kişilerin böbreklerinde işlev kaybı görülebiliyor. Ayrıca böbrek taşı ve enfeksiyon, doğumsal üriner sistem sorunları, glomerulonefritler diye tanımlanan geniş bir hastalık grubunda da bilinçsiz ilaç kullanımı nedeniyle aynı soruna rastlanabiliyor. Ancak bu rahatsızlıkların pek çoğu erken dönemde belirti vermeyebildiğini söyleyen Yeditepe Üniversitesi Hastaneleri Böbrek Nakli Kliniği Sorumlusu Prof. Dr. Gürkan Tellioğlu, “Yavaş yavaş ilerleyen hastalıklar, vücutta bir adaptasyona neden olduğu için fark edilmesi gecikiyor” diye konuştu.
"HASTALIK SİNSİCE İLERLİYOR"
Böbrek hastalarında en sık üre değerlerinin çok yüksek olmasına bağlı halsizlik, bulantı, kusma görüldüğünü belirten Prof. Dr. Gürkan Tellioğlu, “Diyabete bağlı olduğunda sık idrara çıkma, tansiyona bağlı olursa da baş ağrısı gibi belirtilere rastlanabiliyor. Dolayısıyla herhangi bir sorunu olduğunda bunların ihmal edilmeden takipte tutulması ve düzenli sağlık kontrolü yaptırılması gerekiyor. Böylece risk faktörleri ortaya çıkarak, erken dönemde önlem almam mümkün olabiliyor” ifadelerini kullandı.
BÖBREK YETMEZLİĞİ OLAN HERKESİN DEĞERLENDİRİLMESİ GEREKİYOR
Böbrekte işlev kaybının; zaman içinde kronik böbrek yetmezliğine, bu tablo da kişiyi organ nakline götürebileceğini anlatan Prof. Dr. Gürkan Tellioğlu şöyle devam etti:
"Böbrek yetmezliği yaşayan herkes böbrek nakli açısından değerlendirilmelidir. Bu kapsamda; hastanın kalp damar sistemi, akciğerleri ile vücut biyokimyasını da içeren çok detaylı tetkikler yapılması gerekiyor. Ayrıca kadınların kadın hastalıkları ve doğum, erkeklerin de üroloji bölümünde değerlendirilmesi önem taşıyor. Tüm değerlendirmeler sonucunda, kişinin böbrek nakli açısından uygunluğu tespit ediliyor ve nakil tedavi sürecine geçiliyor. Canlı verici olacaksa hastanın dördüncü dereceye kadar akrabalarında tarama yapılıyor. Akraba dışı canlı vericiler için il sağlık müdürlüklerindeki etik kurulların kararı belirleyici oluyor. Bir yakını olmayanlar ise organ bekleme listesine dahil ediliyor."
“VERİCİ AMELİYATI KAPALI YÖNTEMLE YAPILIYOR”
Nakil ameliyatlarının en gelişmiş yöntemlerle yapılmasının organ vericilerinin rutin hayatlarına dönme süresini kısalttığını anlatan Prof. Dr. Tellioğlu, "Böbrek verici ameliyatları artık, kapalı yöntem olarak belirtilen laparoskopik cerrahi ile gerçekleştiriliyor. Bu sayede ameliyat sonrası ağrı şikayeti az oluyor, iyileşme süreci hızlanıyor. Alınan böbrek ise hemen akabinde kronik böbrek yetmezliği yaşayan hastaya naklediliyor. Ameliyatın ardından ilk üç ay büyük önem taşıyor. Bu dönem, ilaç ayarları yapılan hastanın nakilli bir hayata adaptasyon sürecinin kritik dönemini ifade ediyor. Yoğun ilaç tedavisi ardından zamanla ilaç dozun ve sayısı azalmaya başlıyor. Böbrek nakli sonrası ilk üç ayda enfeksiyon riskini azaltmak açısından temkinli olmak gerekiyor. Bu amaçla kalabalık ve iyi havalandırılmayan ortamlardan uzak durmak, özellikle solunum yoluyla bulaşabilecek hastalıklar açısından, hasta bireylerle temastan kaçınmak gerekiyor. Böbrek nakli, ameliyat ile sonlanan bir tedavi değil. Ameliyatla başlayıp, ömür boyu devam ediyor” değerlendirmesinde bulundu.
TÜRKİYE’DE CANLI VERİCİLİ NAKİLLERİN ORANI ÇOK YÜKSEK
Türkiye’de vefat eden kişilerden organ bağışı sayısının yetersizliği nedeniyle hala bu oranlarda canlı vericili nakil yapıldığını anlatan Prof. Dr. Gürkan Tellioğlu, "Ancak bir yandan da organ, özellikle de böbrek nakli bekleyen on binlerce hastanın çaresizliğine bulunan bir çözüm. Avrupa’da ve Amerika’da ülkemize oranla daha fazla vefaten organ bağışı yapılıyor. Örneğin; İspanya’daki organ nakillerinin yüzde 70- 80’i vefat eden kişilerden bağışlarla yapılırken, Türkiye’deki canlı vericili nakillerin oranı yüzde 80 olarak bildiriliyor" dedi.
“BİR GÜN HEPİMİZİN İHTİYACI OLABİLİR”
Organ bağışının aslen bir toplumsal sigorta gibi düşünülmesi gerektiğini söyleyen Yeditepe Üniversitesi Hastanesi Böbrek Nakli Kliniği Sorumlusu Prof. Dr. Gürkan Tellioğlu, "Sizin ya da bir yakınınızın organ nakli ihtiyacı olduğunda, bu durum yaşadığınız toplumdaki organ bağış bilincine bağlıdır. Eğer ülkemiz gibi vefaten bağış oranının düşük olduğu bir toplumda yaşıyorsanız, tek alternatifiniz canlı vericili böbrek nakli oluyor. Dolayısıyla yapacağınız organ bağışı ve bu konuda toplumsal farkındalığa koyacağınız katkı, aslında kendi geleceğinizi sigortalamak anlamına geliyor” ifadelerini kullandı.