Buldan: AKP-MHP iktidarı, bu ülkeyi işçi mezarlığına çevirdi
HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, partisinin grup toplantısında konuştu. Buldan, "Amasra kesinlikle bir kaza değildir, cinayettir." dedi.
"Amasra kesinlikle bir kaza değildir, cinayettir. Hayatların yok olup gitmelerinin nedeni elbette denetimsizliktir, kâr hırsıdır. AKP-MHP iktidarının yönetim zihniyetinin bu ülkeyi nasıl işçi mezarlığına çevirdiğine hepimiz tanığız." ifadeleriyle sözlerine başlayan Buldan'ın açıklamalarından satır başları şöyle:
Kesinlikle kader planı olmadığını bir kez daha ifade etmek istiyorum. Emekçinin canı üzerine kurulan zenginler sofrasıdır asıl sebep. İktidarın bu konudaki sicilini Soma'dan çok iyi biliyoruz. Tam 8 yıl oldu. Sorumlular iktidar tarafından korundu. Üstelik işçilerin kafasına tekme atanı da ateşe yaparak ödüllendirdiğinizi de biliyoruz, unutmadık.
Cezasızlık politikası maden şirketlerini cesaretlendiriyor. Sayıştay denetimlerinde tespit edilen risklerle ilgili olarak Türkiye Taş Kömürü İşletmesine uyarılarda bulunulmuş ama gereken yapılmadı. İşçinin canı azalabilir ama kâr azalmasın! Bu iktidarın zihniyeti budur. AKP Genel Başkanı, "Hamdolsun 24 saat geçmeden 41 şehidimize ulaştık" dedi. Evet 24 saat geçmeden gerçek zihniyetlerini göstermeyi bir kez daha başardılar. Ya Allah'tan korkun! 41 can yaşamını yitirmiş. Bari konuşmayın, bari susun, bari bu kadar canın yitirilmesine saygı duyun ama nafile. Türkiye sanki çağ atlamış. 24 saat geçmeden bu canlara ulaşılmasını büyük bir marifet olarak Türkiye halklarının önüne sermekte hiçbir beis görmüyor. Bizler HDP olarak bu davanın sonuna kadar takipçisi olacağız. Yaşamını yitiren bir madencinin eşi, 'Bu bir cinayettir, üzerini örtmeyin' diye haykırdı, biz de söz veriyoruz; Amasra'yı unutmayacağız, unutturmayacağız, üzerinin örtülmesine izin vermeyeceğiz.
Yaşadığımız yoksulluğun, ölümlerin, adaletsizliğin nedeni AKP MHP iktidarının oluşturduğu büyük rant ve talan düzeni. Kirlilik artık halının altına sığmayacak boyutta. Sayıştay raporları çürümenin boyutlarını ortaya koyuyor. Bartın'da iş güvenliğine gelince kaynak yok, başka yere gelince çok! Merkez Bankası bürokratları için hukuka aykırı şekilde yapılan 45 milyon liralık özel sağlık sigortası için bolca para var, TMSF bürokratlarının 18 milyonluk sağlık giderine para var, işçinin can güvenliği için kaynak yok! Bartın ve diğer maden işletmelerinde can güvenliği için gerekli teçhizat yok, günlük mal ve hizmet giderine 5 milyon lira harcayan Saray için sınırsız bir kaynak var. Çürümenin hangi birini anlatalım? Yandaş enerji dağıtım şirketleri, AR-Ge faaliyeti adı altında 117 milyonluk harcamasını usulsüz şekilde faturayı halka yansıttı. Yurttaşlarımız bu gerçeği iyi bilmek zorundalar. 2010 yılından beri orman sınırları dışına çıkarılan alan, toplam 6 milyon 194 bin hektardır. Yani, 2 büyük ölçekte şehir kadar orman arazisini rant düzenine kurban etmiş durumdalar. Boşuna 'yutan Saray' demiyoruz! Halkın geçim kaynaklarını yutan bir Saray'la karşı karşıyayız. Türkiye'nin en büyük işletmesi Saray ve AKP'dir. Türkiye'yi resmen işletiyorlar.
"İKTİDAR FAİZ LOBİSİNE DÖNÜŞMÜŞ"
Dün 2023 bütçe teklifini paylaştılar. Savunma adı altında savaş politikalarına ayrılan pay, 468,7 milyar TL. 2022 bütçesinin 2 katı. Yine bütçede faiz giderlerine ayrılan kaynak 565,6 milyar lira. Faize karşı olduğunu söyleyen iktidar, faiz lobisine dönüşmüş durumda. Bütçede yoksullar, emekliler, işçiler, kadınlar, yoksullar yok. Bunun adı yokluk bütçesidir ama bir adı daha var: Yolcu Abbas'ın gidiş bütçesidir. Bu böyle sürmeyecek, gidecekler, göndereceğiz! Başka çaremiz ve alternatifimiz yok. Türkiye halkları kararını verdi, AKP - MHP iktidarını gönderecek.
"KENDİ ÇÖKÜŞLERİNİ DURDURAMAYACAKLAR"
Türkiye'de dezenformasyonun tek bir adresi var. O da AKP-MHP iktidarıdır. Güya yalan haber nedeniyle kamuoyu endişe ve paniğe sürükleniyormuş. Elbette bu da yalan, yasa metninin kendisi de yalanlarla dolu bir metindir. Asıl endişeye kapılan iktidar, kaybedeceklerini korkuyorlar, gerçekler gün yüzüne çıktıkça korkuyorlar. Türkiye'de dezenformasyonun tek bir adresi var. O da AKP-MHP iktidarıdır. Seçimler öncesi iktidarlarının yolsuzluk ve rüşvet ifşaatları ortaya serilmesin diye kendilerince önlem alıyorlar. Kendi çöküşlerini durduramayacaklar, rüşvet ve yolsuzlukların ortaya çıkmasını engelleyemeyecek. Konuşan, itiraz eden, hesap soran bir toplumu, demokratik siyaseti karşılarında görmeye devam edecekler. Hakikatler ve sosyal medyanın karşısında yenileceksiniz.
"DENİZ POYRAZ'IN KATİLİ KESİNLİKLE YALNIZ DEĞİL, ARKASINDA ANKARA VAR"
Bunların haksızlıklarını anlatmaya her yerde devam edeceğiz. Geçen hafta Deniz Poyraz'ın duruşmasında yaşananlar, bu ülke gerçeğini ortaya koydu. İzmir'de adaletin giremediği duruşma salonuna biber gazı girdi. Kolluk güçleri katılımcılara, aileye gaz sıktı. Kardeşine şiddet uygulandı. Davayı Şakran'a taşıdılar. Şakran'da da insanların yüzüne, gözüne gaz sıkıldığına tanıklık ettik. Bütün bunları katilin ve arkasındakilerin güçlü olduğunu göstermek için yapıyorlar. Katil, ifadesinde 'kapatma iddianamesinde benim bu cinayeti neden işlediğim yazıyor' diyerek kimlerden güç aldığını itiraf etmiş durumda. Katil kesinlikle yalnız değil, arkasında Ankara vardır. Belli odaklar vardır. Onun Ankara'da sahipleri ve ortakları vardır. Bu elin bir parmağı İzmir'de Deniz'i katlederken ortaya çıktı, diğer parmağı ise kapatma davasını organize etti.
Bu savaş ve talan düzeninin bedelini sadece Kürt halkı değil, tüm toplum ödüyor. Deniz Poyraz'ı ve Nagehan'ı katleden mekanizma ile işçileri ölüme gönderenlerin güç ortaklığı olduğunu biliyoruz. Roboski katliamı ile Soma ve Bartın katliamı ile doğrudan bir bağ var. Bu ortaklığın adı, emek ve emekçi düşmanlığı, Kürt düşmanlığı, kadın düşmanlığıdır. Bu, kan ve rant ortaklığıdır. Tecrit ve işkence ortaklığıdır aynı zamanda.
Leyla Güven'e 11 yıl 7 ay intikam cezası yaptılar. Gerekçe, propaganda yapmak. Onun tek yaptığı barış ve demokratik hakkını savunmaktır. Hukuğu çiğneyerek faşizm propagandası yapıyorlar. Bu ülkede barış ve özgürlük talepleri kelepçeliyse, Kürt sorununa çözüm arayışları tecrit altındaysa, cezaevleri işkencehaneye dönüştürülmüşse; savaş ve talan siyasetinin beslendiği yer bu zihniyettir. Karşımızdaki bu ortaklığa karşı, adalet, hakikat, demokrasi, barış ve emek mücadelesinde birleşmemiz gerek. Ayrı ayrı değil, birlikte mücadele diyoruz. Bu birleşmeyi başardığımızda tüm rüzgar bizlerden, emekçilerimizden yana olacak. Adalet, barış ve emeğin hakkı bizim olacak, o günler yakındır. HDP bunun için var. Mücadele ortaklığı bizim varlık gerekçemizdir. Bundan geri adım atmayacağız.
Biz Türkiye'nin tüm sorunlarının çözümünde kilit bir noktadayız ve aynı zamanda buna talibiz. 3. yoldan başlattığımız yürüyüşle, halkımızın ve ittifaklarımızın gücüyle değiştirmeye, çözmeye geliyoruz. Gelecek seçimlerde ülkeyi büyük değişime ve güçlü demokrasiye ulaştıracak ana yol, HDP'nin 3. yoludur. Israrla tali yollardan gitmek isteyenler unutmasın, tali yollardan demokrasiye varılmaz. Ülkeyi yıkımdan kurtararak, eşit ve ortak geleceğe taşıyacak temel anahtar güç, HDP'dir. 'Artık yeter' diyen herkese seslenmek istiyorum; seçeneksiz değilsiniz. Gelin, emeğin hakkı için, eşitlik için, özgür yaşam için en büyük demokratik birliği sağlayalım. Güç birliğini büyütelim, ülkenin ortak gücüne dönüştürelim. Birlikte kazanalım, birlikte başaralım."