Büyükelçilerle görüşmeyi bağımsızlığa aykırı bulan Erdoğan geçmişini unuttu
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun İngiltere Büyükelçisi ile görüşmesini eleştiren Erdoğan, siyasi yolculuğunun başında defalarca bu tarz görüşmeler yapmıştı.
GERÇEK GÜNDEM - SAMİ MENTEŞ
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun İngiltere Büyükelçisi Dominick Chillcott ile yediği akşam yemeği, siyasetin ana gündem maddesi olmaya devam ediyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, dün yaptığı konuşmada, İmamoğlu’nun yemeğini ve muhalefetin büyükelçilerle yaptıkları görüşmeleri hedef aldı.
Erdoğan, “Büyükelçilerin, muhalefet tarafından arzuhal haline getirilmesi Türkiye'nin bağımsızlığı için vahim bir durumdur. Türkiye'yi böyle bir duruma düşürmeye kimsenin hakkı yoktur” ifadelerini kullandı.
İbn Haldun’un, “Geçmişler geleceğe, suyun suya benzemesinden daha çok benzer” sözünden yola çıkarak, bugün Büyükelçilerle görüşen muhalefete tepki gösteren Erdoğan ve AKP’nin geçmişini hatırlamakta fayda olduğu kanısındayız.
ABD BÜYÜKELÇİSİNDEN DESTEK
Erdoğan’ın siyasi hayatının kırılma noktası, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı dönemiydi.
90’ların başında ABD’nin Ankara Büyükelçisi olan Morton I. Abramowitz, ABD dış politikalarının önemli bir uygulayıcısı. 1990'lı yılların başından beri Türkiye'de “ılımlı İslamcıların” iktidara gelmesini desteklemek uğruna girişimlerde bulunduğu sır değil.
Abromowitz; Graham Fuller ve bir başka emekli CIA yetkilisi George Fides ile beraber FETÖ lideri Fetullah Gülen'in Amerika'da oturma izni alması için kefil olmuştu.
AKP’nin kurulmasını destekleyen Abramowitz, Recep Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül'le yakın temas halinde bulunmuştu. Kariyerinin çeşitli dönemlerinde ise George Soros tarafından fonlanan sivil toplum kuruluşlarında yöneticilik yapan bir isim olan Abramowitz, Erdoğan’la 1994 yılından itibaren yakın ilişki kurmuştu. Bu ilişki sonucu Erdoğan, birkaç kez ABD’ye gitmişti.
Abramowitz, 15 Ekim 1996’da Erdoğan’ı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı makamında ziyaret etti. Ziyaretin ayrıntılarıyla ilgili basına sadece Morton Abramowitz’in, Erdoğan’a şöyle dediği yansıtıldı:
“Siz İstanbul’u yönetip yıldızınızı parlatabildiğinize göre Türkiye için de çok şey yapabilirsiniz.”
Erdoğan, İBB Başkanlığı sırasında okuduğu bir şiir nedeniyle hapis cezası aldı, cezası onanınca Pınarhisar Cezaevi’nde bir süre tutuklu kaldı.
Yargıtay’ın Erdoğan’a verilen cezayı onaması, batı dünyasının Türkiye büyükelçileri tarafından tepkiyle karşılanmıştı.
Erdoğan, 1998 yılında Yargıtay’ın hakkındaki hapis cezasına onamasından dört gün sonra 29 Eylül tarihinde dönemin ABD başkonsolosu Carolyn Huggins tarafından ziyaret edilmişti.
Huggins, görüşmenin ardından, ‘‘Demokratik yöntemlerle seçilen siyasetçilere yaptıkları konuşmalar nedeniyle verilen cezalar, Türk demokrasisine olan güveni zayıflatır’’ demişti.
Sonrasında Huggins’in açıklamasının, kendi kişisel görüşü olmadığı, bunu Washington’dan aldığı talimatla yaptığı ortaya çıkmıştı.
Dönemin ABD dışişleri sözcüsü James Foley, bir soru üzerine, Huggins’in sözlerini aynen tekrarlayıp şöyle demişti:
"Biz görüşümüzü net biçimde açıkladık. Bu görüşümüzü size tekrar okumak istiyorum. Bunu yaparken Başkonsolos Huggins’in dediklerini tekrarlayacağım: ‘Demokratik yöntemlerle seçilen siyasetçilere yaptıkları konuşmalar nedeniyle verilen cezalar Türk demokrasisine olan güveni azaltır.’ Söylediği budur ve yönetim olarak biz bunun tamamen arkasındayız."
Erdoğan’ın Pınarhisar Cezaevi’nde kaldığı dönemde çok sayıda ziyaretçisi olmuştu. Ziyaretçiler arasında büyükelçilerin olduğu ileri sürülmüştü.
SEÇİMLERDEN ÖNCE ABD ZİYARETİ
AKP’nin kurulmasına giden yolda Pınarhisar dönemi önemli bir durak. Erdoğan’ın cezaevinden çıkmasından sonra Fazilet Partisi içindeki çatlaklar büyüdü, Abdullah Gül liderliğinde; AKP’nin kurucularını oluşturacak ekip partiden ayrıldı. Erdoğan’ın siyasi yasaklı olduğu dönemde partiyi Abdullah Gül sırtladı.
Hızla büyüyen AKP’nin önündeki ilk sınav 2002 erken seçimleriydi.
2002 genel seçimleri öncesine denk gelen dönemde Erdoğan, yurtdışında birtakım ziyaretlerde bulundu. ABD’ye yaptığı ziyarette görüştüğü kişilere dair çok fazla iddia var ancak birisi görüşmeyi anlatmıştı: Dönemin Savunma Politikaları Kurulu Başkanı Richard Perle.
George W. Bush’un başkanlığı döneminde ABD Savunma Bakanlığı bünyesindeki Savunma Politikaları Kurulu'nu 2001-2003 yılları arasında yöneten Perle, Erdoğan’la 2002 ortalarında yaptığı görüşmeyi 2004 yılı başında ABD‘de American Enterprise Institute (AEI) tarafından düzenlenen bir toplantıda, artık Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı sıfatıyla salonda bulunan Erdoğan’ı konuklara tanıtırken anlatmıştı.
Perle, sözlerine şöyle başlamıştı:
“Başbakanla bundan bir buçuk yıl önce [2002 ortaları] tanıştım. Dostum Cüneyt [Cüneyt Zapsu], telefon etti ve bana belki de başbakan olacak kişiyle tanışmak isteyip istemediğimi sordu. Ben de ‘Tabii isterim’ dedim.”
Erdoğan’la iki buçuk saatlik uzun bir görüşme yaptıklarını belirten Perle, görüşmeye ilişkin kanaatini ise şu sözlerle ifade etmişti:
“O toplantıdan, başbakanın, Türkiye halkının kendilerine öncülük ettiği için şanslı olduğu bir kişi olduğuna ikna olmuş bir halde ayrıldım. Türkiye devletine inanan, Türkiye demokrasisine inanan bir kişi… Ve ülkeyi yeni bir yöne doğru götürüyor. Ne zamandır Türkiye’nin yeni bir liderliğe, genç bir liderliğe ihtiyacı vardı…”
Perle, ABD siyasetinin önemli bir alan kaplıyordu. Ronald Reagan’ın başkanlığı döneminde Küresel Strateji’den sorumlu ABD Savunma Bakan Yardımcısı olarak görev yapan Richard Perle, 1987-2004 arasında aynı bakanlık bünyesindeki Savunma Politikaları Kurulu üyesi olarak görev yaptı. Kamuoyunda “Karanlıklar Prensi” lakabıyla da bilinen Perle’ün çalıştığı çok sayıda düşünce kuruluşu arasında, neo-konservatif politikalara yön veren Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi adlı kuruluş da bulunuyordu.
Perle, 2000'lerde ABD politikalarını biçimlendiren neo-konservatif akımın öncüleri arasında yer alıyordu.
KİLİT İSİMLERLE AYNI KİTAPTA BULUŞTU
Bugün AKP Sözcülüğü görevini üstlenen Ömer Çelik, AKP’nin kuruluş süreçlerinde yer alan önemli isimlerden birisiydi.
Batıyla fikri temaslarda bulunuyordu. Bugünün Türkiye’sinde AKP tarafından düşman görülen kişi ve kurumlarla aynı yayınlarda yan yana gelebiliyordu.
Brookings Enstitüsü’nün yayınladığı bir kitabı hatırlatmakta fayda var. AKP’nin kurulduğu ilk yıllarda yayımlanan ve editörlüğünü Abramowitz’in yaptığı “Amerika Birleşik Devletleri ve Türkiye: Birbirine Muhtaç Müttefikler” başlıklı kitapta, Ömer Çelik’in yanı sıra Henri Barkey, Cengiz Çandar gibi isimler de yazılarıyla yer aldı.
Henri Barkey’in 15 Temmuz’un arkasındaki isim olarak anlatıldığını belirtip, Ömer Çelik’in yazısına geçelim…
İngilizce yayımlanan kitapta Ömer Çelik, “Türkiye ve siyasi İslam’ın kaderi” başlıklı yazısıyla yer aldı. Çelik, makalesinde, AKP’nin İsrail’e karşı sert tutumda bulunmayacağı, Milli Görüş hareketinin katı tutumundan uzak duracağı mesajlarını verdi.
ABD’nin önemli bir düşünce kuruluşundan çıkan kitapta, Çelik, AKP’nin batıya vermek istediği mesajları aktarmıştı.
BUGÜNE GELİRSEK…
Bu kadar satırın yazılmasının elbette bir amacı var.
İmamoğlu’nu ve muhalefeti büyükelçilerle görüştükleri için suçlamak, geçmişte kendi yaptıklarını da suçlamak anlamına geliyor.
Siyaset yapanların, ülkede bulunan diplomatlarla görüşmeleri AKP için ne kadar normalse muhalefet temsilcileri için de o kadar normal.
“Yok, görüşmeler normal değil” diyorsanız, yukarıda sadece küçük bir tarihi hatırlatma yer alıyor. Dönüp, yeniden okuyabilir, normalin dışına çıkanlara karar verebilirsiniz.