Cemal Kaşıkçı cinayetinin yıl dönümü: Hangi sorular yanıtsız kaldı?

Abone ol

2 Ekim 2018'de Suudi Arabistan'ın İstanbul Başkonsolosluğu'nda öldürülen Cemal Kaşıkçı'nın cinyayetinin üzerinden bir yıl geçti.

BBC Türkçe'den Ece Göksedef, bir yıl boyunca yanıt bulamayan soruları inceledi.

Suudi Arabistan vatandaşı gazeteci Cemal Ahmet Kaşıkçı geçen yıl 2 Ekim'de ülkesinin İstanbul Başkonsolosluğu'na girdi. Bir daha da kendisinden haber alınamadı.

Kaşıkçı'nın Suudi Arabistan'dan gönderilen bir tim tarafından öldürüldüğü ortaya çıktı. Cesedi, tüm aramalara rağmen bulunamadı.

Türkiye'ye göre cinayetten, dolaylı da olsa Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed Bin Selman sorumlu.

Geçen bir yılda hem Ankara, hem Kaşıkçı'nın Suudi Arabistan yönetimine yönelik muhalif yazılarının yer aldığı Washington Post gazetesinin yazarları, hem de gazetecinin nişanlısı Hatice Cengiz, uluslararası soruşturma açılması ve Suudi yetkililerin uluslararası mahkemelerde yargılanmaları için kamuoyu oluşturmaya çalıştı.

Bu süreçte en önemli rolü, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) sayesinde cinayetin ses kayıtlarına sahip olan Ankara üstlendi.

MİT yetkilileri, ses kayıtlarını ABD'nin ve İngiltere'nin dış istihbarat servisleri CIA ve MI6'nınkiler de dahil olmak üzere, bazı Batı ülkelerinin istihbarat yetkililerine dinletti.

MİT yetkilileri, cinayetin işlendiğinin ortaya çıkmasının ardından her gün elde ettikleri bilgileri Cumhurbaşkanlığı ile de paylaştılar.

Cumhurbaşkanlığı da, elindeki bilgileri uluslararası ve yerel basına sızdırarak konuyu gündemde tutma politikası izledi.

Birleşmiş Milletler (BM) de devreye girerek cinayetle ilgili bir rapor hazırladı. Ses kayıtlarını dinleyen ve konuyla ilgili detaylı bir araştırma yapan BM Keyfi ve Yargısız İnfazlar Raportörü Agnes Callamard da, cinayeti işleyen Suudi yetkililerin bunu Veliaht Prens Muhammed Bin Salman'dan habersiz yapamayacağı sonucuna vardı.

Callamard raporunda da bu noktanın altını çizdi ve cinayetin sorumlularının uluslarası mahkemelerde yargılanmaları çağrısında bulundu. Ancak bu çağrılar henüz karşılık bulmadı.

11 Suudi yetkili, ülkelerinin başkenti Riyad'da mahkemeye çıktı. Ancak olayın asıl sorumlusu olduğu iddia edilen, Muhammed Bin Salman'a en yakın isimlerden Suud el Kahtani yargılanmadı.

Yargılama süreci basına kapalı gerçekleştiği için detaylar henüz bilinmiyor.

Peki, bir yıllık süreçte birçok detayına ulaştığımız cinayetle ilgili hangi soru işaretleri henüz yanıt bulmadı?

1- Cemal Kaşıkçı'nın cesedi nerede?
Kaşıkçı 2 Ekim günü 13:14'te konsolosluğa girerken güvenlik kameralarında görülüyor.

Cinayeti işlediği tahmin edilen Suudi adli tıp ve istihbarat görevlileri ise daha erken saatlerden itibaren konsolosluktaydı.

O gün Türk istihbaratı tarafından alınan ses kayıtlarını dinleyenlerin farklı haber kuruluşlarına verdiği bilgiye ve BM raporuna göre, Mahir Abdülaziz Mutreb ile adli tıpçı Salah Muhammed Tubeyki arasında, "kadavraların kesilmesi, gövdenin torbalara koyulması" üzerine bir konuşma geçiyor.

Ses kayıtlarını dinleyen İngiliz hukukçu Barones Helena Kennedy, BBC'ye Tubeyki'nin bu konuşmalar sırasında "Hayatımda ilk kez, parçaları yerde ayırmak zorunda kalacağım. Kasap bile olsan, kesebilmek için hayvanı asarsın" dediğini anlattı.

Kennedy'nin BBC'ye verdiği bilgiye göre bu işlemler için konsolosluğun üst katında bir ofis hazırlanarak plastik bir örtüyle kaplandı.

Kaşıkçı binaya girdikten sonra ise kendisine iğne yapıldığı ve ardından öldürülerek parçalara ayrıldığı tahmin ediliyor.

Yine güvenlik kamerası görüntülerine göre, valiz ve plastik torbalar taşıyan üç kişi, konsolosluk araçlarıyla saat 15:00 civarında binadan ayrıldı. 15:53'te iki kişi daha konsolosluktan ayrıldı.

Hem Türk istihbaratına hem de Callamard'a göre, bu valizlerde ve plastik torbalarda vücut uzuvları vardı.

Türkiye'ye farklı zamanlarda gelen 15 Suudi yetkili 2 Ekim akşamı, henüz Kaşıkçı'nın öldürüldüğü ortaya çıkmamışken İstanbul'dan ayrıldı. Eğer vücut uzuvları plastik torba ve valizlerdeyse, aynı akşam Türkiye dışına çıkarılmış olabileceği tahmin ediliyordu.

Cinayetin ardından hazırlanan ve basına yansıyan emniyet raporunda, uçağa binecek şahısların Genel Havacılık Terminali'ne girdikleri an yanlarında bulundurdukları valizlerin X-RAY cihazından geçip geçmediğinin kontrolünün de yapıldığı belirtiliyor ve şu bilgilere yer veriliyordu:

"X-RAY güvenlik görevlisine 'Bu bagajlarda parçalanmış vücut parçalarının olması durumunda bunun cihazlardan geçtiği esnada görülüp görülemeyeceği' sorulduğunda güvenlik görevlisi, vücut parçalarına ait izlerin mutlak suretle cihazdan görülebileceği, dolayısıyla 7 yolcuya ait bagajlarda herhangi bir olumsuz görüntünün olmadığını beyan etmiştir."

Kaşıkçı cinayetiyle ilgili İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın başlattığı soruşturma da, cesedin bulunmasıyla ilgili bir sonuç doğurmadı.

Suudi Arabistan, konsolosluğun ve konsolosun rezidansının aranması için iki hafta sonra Türk polisine izin verdi. Binaların hem içinde hem bahçelerinde, buna ek olarak konsolosluğun araçlarında yapılan incelemeler sonuçsuz kaldı.

Cesedin konsolosluğun bahçesindeki kuyuya atılmış olabileceği ihtimaline karşı, sokaktaki kanalizasyonda robot kameralarda inceleme de yapıldı.

Cesedin yeriyle ilgili bir kanıt bulunmasa da, 31 Ekim günü bir açıklama yapan savcılık, "Kaşıkçı'nın boğularak öldürüldüğü ve önceden yapılan planlama doğrultusunda cesedinin parçalanarak yok edildiğini" belirtti.

"Yok etmek" ifadesiyle ilgili ise detay verilmedi.

15 Kasım'da ise Suudi Arabistan Başsavcılığı Sözcüsü ve Başsavcı Yardımcısı Şulan el Şalan, Kaşıkçı cinayetiyle ilgili olarak 11 kişinin gözaltına alındığını açıklarken "Kaşıkçı'nın çıkan arbedenin ardından zehirli iğne yapılması sonucu öldürüldüğünü ve cesedinin de parçalara ayrılarak, başkonsolosluk binasından çıkartıldığını" söyledi.

Kaşıkçı'nın cesedinin nerede olduğu, cinayetin üzerinden bir sene geçmesine rağmen hâlâ bilinmiyor.

2- Kaşıkçı'nın öldürülmesi emri ne zaman verildi?
59 yaşındaki Cemal Kaşıkçı nişanlısı Hatice Cengiz'le evlenmek için başvurduğunda, vatandaşı olduğu ülkenin konsolosluğundan boşandığına dair belge alması gerektiğini öğrendi.

Bunun üzerine 28 Eylül 2018 Cuma günü Kaşıkçı, Suudi Arabistan'ın İstanbuş Başkonsolosluğu'na giderek talebini iletti.

Nişanlısı Cengiz, Kaşıkçı'yı dışarıda bekliyordu ve anlattığına göre Kaşıkçı'ya içeride kahve ettiler. Kaşıkçı, nişanlısına "kendisini gördüklerinde çok şaşırdıklarını ve iyi davrandıklarını" anlattı. Belgenin birkaç gün içinde hazır olacağını ve telefon geldiğinde gidip alabileceğini söyledi.

Beklenen telefon 2 Ekim sabahı geldi.

Ancak bu iki tarih arasında Suudi Arabistan'ın İstanbul Başkonsolosluğu ile Riyad arasında yapılan bazı telefon görüşmeleri, Türk istihbaratının eline geçti.

Cinayetten sonra dinlenen telefon kayıtlarına göre, Kaşıkçı'dan "aranan kişi" olarak bahsediliyordu.

Bu konuşmalar sırasında Riyad'dan "özel bir operasyon" için konsolosluk çalışanlarına emir verildi.

Ardından 1 Ekim günü, ikisi Muhammed Bin Salman'ın ofisinde çalışan üç Suudi istihbarat yetkilisi İstanbul'a geldi.

2 Ekim'in ilk saatlerinde de özel bir jetle, aralarında adli tıp uzmanlarının da olduğu dokuz Suudi yetkili İstanbul'a geldi.

2 Ekim günü gelen telefonun ardından boşanma belgesini almak üzere konsolosluğa giden Kaşıkçı'yı, burada bu 12 kişilik timin öldürdüğü tahmin ediliyor.

Ancak cinayetin kararının, Kaşıkçı'nın 28 Eylül günü konsolosluğa gidişiyle mi alındığı bilinmiyor.

Bir zamanlar Suudi kraliyet ailesine çok yakın olan ancak son dönemde muhalif yazıları sebebiyle "aranan" Kaşıkçı'yı öldürme kararının daha önceden alınmış olabileceği ihtimali üzerinde de duruluyor. Bu durumda Kaşıkçı'nın konsolosluğa gitmesi, bu kararı daha önce almış olan Suudi yetkilileri harekete geçirmiş olabilir.

3- Kaşıkçı cinayetiyle ilgili olarak Riyad'dan neden çelişkili açıklamalar geldi?
Kaşıkçı 2 Ekim'de girdiği konsolosluk binasından çıkmayınca Ankara, Suudi yetkililerden bilgi talep etti.

Olayın hemen ardından Kaşıkçı'nın konsolosluktan çıktığını iddia eden Suudi yetkililer, ardından yanlışlıkla öldürüldüğünü savundu. Son olarak da cinayetten kendilerinin haberi olmadığını söyledi.

Yaklaşık bir buçuk ay içinde arka arkaya gelen çelişkili ifadelerle ilgili ise, ismini vermeden Reuters'a konuşan bir yetkili, olayın sorumlularının kendilerini yanlış yönlendirdiğini söyledi.

'Konsolosluktan ayrıldı'

Olaydan tam bir gün sonra isimsiz olarak Reuters haber ajansına konuşan bir Suudi yetkili, "Kaşıkçı'nın konsoloslukta ya da Suudi gözetiminde olmadığını" söyledi.

Suudi Arabistan İstanbul Başkonsolosluğu ise Kaşıkçı'nın "konsolosluk binasından ayrıldıktan sonra" kaybolduğunu öne sürdü.

Bu açıklamalara benzer bir açıklama, 5 Ekim günü Veliaht Prens Muhammed bin Salman'dan geldi. Bloomberg'e konuşan Muhammed Bin Salman, Kaşıkçı'nın konsolosluktan çıkmış olduğunu ve ülkesinin İstanbul Başkonsolosluğu'nu Türk yetkililere açabileceğini söyledi. Prens Salman röportajda "Anladığım kadarıyla içeriye girdi ve birkaç dakika ya da bir saat sonra dışarı çıktı. Emin değilim" dedi.

6 Ekim'de de Suudi Arabistan İstanbul Başkonsolosu Muhammed al Otaibi, konsolosluğunun kapılarını Reuters ajansına açtı. Binanın içini muhabirlere gezdiren Otaibi, "Kaşıkçı burada değil" dedi. Uteybi, 16 Ekim'de ülkesine döndü.

'Konsoloslukta çıkan bir kavga nedeniyle öldü'

Türkiye Cumhurbaşkanlığı'nın her gün basına verdiği bilgilerle cinayetin işlendiğine dair uluslararası kamuoyu oluşmasının ardından, Riyad'dan cinayetin işlenmiş olduğuna dair ilk açıklama 19 Ekim akşamı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Cuma gecesi Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdülaziz'i aramasından dakikalar sonra yapıldı.

Suudi Arabistan devlet televizyonu, Kaşıkçı'nın kaybolmasıyla ilgili resmi soruşturmanın ilk sonuçlarının, Kaşıkçı'nın konsoloslukta çıkan bir kavga nedeniyle öldüğünü gösterdiğini duyurdu.

Suudi Arabistan Başsavcısı da 20 Ekim'de yaptığı yazılı açıklamada, "İstanbul'daki Suudi Konsolosluğu'nda onunla (Cemal Kaşıkçı) ve onunla buluşan kişiler arasında tartışma çıktı. Bu da kavga ve yumruklaşmaya ve Cemal Kaşıkçı'nın ölümüne yol açtı. Ruhu şad olsun" dendi.

Aynı gün Reuters haber ajansına konuşan üst düzey Suudi bir yetkili de hükümetin yurt dışında yaşayan muhalif isimleri ülkeye geri getirmeyi amaçlayan bir girişim başlattığını ve bu kapsamda Kaşıkçı için 15 kişilik bir heyet oluşturulduğunu söyledi.

21 Ekim'de üst düzey ilk açıklama Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Adil el Cubeyr'den geldi.

Cubeyr, Kaşıkçı'nın öldürüldüğünü kabul etse de yönetimin bilgisi dışında bunun olduğunu savundu. "Bu korkunç bir hata. Bu korkunç bir trajedi. (Ailesine) başsağlığı diliyorum. Acılarını paylaşıyoruz" dedi.

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Süleyman bin Selman'ın bu cinayetten öncesinde "haberinin olmadığını" söyleyen Cubeyr, Kaşıkçı'nın nasıl öldürüldüğünü ve cesedin de nerede olduğunu bilmediklerini aktardı.

'Önceden planlanarak öldürüldü'

Olayın üzerinden 20 günden fazla bir zaman geçtikten sonra, Suudi Arabistan Başsavcısı Suud Muceb, "Türkiye'den gelen bilgiler, Kaşıkçı davasındaki şüphelilerin cinayeti önceden planladığını gösteriyor." açıklaması yaptı.

15 Kasım'da ise yine Suudi Arabistan Başsavcılığı'ndan bu açıklamayla çelişkili bir açıklama daha geldi.

Suudi Arabistan Başsavcılığı Sözcüsü ve Başsavcı Yardımcısı Şulan el Şalan, Türkiye'ye gönderilen heyetin görevinin, Kaşıkçı ile müzakere ederek, geri dönmesini sağlamak olduğunu söyledi.

Şalan, Kaşıkçı'nın çıkan arbedenin ardından zehirli iğne yapılması sonucu öldürüldüğü ve cesedinin de parçalara ayrılarak, Başkonsolosluk binasından çıkartıldığını söyledi.

Cinayetinin üzerinden neredeyse bir yıl geçtikten sonra, Muhammed Bin Selman'ın Aralık 2018'de PBS kanalına verdiği bir röportajda, Kaşıkçı cinayetiyle ilgili ifadeleri ortaya çıktı.

"Cemal Kaşıkçı cinayetini işleyenlerin kendi sorumluluğunda olduğunu" kabul etti ancak cinayetten haberi olduğu iddialarını reddetti. Zanlılar kendi gözetimi altında olduğu için "cinayet benim gözetimim altında oldu" dedi.

Ancak muhabirin, kendisi için çalışan kişilerin, kendisinden habersiz nasıl devlete ait özel uçaklara bindiği sorusuna "Bana bağlı çalışan görevliler, bakanlarım var, bu işlerden onlar sorumlu. Bunu yapma yetkileri var" yanıtını verdi.

4- Suudi Arabistan'daki yargılamalarda ne oldu?

Türkiye'nin Suudi Arabistan'ın Ankara büyükelçisini birkaç defa Dışişleri Bakanlığı'na çağırarak bilgi istemesi sonrası, Türkiye ile Suudi Arabistan Kaşıkçı'nın akıbetine ilişkin soruşturmada işbirliği yaptı.

Riyad'dan soruşturmayla ilgili ilk açıklama 19 Ekim'de geldi. Bu açıklamada Kaşıkçı'nın "çıkan arbede sonucu öldürülmüş olabileceği" söyleniyor ve 18 kişinin gözaltına alındığı bilgisi veriliyordu.

Suudi Arabistan devlet televizyonuna göre, Suudi istihbarat şefi Ahmet el Asiri ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman'ın üst düzey danışmanlarından Suud el Kahtani de soruşturma kapsamında görevden alındı.

Gerekçesi açıklamada şu ifadelerle yer aldı:

"Asiri'nin görevlendirdiği heyetin, nişanlısı Hatice Cengiz ile evlenmek için gereken bir belgeyi almak üzere Suudi Arabistan'ın İstanbul Başkonsolosuluğu'na giden Kaşıkçı ile burada buluşması planlandı.

"Verilen talimatlar uyarınca Kaşıkçı'nın şiddet kullanılmadan ülkeye geri dönmeye ikna edilmesi öngörülüyordu. Asiri konuyu Kaşıkçı'yı Londra'da birlikte çalıştıkları dönemden tanıyan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman'ın danışmanlarından Saud el Kahtani'ye aktardı. Kahtani de Kaşıkçı'nın geri dönüşüyle ilgili detayları müzakere etmek için bir kişiyi görevlendirdi."

Türkiye kendi soruşturmasını yürütmeye devam ederken, Suudi Arabistan Başsavcısı Muceb Ekim ayı sonunda İstanbul'a giderek, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı İrfan Fidan'la görüştü.

15 Kasım'da Suudi Arabistan Başsavcılığı Sözcüsü ve Başsavcı Yardımcısı Şulan el Şalan, Kaşıkçı cinayetiyle ilgili olarak tutuklanan kişi sayısının 21 olduğunu söyledi.

11 kişinin soruşturmasının tamamlandığını, mahkeme önüne çıkartılacağını ve beşinin de idam istemiyle yargılanacağını açıkladı.

Diğer 10 kişi ve olayla muhtemel bağlantılarıyla ilgili soruşturma ise, bilindiği kadarıyla halen devam ediyor.

Ancak bu 11 kişi arasında Kahtani yer almıyor. Hatta, kendisine yönelik doğrudan bir suçlama yöneltilmeyen Kahtani'nin, mahkemeye ifade vermeye de çağrılmadığı biliniyor. Ailesiyle birlikte inzivaya çekildiği ve Veliaht Prens'le iletişiminin devam ettiği tahmin ediliyor.

El Şalan, Kasım ayındaki açıklamasında Kahtani hakkındaki soruşturmanın devam ettiğini ve sona erene kadar seyahat yasağı getirildiğini söylemişti.

5'i hakkında ölüm cezası istenen 11 kişi, Ocak ayında Riyad'da mahkemeye çıktı. Mutreb ve Dr. Tubeygi de bu kişiler arasındaydı.

3 Ocak'ta yapılan basanı kapalı duruşmaya, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin daimi beş üyesinin (ABD, İngiltere, Fransa, Rusya ve Çin) büyükelçiliklerinin temsilcileri katıldı. Ancak Agnes Callamard duruşmaya alınmadı.

11 kişi hakkındaki davanın ve 10 kişi hakkında süren soruşturmanın seyri hakkında herhangi bir bilgi paylaşılmadı.

5 - Birçok ülkenin cinayete tepki göstermesine karşın, sorumluları uluslararası mahkemede yargılama çağrıları neden yanıtsız kaldı?
Riyad'dan Kaşıkçı'nın öldürüldüğüne dair ilk açıklama geldikten sonra, birçok ülke en üst düzeyde cinayeti kınadı.

Almanya Başbakanı Angela Merkel yayımladığı yazılı açıklamada, Suudi Arabistan'ı "mümkün olan en güçlü şekilde" kınadı. "Suudi Arabistan'dan ölümü hakkında şeffaf olmasını bekliyoruz. İstanbul Konsolosluğu'nda olanlar hakkında bilgi yetersiz" ifadelerini kullandı.

Bir gün sonra da İngiltere, Fransa ve Almanya yaptıkları ortak açıklamayla Suudi Arabistan'a Kaşıkçı'nın öldürülmesiyle ilgili tüm ayrıntıları ortaya çıkarma çağrısı yaptı.

Açıklamada, Suudi Arabistan'ın güvenilir olması için olayla ilgili tezlerini somut kanıtlarla desteklemesi gerektiği vurgulandı.

Ancak Avrupa ülkelerinin tepkisi, "kınama açıklamaları ve şeffaf soruşturma çağrılarıyla" sınırlı kaldı.

Riyad'da 23-25 Ekim tarihleri arasında yapılan ve "Çölün Davosu" olarak nitelendirilen "Future Investment Initiative" (Geleceğe Yatırım Girişimi) adlı konferansa, birçok ülke Kaşıkçı cinayeti sebebiyle katılmadı.

Fransa'dan ise, olayın üzerinden yaklaşık bir buçuk ay geçtikten sonra, 11 kişinin tutuklandığı ancak Veliaht Prens'in cinayetle ilgili bilgisi olmadığı yönündeki açıklamanın ardından, "Suudi Arabistan'ın açıklamasını doğru yönde atılmış bir adım olarak görüyoruz" desteği geldi.

ABD'den "müttefiki Suudi Arabistan'a" destek
ABD Başkanı Donald Trump'ın "endişe" açıklamaları ise, bir süre sonra yerini "Muhammed Bin Selman'a inandığını belirten" açıklamalara bıraktı.

Trump, Beyaz Saray'da gazetecilere yaptığı açıklamada, "Bununla ilgili endişeliyim. Bu konuyu duymak hoşuma gitmiyor. Şu anda bununla ilgili hiç kimse hiçbir şey bilmiyor" dedi.

ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ise 16 Ekim'de Suudi Arabistan'da Kral Selman ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman ile görüştü.

Pompeo, görüşmeler sırasında "Biz güçlü ve eski müttefikleriz. Zorluklara birlikte göğüs gereriz" dedi.

Ardından da Ankara'ya giderek Cumhurbaşkanı Erdoğan, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, MİT müsteşarı Hakan Fidan ve Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın ile görüştü.

Aynı sıralarda ABD Başkanı Trump, paylaştığı Twitter mesajında Prens Selman'la konuştuğunu, Prens'in Kaşıkçı'nın akıbetine ilişkin bilgi sahibi olmadığını söylediğini yazdı.

Suudi Arabistan'ın, gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın 2 haftadan uzun süredir kayıp olmasıyla ilgili olarak tüm gerçekler bilinene dek kınanmaması gerektiğini söyleyen Trump, Suudi Arabistan'a, adaletin temel prensibinin aksine "Masum olduğunu ispatlayana dek suçlusun" denildiğini savundu.

Trump yönetiminin Prens Selman'ı koruyan tutumu karşısında Türk istihbaratı, elindeki ses kayıtlarını ABD istihbaratı CIA de dahil birçok istihbarat örgütüyle paylaştı.

10 Kasım'daki konuşmasında Erdoğan, "Biz tapeleri verdik, Suudi Arabistan'a da verdik, Amerika'ya da verdik, Almanlara, Fransızlara, İngilizlere, hepsine verdik. Buradaki konuşmaları filan onlar da dinlediler, biliyorlar. Bunu sağa sola çarpıtmaya gerek yok" dedi.

Amerikan istihbaratı, Kaşıkçı'ya yönelik böylesi bir operasyonun, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman'ın onayı olmadan gerçekleştirilemeyeceği görüşüne vardı.

ABD Kongresi, Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın öldürülmesinden kimin sorumlu olduğuna dair rapor istedi. Ancak Başkan Trump, yasalarda öngörülen 120 günlük sürenin dolmasına rağmen bu talebe yanıt vermedi.

Bazı senatörler Trump'ın bu tavrına ve Prens Selman'ı korumasına tepki gösterse de henüz bir sonuç alınamadı.

Trump, Prens Bin Selman'ı doğrudan suçlamayı reddederken ABD Hazine Bakanlığı, cinayetle bağlantılı oldukları iddiasıyla Suudi Arabistan vatandaşı 17 kişiye yaptırım uygulama kararı aldı.

Amerikan Hazine Bakanı Steven Mnuchin, "Yaptırım uygulamaya başladığımız Suudi yetkililer, Cemal Kaşıkçı'nın korkunç cinayetinde rol oynamış kişilerdir. ABD'de yaşayan ve çalışan bir gazeteciyi hedef alan ve vahşi şekilde öldüren bu kişiler, eylemlerinin doğurduğu sonuçlarına katlanmalıdır" dedi.

Yaptırım uygulanan kişiler arasında Veliaht Prensi Muhammed bin Selman'ın Kaşıkçı cinayetinin ardından görevden alınan danışmanı Saud el Kahtani ve Suudi Arabistan'ın eski İstanbul Başkonsolosu Muhammed Uteybi de yer alıyor.

Bu sırada Ankara, soruşturmanın Riyad'da uluslararası gözlemcilere kapalı olarak değil; uluslararası alanda yapılması gerektiğini savunuyordu.

"Artık uluslararası soruşturmanın gerekli olduğunu görüyoruz" diyen Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'na Suudi mevkidaşı Adil el Cubeyr, kendi soruşturmalarını yürüttüklerini ve uluslararası soruşturmaya gerek olmadığını söyleyerek yanıt verdi.

Callamard'ın BM İnsan Hakları Konseyi için hazırladığı ve Haziran ayında kamuoyuna açıkladığı rapor da cinayetle ilgili olarak kesin bir sonuca varıyor.

Raporda, "Uluslararası hukuka göre, bu suç bir devlet cinayetidir. Başka bir şey olarak nitelendirilebileceğine dair herhangi bir işaret bulunmamaktadır" denildi.

BM Özel Raportörü Agnes Callamard, masumiyetini ispat edene dek, Veliaht Prens Muhammed bin Selman'a ekonomik yaptırımlar uygulanmasını tavsiye etti. Tavsiyelerinin başında da Muhammed bin Selman'ın yurt dışındaki mal varlıklarının dondurulması geliyor.

Callamard ayrıca Kaşıkçı cinayetiyle ilgili olarak Suudi Arabistan'ın başkenti Riyad'da süren ve 11 kişinin yargılandığı davanın da, şu ana kadar uluslararası standartlardan uzak olduğunu ve mevcut haliyle bu davanın son bulması gerektiğini söyledi.

Ancak bugüne dek ne Ankara'nın, ne BM raportörünün "uluslararası yargılama" çağrıları sonuç verdi.

Telegraph: Boris Johnson dört yıl için iki sınır önerecek Dünya Hong Kong'daki protestolarda polis bir kişiyi göğsünden vurdu Dünya Hüsnü Mahalli: Ankara, çözüme yanaşır gibi davranmıyor; çünkü... Dünya Ukrayna lideri Zelenskiy'in danışmanı: Robotla ilişkiye girmek isterdim Dünya