ÇHD davasına Selçuk Kozağaçlı'nın sözleri damga vurdu: 'Dosyanın bu şekilde çökmesine rızam yok'
Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) davasının duruşması bugün görüldü. Duruşmada ÇHD Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı'nın ifadeleri dikkat çekti.
Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı, Barkın Timtik, Özgür Yılmaz ve Oya Aslan’ın tutuklu, 18 avukatın tutuksuz yargılandığı dava 9 yıldır sürüyor.
Avukatlara örgüt üyeliği ve örgüt yöneticiliği suçlamalarının yöneltildiği davanın, ana delillerden biri olarak gösterilen Hollanda/Belçika belgeleri adı verilen dijitallerin, yasadışı DHKP-C örgütünün iç yazışmaları ve notlarından oluştuğu ileri sürülüyor.
Gülen yapılanmasının üyesi olduğu iddia edilen ve hala firari olan savcı Adem Özcan'ın 2013 yılında hazırladığı iddianamede, sanıklar hakkında Hollanda/Belçika belgeleri adı verilen dijitallerde bulunan notlar suç unsuru sayılıyor.
Ancak bugün, bahsi geçen dijitallere ele geçirildikten 19 ay sonra eklemeler yapıldığı ortaya çıktı.
Davanın yeni duruşması, Silivri Hapishane Kampüsü'nde saat 12:00'de Kozağaçlı'nın beyanları ile başladı. Tutuklu avukat, şunları söyledi:
"Dünya üzerinde hiçbir ceza davası bu kadar güvende değildir. Bu kadar kalabalık bir avukat heyeti tarafından güven altına alınmamıştır. Bendeki listeye göre 20'den fazla avukat örgütünü temsilen 60'ın üzerinde yurtdışından temsilci buradalar. Onlara teşekkür ediyoruz."
Mesleğimizin temsilcileri, baro başkanlarımız, avukatlarımız buradalar. Burada bulunan tüm meslektaşlarımıza teşekkür ediyorum. 20 ülkeden 60 yabancı avukat gelince uluslararası bir komplo altında hissedebilirsiniz. Hayır sayın Başkan, biz buna enternasyonal dayanışma diyoruz.
Dün ancak meslektaşlarımızla bir araya gelebildik. Biz son 15 günümüzü Amasra Maden Katliamı'nın evraklarını inceleyerek geçirdik. Bu dosyanın müdafileri Amasra'da mücadele ediyorlar. Onlarla gurur duyuyorum.
Gelip bana dediler ki; 'ATK raporunu inceledik, bizce savunma yapmamalısın. Ortaya çıkan mesele, değil savunma yapmaya, bir yargılama yapmaya imkan vermiyor. Dosya çöktü tamamen.'
'DOSYANIN BU ŞEKİLDE ÇÖKMESİNE RIZAM YOK'
Dosyanın bu şekilde çökmesine benim rızam yok. 10 yıldır biriktirdiklerimi mahkeme heyetine anlatmadan vazgeçemeyiz. 2013'te şöyle söylemişiz: 'Burada bulunmamızın, ölü veya sağ, yoksullarla ilgisi var. Biz avukatız: Kendimiz için asaleten ve konuşamayanlar için vekâleten konuşacağız.'
2014'te Sadece duruşmadaki beyanlarımızdan kitap bastırmıştık. Bu işlere çalışırken fark ettim ki, beyanlarımızın olduğu kitap Gaziantep 4. Sulh Ceza Mahkemesi tarafından toplatma ve el koyma kararı verilmiş. Dosyasındaki sorgular yasaklanmış ve toplatılmış bir dava.
Bu toplatma kararında, her şeyi toplatma kararı vermişler. Her şeyi toplatamazlar, sizin sorgunuz hala yerinde duruyor. Derneklerimizin, bürolarımızın ve evlerimizin basılmasından itibaren 2 ay eksikle 10 yıl geçmiş.
18 Ocak 2013 tarihinde Beyrut’tan yaptığım basın açıklamasında önce neden böyle bir saldırının hedefi olduğumuzu anlatıp; yaptığımız işleri, yürüttüğümüz davaları sıralayan bir liste sunduktan sonra şöyle söylemişim:
'Bizi tutuklamak mı istiyorsunuz? Savcılıklarda ve mahkemelerdeki hukukçu profili bu iken elbette yapabilirsiniz. Ama biz tutuklandık diye bu işler yapılmaz sanıyorsanız çok yanılırsınız.'
Biz bir avukatlık kültürü, geleneğiyiz. Bizi tutuklayarak madenci öldüremezsiniz. Biz oraya gider onları tespit eder, cezalandırılmalarını sağlarız.
Yine 2013'te potansiyel davanın içeriğine ilişkin bir tahminde de bulunmuşum: '(…) değil bizi endişelendirecek ciddiyette bir suçlama, eli yüzü düzgün bir komplo bile kuramadıklarını zaten tahmin ediyorum. Geliyorum.'
O dönem neden oradaydım? 2013'ün Şam'ını hatırlayın. Suriye'ye saldıran 100 silahlı cihatçının 75'i Türkiye'den geçiyordu. Malvarlıkları, müzeleri, fabrikaları yağmalanıyordu. İmalat seri numaralarını Antep'te, Mersin'de bulduk. İnsanlar yardım istemek için, Suriye'ye dost olan kimse yok mudur diye sormak için bizleri çağırdılar. Yağmalanıp Türkiye'ye taşınmış malvarlıklarını gösterdiler. Kafa kesmeleri, çocuk kaçırmaları, tecavüzleri saymıyorum.
'PORTEKİZLİ MESLEKTAŞLARIM 'GİTME, KAPI KIRAN SANA NE YAPMAZ' DEDİLER'
5 kere hakkımda yakalama kararı çıkarıldı. Yine büroma saldırdılar, özel harekat polisleriyle kapılarımızı kırdılar. O sırada Lizbon'daydım. Portekizli meslektaşlarım 'Gitme, kapı kıran sana ne yapmaz' dediler. Teşekkür edip gelip büroma konulan mührü söktüm.
Bir kere mühür vurulmasına izin verirseniz, bir kere o mührü kırmazsanız yaparlar. Kıracağız o mühürleri. Mühür vurulan Çağdaş Hukukçular Derneği'ne vurulan mührü de meslektaşlarımız söktüler. ÇHD tüm gücüyle ayakta. Mührü vuranların akıbeti nedir bilemiyorum.
Dediler ki bir kez daha, adı evraklarda geçiyor, bir yakalama kararı daha. Atladım, adliyeye gittim ve İstanbul Cumhuriyet Savcılığı yetkisizlikle Ankara'ya gönderdi. Oradan da takipsizlik verildi. İtiraz bile edilmeden kesinleşti. Aynı evraklar.
Meslektaşlarımı gözaltına alırken, büromun kapısını kırdılar, evraklarımıza el koydular. 'Beni niye almıyorsunuz' dedim, 'Seni alınca çok gürültü kopuyor, seni sonra alacağız' dediler.
'61 GÜN BOYUNCA ÇAĞLAYAN'IN KAPISININ ÖNÜNDE YATTIM, 'KAÇMA ŞÜPHESİ VAR' DEYİP TUTUKLADILAR'
Normalde Ankara'da yaşıyorum. 61 gün boyunca Çağlayan'ın kapısı önünde yattım. Savcılara 'buradayım' dedim. 61. günün sonunda kaçma şüphesi var deyip tutukladılar.
Şam'dan geldiğimde de 'kaçma şüphesi var' dediler. 'Ben geldim, beni mi arıyorsunuz, hayırdır' dedim. Mahkeme heyetinin kendisi kaçtı, ertesi güne sahte bir heyet oluşturup ertesi gün beni tutukladılar. Ben kaçmıyorum. Ancak beni görünce önündeki evrakı bırakıp kaçanlar var. Bunları tescilli ahmaklık olduğu için anlatıyorum.
Bu evraklar yok hükmünde olduğuna göre, benim sürekli yanınıza geliyor olmam da tescilli ahmaklık. Bütün bu hikayenin üzerine 15 kez kaçma şüphesi var diyorsanız, burada ne olduğu da açık, burada çalışmayan bir şey var.
'DAVA DOSYASI DİYE ÖNÜMÜZE KOYDUKLARI ŞEYİ GÖRÜYORSUNUZ'
Uçağa atlayıp ülkeye dönmeden önce yaptığım her iki tahmin de tutmuş görünüyor. Üyesi olmaktan büyük onur duyduğum ve halen genel başkanlığını yürüttüğüm Çağdaş Hukukçular Derneği, hâlâ bu ülkenin en büyük bağımsız gönüllü avukat örgütü; arkadaşlarım önlerindeki her işi bizden güzel yapıyorlar ve dava dosyası diye önümüze koydukları şeyi görüyorsunuz, artık sizin önünüzde.
Bu toplatılan sorgumuzu okudum hazırlık yaparken. 11.5 ay tutuklu kalmışız metni kaleme aldığımızda. Çok öfkeliymişiz o dönem. Şimdi 76 aydır tutukluyuz, geriye bakınca gülümsüyorum ne öfkeymiş diye. Bu saçmalığı hangi raddeye vardırabileceğiniz hakkında öngörüm tutmamış. 10 yıldır aynı saçmalığı sürdürüyorsunuz. Tutturdum dersem gerçek olmaz.
'NEDEN BİR DAVA 10 YIL SÜRER?'
Neden bir dava 10 yıl sürer sayın Başkan? Mesela şu yukarıda görülen çok sanıklı dosya. Dosyaya bakın, 200 sanık, 3 gün dahi ara veremiyorlar. 35 gündür üst üste duruşma yapıyorlar.
Ne kadar sürdü biliyor musunuz yukarıda sürdürülen dava? Bozmadan sonra 6 ay içinde bitecek. Bu dava neden 10 yıl sürer? Çünkü tuttuğunuz dal çürük, elinizi attığınızda elinizde kalacak. Kimse bu dosyayı bitirecek kişi olmak istememiş. Çok iş yaptık deseniz, tanıklarımızı dinlemediniz. Savcı kendi tanıklarını bile dinletmek istemiyor. Çünkü gerçek insan bile değiller. Sorsalar, polis 'biz bulamadık öyle bir kişi' diyecek. Hazırlığa 14 tanık yazıp, 6.5 yıl tutuklu tutacaksınız ama tanıkları dinlemeye gelince, 'Gerek yok' diyeceksiniz. Bunları dinlemeye bile cesaret edemiyorsunuz, akıbetini dahi soramıyorsunuz tekit müzekkerelerinizin.
'AÇIKÇA İTİRAF EDEBİLMENİZİ BEKLEMİYORUZ'
Cemaat ile devamlılığınızı açıkça itiraf edebilmenizi beklemiyoruz. Ancak bu kopuntu yokmuş gibi davranamazsınız. Duruşma savcıları,arada gerçekleştiği varsayılan skandal kopuntuya rağmen,iddianame savcısının basit,açık ve aslında hukuksal açıdan işe yaramaz olduğu bilinen üç paragrafını -yazım hatalarıyla birlikte- kopyalamış ve aylardır 'esas hakkında görüşü'olarak ileri sürüyor.
Siz şunu diyorsunuz, Cemaatçilerin başbakan ve oğulları hakkında söyledikleri her şey uydurma ama sizin hakkınızda söyledikleri doğru. Ya da Başbakan ve oğulları hakkında söylenenlerin de doğru olduğunu biliyorsunuz ve kabul ediyorsunuz. Niye? Örneğin 'Gezi' davasının son savcıları kadar 'yeniden değerleme' yapacak enerjisi mi yok? İddianameyi çok başarılı, çok iyi mi buluyor? Gezi davasını hazırlayan ekip bizimkiyle aynı. O davanın savcısı en azından, dil ve anlam eksikliği olmakla birlikte bir mütalaa vermiş, istenen cezada bir değişiklik yok ama en azından vermiş. Sizde o enerji de mi yok?
'AÇIKÇA BENİM HAKKIMDA YALAN SÖYLEMİŞ'
Adam açıkça benim hakkımda yalan söylemiş. Bana örgüt üyesi demiş, basit bir yalan. Bazı dijitaller buldum, tanıkların ifadesini aldım, bu örgüt üyesidir demiş. Yapılacak iş dijitalleri incelemek ve tanıkları dinlemektir. Peki 10 yıl boyunca bu tanıkları dinlememek, 9 yıl boyunca -siz buldunuz birden- dijitalleri bulamamak nedir peki? Eksik bilmek yalancılar için hiç bilmemekten çok daha tehlikelidir.
'YALAN SÖYLÜYORSAN TAMAM SÖYLE, AMA YALANINA BAĞLI KAL'
Öncelikle; 'Goebbels hiçbir zaman yalanları tekrarlamanın Nazizm için çok önemli olduğunu dillendirmedi, ama 1941’de 'Churchill’in Yalan Fabrikası' ile ilgili olarak şunları söyledi: İngiliz’in prensibi şudur: 'Yalan söylüyorsan tamam söyle, ama her şeyden önemlisi yalanına bağlı kal' 1942’de günlüğüne şu notu düşmüştü: 'Propagandanın özü basitlik ve tekrardır.'
Sizler, mütalaanızı tekrar ediyorsunuz celselerdir. Taleplerimizi reddediyorsunuz celselerdir. Ne kadar söylerseniz o kadar doğru olacağını mı düşünüyorsunuz? O iş öyle değil."
DURUŞMA SONA ERDİ
ÇHD Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı, ÇHD üyeleri Barkın Timtik ile Oya Aslan’ın tutuklu yargılandıkları ÇHD davası sona erdi. Duruşma 11 Kasım'a kadar devam edecek.