CHP Sözcüsü Faik Öztrak'tan Erdoğan'a: Mevlevi derviş misali dönmeye doyamadı
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, basın toplantısı gerçekleştirdi. Faik Öztrak açıklamasında, AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın dış politika çelişkilerine dikkat çekti.
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, basın toplantısı gerçekleştirdi.
Ekonomik gündem ve Rusya'nın Ukrayna işgali hakkında konuşan Öztrak, AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan için, "
Diplomasiye en çok ihtiyaç duyduğumuz bir anda, Diplomatlar ortada yoktu. Ama partililer çoktu. Yani sen, ben, bizim oğlan toplanıp, zırvaladılar, adına da zirve dediler. Nitekim devlet aklı olmayınca, atılan her adımda da tutarsızlık ve yalpalama baş gösterdi. Erdoğan, Önce NATO’ya çattı. “Kınama cümbüşü yetmez, Kararlı adımlar atılmalı” diye büyük laflar etti. Dış siyasetten iç siyasete rant devşirmeye kalktı. Sonra da U dönüşü yaptı. Türkiye, Rusya’nın Avrupa Konseyi’nde temsil hakkının askıya alınması oylamasında Çekimser kaldı. Sonra bir daha döndü. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda Rusya’nın kınanmasına yönelik tasarının oylanmasında, olumlu oy kullandı. Mevlevi derviş misali dönmeye doyamadı. Dön baba dönelim dedikleri bir başka konu ise Montrö oldu. Birkaç yıl önceye kadar Montrö’yü ayak bağı olarak gören, “Kanal İstanbul’u yapınca, Savaş gemileri gerekirse buradan geçer” diyen, “Montrö’nün tüm maddeleri uygulanmalı” diyen amiralleri, mahkemelerde süründüren Saray, Rusya’nın Ukrayna’yla savaşa tutuşmasıyla, Tu kaka dediği Montrö’ye sıkı sıkı yapıştı." ifadelerini kullandı.
Faik Öztrak'ın açıklamalarının satır başları şöyle oldu:
Dün, Diyanet İşleri Başkanlığı, Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Genel Kurmay Başkanlığı’nın kurulması ile Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun kabul edilmesinin 98. yıl dönümüydü. Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde, milletimizin kurduğu Cumhuriyetimizin Önemli kurumsal yapı taşlarının döşendiği bugünde, Büyük önderimizi ve silah arkadaşlarını Bir kez daha rahmet ve minnetle anıyoruz.
RUSYA'NIN UKRAYNA İŞGALİ
Ukrayna’da çok büyük bir insanlık dramı yaşanıyor. Masum insanlar öldürülüyor. Bombalanan şehirlerde, siviller korku içinde, Yarının ne getireceğini bilmeden bekliyor. Rusya’nın haksız, hukuksuz işgalinin üzerinden sadece bir hafta geçti, Ülkesini terk ederek komşu ülkelere geçen Ukraynalıların sayısı bir milyonu aştı.
Ülke içinde yerinden yurdundan edilenlerin sayısı kat be kat fazla. Bizim de Ukrayna’da çoğu öğrenci, 20 bin civarında vatandaşımız yaşıyordu. Saldırıların hemen başında, bu vatandaşlarımıza yardımcı olabilmek için, partimiz bünyesinde bir kriz masası kurduk.
Bize ulaşan bilgilere göre, zamanında yapılmayan tahliye çağrıları ve alınmayan tahliye tedbirleri nedeniyle, Ukrayna’da bulunan vatandaşlarımız çok ciddi sıkıntılar yaşadı. Özellikle ilk 5 gün, vatandaşlarımız verilen telefonlara ulaşamadı. Şu anda Harkov’dan trenle tahliyeler devam ediyor. Vatandaşlarımız bireysel çabalarıyla tren garına ulaşmaya çalışıyor. Ama tren garına güvenle ulaşmada da büyük sorunlar var.
Yapılan son açıklamalara göre Ukrayna’da bulunan vatandaşlarımızdan 9 bine yakını, ülkeden tahliye edilmiş. Yani 11-12 bin vatandaşımız hala savaş bölgelerinde. Vatandaşlarımızın güven içinde savaş bölgelerinden tahliyesi, en önemli önceliğimiz. Biz bu öncelik doğrultusunda, hükümetin elden gelen her şeyi yaptığının Takipçisi olmaya devam edeceğiz.
Ukraynalılar Rusya’ya karşı topraklarını savunuyor. Egemenliğini savunuyor. Bağımsızlığını savunuyor. Rusya’nın haksız, hukuksuz işgalini bir kez daha şiddetle kınıyoruz. Bir an evvel kalıcı bir ateş kes ilan edilmesini bekliyoruz. Ukrayna halkının iradesi, Bir başka ülkenin güvenlik sorunu iddialarıyla yok sayılamaz.
Ukraynalıların oyuyla seçilmiş bir hükümetin askeri güç kullanılarak alaşağı edilmek istenmesi, asla kabul edilemez. Bir asır önce devrin egemen güçlerine karşı, büyük bir Kurtuluş Savaşı vererek ülkesini kurtaran, bağımsız bir cumhuriyet kurarak, dünyanın mazlum milletlerine örnek olmuş, bir milletin fertleri olarak, Ukraynalıların amasız fakatsız yanındayız.
Rusya ve Ukrayna ile aynı bölgede yaşıyoruz. Aynı denizi paylaşıyoruz. Her ikisi de önemli ekonomik ve ticari ortaklarımız. Bu nedenle, Savaştan en fazla etkilenecek ülkelerin başında geliyoruz. Bu savaşın bitmesi için elimizden gelen her şeyi yapmalıyız.
AKP İKTİDARININ DIŞ POLİTİKA UYGULAMALARINA ELEŞTİRİ
Türkiye, Haklının yanında durarak, fakat iki tarafla da ilişkilerini koparmayarak, İtidalli ve incelikli bir diplomasi izlemek zorundadır. Ancak bugün ortada, bu incelikli diplomasiyi yürütecek kurumsal bir kapasite kalmadı. Saraydaki Şahsım Hükümeti Bugüne kadar yaptığı partizan atamalarla, Dışişleri Bakanlığı gibi, çok önemli bir kurumu tahrip etti.
Dışişleri Bakanlığını rüşvetten aklanmamış bakanların, partili eski milletvekillerinin, Kariyerden gelmeyen Saray bürokratlarının arpalığına çevirdi. Tecrübe ve bilgi birikimi gerektiren bu hassas dönemde, ihtiyaç duyduğumuz kurumsal kapasiteden ülkeyi mahrum etti.
Her alanda olduğu gibi Burada da işleri çok daha zor bir hale getirdi. Ülkemizdeki ucube sistemin yarattığı tüm kırılganlıklar, Son bir hafta içerisinde gün yüzüne çıktı. Erdoğan, önce bu krizde arabuluculuk iddiasıyla ortaya çıktı. Ama istikrar ve itibar malulü dış politikası nedeniyle, kimse dikkate almadı.
NATO Genel Sekreteri’nin “Bunu aylardır bekliyorduk ve uyarıyorduk” dediği bir dönemde, Erdoğan savaşa Afrika gezisinde yakalandı. Ukrayna’da olan bitenin ne kadar ciddi olduğu konusunda ya kendisini uyaracak bir Dışişlerinin kalmadığı, ya da Sarayın kibirlisinin, Dışişlerinin tavsiyelerine kulak asmadığı ortaya çıktı. Adına güvenlik zirvesi dediği, devletin kurumsal yapısında olmayan bir toplantı yaptı.
Güvenlik bürokrasisinden birkaç isim dışında katılanlar, Partisinin sözcüsü, genel başkan vekili, yardımcısı, grup yöneticisi. Bu toplantıda Dışişleri Bakanı yoktu.
ERDOĞAN'A 'U DÖNÜŞÜ' ELEŞTİRİSİ
Diplomasiye en çok ihtiyaç duyduğumuz bir anda, Diplomatlar ortada yoktu. Ama partililer çoktu. Yani sen, ben, bizim oğlan toplanıp, zırvaladılar, adına da zirve dediler. Nitekim devlet aklı olmayınca, atılan her adımda da tutarsızlık ve yalpalama baş gösterdi. Erdoğan, Önce NATO’ya çattı.
“Kınama cümbüşü yetmez, Kararlı adımlar atılmalı” diye büyük laflar etti. Dış siyasetten iç siyasete rant devşirmeye kalktı. Sonra da U dönüşü yaptı. Türkiye, Rusya’nın Avrupa Konseyi’nde temsil hakkının askıya alınması oylamasında Çekimser kaldı. Sonra bir daha döndü. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda Rusya’nın kınanmasına yönelik tasarının oylanmasında, olumlu oy kullandı.
Mevlevi derviş misali dönmeye doyamadı. Dön baba dönelim dedikleri bir başka konu ise Montrö oldu. Birkaç yıl önceye kadar Montrö’yü ayak bağı olarak gören, “Kanal İstanbul’u yapınca, Savaş gemileri gerekirse buradan geçer” diyen, “Montrö’nün tüm maddeleri uygulanmalı” diyen amiralleri, mahkemelerde süründüren Saray, Rusya’nın Ukrayna’yla savaşa tutuşmasıyla, Tu kaka dediği Montrö’ye sıkı sıkı yapıştı.
“Montrö’nün verdiği tüm yetkiyi kullanmaya kararlıyız” dedi. Bu Cumhuriyeti kuranlar ne büyük insanlarmış, bu vesileyle bir kere daha anladık. Atatürk’e laf etmeye yürekleri yetmediğinden, İsmet Paşa’ya saldıranlar, Kar yağınca Atatürk Havalimanı’na, Savaş çıkınca da Montrö’ye sığındılar.
Ukrayna’daki savaş, Sarayın yanlış ekonomi politikalarının hızla tahrip ettiği, Ekonomimizdeki kırılganlıkları daha da derinleştirmiştir. Saray politikalarıyla zaten yangın yerine dönen, Savunmasız kalan ekonomimiz, Ukrayna-Rusya savaşıyla daha da kırılganlaşmıştır. Bunun etkilerini önümüzdeki dönemde En ağır bir biçimde yaşayacağız. Savaşın tarafı olan her iki ülkeyle de Önemli ekonomik ilişkilerimiz var.
Türkiye’nin turizm gelirlerinde Rusya ve Ukrayna’dan gelen turistler önemli bir yer tutuyor. Enerji ve müteahhitlik konusunda da Önemli iş birliklerimiz söz konusu. Rusya, Türk müteahhitlerinin en çok iş üstlendiği ülke. Türkiye doğal gaz ithalatının üçte birini, Petrol ve petrol ürünleri ithalatının da beşte birini Rusya’dan yapıyor.
EKONOMİK KRİZ
Rusya-Ukrayna savaşının uzaması, ülkemize ciddi bir fatura çıkaracak. Ukrayna’daki savaş, İkincil etkileri hariç, şu haliyle ülkemize asgari 30-40 milyar dolar arasında, Bir fatura çıkaracak gibi görünüyor. Bu hesapta, Jeostratejik riskler nedeniyle, Türkiye’nin daha da artacak risk priminin, dış borçlanma faizlerini artırıcı etkisi yok.
Diğer taraftan, seçime giderken ekonomiyi iyi göstermek için Merkez Bankası’nın 128 milyar dolarını Arka kapıdan buharlaştırdılar. Merkez Bankası’nın bir kolunu kestiler. “Faiz sebep, enflasyon sonuç” diyerek, Merkez Bankası’nın diğer kolunu da Arkaya bağladılar. Faizi emirle düşürme saplantısının yarattığı döviz krizini kontrol etmek için Aralık ayının sonunda başlatılan, Kur Korumalı Mevduat uygulamasından da ciddi bir maliyet gelecek.
“Her derde deva” diye millete yutturulmak istenen, bu uygulama geçmişte ekonomiyi batıran Dövize Çevrilebilir Mevduata rahmet okutacak. Kur korumalı mevduatlarda ilk vadeler Mart ayı sonunda dolacak. Bu dönemde kurun 14,5 lira olması durumunda, garanti ve vergi indirimleri nedeniyle, devletin dolayısıyla da milletimizin sırtına, 33 milyar liralık bir ek yük gelecek. Fakirin aldığı ekmekte ödediği vergi, Bir avuç zenginin parasına verilen döviz garantisine gidecek.
Tekrarlıyorum, kurdaki artış sürerse, Kur Korumalı Mevduat uygulaması Ekonomimize, Geçmişteki Dövize Çevrilebilir Mevduatın vurduğu darbeyi vuracak. Diğer taraftan, Karadeniz önemli bir taşıma ve ticaret güzergahı. Kriz uzarsa Avrupa pazarlarına olan ihracatımızda, Taşıma maliyetleri nedeniyle elde ettiğimiz Rekabet avantajını kaybedebiliriz. Avrupa’ya ihracatımız da darbe yiyebilir.
Türkiye, Ukrayna’daki savaşa ekonomisi buhrandayken yakalandı. Hafta başında açıklanan büyüme verilerine göre; 2013 yılında 958 milyar dolar olan milli gelirimiz, 2021 yılında 803 milyar dolara düştü. Ucube tek kişilik şahsım rejimin düğmesine basılmasından bu yana Milli gelirimiz 155 milyar dolar erimiş. Bu dönemde, Kişi başına düşen milli gelirimiz ise 3 bin 43 dolar azalarak, 9 bin 539 dolara gerilemiş.
Ama TÜİK verilerine göre Türkiye, 2021 yılında bir önceki yıla göre yüzde 11 büyümüş. Tabeladaki büyüme oranı şahane. Ama milletimiz perişan. Ucuz ekmek kuyrukları, ucuz yağ kuyrukları, Benzin-mazot kuyrukları Fizan’a uzanıyor. Millet elektrik faturalarını yakıyor. Vatandaş pahalılıktan pazara gidemiyor. Pazarcı tezgâh açamıyor.
Çiftçi traktörüne mazot koyup tarlasına gidemiyor. Gitse de tarlasına gübre atamıyor. Çiftçiyi bir başına bırakan hükümet, Elin çiftçisinden pahalıya aldığı buğdayı fırıncıya ucuza veriyor. Destek elin çiftçisine gidiyor. Esnaf derseniz o da perişan.
Siftah edemediği dükkânının kepengini indiriyor. Asgari ücretlinin ücretinin, Memurun maaşının, Emeklinin aylığının alım gücü, Daha ikinci ayda geçen yılın altına düştü. Enflasyon azdı, İşsizlik düşmedi, Dış ticaret açığı artıyor.
BÜYÜME RAKAMLARI
Ülkenin vaziyeti, Erzurumlu esnafın fıkrası gibi; “Deftere bakıyorsun hac farz olmuş Kasaya bakıyorsun zekâta muhtaç…” Peki, çalışan büyümediyse, Çiftçi büyümediyse, Emekçi büyümediyse, Esnaf büyümediyse kim büyüdü? Bu büyüme kime yaradı? Cevap yine TÜİK’in makyajlı rakamlarında, Son iki yılda; Emeğiyle çalışanların Milli Gelirden aldığı pay 5 puana yakın düşmüş, Sermayenin aldığı pay ise 5 puandan fazla artmış.
Yani yüzde 11 büyüme, Emekçinin cebinden almış, Zengini daha da zengin etmiş. Dün gece Genel Başkanımızın, Yayınladığı video mesajında anlattığı tam olarak bu… Milletin yediği ekmekten, içtiği sudan Yaktığı elektrikten, benzinden mazottan vergiyi alıyorlar.
Hayat pahalılığı her geçen gün artıyor. Zam artık zam değil, Zulme dönüştü. Milletten topladıkları parayla Putin’in oligarklarının çakması Londra’dan mahalle kapatan Beşli çeteleri, yandaşları doyuruyorlar. Saraya ilahi aşkla bağlı Eski Maocu bir çakma oligark da bu aralar Rusya’da geziniyor.
Rus televizyonlarına çıkıp “Ukrayna’ya satılan SİHA’ların böyle kullanılacağını bilmiyorduk, Rusya ile S-500 yapacağız, 2 gündür Moskova’dayım, 10-20 yıllık stratejiler geliştiriyoruz. NATO geçmişten gelen kanserdir, Yaptırımlara katılmayacağız” diye açıklamalar yapıyor.
Bu kişi bu açıklamaları kimin adına yapıyor? Savunma sanayi yatırımlarının Nasıl yapılacağına bu karar veriyordu. Anlaşılan şimdi silahların nasıl kullanılacağına da Karar vermeye başlamış. Ülkenin yerli ve milli tank projesini Ne hale getirdiğini unutmadık.
Bu ülkeyi bu çakma oligark mı Yoksa Tayyip Erdoğan mı yönetiyor? Ama Genel Başkanımız söyledi: Ant olsun, Milletten alıp bu çakmalara peşkeş çektikleri paraların Peşini bırakmayacağız. Kimsenin de gözünün yaşına bakmayacağız. Değerli Basın Mensupları, Diğer taraftan, açıklanan büyüme, Zücaciye dükkânına giren fil gibi… Bütün dengeleri devirmiş, kırmış, dökmüş… Tüketici enflasyonu yüzde 36’ya, Üretici enflasyonu yüzde 80’e fırlamış. Ekonomimiz, En baştan kaybedilmiş bir yarışta koşan atlet gibi Nefes nefese kalmış…
Bu büyüme sağlıklı değil, sürdürülebilir hiç değil. 2021 yılında ekonomi bir balon misali şişirilmiş. Milletin kesesinden verilen ucuz kredilerle hormonlanmış. Bunun faturası bu yıl milletin önüne konacak. Nitekim analistler bu yıl büyümenin % 2yi aşmayacağını söylüyorlar.
Bu hafta açıklanan ve ekonominin durumunu gösteren diğer önemli veri ise enflasyon… Şubat ayında hayat pahalılığı, TÜİK’in makyajlı verileriyle dahi görülmemiş seviyelere ulaştı. Saray “Faiz sebep, enflasyon sonuç” dedi. “Nas” dedi. Emirle faizi düşürttü. Ama her ne hikmetse, Merkez Bankası PPK son iki toplantısında Nas’ı unuttu, Faiz indirmeye pas deyip duruyor. Ekonomiyi yönetemeyen Saray, Döviz krizi çıkardı. Enflasyonu azdırdı.
Milletin alım gücü çakıldı. Sarayın kibirlisi 20 yıl önce işbaşına geldiğinde, Enflasyonu son 20 yılın en düşük seviyesine indiren ciddi bir programı kucağında bulmuştu. 20 yıl yönetti. 2002 de işbaşına geldiğinde yüzde 29,75 olan tüketici enflasyonu, bugün yüzde 54,44… O da TÜİK’in makyajıyla. Bağımsız iktisatçıların bulduğu tüketici enflasyonu ise yüzde 123,8. 2002 sonunda yüzde 30,84 olan üretici enflasyonu da Bugün yüzde 105’e çıkmış durumda.
Tüketici enflasyonu son 20 yılın, üretici enflasyonu da son 27 yılın en yüksek seviyesinde. Yeni asgari ücret iki ayda açlık sınırının altına düştü. Emeklinin aylığına, memurun maaşına yapılan zam eridi gitti. Memura ilk altı ayda yüzde 7,5 zam yapılmıştı. Ama ilk iki ayda gerçekleşen enflasyon yüzde 16,45 oldu. Dahası bunlar maalesef iyi günlerimiz… Üretici enflasyonu yüzde 105’le 1995 yılının Mart ayından bu yana, ilk kez üç haneye çıktı.
Bu Hükümet sayesinde 30 yaş altı gençlerimiz de Üç haneli enflasyonla tanıştı. Bunda daha Ukrayna-Rusya savaşının etkileri yok. Ama ay ortasından itibaren Temel gıda maddeleri üzerindeki KDV’nin, Yüzde 1’e indirilmesinin etkisi var. Sarayın Model diye millete yutturmaya kalktığı, Kur korumalı mevduat pansumanı ile “Cari açığı düşürerek enflasyonla mücadele” safsatası iflas etti. Rekorlar kıran dış açıkla, Arşa çıkan hayat pahalılığıyla, Kuyruklarla, Çıkma meyve-sebze peşinde koşan Artık isyan edip fatura yakan vatandaşların görüntüleriyle İlk rauntta nakavt oldu.
Ukrayna’daki savaşla beraber Emtia ve enerji fiyatları yeniden artmaya başladı. Döviz kurları yükseliyor. Bu kalemlerin yükselmesi, İğneden ipliğe her şeyin Daha da zamlanması anlamına geliyor. Yeni bir zam tsunamisi yaklaşıyor. Resmi veriler ne gösterirse göstersin, Saray kürsüye çıkıp ne hikayeler anlatırsa anlatsın, Vatandaşımız hayat pahalılığını yaşayarak görüyor. 240 kilovatsaat elektrik tüketen bir eve Üç ay önce Aralık ayının başında 230 lira fatura geliyordu.
31 Aralık’ta Cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir bindirim yaptılar, Aynı fatura bir gecede 390 liraya fırladı. Vatandaş fatura yakmaya başladı. Genel Başkanımız “Yetti artık, ödemem” dedi. Ardından doğruya yaklaşmaya başladılar. Düşük tarifenin limitini Genel başkanımızın söylediği yere çektiler. KDV’de göstermelik de olsa indirim yaptılar. Yine de Aralık’taki zam öncesi 230 lira ödenen fatura, Bugün oldu 306 lira. Peki 31 Aralık’ta yaptıkları dev zam sonrasında, “Mümkün olan en az seviyede zam yaptık” diyen saray değil miydi? Demek ki yine doğru söylememişler. Zam en az seviyede değilmiş.
Milletin üstüne haksız çullanmışsınız. Şimdi hançeri vatandaşın böğrüne 7 santim saplayıp 3 santim geri çekenler, Milletten alkış bekliyor. Sadece elektrik değil. İşte son bir haftada Benzinde, mazotta, LPG’de yapılan zamlar... Sanki milletin sabrını sınıyorlar.
Saray; 25 Şubat’ta Benzine 1 lira 61 kuruş Mazota 1 lira 51 kuruş zam yaptı. Üç gün sonra 28 Şubat’ta Mazot fiyatını 96 kuruş, Benzin fiyatını da 23 kuruş indirdi. Ama LPG fiyatına da 33 kuruş bindirdi. 1 Mart’ta LPG’ye 61 kuruş daha zam yaptı. 2 Mart’ta Benzine 88 kuruş, mazota 1 lira 51 kuruş zam yaptı. Ertesi gün 3 Mart’ta Benzine 53 kuruş, Mazota da 1 lira 33 kuruş zam daha yaptı. İndir bindir derken, Bir haftada; 17 liranın altındaki benzin fiyatı 19 liranın üstüne çıktı, Litresi 17 lira olan mazot 19 liraya yükseldi, Fukaranın yakacağı LPG’nin litresi 11 liraya dayandı.
Arabası olan için artık kontak çevirmek bir servet. İnsanlar korkudan dışarı çıkamıyor, Arabasını evin camından seyrediyor. Eskiden “Ben hep 50 liralık alıyorumcular” vardı. 50 lirayla ibre oynamayınca “Ben hep 100 liralık alıyoruma” döndüler. Şimdi artık 100 liralık benzin de Yakıt lambasını söndürmüyor.
ENFLASYON RAKAMLARI
En son ikmal istasyonu işverenleri bile pes dedi, “Akaryakıtta bari KDV’yi indirin, biz de batıyoruz, bir kısmını tüketiciye, Bir kısmını bayiye yansıtın” diye açıklama yaptı. Bu zamların, Sadece artan petrol fiyatlarıyla açıklanır yanı yok. Uluslararası petrol fiyatındaki artış, Tüm ülkeleri etkiliyor.
Ama OECD ülkelerinde ortalama yüzde 26 olan enerji enflasyonu, Bizde yüzde 89. Başka ülkelerde ortalama bir artan, Bizde üç artmış. Biz kendi hatalarımız nedeniyle, OECD’de enerji enflasyonu şampiyonuyuz.
Artık kimse, “Dışarıda da oluyor, dış mihraklar yaptı” laflarını yemiyor. Yakıt lambası 100 liralık benzinle, mazotla sönmeyen vatandaş, sandıkta ampulü söndürmek için gün sayıyor.
Enflasyon en adaletsiz vergidir. Varsılı yoksulu ayırmaz. Bir nevi tırnakçı gibi Milletin satın alma gücünü çaktırmadan eritir. Sabit gelirli vatandaşlarımızın En önemli masraf kalemlerinden biri de Şüphesiz gıdadır. Dar gelirlinin bütçesinde gıdanın payı Varsılın iki katıdır. Bu nedenle enflasyon gelir dağılımını bozar. Gıdada Şubat ayı itibariyle enflasyon yüzde 66. Bu son 18 yılın rekoru! Ay ortasında devreye giren KDV indirimi de Hükümetin laf olsun torba dolsun cinsinden denetimleri de Boşa gitmiş, Şubat’ta çarşı-pazardaki alev daha da harlanmış. Milletin elini yakmaya, tenceresini boşaltmaya devam etmiş. Gıda enflasyonunda da Enerji enflasyonuyla benzer bir durum söz konusu
Üyesi olduğumuz Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı’ındaki (OECD) En yakın rakibimizi üçe, OECD ülkelerinin ortalama gıda enflasyonunu sekize katlamışız. Yani öyle “Enflasyon tüm dünyanın sorunu, Amerika, Avrupa perişan” diye ağıt yakanlar, Önce kendi ülkesine ve beceriksizliğine ağıt yaksın. Başka ülkede gıda fiyatı bir artarken Bizde sekiz artıyorsa, Demek ki burada da bir hata var. Lafı eğip bükmeye, Enflasyonun sebebini ve nesebini başka yerlerde aramaya gerek yok.
Eğer bugün Türkiye enflasyonda Arjantin’i bile sollayıp Dünyanın en yüksek enflasyonuna sahip ülkeleri listesinde sıraya yükseldiyse, G-20’de ve OECD’de enflasyon şampiyonu olduysa, “Benim Anadolu’daki vatandaşım, Çöpten rızık topluyorsa, Hafta pazarlarından atık topluyorsa, Meydanlar 'açız, açız' diye bağırıyorsa, İnsanlar evinin kirasını, Elektrik ve su faturasını ödeyemiyorsa ve artık ‘Yandım Allah’ diye bağırıyorsa, Türkiye’yi bu hale kim getirdi? Bu hükümet getirmedi mi?” Bu hükümet getirdi.
Geçtiğimiz günlerde, Amerikalı bir yetkili açıkladı. “Rusya’ya yönelik yaptırımların amacı, Enflasyonu artırmak, Yatırımları ve satın alma gücünü düşürmek” dedi. Eloğlu, Saray’ın bu aziz millete yaptığını, Düşmanını dize getirmek için yapıyor. “Ağacın kurdu içinden olur” derler… Böyle Hükümet oldukça, bu milletin başka düşmana ihtiyacı yok!
BEKİR PAKDEMİRLİ'NİN İSTİFASI
Hayat pahalılığındaki bu acı tablonun sorumlusu Saray’ın bir mensubu, Tarım Bakanı Pakdemirli, Dün gece, Resmî Gazete’de yayımlanan kararla Görevinden ayrıldı. Ya da yayımlanan karardaki ifadeyle, “Görevden af talebi kabul edildi.” Kendisinin ismi Uzun zamandır, kabine değişikliği lotaryalarında Sık sık geçiyordu. Türkiye’nin bugüne kadar gördüğü En çapsız Tarım ve Orman Bakanı’nın istifasıyla, 2018’de kurulan Saray Kabinesi’nin yarısı 3,5 yılda değişmiş oldu. Bu sürede; Bir Ulaştırma ve Alt Yapı Bakanı, Biri Instagram’dan verdiği dilekçeyle olmak üzere, İki Hazine ve Maliye Bakanı, Kendi şirketinden bakanlığına mal satan bir Ticaret Bakanı, Bakanlığı bölününce koltuğu altından kayan Bir Aile ve Çalışma Bakanı, Kabine kurulurken vitrine konan bir Milli Eğitim Bakanı, Taht oyunları kurbanı bir Adalet Bakanı Uçtu uçtu kuş oldu…
Bu Bakanlar arasında, Giderken bıraktığı ucu yanık mektupta “At izi it izine karıştı, Allah sonunuzu hayretsin” diye sitem eden de var. Görevden aldığı için Saray’ın kibirlisine Şükranlarını sunan da var. Hadi Saray Tarım ve Orman Bakanını “affetti” diyelim. Türk çiftçisi kendine yapılanları affeder mi? Milletimiz cayır cayır yanan ormanları unutur mu? Tarım Bakanı’nın istifasıyla, Artan gübre fiyatı iner mi? Tarladan sofraya uzanan zincirdeki sorunların Üstesinden gelinir mi? Bir yılda; Yüzde 227 zam gören karnabaharın, Yüzde 185 zam gören patlıcanın, Yüzde 173 zam gören kabağın, Yüzde 169 zam gören domatesin fiyatı düşer mi? Milletin boş tenceresi, dolar da kaynar mı? Hiç sanmıyoruz. Çünkü sorunun özü bakanda, dışarıda, şurada, burada değil. Bu zihniyetin merkezi olan metal yorgunu Saray’da…
Kibirli cehalet, bunu kasten yapıyor. Milleti bu hayat pahalılığının altında kasten eziyor. Hiçbir yaptığının hesabını ödemiyor. Değerli Basın Mensupları, Sorunun sebebi olanların, Çözümün adresi olamayacağı açıktır. Siyaset yelpazesinin tüm renklerine sahip Altı muhalefet partisinin genel başkanları, Hafta başında imzaladıkları bildiriyle, Cumhuriyetimizin İkinci Yüzyılında, Milletimizin; cebini, cüzdanını, tenceresini boşaltan, Ucube şahsım rejiminden kurtaracak Üzerinde uzlaştıkları, Yepyeni ve Güçlü Parlamenter Sistemin temel ilkelerini Ülkemize ve dünyaya ilan ettiler. 28 Şubat’ta açıklanan metin, “Saray’ın rafa kaldırdığı demokrasinin raftan indirilmesi” demektir.
Bu toprakların insanlarının kucaklaşarak Müreffeh bir geleceğe birlikte yürümesinin başlangıcıdır. Biz ilk seçimlerde Milletimizin bu Hükümete vereceği tasdiknameyi Her ziyaretimizde esnafımızın, Her bindiğimiz takside taksi şoförlerinin, Oturduğumuz berberde, Kahvede, sokakta insanların, Alın teri döken çiftçinin, emekçinin gözlerinden okuyoruz. Milletimize inanıyoruz. Biz hazırız, milletimiz hazır. Son olarak bugün bugün saat 15.00’te Akbelen Ormanı’nda Zeytinimize dokunan yönetmeliğe karşı bir miting yapılacak. Biz de, Zeytinlik alanların maden ve enerji yatırımlarına açılmasını sağlayan Bu yönetmeliğin geri çekilmesini istiyoruz.