CHP Sözcüsü Faik Öztrak'tan 'Kahramanın Yolculuğu' yorumu
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün MYK toplantısı gündemine dair basın toplantısı düzenledi.
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün MYK toplantısı gündemine dair basın toplantısı düzenledi. Öztrak, CHP içinde tartışma yaratan 'Kahramanın Yolculuğu' kitabı hakkında da konuştu.
Öztrak, "Genel Başkanımız bu konuyla ilgili olarak nerede durduğumuzu açıklamıştır. Bu kitap meselesiyle ilgili söyleneceklerin hepsi de söylenmiştir. Genel Başkanımızın sözleri üstüne söylenecek herhangi bir söz yoktur" ifadelerini kullandı.
Öztrak'ın konuşmasından satır başları;
Merkez Yönetim Kurulu toplantımız devam ediyor. Toplantı gündemimizde; milletimizin ocağına ateş düşüren, insanlarımızı ailece yaşamlarına son verme noktasına getiren ekonomik kriz, vatandaşlarımızın bu acı çaresizliği karşısında, sarayın vurdumduymazlığı ve son olarak Suriye’nin kuzeyindeki gelişmeler vardı. Toplantı devam ederken önceki dönem Dışişleri Bakanlarımızdan Sayın Mümtaz Soysal’ın vefat haberini aldık. Sayın Soysal iyi bir sosyal demokrat, iyi bir anayasa profesörüydü. Ayın zamanda benimde hocamdı. Kendisine Allah’tan rahmet, ailesine ve sevenlerine baş sağlığı diliyoruz. Almanya’da Hannover’de Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen Belit Onay’ı da bu göreve gelen, seçilen ilk Türk olması nedeniyle kutluyoruz. Gerçekten gurur verici bir tablo.
ATAMIZ, ÜLKEMİZİN GELECEĞİNDE YAŞIYOR
Dün cumhuriyetimizin kurucusu, büyük önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün vefatının 81. sene-i devriyesiydi. Milletimiz tüm yurtta, kurucu önderini tazimle, rahmetle, minnetle andı. Anıtkabir her zamankinden daha fazla doldu taştı. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, milletimizi sürü yerine koymaya çalışanlara ve onun emperyalist işbirlikçilerine karşı; milli haysiyetimizi korumak için verilen mücadelenin başkomutanıdır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, milletimizin istiklal sembolüdür. Tarihin çizdiği yolu bulma ehliyetine sahip devrimci liderler, ülkelerinin geleceğinde yaşamaya devam ederler. Ölmezler. O da yaşıyor ölmüyor. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, büyük önderimizi, kurucumuzu, saygı, sevgi, minnet ve rahmetle bir kez daha anıyoruz.
ATANMIŞLAR SEÇİLMİŞLER ÜZERİNDE VESAYET KURUYOR
“Taçlanan baş, akıllanır” diye bir atasözü var. Ancak akıldan nasiplenemeyen, tarihimizle, anayasamızla, cumhuriyetimizle, milletimizle kavgalı bir zihniyet, ülkemizin kaderine hükmetmeye çalışıyor. 10 Kasım’da Atatürk’ü anma törenlerinde ve geçtiğimiz Salı günü AK Parti grup toplantısında bunların örneklerine bir kez daha şahit olduk. Dün, anıtkabir ciddi skandallara sahne oldu. Seçilmiş milletvekillerine Anıtkabir’e girişlerinde zorluklar çıkarıldı. Ama atanmışlar rahat rahat geçtiler. Sarayın atadıkları, milletin ve milletin seçtiklerinin üzerinde vesayet kuruyorlar. Bu cürete artık dur deme zamanı gelmiştir. Gazi Meclis’in mensupları olarak bir yasa çıkarıp bu protokol işlerini artık düzenlemeli ve bu rezalete biran önce son vermeliyiz.
BİNDİRİLMİŞ KITALARA ANITKABİR’DE SLOGAN ATTIRDILAR
Diğer taraftan, bazı bindirilmiş kıtaların da Anıtkabir’e daha önceden alınıp, bir partinin mitingindeymiş gibi sloganlar attıklarını gördük. Atatürk’ün manevi huzurunda yapılan bu saygısızlığı kınıyoruz. Milli Savunma Bakanlığı ve Anıtkabir yöneticilerinin bu konuda bir açıklama yapmalarını bekliyoruz. Bu davranış daha önce İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun Anıtkabir’i ziyareti sırasında söyledikleri merasim usul ve esaslarına uygun mudur? Bu ziyaretin ardından, daha önce İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanının ziyaretinin ardından hemen açıklama yapan, yanar ateş açıklama yapan Milli Savunma Bakanlığı bu duruma sessiz kalamaz. Bu densizler kimdir? Oraya nasıl sokulmuşlardır, kim onları oraya sokmuştur?
MİLLETİN GÜNDEMİ BOŞ TENCERE, SARAYIN GÜNDEMİ OSMANLI’DA OKUR-YAZARLIK ORANI
Milletimizin gündeminde; boş tencere, ödenemeyen çek ve senetler, haciz konan maaşlar, işsizlik ve öldüren çaresizlik var. Sarayın gündemindeyse Osmanlı’da okur-yazarlık oranı ve kendi ucube rejimini ülkemizin kurtuluş ve kuruluş dönemiyle karşılaştırma hadsizliği var. Biz en doğrusunun bu ipe sapa gelmez sözleri milletimizin vicdanına havale etmek olduğunu biliyoruz. Elbette Osmanlı bizim tarihimizin bir parçasıdır. Aksini söyleyen de yoktur. 100. Yılını birkaç yıl sonra kutlayacağımız cumhuriyetimiz ise Osmanlı’nın son iki yüzyılındaki çürüme ve çöküşüne milletimizin bulduğu çarenin adıdır.
OKUMAYI SEVMİYOR, YARIM YAMALAK BİLGİLERLE KONUŞUYOR
Cumhuriyeti kuran kadrolar; cephelerde Anadolu ve Rumeli’de, düşmana karşı milletiyle aynı siperde savaşan, milletini yakından tanıyan komutanlardır. Bu kadrolar; milletimizi sürü, kendini de bu sürünün çobanı olarak gören saray rejiminin, milletimizi cehalete, yoksulluğa, fukaralığa nasıl mahkûm ettiğine o cephelerde şahitlik etmişlerdir. Biliyoruz AK Parti Genel Başkanının kitap okuma alışkanlığı yok. Kulaktan dolma, yarım yamalak bilgilerle konuşmayı seviyor. Etrafında artık anlaşılan kitap özeti getirecek arkadaşları da kalmadı. Ama biz kendisine şunu tavsiye ediyoruz; Şevket Sürreyya Aydemir’in “Suyu Arayan Adam” kitabını alsın ve 87. sayfasını bir açıp okuyuversin. I. Dünya Harbi’nde Rus cephesinde savaşan Mehmetçiklerimizin peygamberimizin ve milletimizin adından bile bihaber olduğunu, nasıl bir cehalete mahkûm edildiğini okuyup, öğrensin. Ondan sonra çıksın atamızı anma toplantısında, okuma yazma oranlarından başlayıp Osmanlıya güzellemeler yapsın, atsın, tutsun.
BİLGİ SAHİBİ OLMADAN FİKİR SAHİBİ
işin gerçeği bu grafikte. İşte burası Türkiye Cumhuriyeti’ndeki okuryazarlık oranlarını gösteriyor. Burası Osmanlı dönemi, burası da cumhuriyet dönemi. Efendim harfler değişmiş ondan olmuş. Ne ilgisi var arkadaşlar. Buralarda harfler değişmemişti. Yine geçtiğimiz hafta grup toplantısında AK Parti Genel Başkanı Atatürk döneminde bizi cahillikle itham etti bir de, “Atatürk döneminde parlamenter sistem mi vardı” dedi. İşte bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak böyle bir şeydir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk daha ilk günden itibaren Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni memleket meselelerinde biricik meşruiyet kaynağı görmüştür. Emperyalistlere ve onun işbirlikçilerine karşı, parlamentoyla beraber mücadele vermiştir. Meşruiyetini parlamentodan almıştır. Atatürk, 1 Kasım 1930 tarihinde, TBMM’nin III. Dönem IV. Yasama yılı açılışında yaptığı konuşmada, TBMM’nin önemini vurgulamış ve TBMM’ye duyduğu saygıyı şu sözlerle ifade etmiştir:
“Ülkenin yazgısında tek yetki ve güç sahibi olan Büyük Millet Meclisi, bu ülkenin düzeni için, iç ve dış güvenliğini sağlamak ve korumak için en büyük güvencedir. Büyük milli sorunlar şimdiye kadar ancak Büyük Millet Meclisi’nde çözümlendi. Gelecekte de yalnız oradan kesin önlemler sağlanabilecektir.”
CUMHURUN DEĞİL PARTİSİNİN BAŞI
Atatürk Cumhurbaşkanıyken Gazi Meclis her zaman sistemin merkezinde olmuştur. İcranın başında da Başbakan bulunmuştur. Fakat şimdi Gazi Meclis etkisizleştirilmiştir. Başbakanlık makamı da lağvedilmiş Cumhurbaşkanlığıyla birleştirilmiştir. İkinci Genel Başkanımız İsmet İnönü ise 1946’da çok partili düzene geçildikten sonra Cumhurbaşkanıydı. Cumhurbaşkanlığı koltuğunda otururken kendi partisinin Genel Başkanlığını bırakmıştır. O tarihten bugüne kadar da hiçbir Cumhurbaşkanı, partisinin Genel Başkanı olmamıştır. Şimdi Cumhurbaşkanı, artık partisinin Genel Başkanıdır. Bir başka ifadeyle cumhurun değil partisinin başıdır.
AKAN SUYU TERSİNE ÇEVİRME ÇABASI BEYHUDE
Bu topraklarda modernleşme tarihinin akış yönü bellidir. Bu ucube tek adam parti devleti rejimi, suyun yönünü değiştirip, saray rejimi inşa etmek istese de çabası beyhudedir. Tarihin akış yönü belki kısa süreli olarak kesintiye uğrar ama değiştirilemez. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak cumhuriyetimizi birinci sınıf bir demokrasiyle taçlandırmakta kararlıyız. Ülkemizin tek adam tarafından değil; milletimizin iradesinin tecelligahı olan Gazi Meclisimizin merkezde olduğu parlamenter sistemle yönetilmesi için bu mücadeleyi artan bir kararlılıkla sürdüreceğiz. Bu, bizim milletimize karşı tarihi sorumluluğumuzdur.
SEN HERKESİ KÖR ALEMİ SERSEM Mİ SANIRSIN
Sarayın kibirli kişisi yine Atayı anma toplantısında hızını alamadı, “Cumhuriyete en büyük katkıyı şahsımın başında bulunduğu hükümetler yapmıştır” dedi.
Bu sözleri ilk duyduğumuzda Ziya Paşa’nın terkibi bendinden şu beyti hatırladık:
“En ummadığın keşfeder esrar-ı derunun,
Sen herkesi kör alemi sersem mi sanırsın”
Anlaşılan Erdoğan öyle sanıyor. Cumhuriyet, Osmanlı’nın dış borcunu son kuruşuna kadar ödedi; Erdoğan’ın iktidarları bu ülkenin dış borcunu 17 yılda üç buçuğa katlayıp 447 milyar dolar yaptı. Yarım trilyona dayadı. Cumhuriyet Erdemir’i yaptı, TÜPRAŞ’ı yaptı, Makine Kimya Endüstrisi’ni yaptı, Türk Telekom’u yaptı. Erdoğan bunların hepsini satıp 62 milyar doları güzel güzel harcadı.
DOĞRU… BU ÖZELLEŞTİRME DEĞİL, PEŞKEŞ
Cumhuriyet milli harp sanayimizin göz bebeği olan Tank Palet Fabrikasını yaptı; Erdoğan Tank Palet Fabrikası’nı Katar ordusuna teslim etti. Şimdi de çıkıp, “satmadık işletme hakkını verdik” diyor. Biz başta özelleştirme dediğimizde de “Bu özelleştirme değil” demişti. Doğru… Bu ihalesiz, rekabetsiz, adrese teslim yapılan işin tek bir adı olabilir: O da peşkeş çekmek. Bir daha söyleyelim: Siz Tank Palet Fabrikası’nı katar ordusuna peşkeş çektiniz. Sattık, satmadık, kiraladık, işletme hakkı verdik BMC ortak. Çok açık söylüyorum, Tank Palet Fabrikası Katar ordusuna peşkeş çekilmiştir. Bu ülkede ilk kez milli ordumuzun kozmik odalarına bu iktidar döneminde teröristler ellerini, kollarını sallayarak girdiler. Yine bu yönetimin terfi ettirdiği, ordudan ihraç taleplerine şerh koyarak koruduğu teröristler, Yunan ordusunun yapamadığını yaptı, Gazi Meclisimizi bombaladı.
BU İKTİDAR BU TOPRAKLARA MOĞOL ORDUSUNUN YAPMADIĞI TAHRİBATI YAPTI
Cumhuriyet döneminde hiçbir lidere ne Amerikan Başkanı ne de başka bir ülkenin lideri “aptal olma” diye hakaret etmedi. Sayın Erdoğan dışında bu ülkenin hiçbir devlet adamı da bunu sineye çekip koşa koşa bunu söyleyenin yanına gitmedi. Bu ülkede hukuk devletinin tabutuna çiviyi, Erdoğan’ın hükümetleri çaktı. Ülkemizin tüm kurumsal yapısı, devlet töresi Erdoğan iktidarlarında yerle bir oldu. Ülkemizin dereleri, ormanları, dağları, taşları yine Erdoğan’ın hükümetleri döneminde talan edildi. Atatürk’ün kurduğu cumhuriyette herkes geleceğe güvenle bakıyordu. Erdoğan’ın ucube tek adam rejiminde millet çaresizlikten ailesiyle beraber yaşamına son veriyor. Moğol ordusunun bu topraklara yapmadığı tahribatı bu iktidar yaptı. Sarayın kibirli adamı herkesi kör, alemi sersem sanmaya devam etsin. Ama milletimiz çok acı tecrübelerle kendisinin ve iktidarlarının ne olduğunu artık gördü.
SARAYDAN BAKINCA FARKLI, SOKAKTAN BAKINCA FARKLI
Sarayın keyfi yerinde. Sofralarında efuliler, ejder suları, pataşurlar, tartaletler, zencefilli somonlu suşiler, altlarında milyonluk lüks araçlar, yüzlerce milyon dolarlık uçan saraylar. Milletin hali nicedir, nasıldır görmüyorlar, duymuyorlar. Saray’dan bakıyorlar “Ekonomi rayına oturdu” diyorlar. Ama sokaktan bakınca ekonomi dökülüyor. Aileler çaresizlikten canına kıyıyor. Tek bir hafta içinde iki ayrı ailede 8 can gitti. Evine icra geldiği, elektrik borcunu ödeyemediği veya işsiz kaldığı için çaresizliğe, umutsuzluğa kapılan bu aileler kendilerine kıyıyorlar.
EKONOMİYLE BİRLİKTE TOPLUM DA ÇÖZÜLÜYOR
Türkiye ekonomisiyle beraber toplumumuz da çözülüyor. Açlık, yoksulluk, çaresizlik, umutsuzluk milletimizin dört bir yanını sarıyor. Karamsarlıkla yaşam sevincimiz sönüyor. Çaresiz kalıp aramızdan ayrılan bu aileler ve küçük yavruları aslında toplumumuzun bir parçası. Bizim parçamız. Komşumuz, arkadaşımız, dostumuz… Onlarla beraber bu toplumun vicdanı ve bizi biz yapan değerlerimiz de ölüyor. Artık sözün bittiği yerdeyiz. Ama sarayın gündeminde milletimiz ve onun çaresizliği hiç konuşulmuyor.
KİMİN PARASINI KİME VERİYORSUNUZ?
Beyler, Suriyelilere 40 milyar dolar vermişler bir 40 milyar dolar daha verirlermiş. Peki bizim insanlarımız orada dururken, kimin parasını kime veriyorsunuz? Kime sordunuz da veriyorsunuz? İktidar milletin derdine borçla çare olurum zannediyor. Yine en son asgari ücretliye ucuz konut kredisi vermeyi öneriyor. Bunun bir tedbir olması mümkün değil. Asgari ücretlinin borç alacak hali kalmadı ki. Onun için asgari ücretliyi daha fazla borca batırmak yerine asgari ücreti nasıl arttırabiliriz bunun hesabını, kitabını yapsınlar.
AİLELERİN BORCU 6,6 MİLYAR TL’DEN 538 MİLYAR TL’YE ÇIKTI
Millet zaten borca battığı için çaresiz. 2002 yılında AK Parti iktidara geldiğinde ailelerin bankalara borcu 6,6 milyar liraydı. Bunların devri iktidarının sonunda ailelerin bankalara olan borcu 538 milyar liraya çıktı. Bu borç, yeni borçla ödenmez. Bu borç ailelerin gelirini arttırarak, ailelere iş bularak, gençlere iş bularak ödenir. Şeyh Edebali ne güzel söylemiş “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın”. Devlet, insanlarımızı yaşatacak tedbirleri almak zorundadır.
BAŞVURAN HER İKİ KİŞİDEN BİRİ İŞSİZLİK MAAŞI ALAMAMIŞ
Millet işsizlikten perişan. Son bir yılda resmi işsiz sayımız, 1 milyonun üzerinde artmış. Gerçek işsiz sayısı 8 milyonu geçmiş, son bir yılda, iş sahibi olup da işini kaybeden yurttaşlarımızın sayısı 748 bin olmuş. Cumhurbaşkanı çıkmış 17 yılda 9 milyon kişiye iş verdik diye böbürleniyor. Aslında damadının arkadaşının başında bulunduğu TÜİK’in rakamları bu 9 milyonu doğrulamıyor. Oradaki rakamlara baktığımız zaman doğru rakamın 7 milyon kişi olduğunu görüyoruz. Peki oradaki 8 milyon işsiz ne olacak? Bu yılın ilk sekiz ayında işsizlik ödeneğine başvuranların sayısı 1 milyon 345 bin kişi olmuş. Peki bunun kaç kişisi işsizlik ödeneğini alabilmiş? 697 bin. Yani maaş başvurusunda bulunan her iki kişiden biri işsizlik maaşını alamamış. Burada ciddi bir sorun var. Böbürlenmeyi bırakacaksınız, buradaki sorunu çözeceksiniz.
HIZLA BİR SOSYAL FACİAYA GİDİYOR
Kriz döneminde iktidar öncelikle işsizlik sigortasına yapılacak başvuruları ve sigortadan yararlanma koşullarını kolaylaştırmak zorundadır. Çünkü iş hızla bir sosyal faciaya doğru gitmektedir. Ama saray, İşsizlik Sigortası’nın kaynaklarını gerçek yerinde kullanmak yerine olur olmaz işlere harcıyor. İşsizlik Sigortası, mutlaka ayağa yere basan proje ve programlarla güçlendirilmeli ve işsizlik sigortası bunun altını çiziyorum bir iş güvencesi programı haline dönüştürülmelidir. Türkiye’de işini kaybeden herkes kısa süreli eğitim programlarından sonra ihtiyaç duyulan alanlardaki işlere yerleştirilmelidir.
AİLE SİGORTASINI BUGÜNLER İÇİN ÖNERDİK
Diğer taraftan yıllardır bir yurttaş hakkı olarak aile sigortası demekten bizim dilimizde tüy bitti. Biz aile sigortasını bugünler için önermiştik. 17 yıldır bunu da yapmadılar. Bir evrensel hak olarak aile sigortasını getiremediler. İlla birilerinin ağzına bakacaksınız. Şimdi artık görüyoruz manzarayı. Bu borcu olanlar ailelerine sahip çıkılacağı umudunu da kaybetmiş durumdalar. Onun için ailelerinin de canına kıyıyorlar.
HER ŞEY İYİYSE BORÇLAR NEDEN ÖDENEMİYOR
Tabi doğru tedbir almak için ilkin sorunu kabullenmek, soruna doğru teşhis koymak gerekir. Ekonomik krizi yok sayarak, krizi görmezden gelerek, rakamları makyajlayarak, biraz sıkışınca dış güçler bize saldırıyor diyerek, ağlayan çocuklar gibi, mızıkçılık yaparak, sorunları saklamaya, gizlemeye çalışırsanız elbette doğru çözümleri üretemezsiniz. Saray sosyetesinin damadı, her gün bir şehre gidip, ekonomimiz şöyle iyi, böyle iyi deyip duruyor. Ama her nasılsa her şeyin çok iyi gittiği ekonomide, borçlar ödenmiyor, çekler geri dönüyor, senetler protesto ediliyor, millet icra kapılarına düşüyor. Yılın ilk 9 ayında karşılıksız işlemi yapılan çeklerin toplam tutarı, bir önceki yıla göre yüzde 33 artmış 22 milyar TL’ye ulaşmış. Yine aynı dönemde, protesto edilen senetlerin tutarı da yüzde 23 artmış.
VATANDAŞI GÖRMÜYORSUNUZ, BARİ TARIM BAKANINA SORUN
İcra Dairesi Tarım Bakanı’nın aile şirketinin kapısına dayanmış ama damada sorarsanız ekonomide her şey çok iyi. Tamam milletin hali nedir, nicedir o saraydan göremiyorsunuz, millete dürbünün tersiyle bakıyorsunuz. Yanınızda oturduğunuz bakana da bir sorun beraber oturuyorsunuz. İzmir Torbalı İcra Dairesi neden bakanın aile şirketinin kapısına dayanmış? Bu arada şunu da söylemeden geçemeyeceğim. Kendi şirketini icra kapısına düşüren bir bakanın çiftçimizi ne hallere düşürdüğünü ve bundan sonrada düşüreceğini hep beraber göreceğiz.
KRİZ DÖNEMLERİNDE ÇEKE HAPİS VERİLMEMELİ
İş adamlarımız perişan. Krizde alacak-verecek zinciri koptuğu için pek çok iş adamı çeklerini ödeyemiyor. Şimdi çok sayıda iş insanı, esnaf ödenemeyen çekler için hapis cezasıyla karşı karşıya. Peki bunlar hapse girdi, bu borçlar nasıl ödenecek? Burada ciddi bir sorun var. Bu sorunu çözmek için iktidara düşen görevde belli. Çek Kanunu’nda değişiklik yaparak, kriz döneminde ödenemeyen çeklere sistemik kriz dönemlerinde hapis cezasının verilmemesi sağlanmalı. Ama iktidar sorunla değil, sorunların yarattığı sonuçları saklamaya çalışmakla meşgul.
ÇÖZÜM SUNUYORUZ, REÇETE VERİYORUZ DİNLEMİYORLAR
Bir tek bildikleri borcu borçla çevirmek. Mızrak artık çuvala sığmayınca da damat ekonomiyi eleştirenlere terörist demeye başladı. Milletin derdini anlatan basını, çözüm üretmeye çalışan bu ülkenin ekonomistlerini, profesörlerini “Terör eylemlerinde gördüğümüz ekipten farkları yok” diye korkutmaya, sindirmeye çalışıyorlar. Aileler topluca intihar etme noktasına gelmiş, insanlarımız borcunu ödeyemediği için hapislere düşüyor. İktidar diyor ki, bunların haberleştirilmesini, eleştirilmesini yasaklayacağının sinyallerini veriyor. Bu aslında kendi beceriksizliklerinin itirafıdır. Artık kendilerine bir çeki düzen versinler, yeter artık. Krizin ilk gününden bu yana söylüyoruz. Genel Başkanımız hatırlayın kriz patladı geçen yılın Ağustos ayında çıktı 13 maddelik bir reçeteyi kamuoyuna açıkladı. Tek bir maddesine dahi itibar etmediler. Geçen hafta yine biz buradan çıktık çok sayıda somut çözüm önerilerini sıraladık. Ama iktidar kanadından tık yok.
TÜİK İSTATİSTİKLERİNİ DENETİMDEN GEÇİRECEĞİZ
Çok açık söyleyeyim. Birileri ekonomiyle ilgili yalan yanlış haber yaptı diye cezalandırılacaksa bundan en çok damat bakan ve onun TÜİK’teki arkadaşları zararlı çıkar. Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında yapılacak ilk işlerden birisi, TÜİK’in, başta enflasyon olmak üzere tüm istatistiklerinin güçlü bir denetimden geçirilmesidir. Sorumluların sıfatı ne olursa olsun, bulunacak her türlü uygunsuzluk, usulsüzlük doğrudan yargıya taşınacaktır.
TRUMP HAKARET, ERDOĞAN TAKDİM EDİYOR
AK Parti Genel Başkanı, tüm uyarı ve ikazlarımıza rağmen, 13 Kasım’da ABD’ye gidiyor. Cumhurbaşkanı koltuğunda oturan AK Parti Genel Başkanı’nın şahsında, ABD Başkanı’nın milletimize hakaretler içeren kâğıt parçasının kabul edilemez olduğunu bundan önce defalarca söyledik. Bu kâğıt müsveddesi geldiği gibi geri gönderilmeden ve gerekli özür dilenmeden Beyaz Saray’da böyle bir görüşmenin yapılmasını doğru bulmadığımızın da altını çizdik. Milletimizin şan ve şerefine yapılan hakaretler orta yerde duruyor. Bununla ilgili Trump’tan herhangi bir özürde duymadık. Ama Cumhurbaşkanı, uçan sarayına atlayıp Washington’a gitmeye ve mektubu Trump’a Beyaz Saray’da, tırnak içinde söylüyorum kendi sözleri bunlar “takdim etmeye” karar vermiş görünüyor. Ne demek takdim etmek? Trump hakaret ediyor, Erdoğan takdim ediyor. Bu nasıl bir teslimiyet? ABD’ye gitmekte bu kadar ısrarın sebebini anlamak mümkün değil.
TRUMP’LA FOTOĞRAF ÇEKTİRİP GELMEYİN
Madem bizleri dinlemeyip gidiyorsunuz, bari bu seyahati milletin hakkını korumak için değerlendirin. “Trump’la görüşür her şeyi çözeriz” anlayışıyla yapılacak bir ziyaretten, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da ülkemiz adına olumlu bir netice almak mümkün değildir. Daha önce çok defalar söyledik. ABD’de son derece güçlü bir kuvvetler ayrımı vardır. Sadece ABD Başkanı’nı görmek yetmez. Temsilciler Meclisi’nden, senatosuna ve düşünce kuruluşlarına kadar ciddi, onları etkileyecek bir kamu diplomasisi projesinin yürütülmesi gerekir. Bu ziyaret, eğer çok geç kalınmadıysa ABD halkını etkileyebilecek bir kamu diplomasisiyle Türkiye’nin tezlerini anlatmak için kullanılmalıdır. Bu seyahatin amacı Trump ve ailesiyle Saray’da bir aile fotoğrafı çektirmek olmamalıdır. Bizim Saray sosyetesi oraya Beyaz Saray labirentlerinde dil dökmeye gidiyorsa bunun milletimize hiçbir faydası olmayacaktır.
YENİ BİR TEHDİT MEKTUBU İDDİASI
Son olarak; basına yansıyan bilgilere göre Trump’ın Erdoğan’a S-400’lerle ilgili yeni bir tehdit mektubu gönderdiği söyleniyor. Bu doğru mudur? Doğruysa bu mektubu ne yapacaksınız? Biz saray yönetimini, ülkemizin ve milletimizin onurunu bir kere daha ayaklar altına aldırmamaları konusunda, son kez uyarıyoruz. Şimdi sorularınız varsa alabilirim. İsimleriniz ve kurumlarınızla, tek tek lütfen…
Soru- İşsizlik Fonu’yla ilgili aslında açıklamalar yaptınız ama bir parantez açmak istiyorum. İŞKUR Genel Müdürü’nün “Aslında İşsizlik Fonu sadece işsizlere maaş ödemek için kurulmuş değil” sözleri var. Bu aslında sendikalar tarafından da tepki çekti, eleştirdiler. Siz neler söylemek istersiniz?
Faik ÖZTRAK- İşsizlik Fonu’nun ne için kurulduğu belli. Eğer İşsizlik Fonu, işsiz kalanın derdine derman olmayacaksa neye derman olacak? Dolayısıyla bugün işsizlik fonunun işsiz kalanların ihtiyaçlarını karşılamakta, ona ilave olarak yine işsiz kalanların yeni işlere yerleştirilmesi için projelerin finansmanında kullanılması lazım. İşsizlik Fonu havuz müteahhitlerinin devletten alamadıkları paraların karşılanması için kullanılmamalıdır.
Soru- Efendim yaptırım mektubu değil ama Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Robert O’Brien bir açıklama yaptı televizyon programında. Türkiye S-400’den vazgeçmezse yaptırım yapılabilir gibi bir açıklama vardı. Bununla ilgili O’Brien’le ilgili bir değerlendirmeniz olacak mı?
Faik ÖZTRAK- Şimdi mektubunda bu minvalde bir mektup olduğu söyleniyor. Bu S-400’lere para ödendi. Bu S-400’lerin yetkili uzmanlar tarafından bu ülkenin savunması için gerekli olduğu da söylendi. Şimdi nasıl olacakta bu S-400’ler kullanılmayacak? Kim verecek bunlara ödenen paraların hesabını? Kim anlatacak bunların kullanılmaması sonucunda ortaya çıkan güvenlik zafiyetini? Türkiye bu tür tehditlere aldırmamalıdır.
Soru- Konuşmanızın başında bahsetmiştiniz ama şöyle de bir eleştirisi vardı Başkan Erdoğan’ın. “Sürekli Atatürk denilerek onun mirasına sahip çıkılmaz, sürekli cumhuriyet denilerek cumhuriyet güçlendirilmez” dedi. Bunun ilgili son değerlendirmenizi alacağım.
Faik ÖZTRAK- Sürekli Atatürk denilerek Atatürk’ün mirasına sahip çıkılmaz demek ne demek? Yani Atatürk’ü anma toplantısındasınız böyle bir uyarı yapma ihtiyacını nereden duyuyorsunuz? Sürekli cumhuriyet diyerek cumhuriyete sahip çıkılmaz deme ihtiyacını nereden hissediyorsunuz? Atatürk diyenlerde, cumhuriyet diyenlerde ne dediklerini biliyorlar. Biraz önce söyledim, Atatürk bu ülkenin emperyalistlere teslim edilme projesini yırtıp atan, bu ülkenin onurunu, şerefini, haysiyetini kurtaran komutandır. Cumhuriyet de yıkılmakta olan, artık çözüm üretemeyen Osmanlının yerine bu milletin bulmuş olduğu çözüm projesidir.
Soru- Efendim iki sorum olacak izlinizle. Birincisi, Sayın Ekrem İmamoğlu’yla Canan Kaftancıoğlu arasında bir kitap polemiğinin yaşandığını görmüştük ‘Kahramanın Yolculuğu’ şeklinde. Sayın Genel Başkanında ben örgütümün yanındayım mesajı buna yorulmuştu. Bu noktada bir değerlendirme yapar mısınız?
İkinci olarak yine Sayın Ekrem İmamoğlu’yla Sayın İçişleri Bakanının arasında devam eden bir polemik vardı. Hatta sonrasında YSK’ya yönelikte bir tartışma boyutu açılmıştı ve YSK üyelerinin de İmamoğlu’na yönelik bir suç duyurusunda bulunacağına yönelik iddialarda sözkonusu. Bu konuyla ilgili neler söylersiniz?
Faik ÖZTRAK- Sondan başlayım, Sayın İmamoğlu’nun, bunu Sayın İmamoğlu kendisi de ifade etti. Bu sözleri başta YSK olmak üzere hiçbir kuruma, hiçbir kuruluşa dönük sözler değildir. Bu sözler aslında kendisine yöneltilen siyasi bir söyleme karşı verilmiş olan siyasi bir cevaptır. Sözün nereye gittiği de açıkça bellidir.
İkincisine gelince, Genel Başkanımız bu konuyla ilgili olarak nerede durduğumuzu açıklamıştır. Bu kitap meselesiyle ilgili söyleneceklerin hepsi de söylenmiştir. Genel Başkanımızın sözleri üstüne söylenecek herhangi bir söz yoktur.
Soru- Efendim ben bugün başlayan IŞİD tutuklularının geri gönderilmesi sürecine ilişkin bir soru sormak istiyorum. Yaklaşık 750 yabancı uyruklu IŞİD mensubu var Türkiye’de. Bunların geri gönderileceğini söylüyor hükümet. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz başarılı olabilir mi bu süreç?
Faik ÖZTRAK- Benim bilebildiğim kadarıyla bizim tabi olduğumuz uluslararası hukuk bakımından eğer ülkelerinde idam varsa bu bir sorun teşkil ediyor. Onun dışında idam olmayan ülkelere bu teröristlerin teslim edilmesinde herhangi bir sorun yoktur. Zaten kendi teröristlerini kendileri almalıdırlar.