CHP'li Yunus Emre: bölge ülkeleriyle işbirliği içine girmemiz gerek

Abone ol

"Dış politika, iç politikadaki önceliklere yönelik bir araç hâline gelmiş durumda. "

Krizden çıkış için öncelik verilmesi gereken 4 temel mesele olduğunu söyleyen Yunus Emre, “Bunlardan ilki Suriye ve Irak’la olan ilişkilerimiz. İkincisi, “büyük güçlerle” olan asimetrik ilişkilerimiz. Üçüncüsü, kurumsal aklın kaybolmuş olması. Sonuncusuysa, bölgemizdeki ülkelerle işbirliğini sağlayabilecek kurumsal bir yapı...” dedi.

Cumhuriyet'te yer alan röportaj şöyle:

Türk dış politikasının krizde olduğunu söylüyorsunuz. Bu krizi anlatır mısınız?


Türkiye uzun bir süredir dış politikanın hemen her alanında tarihinde görülmemiş bir krize, siyasi ve stratejik yanlışlar dizisine sahne oluyor. Bunun iki temel nedeni var. "İkincisi ise kurumsal işleyiş tamamen terk edildi. Kişisel bağlar ve liderler arası kişisel yakınlık dış politikanın yapımında ve uygulanmasında öne çıktı. Özetle Türk dış politikası, uzun vadeli diplomatik ilişkilere dayanmak yerine günden güne değişen kısa vadeli sorun ve çözümlere odaklanıyor. Krizinin kökeninde dış politikanın kişiselleşmesi var.

‘ŞAM'LA DİPLOMATİK İLİŞKİ' VURGUSU

Türkiye bu krizden nasıl çıkacak?


Dış politikanın yeniden inşasında öncelememiz gereken dört temel mesele var. Bunlardan ilki Suriye ve Irak’la olan ilişkilerimiz. İkincisi, “büyük güçlerle” olan asimetrik ilişkilerimiz. Üçüncüsü, kurumsal aklın kaybolmuş olması. Sonununcusuysa, bölgemizdeki ülkelerle işbirliğini sağlayabilecek kurumsal bir yapı... Suriye ve Irak’taki gelişmeler Türkiye’yi doğrudan etkiliyor. Fakat uzun bir süredir bu bölgedeki dış politika belirli devletlerin desteklediği tarikatlar, aşiretler, silahlı gruplar ve terör örgütleri gibi devlet dışı aktörler üzerinden ilerliyor. Bölgede bir “vekâlet savaşı” var ve dış politika da bu aktörlere endekslenmiş durumda. Türkiye’nin de devlet dışı aktörler yerine uluslararası anlaşmalarla bağlı olan devletleri muhatap alıp bu devletlerle dış politika üretmesi gerekiyor. Bu siyaset de Şam’la ve Bağdat’la sürdürülecek devletlerarası diplomatik ilişkiler ile mümkün.

Fakat özellikle Suriye konusunda işin içerisinde birçok ülke var.
Son on yılda yapılan hatalı dış politika tercihleri dolayısıyla, bölgedeki çoğu ülkeyle kavgalı ve sorunlu ilişkilerimiz bizi bölgesel dış politikada büyük güçlere mahkûm bırakıyor. Realist dış politika her ülkenin kendi ulusal çıkarlarını azami ölçüde gözetmesine dayanır ve bu çıkarlar arasında kurulacak denge de diplomasi yoluyla sağlanır. Fakat başta komşularımız olmak üzere bölgedeki devletlerle yürütülen karşıtlığa dayalı ve yanlış dış politika sebebiyle Türkiye çoğu zaman kendi çıkarları aleyhine, tutarsız bir şekilde ABD ile Rusya arasında salınan ve ABD ile Rusya’nın stratejik hamleleri arasında sıkışan bir pozisyona sürüklendi. Bu maniveladan kurtulmak istiyorsak bölge ülkeleriyle işbirliği içine girmemiz gerek.

Bahsettiğiniz doğru diplomatik ilişkileri ne tür bir kurumsal yapıyla kurabiliriz?

Dış politikamız kurumsal bir çerçevede değil, Erdoğan’ın kişisel önceliklerine göre oluşturuluyor. Bu durum esasında, politika oluşturma sürecini aşırı merkezileştiren cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin kurumsal yapısından kaynaklanıyor. Hâlbuki 2010 yılına gelene kadar AKP de dış politikamızı büyük ölçüde Meclis, güvenlik bürokrasisi, Hariciye gibi kurumlarla istişare içinde yürütüyordu. Bu işleyişin de sorunları olsa bile belirli bir kurumsal akla yaslandığı için dış politikada son yıllarda yaşadığımız yalpalamaları 2010 öncesinde çok daha az yaşıyorduk. İçine düştüğümüz güç durumdan çıkış yolu, kurumsal işleyişi yeniden (ama bu kez gerçekten demokratik ilkelere dayalı bir biçimde) kurmaktan geçiyor. TBMM, Türkiye’nin dış politikasını oluşturma konusunda tamamen devre dışı bırakılmış durumda. Dış politikamızı milli çıkarlarımızla aynı doğrultuya çevirmek istiyorsak kurumsal işleyişi yeniden kurmalı, TBMM’nin dış politikadaki manevra alanını mutlaka genişletmeliyiz.

Dış politikanın yeniden inşasında öncelenmesi gereken dördüncü meselenin bölgemizdeki ülkelerle işbirliğini sağlayabilecek kurumsal bir yapı olduğunu söylediniz. Ne tür bir yapı bu, hangi ülkeleri içeriyor ve amacı nedir?


Büyük güçler yerine bölge ülkelerinin çıkarlarını önceleyecek, sahadaki vekâlet savaşının unsurları yerine devletlerarası diplomasiyi güçlendirecek bir bölgesel işbirliği teşkilatına ihtiyacımız var. CHP olarak, bölgede kalıcı barış ve istikrarın sağlanması için başlangıçta Türkiye, Irak, İran ve Suriye’nin yer alacağı Orta Doğu Barış ve İşbirliği Teşkilatı’nın (OBİT) kurulmasını önermiştik. Bölge ülkeleriyle yoğun bir diplomasi yürüterek bu girişimi ülkece sahiplenmeliyiz. Ayrıca Batı dünyasına da bölgedeki istikrar ve enerji güvenliğinin sağlanmasını garanti altına alacak bu tür bir teşkilatın onların da çıkarına olduğunu anlatmalıyız.

Türkiye’nin önünde zorlu bir yol var gibi görünüyor.


Bu adımları atmak ve yarattığı açmazdan Türkiye’yi kurtarmak iktidarın tarihsel sorumluluğudur. Hâlbuki iktidarın uğradığı başarısızlıklardan ders çıkarmadığı, kurumsal akıldan tamamen uzaklaştığı ve ülkemizin çıkarlarını zedeleyici politikalar ürettiği malumdur. CHP, geçmişten bugüne taşıdığı tarihsel birikimi ve ilkeleriyle; ülkemizde kurumsal aklı hâkim kılıp bölgemizde kalıcı barış ve istikrarın sağlanmasına ön ayak olma irade ve kararlılığına sahiptir.

İYİ Partili Buğra Kavuncu'dan 'CHP ile ittifak' açıklaması Siyaset Kılıçdaroğlu'ndan İstanbul depremi sonrası ilk açıklama Siyaset Fuat Oktay: Panik gerektirecek asla hiçbir şey söz konusu değil Siyaset Türk Halkları Medeniyeti Vakfı'ndan Kılıçdaroğlu'na 'Kazak Çapanı' hediyesi Siyaset