Çocukları Kuran kursunda istismara uğrayan aileler: 'Bunlar sol kesimden korktukları kadar Allah'tan korkmuyorlar'

Abone ol

Halk TV yazarı İsmail Saymaz, Erzurum Hacı Bahattin Evgi Yatılı Erkek Kuran Kursu'nda belletmen H.A. tarafından iki çocuğa tecavüz ve beşine cinsel istismarda bulunulmasına ilişkin dün görülen davayı yazdı.

Erzurum'da Kuran kursunda cinsel istismar davası dün görüldü. Türkiye'nin yakından takip ettiği davada, mahkeme, altı çocuğa karşı nitelikli cinsel istismar ve hürriyetten yoksun kılmaktan H.A.'ya 119 yıl 6 ay hapis cezası verdi.

Konuyu köşesine taşıyan İsmail Saymaz, çocukları Kuran kursunda istismara uğrayan ailelerle konuştu.

Erzurum'da Kuran kursunda çocuklara cinsel istismar davası: Kurs belletmeni H.A.'ya 119 yıl 6 ay hapis cezası

Saymaz'ın konuştuğu annelerin açıklamaları şöyle:

U'nun anası T: Erbaş kendinden utanmalı. Müftü gözümün içine baka baka diyor ki, "Biz kardeşiz." Düşman olmaya bile layık değil. Hiçbir şey olmamış gibi nasıl yüzümüze bakıyorsun? Medyaya düşmeden önce hiç birimizi umursamadın. "Kol kırılır, yen içinde kalır" ne demek? O vahşet için kullanabileceğin cümle bu muydu? Sözde müftü Yıldırım, bu toprakları mundar edenlerden biridir. Çocuğumun hayatını mahveden ilçe müftüsünü nasıl olur da plaketlerle, kırmızı halılarla, başarı belgeleriyle gönderirsin? Senin neyine güveneyim? Ey müftü, seni seçeni ben seçtim. Elim bilekten değil, omuzdan kırılsın!

Ali Erbaş, bize gönderdiğin heyet sana yakışan heyet. Gelen bayan diyor ki, "Aslında istersem sizinle anlaşırım." Ben çocuğumun onurunu sizin ayağınızın altına atacak kadar ahmak mıyım? Ne Allahtan, ne kuldan korkuyorsunuz. Sizin hayanız yok.

Diyanet'in adını duyduğumdan beri midem bulanıyor. Eşime vasiyet ettim. Cenazemi Diyanet'e bağlı biri kaldırmasın. Sokaktaki insan namazımı kıldırsın.

S'nin anası E: Yerle yeksan olduk. Ne yaşadığımızı tasavvur edemez kimse. Diyanet kelimesini duymak istemiyorum. Adının anılmasını istemiyorum. Her yerde bağırılıyor, "Din samimiyettir" diye. Onların dini samimiyet değil, hayır. Onların dini gösteriş, yalancılık, bir şeyleri saklamak, bazılarını aklamak, bir yere getirmek.

Suçluyu Ankara'ya vermişsin. Bir de plaketle uğurlamışsın. "Şehrimiz önemli bir değerini kaybetti" diyorlar. Şehir önemli değerini kaybedeli bayağı oluyor.

Diyanet'in davaya müdahil olmaması güzel oldu. Hatta alkışladım. Onları çevremde görmek istemiyorum. Kendilerine de söyledim. İsminizi duymak istemiyorum. Müftü, yalandan, "Kardeşinizim" diyor. Kardeş, böyle yapmaz. Zor günde yanında olur değil mi? Müftülük adliyeye çok yakın. "Davanızın arkasındayım, sizin kardeşinizim" deseydi, derdik ki bu samimi. Ama değil.

Erzurum'un imajı sarsılıyormuş! İslam'a zarar veriyormuşuz! Dine zarar veren ortada. Bunlar sol kesimden korktukları kadar, afedersiniz, Allahtan korkmuyorlar. Sağ kesim gelsin, onunla da konuşurum. Müftülüğe söyledim. "Diyanet TV bizle röportaj yapsın, anlatayım." Beklediler ki diğer aileler gibi geri adım atalım. Asla!

Benim davam, tecavüzcüye o zemini hazırlayan, çocukları girdaba sokan, "Buna itaat edeceksiniz" diyenlerle. Silsile olarak bakıyorum. Diyanet İşleri Başkanı'ndan tutun aşağıya kadar hepsinden davacıyım.

T.'nin anası Z: Hem anneyim, hem teyzeyim. Çocuklarımız beraber okuyorlardı. Biz araştırdık. Köklü diye, Diyanet'in diye güvenerek verdik. Biz aileler suçluyuz belki, kabul ediyoruz. Ama Diyanet'in avukatının "İsmimiz kirleniyor" demesi bizi yaraladı. "Davanızı çekin" dediler. Bu, toplumun davası. Hangi şehirlerde neler yaşanıyor? Aileler ses çıkarmadığı için devam ediyor. Biz de gizleyebilirdik. Üstünü örtebilirdik.

Evlatlarımızın yaşadığını başka evlatlar yaşamasın... Bakın, ben ayırmıyorum. (Ağlıyor) Hepsi evladım. Biz İslamiyet'i yaşamaya çalışıyoruz. Çocuğumuz da yaşasın diye kuruma verdik. Ama yaşadıklarının İslamiyetle ve insanlıkla alakası yok.

Diyanet'inki koltuk davası. "Tamam, üzgünüz." Ama ne yapıyorsunuz? Hiçbir şey! "Kurumun ismi lekeleniyor." Kim lekenelecekti ki? Çok merak ediyorum. Ki, bir kurs da değil. Erzurum'da kim bilir kaç tane?

Göz yummuşlar. Kameralar var, duvara bakıyor. O kameranın görevi duvara bakmak değil, çocukları izlemek. On yaşında bir çocuk bu. Ona demişiz ki, "Hafızlık yapacaksın, güzel bir birey olacaksın." Hiç mi görmediniz? Hiç mi fark etmediniz? Burası yolgeçen hanıysa biz niye içeriye giremedik?

Çocuk diyor ki "Çay hazırlıyorduk, tuvalet temizliyorduk." Neden tuvalet temizlesin? Tuvalet temizlesin diye vermedim. Biz güvenerek verdik. Güvenimiz boşa çıktı. Büyük oğluma diyordum ki, "Senden sonra küçüğü de vereceğim." Şu an asla kapılarının önünden geçmem. İsimlerini duyduğumuz zaman tüylerimiz diken diken oluyor. Bu bir devlet kurumu ve canımızı yakıyor.

Rus medyasından Çavuşoğlu'na 'Bayraktar' tepkisi Gündem Doğalgaza yüzde 30 zam geldi Gündem Kılıçdaroğlu'ndan Gezi Parkı paylaşımı: Gezi’de yitirdiklerimize sözümüz var Gündem CHP'li büyükşehir belediye başkanlarından İmamoğlu'na destek: 'Yürütülen dava 16 milyon İstanbullunun davasıdır' Gündem