Çok çalışıyoruz, az kazanıyoruz
DİSK-AR’a göre Türkiye, haftalık 49.3 saatle OECD’de Kolombiya’nın ardından çalışma sürelerinin en uzun olduğu ikinci ülke. Buna rağmen gelir aynı oranda artmıyor.
Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Araştırma Dairesi'nin raporuna göre, Türkiye'de çalışma süreleri Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) ile Avrupa Birliği (AB) ortalamasının oldukça üzerinde. 2016 verilerine göre OECD ülkelerinde haftalık ortalama çalışma süresi 40.4 saat iken Türkiye'de 49.3 saate ulaşıyor. Türkiye, bu rakamla Kolombiya'dan sonra haftalık çalışma süresinin en uzun olduğu OECD ülkesi.
AB'NİN DE DÖRT KATI
Haftalık fiili çalışma süresi AB ülkelerinde 37 saate kadar geriliyor. AB ülkelerinde haftada 40 saatten fazla çalışan işçilerin oranı sadece yüzde 20 iken Türkiye'de bu oran yüzde 74'e yükseliyor. Türkiye'de haftada 40 saatten fazla çalışan işçilerin oranı neredeyse AB'nin dört katına ulaşıyor. Kısa çalışmada ise ters bir orantı söz konusu. AB'de 35 saatten az çalışan işçilerin oranı yüzde 23 iken bu oran Türkiye'de yüzde 10 düzeyinde.
ASGARİ ÜCRET ERİDİ
Ancak buna rağmen sosyal devletin en önemli göstergelerinden birisi olan asgari ücret, 16 yıllık AKP iktidarı döneminde ekonomik büyümeden yeterince pay alamadı. Tersine AKP döneminde reel asgari ücret artışı reel milli gelir artışının oldukça gerisinde kaldı. 2004 yılı baz alındığında asgari ücret 2017'ye kadar reel olarak yüzde 36 artarken reel gayri safi yurtiçi hasıla (milli gelir) yüzde 95 oranında arttı. Ancak reel asgari ücretin reel milli gelire oranı yüzde 30.5 oranında geriledi. Dolayısıyla AKP döneminde asgari ücret enflasyona göre artmış olsa da asgari ücretle çalışanlar büyüyen pastadan almaları gereken payı alamadı.
Asgari ücret döviz karşısında da ciddi bir erimeyle yüz yüze kaldı. Sadece bu yıl asgari ücret dolar karşısında yüzde 28 eridi. 2008 başında aylık 414 dolar olan asgari ücret 31 Mayıs itibarıyla 302 dolara geriledi.
ÇALIŞANLAR VERGİ YÜKÜ ALTINDA EZİLİYOR
AKP döneminde vergi adaletsizliği giderek arttı. Dolaylı vergiler, tüketimden (mal ve hizmetlerden) alınan vergiler yüzde 65'e ulaştı. Doğrudan (kazanç üzerinden) alınan vergiler ise yüzde 35'e geriledi. Çalışanlar bir yandan yüksek gelir vergileri öte yandan tüketim vergileri ile vergi yükü altında ezildi. Dolaylı vergilerin yüksekliği vergi yükünün tüketiciye, vatandaşa, dar gelirliye yüklenmesi anlamı taşıyor. Dünyada genellikle dolaylı vergiler düşük, doğrudan vergiler yüksekken Türkiye'de ise tam tersi oranda seyrediyor. Yani işçiler bir yandan gelir vergisi tevkifatı yoluyla vergilerini daha ücretlerini almadan öderken, öte yandan tüketim sırasında da ikinci kez vergi ödüyorlar. Böylece çifte vergilendirmeye maruz kalıyorlar.