Cumhuriyet: Üzerimizden ağır bir yük kalktı
Yargıtay 16'ncı Ceza Dairesi’nin Cumhuriyet davası kararının ardından Cumhuriyet gazetesinde bir değerlendirme yazısı yer aldı.
Cumhuriyet davası kapsamında gazetenin eski yazar ve çalışanları hakkında yerel mahkemenin verdiği hükmü bozan Yargıtay 16'ncı Ceza Dairesi bozma kararının gerekçesi açıkladı.
Haklarında hüküm kurulan isimlerin silahlı terör örgütüne yardım etmek amacıyla doğrudan kastla hareket ettiklerine dair somut delile dayamadan mahkumiyet hükmü kurulduğuna dikkat çekilen gerekçede, yerel mahkemenin delilleri değerlendirmede düşülen yanılgı sonucu mahkumiyet hükmü kurduğu, bu durumun ise kanuna aykırı olduğu aktarıldı. Ayrıca kararda basın ve ifade özgürlüğüne dikkat çekildi.
Yargıtay 16'ncı Ceza Dairesi’nin Cumhuriyet davası kararının ardından Cumhuriyet gazetesinde bir değerlendirme yazısı yer aldı.
İşte o yazı…
Yargıtay 16. Ceza Dairesi önemli bir karar vererek “Cumhuriyet Davası” adı verilen davada yerel mahkemenin kararını bozdu ve davayı beraatla sonuçlandırdı.
Eski Cumhuriyet gazetesi çalışanları, arkadaşlarımız uzun süren zorluklar ve tutukevinde geçen çilelerden sonra özgürlüklerine kavuştular. Gazete de kurum olarak rahatladı.
Yargıtay, Cumhuriyet Davası’nda “FETÖ üyesi olmamakla birlikte FETÖ’ye bilerek ve isteyerek yardım etmek” iddiasıyla yargılanan 15 sanıktan 13’üne verilen cezaları bozma kararının gerekçesini yazılı olarak açıkladı. Gerekçede, evrensel hukukun basın özgürlüğü ile ilgili ilkelerine de yer verildi. Bunları özetliyoruz:
1. Basın özgürlüğü, “bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir.” Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne göre de basının “demokrasinin bekçi köpeği” rolü, demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir. 2. Basın ve soruşturmacı gazetecilik siyasal iktidarın karar, eylem ve ihmallerini sıkı bir denetime tabi tutar, böylece vatandaşların karar alma sürecine katılmasını ve demokrasinin sağlıklı bir biçimde işlemesini güvence altına alır.
3. Düşünceyi açıklama özgürlüğü çoğulcu, özgürlükçü, hoşgörülü, demokratik toplumlarda, sadece genel kabul gören ve zararsız yahut önemsiz addedilen düşünceler yönünden değil, aynı zamanda halkın bir kısmı tarafından benimsenmeyen kuraldışı, hatta endişe verici düşünceler için de geçerlidir.
Yargıtay kararında basın özgürlüğü ile ilgili bu evrensel kurallar ortaya konulduktan sonra, iddia edilen suçun oluşup oluşmadığı konusu hukuksal açıdan tartışılmıştır. Yargıtay kararı aynen şöyle diyor:
“Ceza mahkûmiyeti, toplanan kanıtların bir kısmına dayanılarak ve diğer bir kısmı göz ardı edilerek ulaşılan kanıya göre verilmez. Mahkûmiyetin kesin ve açık bir ispata dayanması ve bu ispatın hiçbir kuşkuya olanak vermeyecek açıklıkta olması gerekir.”
Bu bağlamda terör örgütü suçunun oluşması için, “suç işlemek amacıyla kurumuş olan örgüte bilerek ve isteyerek yardım edilmiş olması gerekir. Yardım fiili için, örgütün suç işlemek amacıyla kurulduğunun bilinmesi zorunludur. ‘Bilerek’ ibaresi doğrudan kastı ifade eder. Suçu işleyen, örgütün amacını gerçekleştirmesine katkı sağlamak kastıyla hareket etmelidir.”
Bu noktaları açıkça belirten Yargıtay kararı şöyle devam ediyor:
Tüm bu nedenlerle, “silahlı terör örgütüne yardım etmek amacıyla doğrudan kasıtla hareket ettiklerine dair somut delile dayanmadan mahkûmiyet hükmü kurulamaz”. Yargıtay, İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi’nin delilleri değerlendirmede yanılgıya düştüğünü belirterek arkadaşlarımızın beraat etmesi gerektiğine karar vermiştir.
Bilindiği gibi Cumhuriyet Davası aslında siyasi bir davaydı ve temelde 2015 yılında göreve gelen Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar’ın “MİT TIR’ları” haberine dayanıyordu.
Ayrıca Can Dündar’ın hiçbir neden yokken, Fethullah Gülen’i 2015 Mayıs ayında iki gün üst üste gazetede manşete, hatta Cumhuriyet logosunun üzerine koyması tartışmalara yol açmıştı, bardağı taşıran hareket olmuştu.
Ne yazık ki, Fethullah Gülen’e gösterilen bu ayrıcalığın Cumhuriyet gazetesinin 95 yıllık yayın politikasına yakışmadığını o tarihlerde belirten Cumhuriyet Vakfı’nın eski yöneticilerine günlerce süren ağır ithamlarda bulunulmuştu.
VAKIF ÜYELERİNİN İFADELERİNE DİKKAT ÇEKİLDİ
30 sayfayı bulan gerekçeli kararda bütün iddialar hukuksal tartışmaya tabi tutuluyor. Ayrıca, Cumhuriyet Vakfı eski yöneticilerinin yerel mahkemede tanık olarak dinlenildiği, bu eski yöneticilerin, mahkemedeki tanık ifadelerinde, “sanıkların herhangi bir terör örgütüyle irtibatlarının bulunmadığını, terör örgütlerini desteklemek amacıyla gazete yönetimini ele geçirmenin söz konusu olmadığı”nı ifade ettikleri belirtiliyor. Gerekçeli kararda eski yöneticilerin tutanaklara geçen ifadeleri aynen veriliyor, şöyle ki;
“2013 yılı öncesinde Cumhuriyet Gazetesi Vakfı’nda görev alan yöneticilerin tanık olarak alınan ifadelerinde özetle; Cumhuriyet Gazetesindeki vakıf yönetiminin değişiminde seçim hukukuna aykırılıklar bulunmakla ve gazetenin yayın politikasında bazı değişiklikler olmakla birlikte, vakıfta kendilerinden sonra görev alan sanıkların herhangi bir terör örgütüyle irtibatlarının bulunmadığı, terör örgütlerini desteklemek amacıyla gazete yönetimini ele geçirmenin söz konusu olmadığını ifade etmiş olmaları”.
Yargıtay’ın beraat yönünde karar vermesinde, bu tanıklığın önemi üzerinde de durulmuştur. Kararda işaret edilen bu paragraf, Cumhuriyet Vakfı’nın mevcut yönetiminin, Vakfın önceki yönetimini, yaptığı haberleri, Vakıf seçiminde yapılan usulsüzlükler ve gazetenin yayın çizgisindeki değişim nedeniyle uyardığını, eleştirdiğini, fakat o yönetim hakkında Fethullahçı Terör Örgütü ile bağlantılı olduğu iddiasını gündeme getirmediğini ortaya koymuştur.
Bu karar Cumhuriyet gazetesinin üzerinden ağır bir yükü kaldırırken, arkadaşlarımızın özgürlüklerine de kavuşmaları ve beraat etmelerini görmek de hepimiz için sevindirici olmuştur.
Bu karar, öteden beri savunduğumuz “kanunsuz suç ve ceza olmaz” evrensel kuralını ve basın özgürlüğünün temel ilkelerini bir kez daha yüksek yargı kararıyla ve güçlü bir biçimde tescil etmiştir. Bu nedenle basın tarihimiz açısından son derece önemlidir.