'Daha küçük şehirlerde yaşamak yeni dönem için daha avantajlı'

Abone ol

Tersine göç, koronavirüs sonrası büyük kentlerden küçüklere doğru ve kedi köyüne dönmeyle başladı bile. Ancak tersine göçüm önünde büyük bir engel var.

Koronavirüs salgını ile metropollerin ne kadar güvenli yaşam alanı olduğu birkez daha tartışmaya açıldı. Türkiye'deki toplam vakaların yarısı İstanbul'da görülürken, Sağlık Bakanı Fahretin Koca "İstanbul, Türkiye'nin Vuhan'ı oldu" diyerek bu duruma dikkat çekmişti.

Salgın sonrası insanların tercihlerinde büyük değişiklikler olacağı yönünde öngörülerde bulunan uzmanlar, özellikle kent yaşamının yeniden sorgulanacağı konusunda neredeyse hemfikir.

Salgın sonrası '3T' formülüyle yeni başarı hikayeleri yazılabileceğini savunan Habertürk Ekonomi yazarı Abdurrahman Yıldırım ise tersine göçüm şimiden başladığını, küçük şehirlerde yaşamanın büyük kentler ve metropollerde yaşamaktan daha avantajlı olduğuna dikkat çekiyor.

Yıldırım, bunun önündeki en büyük engelin ise 'hızlı internete erişim sorunu' olduğunu vurguluyor.

Abdurrahman Yıldırım'ın korona sonrasına dair yaptığı çarpıcı öngörüler şöyle:

3T formülü ile yeni bir başarı hikayesi yazabiliriz. 3T’nin biri tersine göçü, diğeri tarımı, sonuncusu da telekomünikasyonun ana kolu interneti ifade ediyor.

-Tersine göç, koronavirüs sonrası büyük kentlerden küçüklere doğru ve kedi köyüne dönmeyle başladı bile. Salgınla büyük kentlerde işsiz kalan, işyerini kapatan, çalışmayanlar şimdi göç ettikleri yerlere geri dönüyorlar. Daha küçük şehirlerde yaşamak yeni dönem için daha avantajlı görünüyor.

TOPRAK VARDI TERSİNE GÖÇLE İNSAN DA VAR

-Zamanında göç edilen ve şimdi dönülen bu yerlerde ekilmeyen biçilmeyen bağ bahçe vardı. Kırsal kesimde yolu, elektriği, suyu, telefonu olmayan yerleşim yeri kalmadı. Okul, sağlık ocağı, cami hemen her köyde var. Konutlar da fazlasıyla mevcut.

-Hatta bu konutların büyük çoğunluğu kullanılmıyor. Kapısına kilit vurulmuş. Nitekim Kuzey Doğu Anadolu, Karadeniz, Doğu Anadolu ve bazı İç Anadolu illerinin nüfusu yıllardır azalıyordu. Buralarda az olan veya olmayan üretici güç insandı. O da şimdi dönüyor.

-Tersine göçün toprakla buluşmasından ise tarım sinerjisinin ortaya çıkacağı açıktır.

TEK EKSİK HIZLI İNTERNET

-Bu iki faktörün yanında göç edilen, boşalan kırsal kesimde dönüş yapan insanları orada yaşamaya ve çalışmaya ikna etmede tek eksik geriye kalıyor, o da hızlı internet. Hızlı diyorum çünkü doğru dürüst çalışmayan yavaş internet hemen her yerde var.

-İnternet ile mobil telefonların artık köylerde şehirlerdeki kadar hızlı çalışmasının sağlanması gerekiyor. Çünkü sosyal medya ve dijitalleşme kırsal kesimdeki insan için de yol, su, elektrik gibi zorunlu bir ihtiyaç haline geldi.

-Özellikle gençleri kırsal kesime çekecek, şehir ile köyler arasına insan hareketliliğini azamiye çıkartacak gelişme bu. Tersine göçü özendirmenin kilidi internet. Kırsal kesimde eksiği olan tek altyapı bu.

İÇ TALEBİ KARŞILA, FAZLASINI İHRAÇ ET

-Koronavirüsle tarımın önemi, vazgeçilmezliği ve stratejik oluşu konusunda yeni bir farkındalık başladı.

-Yapılacak iş tersine göç edenleri toprakla buluşturmak, toprağa da uygun ihtiyaç duyulan ürünleri üretmeye yönlendirmek.

-Böylece de hem insanlara iş yaratmak, hem gıda üretimini artırmak ve ihtiyaç fazlasını da ihraç etmek mümkün. İşin sinerjisi de burada.

-Bu durum aynı zamanda tarımsal üretimi artırmak için çok iyi bir fırsat. İnsanların bağı bahçesinde pazarda satmak için olmasa bile, kendilerine yetecek kadar meyve, sebze, tahıl, baklagil üretmesi mümkün.

-Nitekim virüsle birlikte hücum ettiğimiz gıda ürünlerinin başında baklagiller oldu. Dünyada da tüketimi artıyor. Hem kendi kendimize yetmiyoruz hem de dünyada alıcısı var.

SALGININ YANINDA DÜNYADA GIDA KRİZİ

-Salgınla gıdanın ve gıda güvenliğinin ülkeler için stratejik önemi bir kez daha ortaya çıktı. Bir düzine ülke temel ihtiyaç maddesi buğday, pirinç, mısır, soya gibi ürünlerin ihracatını durdurdu. Türkiye’nin de ihracını durdurduğu ürünler oldu. İşler zora girince ticaret bir kenara konuldu ve her ülke önce ben dedi.

-Tarım önemli, hatta tarımda kendi kendine yeterli düzeye gelmek ve bunu sürdürebilir kılmak, küresel salgın döneminde hayati önemli hale geldi. Dünyada bugün bir virüs salgını ile aynı zamanda açlık krizi de yaşanıyor.

-Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Platformu’na göre koronavirüs nedeniyle 36 ülkede kıtlık yaşanabilir ve gıda yetersizliğinden 130 milyon insan etkilenebilir. Gıda krizi yaşayacak ülkelerden biri de yanı başımızdaki Suriye.

ACİL GIDA SORUNUMUZ YOK

-Türkiye’nin bu dönemde acil bir gıda sorunu yok. Kendi kendine yetebilen az sayıda ülkeden biri. Tarımsal GSYH’sı Avrupa’da 1, dünyada 7’inci sırada. Yılda ortalama 18 milyar dolarlık ithalat yaparken 19 milyar dolarlık tarımsal ürün ihraç ediyoruz. Yani uzun vadede net bazda ithalatçı değiliz, hatta ihracatçı konumdayız.

-Bu yılki rekolte hava koşullarının da uygun olmasıyla iyi gidiyor. Sadece fındık, kayısı, Antep fıstığında rekolte düşüklüğü olabilir. Ancak bu ürünler zorunlu ihtiyaç maddeleri değil. İç tüketimi yüksek olan Antep fıstığında ise sevenleri baklavayı biraz daha pahalı yiyecek anlaşılan.

-Fındığında iç tüketimi düşük ve rekoltenin az olması ithal edenlerin sorunu. Onlar da tedariklerini geçen yılki rekolteden fazlasıyla sağlıyorlar. Rekor üretimin olduğu bir yılda fındık fiyatları ile ihracatın rekor kırması tedarikçilerin hem koronavirüse hem de yok yılına hazırlanmasındandır.

PİRİNÇ YERİNE BULGUR

-Temel ihtiyaç maddelerinde ithalata bağımlılığımız yüksek değil. Sorun olabilecek ürünler stratejik önemdeki ürünler. Nitekim ihracına kısıtlama getirilenler de bunlar. Mesela buğday, mısır ve pirinç gibi.

- Buğdayda aşağı yukarı kendimize yetiyoruz. Bazı yıllar net ithalatçı bazı yıllarda ihracatçı oluyoruz. Sınırda bir gidiş söz konusu.

-Buğday yetmezse mısır yeriz diyeceğim ama tahıllar içinde yetersizlik daha çok mısırda yaşanıyor. Yeterlilik oranı yüzde 70’lerde ve mısır üretimini artırma gereği açık.

- Pirinçte de böyle bir açığımız var, yeterlilik oranı yüzde 69’da. Gerisini ithalatla karşılıyoruz. Pirinçte mısırdan daha şanslıyız. Çünkü ikamesi mümkün. Tüketimin bulgura doğru kayması çok iyi olur. Çünkü hem daha sağlıklı hem de ülkemiz bir bulgur memleketi.

AYÇİÇEK YERİNE FINDIK VE ZEYTİNYAĞI

-İthalata daha çok yağda ve yağlı tohumlarda bağımlıyız. Ayçiçeğinde kendimize yeterlilik oranı yüzde 66 düzeyinde. Yüzde 34 ithalatla sağlanıyor. Çok zorlanırsak bitkisel yağ tüketimini zeytinyağı ile ikame edebiliriz.

-Ancak bu durum tüketim alışkanlığının, değişmesiyle mümkün. Toplum sağlık konusunda bilinçlendi, sağlıklı ürünlere yönelim arttı. 1979’daki sana yağı kuyrukları gibi, şimdi de bitkisel yağ kuyrukları olmayacak herhalde. Geçmişte böyle bir yaşanmışlıktan toplumun aldığı ders mutlaka olmuştur.

-Kaldı ki üretiminde dünya lideri olduğumuz fındıktan artık yemeklerde ve kızartmalarda iyi kullanılan fındık yağı üretiyoruz. Maliyeti biraz daha fazla. Ama zorlandığımız aşamada bu maliyete katlanabiliriz. Ya da tüketim alışkanlığını değiştirerek zeytinyağı kullanmaya geçebiliriz. Her ikisi de biraz daha maliyetli ama daha sağlıklı.

'Türkiye acil fon bulmak için farklı müttefiklerle temasa geçti' Ekonomi Paket tur alanlar dikkat! Ücret iadelerine koronavirüs düzenlemesi Ekonomi Koronavirüs döneminde 900 bin hanenin elektriği kesildi, 118 bin hane icralık oldu Ekonomi Marketlere hücum var ama cirolar eriyor Ekonomi