Danıştay kararına muhalif kalan üyeler: Cumhurbaşkanlığı kararnamesi Anayasa’ya aykırı, AYM’ye taşınmalı
Danıştay 10. Dairesi, İstanbul Sözleşmesi’nin feshine ilişkin Cumhurbaşkanı kararının iptali istemiyle açılan davada muhalif kalan üyeler, Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin Anayasa'ya aykırı olduğunu dile getirerek AYM'ye taşınması gerektiğini söyledi.
Danıştay 10. Dairesi, İstanbul Sözleşmesi’nin feshine ilişkin Cumhurbaşkanı kararının iptali istemiyle açılan davayı reddetti.
T24'ten Asuman Aranca'nın haberine göre, Daire’nin kararı, 2’ye karşı üç oyla alınırken, iptal istemini reddeden isimlerden birinin AKP döneminde İstanbul Büyükşehir Belediyesi Hukuk Müşavirliği yapan Lütfiye Gözütok Akbulut olması dikkat çekti. Karara muhalif kalan iki üye, TBMM'nin 'uygun bulma kanunu' uyarınca onaylanarak yürürlüğe giren bir uluslararası sözleşmenin feshinin ancak TBMM'nin 'uygun bulma kanununu' yürürlükten kaldırması veya sona erdirmeyi uygun bulduğuna ilişkin yeni bir kanun çıkarması sonrasında alınacak bir Cumhurbaşkanı kararı ile mümkün olabileceğini belirterek, “Bu nedenle dava konusu Cumhurbaşkanı Kararında yetkide ve usulde paralellik ilkesi uyarınca hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır” dedi.
Şerh yazısında, Cumhurbaşkanı kararının dayanağı olan 9 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’yle Cumhurbaşkanına verilen “sözleşme hükümlerinin uygulanmasını durdurma ve bunları sona erdirme yetkisinin” Anayasa’ya aykırı olduğunu kaydeden iki üye, bu nedenle 9 sayılı Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin de Anayasa Mahkemesi’ne taşınması gerektiğini savundu.
“SADECE CUMHURBAŞKANI KARARIYLA FESİH EDİLEMEZ"
Danıştay, Cumhurbaşkanının İstanbul Sözleşmesinden çekilme kararını hukuka uygun buldu. Danıştay 10. Dairesi, 3’e karşı iki oyla iptal davasını reddetti. Daire Başkanı Yılmaz Akçil ile üyeler Metin Arıtı ve Lütfiye Gözütok Akbulut davanın reddi yönünde oy kullanırken, üyeler İbrahim Topuz ve Ahmet Saraç ise kararın iptal edilmesi yönünde görüş bildirdi. Topuz ve Saraç, karşı oy yazılarında önemli tespitlerde bulundu. Anayasa’ya göre milletlerarası andlaşmaların onaylanması yetkisinin sadece yürütme organına ait olmadığı ifade edilen şerh yazısında, dava konusu sözleşmenin TBMM tarafından kanunla uygun bulunduktan sonra Bakanlar Kurulu kararı ile onaylandığı anımsatılarak, “Anayasa'da TBMM'nin uygun bulma kanunu uyarınca onaylanarak yürürlüğe giren uluslararası sözleşmelerin feshedilme usulüne ilişkin herhangi bir düzenleme bulunmaması ve Anayasa'da yürütme organına bu konuda bir yetki verilmemiş olması nedeniyle TBMM'nin uygun bulma kanunu uyarınca onaylanarak yürürlüğe giren uluslararası sözleşmelerin sadece yürütme organı işlemiyle feshedilmesi mümkün değildir” denildi.
KARARNAME İLE DÜZENLENMEZ
Şerh yazısında, sözleşmenin temel hak ve özgürlüklere ilişkin olduğuna da dikkat çekilerek, “usulüne göre yürürlüğe konularak kanun hükmü kazanan milletlerarası andlaşmaların hukuk sistemine etkileri de göz önüne alındığında, bu andlaşmaların hükümlerinin değiştirilmesi, sona erdirilmesi, feshedilmesi gibi hususların yasama faaliyeti kapsamında olduğu ve Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile düzenlenemeyeceği açıktır” ifadelerine yer verildi.
ANAYASA'YA AYKIRI
Dava konusu Cumhurbaşkanı Kararının dayanağı olan 9 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin Anayasa'nın 90. maddesiyle çelişen ifadeler içerdiği ve bu nedenle Anayasa’ya aykırı olduğu belirtilen muhalefet şerhinde, “Dava konusu Cumhurbaşkanı Kararının dayanağını teşkil eden 9 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi'nin 3. maddesinin 1. fıkrasında yer alan “bunların hükümlerinin uygulanmasını durdurma ve bunları sona erdirme” ibaresinin de Anayasa’ya aykırılık iddiasıyla Anayasa Mahkemesine götürülmesi gerektiği savunuldu.
YETKİDE VE USULDE PARALELLİK” VURGUSU
Şerh yazısında, uluslararası sözleşmelerin feshedilmesi veya bu sözleşmelerden çıkılması usulüne ilişkin Anayasa’da herhangi bir hüküm yer almadığı, bu nedenle devreye “yetkide ve usulde paralellik ilkesinin” girdiği anlatılarak şöyle denildi: “Bu ilkeye göre, işlemi hangi merci, hangi usulle yapmaya yetkili ise, işlemin geçerliğine son verme de aynı kurala ve usule tabidir. Somut olayda Cumhurbaşkanlığınca 19 Mart 2021 tarihli sözleşmenin Türkiye Cumhuriyeti bakımından feshine dair Cumhurbaşkanlığı Kararının TBMM’ye gönderilerek bir kanunla uygun bulunması ve/veya sözleşmeye katılmanın uygun bulunduğuna dair Kanunun yürürlüğünün ortadan kaldırılması gerekirken bu usul izlenmemiştir.
HUKUKA AYKIRI
Anayasa'da TBMM'nin uygun bulma kanunu uyarınca onaylanarak yürürlüğe giren uluslararası sözleşmelerin feshedilme usulüne ilişkin herhangi bir düzenleme bulunmaması ve Anayasa'da yürütme organına bu konuda bir yetki verilmemiş olması nedeniyle TBMM'nin uygun bulma kanunu uyarınca onaylanarak yürürlüğe giren uluslararası sözleşmelerin sadece yürütme organı işlemiyle feshedilmesi mümkün değildir. Bu itibarla; TBMM'nin uygun bulma kanunu uyarınca onaylanarak yürürlüğe giren bir uluslararası sözleşmenin feshi ancak TBMM'nin uygun bulma kanununu yürürlükten kaldırması veya sona erdirmeyi uygun bulduğuna ilişkin yeni bir kanun çıkarması sonrasında alınacak bir Cumhurbaşkanı kararı ile mümkün olabilecektir. Davanın açıldığı tarih itibarıyla; dava konusu Cumhurbaşkanı Kararı ile feshedilen sözleşmenin onaylanmasına ilişkin 6251 sayılı Kanun'un yürürlükten kaldırılmamış olması veya dava konusu Cumhurbaşkanı Kararı alınmadan önce sözleşmenin sona erdirilmesinin uygun bulunduğuna ilişkin yeni bir kanun çıkarılmamış olması nedeniyle dava konusu Cumhurbaşkanı Kararında yetkide ve usulde paralellik ilkesi uyarınca hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır”
ESASI DA İNCELENMELİ
"Cumhurbaşkanının tek başına yapacağı işlemler"e karşı yargı yolunun açıldığına dikkat çekilen şerh yazısında, dava konusu Cumhurbaşkanı Kararının yetki ve şekil unsurları dışında esasına yönelik olarak da inceleme yapılması ve bu doğrultuda sebep, konu ve amaç yönlerinden de hukuka uygun olup olmadığının denetlenmesi gerektiğine vurgu yapıldı. Yazıda, “Ülkemizin bahse konu Sözleşmeden çekilmesi, kadınlara yönelik şiddetin önlenmesi hususunda hukuki olarak veya uygulama bakımından bir eksikliğe yol açmayacaktır” denilmekle yetinilmiş, İstanbul Sözleşmesinden neden çekinildiği konusunda hukuken geçerli bir gerekçeye de yer verilmemiştir” denilerek, şu tespitler yapıldı:
“İdari faaliyetlerin temel ve ortak amacı kamu yararıdır. Kamu yararı, genel bir ifadeyle bireysel, özel çıkarlardan ayrı ve bunlara üstün olan toplumsal yararı ifade etmektedir. Mevzuatta idareye takdir yetkisi tanındığı durumlarda, idare, yargı kararıyla bir işlem veya eylem yapmaya zorlanamaz. Ancak, idareye tanınan takdir yetkisinin kullanımı da mutlak ve sınırsız olmayıp, kamu yararı ve hizmet gerekleri ile sınırlı olduğundan, yetki, şekil ve konu ögeleri yanında takdire dayanan işlemlerin sebep ve amaç ögeleri yönünden de yargı denetimine tabi bulunduğu kuşkusuzdur. Bu anlamda idareye tanınan takdir yetkisinin kullanımı keyfilikten ziyade kamu yararı ve hizmet gereklerine uygun olmak zorundadır. Aksi bir düşünce Hukuk Devletinin ihlali sonucunu doğurur.
“ÖNLENMESİ AMAÇLANAN HUSUSLAR DEVAM EDİYOR"
Dava konusu Cumhurbaşkanı Kararı ile ülkemiz bakımından feshedilen Sözleşmede önlenmesi amaçlanan hususların ülkemizde devam ediyor olması, 6284 sayılı Kanun'un Sözleşme hükümlerine doğrudan göndermede bulunması, diğer bir deyişle bu Kanunun, kadınları gerçek anlamda korumada tek başına kendisinin yeterli olmayacağını ve değinilen Sözleşmenin desteğine de ihtiyacı olduğunu kabul etmesi, ayrıca sözleşmenin feshiyle Kanun'un atıfta bulunan hükümlerinin anlam ve uygulama kabiliyetini yitirecek olması karşısında, dava konusu Cumhurbaşkanı Kararının, konu, sebep ve amaç unsurları yönünden de hukuka aykırı olduğu sonucuna varılmıştır”