Demirtaş'ın cezaevindeki en üzgün dönemi: Kalp spazmı, kaza, vefat

Abone ol

Demirtaş’ın Beyaz Sandalyesi kitabının yazarı Zınar Karavil: “Demirtaş, ülkenin güzel günlere erişeceğinden, çok sayıda değerli insanın cezaevinden çıkacağını emin. Ancak kendi durumunu ‘Siyasi rehine’ olarak tanımlıyor’ diyor.

GERÇEK GÜNDEM - FİLİZ GAZİ

Edirne Cezaevi’nde, 4 Kasım 2016'dan bu yana tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın basın danışmanı Zınar Karavil tarafından kaleme alınan 'Demirtaş’ın Beyaz Sandalyesi', 21 Mayıs’ta, Dipnot Yayınları tarafından yayımlandı.

Önsözünü sinemacı ve eski HDP Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in, sonsözünü ise Selahattin Demirtaş’ın yazdığı kitapta 7 Haziran 2015 genel seçimlerinden başlayarak günümüze kadar geçen 7 yıllık süreç, tanıkların ifadeleriyle anlatılıyor.

Önder, önsöz yazısında kitaba da adını veren “beyaz sandalye”yi şöyle anlatıyor:

“… Beyaz bir plastik sandalyeden başka koltuğu da makamı da olmayan, yüreği halkla, halkın yüreği de kendisiyle atan bir siyasetçiyi, kardaşım Selahattin'in cezaevi dönemi hikayesini anlatıyor. O gün geldiğinde, bugünleri anlatacak bir sergi, belki de sadece iki nesneden ibaret olacaktır. Biri gösterişli bir taht, diğeri ise plastik, beyaz bir sandalye. Beyaz sandalyenin üzerinde küçücük bir not: Bu beyaz sandalye, o fırtınalı günlerde hep dik durdu. Gösterişli tahtın üzerindeyse hiçbir şey…”

Demirtaş’ın cezaevinde günleri nasıl geçiyor? Siyasi rehine olduğunu sıklıkla vurgulayan Demirtaş, bu rehineliğin ne zaman biteceğini düşünüyor? Şu sıralar ne üzerinde çalışıyor? Bu soruları “Demirtaş’ın Beyaz Sandalyesi”nin yazarı Zınar Karavil’e sorduk.

Kitabınız 7 Haziran 2015’te akşam saatlerinde başlıyor. Niçin özellikle bu tarih?

7 Haziran 2015 seçim sonuçları Türkiye’de güzel bir tablo ortaya çıkardı. Daha sonra tarih kırıldı ve her anlamda güzel bir ülke olmamız mümkünken, bugün içinde bulunduğumuz hale evrildi. Yeni bir zaman boyutuna geçtik adeta. Aklıma ‘Geleceğe Dönüş 2’ geldi, tam da o filmdeki gibi.

O kırılmadan sonra 4 Kasım 2016’da Figen Yüksekdağ, Selahattin Demirtaş ve beraberinde birçok milletvekili gözaltına alınıp tutuklandılar. Kitap, projektörünü Demirtaş’ın cezaevi sürecine tutuyor. Ağırlıklı olarak Edirne Cezaevi’ne girdiği günden başlayıp, Selçuk Mızraklı’nın, Demirtaş’ın yanına gittiği gün bitiyor.

Kitapta Demirtaş'ın cezaevindeki günlük yaşamı, koğuş arkadaşı Abdullah Zeydan ile birlikte neler yaptıkları, cezaevinde neler yaşadığı, başından geçen olaylar, dışarıda Demirtaş ekseninde yaşanan gelişmeler var.

Demirtaş’a kitap hazırlığını nasıl ilettiniz? Yazım sürecinde danıştığınız zamanlar oldu mu?

Bir kitap yazma isteğimden söz ettim ve yaklaşık 30 sayfalık giriş bölümünü yazıp kendisine ilettim. Sağ olsun, giriş bölümünü çok beğendiğini ve kitabı tamamlamam gerektiğini söyledi. Beni yüreklendirdi, motive etti.

KİTABIN ADI SIRRI SÜREYYA ÖNDER’DEN

Kitabın önsözü Sırrı Süreyya Önder’e ait. Niçin Sırrı Süreyya Önder?

Kitabı bitirdikten sonra farklı kesimlerden birçok kişiye gönderdim. Gönderdiğim kişiler arasında Sırrı Süreyya Önder de vardı. Görüşünü sorduğumda çok ağır bir yükün altından başarıyla kalktığımı ve kitaba önsöz yazmak istediğini söyledi. Çok mutlu oldum tabii. Sağolsun, harika bir önsöz yazdı.

“Beyaz plastik sandalye” akla gelebilecek en güçlü nesne. Bu fikir kimden geldi?

Kitabın adı da Önder’den. Sırrı Süreyya Önder bana, Demirtaş hakkında siyaset yasağı istenmesi üzerine Anayasa Mahkemesi'ne, yine Demirtaş’ın yazdığı dilekçeyi hatırlattı. O dilekçesinde kısaca “benim plastik beyaz bir sandalyeden başka makamım yok, siz bana siyaset yasağı getirebilirsiniz ama ben zaten hiçbir zaman herhangi bir makama güvenerek siyaset yapmadım ki” diyordu Demirtaş. Sırrı Süreyya Önder dedi ki, “Zınar kardaş, gel bu kitabın adını Demirtaş’ın Beyaz Sandalyesi bırak.” (Zınar Bey bu kısmı Sırrı Süreyya Önder tonlamasıyla söyledi) Gayet güzel, durumu açıklayan, iyi bir fikirdi bu. Hemen yayınevine ilettim, onlar da beğendiler. Kitabın adı böylece “Demirtaş’ın Beyaz Sandalyesi” oldu.

Demirtaş’ın iki öykü kitabı yayımlandı. Bülent Ecevit’in şairlik tarafını saymazsak Türkiye siyasetçileri içinde bu şekil bir üretimde olan tek isim Demirtaş. Şu an üzerinde çalıştığı bir şey var mı?

Var ama içeriği hakkında detaylı bilgi vermeyeyim, sürpriz olsun.

Edebiyatla mı ilgili?

Evet. Sadece yazmıyor, çok fazla da kitap okuyor. Okuduğu kitapların bir bölümünü başka cezaevlerindeki kişilere gönderiyor. Bir bölümünü de Başak Hanım’a gönderdi. Başak Hanım, Demirtaş’ın tutuklanmasından bir yıl kadar önce Diyarbakır’da tuttukları büronun bir odasını kitaplığa çevirdi. Binlerce kitaptan oluşan bir Demirtaş kitaplığı var yani. Her birinde de “görüldü” kaşesi var.

Demirtaş'ın yeteneklerini herkes biliyor ama pek bilinmeyen bir özelliği var, çok da çalışkan olması. Sabah erken saatlerde uyanıyor ve tüm günü disiplin içinde çalışarak geçiriyor. Bu kadar güçlü olmasının en temel sebeplerinden biri çalışkan olması.

SİYASİ REHİNE OLARAK DURUMU HUKUKİ DEĞİL

HDP’li siyasetçilerden, Gezi tutsaklarına birçok insan cezaevinde tutuluyor. Politik irade elbette ama gayet insani yerden bakıldığında hayatlardan büyük bir zaman dilimi çalınıyor. Demirtaş, sizin de kitabınızda yer vermiş olduğunuz röportajlarında, “20 yıl daha içeride kalabilirim” diyor. Diğer taraftan devrimci varoluş aynı zamanda hayata sarılmaktır da… Dışarı çıkma ısrarından niçin hiç bahsedilmiyor?

Bundan şüphesiz söz ediyor ama bunu bireyselleştirmediği için çok yansımıyor. Ülkenin güzel günlere erişeceğinden emin. Benim burada tek tek hepsinin anmamın mümkün olamayacağı çok sayıda değerli insanın cezaevinden çıkacağını, özgürlüklerine kavuşacağını biliyor. Buna dair en küçük bir şüphesi yok.

Kendisinin de çıkacağını düşünüyor ama bu fikirde sabitlenmiyor. Kitapta bu sorunuza yanıt olacak bir bölüm var. Orada, özetle şöyle diyor Demirtaş: “Ben siyasi bir rehineyim ve siyasi rehineler kendilerini cezaevinden çıkacaklar diye kodlamazlar. Durumum hukuki değil, dolayısıyla hukuki bir gelişme üzerine cezaevinden çıkacak değilim. Ülkemize demokrasi geldikten ve hukuk işlemeye başladıktan sonra cezaevinden çıkacağım.”

Ayrıca, Demirtaş'ın zaten hukuken dışarıda olması gerekir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin iki kararı var, derhal salıverilmesi yönünde.

Peki dışarıya çıkınca siyasetin içinde olacak mı? Ne yapmayı planlıyor? Bunları konuştunuz mu?

Kendisini dışarı çıkmaya endekslemediği için ben bu soruyu sormadım. Umuyorum o cezaevinden çıktıktan sonra kendisiyle yapacağınız bir röportajda bu soruyu ona siz sorarsınız.

MORALİNİN BOZULDUĞU ZAMANLAR OLUYOR

Cezaevinde görüşebildiniz mi?

Cezaevi sürecinde iki kez görüşme imkânımız oldu. İlki 2018 Cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki adaylığında TRT çekimiydi. TRT görevlileri, ilk defa bir cezaevinde çekime geliyorlardı. Cezaevine de ilk kez bir çekim ekibi giriyordu. Cezaevi Müdürü ve görevliler, hepsi şaşkındılar. 12 metrekarelik doktor odasını, TRT ekibiyle birlikte derme çatma yöntemlerle bir televizyon stüdyosu haline getirdik. Dar alanda kameralar, ışıklar…

İkinci görüşmemiz COVİD-19 salgınından önceydi. Yarım saatlik bir ziyaretçi görüşmesi şeklinde oldu. Otuz dakikaydı ama üç dakika gibi gelmişti.

Sürekli motivasyonu yüksek mi? Dışarıdan aldığı hangi haberler onu olumsuz anlamda etkiledi?

Elbette zaman zaman motivasyonu kırılabiliyor, hangimizde olmuyor ki bu? Örneğin ailesinin kaza geçirdiğini öğrendiği dönemde ve onu sık sık ziyarete gelen 43 yaşındaki avukatı Hasan Tahsin Kaya’nın vefat haberini aldığında çok üzülmüştü. Bu iki olay art arda gelmişti bir de. O günlerde moralinin düşük olduğunu, görüşlere çıkmakta bile isteksiz olduğunu biliyorum.

Kötü bir zamandı. Bir süre önce kalp spazmı geçirmişsiniz, bunun üzerine sizi görmek için gelen anne babanızın yolda kaza geçirdiğini öğreniyorsunuz. Üstüne bir de size en yakın avukatınızın vefat ettiğini öğreniyorsunuz… Kolay şeyler değil bunlar. Ama sonra toparlandı tabii, toparlanmak zorunda.

MEKTUP AVUKATLIĞI YAPIYOR

Dışarıyla bağlantı trafiği nasıl? Kızları ile mektuplaşıyor mu? Onların hayatlarına nasıl temas ediyor?

Güçlü bir mektup trafiği var aralarında. Büyük kızı lise son sınıfta. Üniversite sınavına hazırlanıyor. Gayet parlak bir öğrenci. Kendisinden sınavda derece bekliyoruz. Küçük kızı müzikle ilgileniyor. Çok başarılı. Yani kızlarının biri Demirtaş’ın siyasetçi yönünü diğeri de sanatçı yönünü almışlar diyebilirim.

Farklı kişilerle mektuplaşıyor mu?

Tabii. Kendisi avukat olduğu için farklı cezaevlerinden hukuki danışmanlık isteyen kişilerle mektuplaşıyor. Onlara bir tür mektup avukatlığı yapıyor yani.

HALK TV VE FOX ANA HABER’İ İZLİYORLAR

Dışarıyı hangi basın yayın organlarından takip ediyorlar?

Yeni Yaşam ve Evrensel gazeteleri verilmiyor ama onun dışında 6-7 gazete okuyabiliyorlar. Halk TV'yi, FOX ana haberi seyrediyorlar.

Kitaba dönelim tekrar. Yazıp bitirdiğinizde aklınızda en baskın hangi anı, olay ya da fikir ne kaldı?

Demirtaş'ın beyaz sandalyesinin ne kadar güçlü olduğu ve gücün kaynağını halkın oluşturduğu… Beyaz sandalyesini devirmek için çeşitli kampanyalar yürütülüyor. Gerçeklikle ilgisi olmayan haberler yazılıyor, televizyonlarda tartışılıyor. Çok kötü bir insan olarak gösterilmeye çalışılıyor, halkla olan bağı koparılmaya çalışılıyor. Beni en çok etkileyen şey bu saldırılara karşı halkın çok farklı kesimlerinin Demirtaş'a sarılması. Bütün saldırılara rağmen Demirtaş’ın sandalyesinden düşmemesini sağlayan işte halkın bu sahiplenmesi. Evet, Demirtaş çok özel biri ama halk ona bu kadar sahip çıkmasaydı güçlü kalamayabilirdi. Bu kitap yazılamazdı mesela. Teşekkür bölümünde buna özellikle vurgu yaptım.

Önce Şamil Tayyar ardından Mehmet Metiner; Mehmet Uçum AKP'lilerin hedefinde Gündem Bankacılık Kanunu teklifi kabul edildi Gündem Cem Yılmaz'dan konser yasaklarına tepki: Ahlakım ile susma hakkımı kullanıyorum Gündem İlber Ortaylı: Meral Akşener çok kapsayıcı; İmamoğlu genç adam, vakti var, acul hareket etmesine lüzum yok Gündem