Deniz Zeyrek 'AKP'nin treni'ni yazdı: 20 yılın kriz rotası hakkında çarpıcı detaylar
Deniz Zeyrek, AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın “trenden inenler” ifadesini hatırlattığı yazısında kuruluşunun 20. yılında AKP'yi değerlendirdi.
Sözcü gazetesi yazarı Deniz Zeyrek, kuruluşunun 20. yılında AKP'yi ve AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın politikalarını değerlendirdi.
Deniz Zeyrek, "Artık Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üye olmaya hazırlanan “Demokratik Türkiye”yle, üzerinde bulunduğumuz trenin de 20 yıl önceki AK Parti'nin treniyle çok ilgisi yok. Şu anda tek makinistimiz, lokomotifteki çekirdek kadrosuyla Erdoğan ve trenimiz Erdoğan'ın kişisel olarak belirlediği ve kimsenin bilmediği bir rotada ilerliyor." ifadelerini kullandı.
Deniz Zeyrek'in "Değişen rotasıyla, inenleriyle AK Parti treni" başlıklı yazısı şöyle oldu:
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın partisiyle ilgili yaptığı en ilginç benzetmelerden biri “tren”dir.
Yola çıktıkları günden bu yana partiden ayrılanlar konusunda sık sık “trenden inenler” ifadesini kullanır.
Bugün AK Parti'nin kuruluşunun 20. yılı.
Anlayacağınız Ağustos 2001'de kurulan AK Parti, 20 yıldır hayatımızda ve Erdoğan'ın tabiriyle tren 20 yıldır yolculuğunu sürdürüyor.
3 Kasım 2002'de girdiği seçimleri kazanan ve tek başına iktidar olan Erdoğan'ın makinist olarak bulunduğu trenin lokomotifini anımsıyor musunuz? Kimler vardı yanında?
Abdullah Gül, Abdüllatif Şener, Bülent Arınç…
Özellikle altını çiziyorlardı: “Erdoğan eşitler içinde birincidir.”
Bugün o ekipten sadece Bülent Arınç'ı AK Parti tarafında sayabiliriz. O da en son yaşadığı tartışmanın ardından Yüksek İstişare Kurulu'ndan atıldı ve kabuğuna çekildi.
Trenin 20 yıllık yolculuğunda Erdoğan'ın tabiriyle “trenden inenler” Abdullah Gül'le, Abdüllatif Şener'le sınırlı değildi. Genel Başkanlık ve Başbakanlık yapmış Ahmet Davutoğlu, Erdoğan'ın 12 yıl boyunca Hazine'yi emanet ettiği Ali Babacan, Mehmet Şimşek gibi isimler de artık trende değil.
★★★
Partinin kurucular listesine baktım. Bazılarının bırakın yüzünü, adını dahi unutmuşuz. Çoğu Türkiye'nin siyasi ortamına yön vermekten çoktan uzaklaşmış.
İsimler elbette önemlidir. Ancak önemli olan, trenin rotasıdır. İktidarın ilk yıllarında AK Parti trenin rotası “Batı”ydı.
Türkiye'yi Avrupa Birliği'ne tam üye yapmak isteyen ve bu alanda ciddi mesafe alan bir partiydi AK Parti. Bu yolda demokratikleşme paketleri birbirini izlemiş, AK Parti ülkedeki sol liberallerin, Kürtlerin desteğini dahi almayı başarmıştı. Bu geniş destek sayesinde TSK'nın siyaset üzerindeki etkisi ve baskısı dahi bertaraf edilmişti!
Serbest ekonomi kurallarına harfiyen uyulan, sıkı maliye politikaları uygulanan bir ülke olmuştuk aynı dönemde. Dünyadaki para bolluğu, AK Parti hükümetlerinin istikrarlı para politikaları sayesinde ekonomik olarak da rahatlamıştık.
Türkiye bu demokratik ve ekonomik ortamı sayesinde dünyada da lig atlamıştı. Erdoğan Kıbrıs sorununun çözümü için bizzat inisiyatif almıştı.
Türk diplomasisi İsrail-Suriye krizi, Balkan krizi gibi sorunlu alanlarda ciddi bir arabulucuya dönüşmüştü. Türkiye'nin büyükelçilik açtığı ülkelerin sayısı da vizesiz seyahat edebileceğimiz ülkelerin sayısı da günbegün artıyordu.
★★★
Tren yoluna devam ederken 2007'den itibaren durum değişmeye başladı. Muhalefetin Abdullah Gül'ü Cumhurbaşkanı yapmamak için uydurduğu “367 formülü” ile dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt'ın imza attığı 27 Nisan bildirisi AK Parti için bulunmaz fırsata dönüştü. O yıl yapılan seçimlerden sonra “tren” ilk aks değişikliğini yaptı. Artık başka bir yöne gidiyorduk. Emniyet, ordu ve yargı içindeki FETÖ'cülerin desteğiyle Ergenekon ve Balyoz gibi kumpas davaları başladı. 2010'da güneyimizde batı destekli “Arap Baharı” başlamıştı. AK Parti kurmayları, Arap Baharı'nın sonunda “Müslüman Kardeşlerin” Ortadoğu ve Kuzey Afrika'da iktidara gelmesini istiyordu. Aynı yıl Türkiye'de yapılan anayasa referandumundan sonra yargı tamamen FETÖ'ye teslim edildi. Ülkenin 26. Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, “silahlı terör örgütü lideri” olma suçlamasıyla hapse atıldı. Batı'ya giden trenimiz artık rotasını geriye çevirmişti.
2011'de başlayan Suriye iç savaşına Esad karşıtı bir grubu destekleyerek doğrudan müdahil olduk. Suriyeli göçmenler akın akın ülkemize gelmeye başlamıştı.
Bir de “Çözüm süreci” başladı.
Bir tarafta PKK, diğer tarafta devlet içindeki en kritik noktalara (asker, polis ve yargı) yerleşmiş FETÖ güçleniyordu.
Çözüm süreci başarısızlığa uğradığında, birileri şehirleri savaş alanına çevirmeye kalktığında ağır bedeller ödedik. FETÖ, 15 Temmuz 2016'da yönetimi ele geçirmeye çalıştı.
Neyse ki milletimiz, askerimiz ve polisimiz her iki konuda da geçit vermedi.
★★★
2017'den itibaren Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne geçtik.
Artık Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üye olmaya hazırlanan “Demokratik Türkiye”yle, üzerinde bulunduğumuz trenin de 20 yıl önceki AK Parti'nin treniyle çok ilgisi yok.
Şu anda tek makinistimiz, lokomotifteki çekirdek kadrosuyla Erdoğan ve trenimiz Erdoğan'ın kişisel olarak belirlediği ve kimsenin bilmediği bir rotada ilerliyor.
Kim bilir karşımıza daha neler çıkacak?