Deniz Zeyrek: İktidarın işi de zor
Sözcü gazetesi yazarı Deniz Zeyrek, "Bazen iktidarın ve iktidar destekçilerinin işinin gerçekten zor olduğunu düşünüyorum" diye yazdı.
Sözcü gazetesi yazarı Deniz Zeyrek, "Bazen iktidarın ve iktidar destekçilerinin işinin gerçekten zor olduğunu düşünüyorum. Düşünsenize, gazetecilerin tutuklanmasını savunmak zorunda kalıyorlar." düşüncesini dile getirdi.
Zeyrek, "Sorun o kadar yaygınlaştı ve bu konuda yargı üzerindeki siyasi etki o kadar alenileşti ki artık 'onlar gazeteci değil' gerekçesine de itibar eden kalmadı. Üstelik, tutuklanan ve gözaltına alınan gazeteciler, geçmişte FETÖ'nün hedefinde olan, Odatv ve Ergenekon davalarından cezaevinde yatan isimler. İktidar mensubu olsam, FETÖ'cülerin o gazetecilerin tutuklanmasını ellerini ovuşturarak izlediğini ve 'bizim tamamlayamadığımızı bu hükümet tamamladı' dediğini düşünür, sinir olurdum. Sadece bu kadar da değil. İktidardakilerin yerinde olsam, tutuklanmalarını istediğim/savunduğum Barışların (Barış Terkoğlu ve Barış Pehlivan) cezaevine konulmadan önce gülerek 'Yine yatar, yine çıkar, yine yazarız' demesine de sinir olurdum. 'Adamlar korkmuyorlar' diye dizimi döverdim." görüşünü savundu.
Deniz Zeyrek'in Sözcü'deki "İktidarın işi de zor!" başlıklı yazısından ilgili kısım şöyle;
Bazen iktidarın ve iktidar destekçilerinin işinin gerçekten zor olduğunu düşünüyorum.
– Düşünsenize, gazetecilerin tutuklanmasını savunmak zorunda kalıyorlar.
– Sorun o kadar yaygınlaştı ve bu konuda yargı üzerindeki siyasi etki o kadar alenileşti ki artık “onlar gazeteci değil”gerekçesine de itibar eden kalmadı.
Üstelik, tutuklanan ve gözaltına alınan gazeteciler, geçmişte FETÖ'nün hedefinde olan, OdaTV ve Ergenekon davalarından cezaevinde yatan isimler. İktidar mensubu olsam, FETÖ'cülerin o gazetecilerin tutuklanmasını ellerini ovuşturarak izlediğini ve “bizim tamamlayamadığımızı bu hükümet tamamladı” dediğini düşünür, sinir olurdum.
Sadece bu kadar da değil. İktidardakilerin yerinde olsam, tutuklanmalarını istediğim/savunduğum Barışların (Barış Terkoğlu ve Barış Pehlivan) cezaevine konulmadan önce gülerek “Yine yatar, yine çıkar, yine yazarız” demesine de sinir olurdum. “Adamlar korkmuyorlar” diye dizimi döverdim.
– Düşünsenize, 5 Mart'ta Moskova'da olup biteni “zafer” gibi sunmak zorundalar.
Oysa, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Esad'a şubat sonuna kadar süre verdi. O tarihe kadar 17 Eylül 2018 (Soçi Mutabakatı) sınırlarına çekilmezlerse Türkiye'nin gerekeni yapacağını söyledi. Oysa Moskova'da bırakın Esad'ın Soçi sınırlarına çekilmesini, çok daha kuzeyde ve batıda olan mevcut sınırları ateşkes hattı olarak kabul etti. Bu da yetmedi o güne dek Suriyeli muhaliflerin elinde olan M4 karayolunun Rusya'nın kontrolüne girmesine yol verdi. 33vatan evladımızı şehit verdiğimiz gün Suriyeli muhaliflerin eline geçen Serakib de Moskova'da Esad'a bırakıldı.
Bu somut sonuçlara rağmen “Moskova'dan zaferle döndük” görüşünü savunmak sizce de zor değil mi?
– Düşünsenize, kendilerinin sıkça kullandıkları sözcüklerin “hakaret”, “iftira” ve “Halkı kin ve düşmanlığa sevk etme” suçunu oluşturduğunu savunmak zorunda kalıyorlar.
Cumhurbaşkanı Erdoğan geçen hafta grup toplantısında CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nu hedef alırken şöyle dedi: “Türkiye'nin buradaki mücadelesini sürekli fitne ile yalanla lekelemeye çalışan her kim olursa olsun haysiyetsizdir, onursuzdur, şerefsizdir, alçaktır haindir.”
Erdoğan'ın bu cümlede kullandığı sözcükleri, daha sonra bir CHP'li (Engin Özkoç) aynı sıra ile Erdoğan'a karşı kullandı. İktidar kıyameti kopardı. Yargı hemen harekete geçti. CHP'liye “hakaret”, “iftira” ve “halkı kin vedüşmanlığa teşvik etme” suçlamalarını yöneltti.
Beni hiç kimse biri kullanırken görmezden gelinen sözcüklerin başka biri tarafından kullanıldığında suç sayılacağına inandıramaz. Ancak onlar bunu da savunmak zorunda kalıyorlar.
– Düşünsenize, biz “Ensar”dık, göçmenler de “muhacir”. Muhelefetin bütün eleştirilerine rağmen, 2011'den bu yana muhacirlerin hakkını, hukukunu savunduk, milyarlarca dolar harcadık ve 4 milyondan fazla muhacire kucak açtık. 9 yılboyunca “Biz ensarız, onlar muhacir” diyen iktidar, 27 Şubat'tan bu yana “isteyen gitsin” kararını savunmak zorunda. Bana biri “Madem ‘isteyen gitsin' diyebiliyordunuz, neden yıllar önce demediniz de 35 milyar dolarımızı harcadınız” diye sorsa, verecek yanıt bulmakta zorlanırdım.
Daha onlarca örnek var. İktidarın ve iktidarın icraatlarını savunmak zorunda olanların işi sizce de zor değil mi?