Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’a bir suç duyurusu daha
Ayasofya'nın 86 yıl sonra ibadete açıldığı gün olan 24 Temmuz’da Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, elinde bir kılıç ile birlikte minbere çıkarak bir hutbe okudu.
Ayasofya'nın 86 yıl sonra ibadete açıldığı gün olan 24 Temmuz’da Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, elinde bir kılıç ile birlikte minbere çıkarak bir hutbe okudu.
Hutbede yer alan “Bizim inancımızda vakıf malı, dokunulmazdır, dokunanı yakar; vakfedenin şartı vazgeçilmezdir, çiğneyen lanete uğrar” kısmının Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu lideri Mustafa Kemal Atatürk’e yönelik olduğu gerekçesiyle Erbaş sert bir şekilde eleştirildi.
SUÇ DUYURUSU YAĞIYOR
Ayasofya’nın ibadete açılışı sırasında Cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ü lanetleyen Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş'a suç duyuruları yağıyor. İYİ Partili Aytunç Çıray, Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD), Halkın Kurtuluş Partisi'nden sonra (HKP) bu kez de Adana Barosu suç duyurusunda bulundu.
ADD, Erbaş hakkında “Atatürk’e hakaret” ve “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” iddialarıyla bugün suç duyurusunda bulunmuştu. Dilekçede, “Şüpheli, Ayasofya’da cuma namazı kıldırmasını Atatürk’e borçludur” denilmişti.
İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı ve İzmir Milletvekili Aytun Çıray'ın avukatı Murat Ergün tarafından İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı'na verilen dilekçede ise “Cumhuriyet savcılıklarınca re'sen takibat yapılması gerektiği halde aradan geçen üç gün içinde herhangi bir soruşturma açılmamış olması sebebiyle suç duyurusunda bulunma zaruretimiz doğmuştur” denilmişti.
Son olarak da Adana Barosu Erbaş'ın Ayasofya'nın ibadete açılışı sırasında söylediği sözlere suç duyurusunda bulundu. Baro Başkanı Veli Küçük, Erbaş'ın hem 5816 sayılı kanun kapsamında, hem TCK 216/1 kapsamında cezalandırılması gerektiğini söyledi.
ERBAŞ NE DEMİŞTİ?
Erbaş, Hürriyet gazetesine yaptığı açıklamada Atatürk’ü kastetmediğini ileri sürerek şöyle demişti:
“Ayasofya hutbemde temas ettiğim “Vakıf malı dokunulmazdır, dokunanı yakar; vâkıfın şartı vazgeçilmezdir, çiğneyen lanete uğrar” ifadesiyle ilgili şu açıklamayı yapabilirim: Genel olarak vakfiyelerin sonu, vâkıfın bedduasıyla biter. “Bu vakfımı kimler amacı dışında kullanırsa Allah’ın, meleklerin, peygamberlerin, tüm Müslümanların laneti onların üzerine olsun” şeklinde. Ben de hutbede buna atıfta bulundum. Sadece Ayasofya’yı değil tüm vakıf mallarını kastettim. Geçmişi değil, bundan sonrasını kastettim. “Uğramıştır” demedim, “Çiğnerse lanete uğrar” dedim.
Atatürk 82 sene önce vefat etti. Vefat eden insanlara dua edilir, beddua değil. Geçen geçmiştir, Allah Teala da “tilke ümmetün kad halet, lehâ mâ kesebet ve leküm mâ kesebtüm” (Onlar gelip geçen bir ümmettiler. Onların kazandıkları kendilerine, sizin kazandıklarınız sizedir. Siz onların yaptıklarından sorumlu değilsiniz) (Bakara 141) ayetiyle bizi uyarmaktadır. Biz geçmişe takılmadan geleceğe bakmalıyız. Kaldı ki Ayasofya’nın müzeye dönüştürülmesi hususunda Atatürk’ün dahlinin olup olmadığı da tarihçiler arasında tartışmalı bir konudur. Velhasıl bizim millet olarak vakıf mallarını koruma konusunda çok titiz olmamız gerekir. Bunu sağlamanın tek yolu kanunlarla korkutarak olmamalı. Farklı yollarla vicdanlar harekete geçirilmeli ve inanç ilkeleri de devreye sokulmalı.
Diyanet İşleri Başkanı olarak bunu Müslümanlara hatırlatmak benim görevim. Ben görevimi yapıyorum. Ama birileri benim görevim gereği hatırlattığım hususlar üzerinden bilerek ya da bilmeyerek tefrika çıkarıyor. Bizim inancımızda vâkıfın (vakfedenin) vasiyeti nass hükmündedir. Ona uymak gerekir. Bunu Müslümanlara Diyanet İşleri Başkanının camide, hutbede hatırlatması son derece normal bir davranıştır, polemik konusu yapmak iyi niyetli bir tavır değildir.”