Eğitim sistemi geriye gidiyor

Abone ol

DESAM Başkanı Gürkan Avcı eğitimde yaşanan gerilemeye dikkat çekti.

Demokrasi ve Eğitim Stratejik Araştırmalar Merkezi (DESAM) Başkanı Gürkan Avcı, atanmayı bekleyen öğretmen adaylarının konuğu oldu.

Atanamayan öğretmenler platformunun davetiyle Elit Otelde öğretmen adaylarıyla bir araya gelen Gürkan Avcı, öğretmen adaylarının sorularını da yanıtladığı konuşmasında şunları söyledi;

150 sene önceki milli eğitim bakanımız söylemişti; “Şu okullar olmasa, milli eğitimi ne güzel idare ederdim!” diye… Görülüyor ki hiç ders alan olmamış… Yine ders alan çıkmayacak gibi… O zaman hakikat bu; Milli Eğitim Bakanlığını kapatmak mı gerekiyor?

Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) ve YÖK pedagojik değil ideolojik davrandığı için birçok şeyi yanlış yaptı. Hızla gelişen/değişen dünyaya uyum sağlayamadı. Bir türlü milli ve kültürel özelliklerimizle evrensel çağdaş değerleri harmanlayarak özgün ve başarılı bir sistem inşa edemedi. Bunu gördük ve eleştirdik…

OKULLARDA GERÇEK ÖĞRENME YAPILAMIYOR!

MEB ve YÖK hükümetlerin ve onun imajının çıkarları doğrultusunda reforme edilip, modellenip durdu sürekli olarak. MEB ve YÖK’ün amacı insanlara adaletçi ve eşitlikçi olmayan sistem anarşisi içerisinde uslu bir şekilde yaşayıp, rejime sadık olmalarını sağlamak oldu.

Bırakın ilk, orta ve lise öğrenimini bugün üniversitelerimizde dahi gerçek öğrenmeyi yapamıyoruz. Öğretmen anlatıyor, öğrenciler dinliyor ve yazılı/sözlü sınav cevapları ve verilen talimatları ne kadar yerine getirdiği ile başarısı ölçülüyor. Hatırlama ve ezberleme üzerine kurulu derinliksiz, reaktif ve tecrübe etmekten uzak çağdışı bir eğitim modeli. Böylesi bir eğitim sisteminden geçmiş bireylerin küreselleşen dünyada başarılı olması ne kadar beklenebilir?

OKULLAR ÖĞRENCİLERİ KONTROL ALTINDA TUTMAK İÇİN Mİ VAR!

Okullarımız ve üniversitelerimiz öğrencileri gün boyunca kontrol altında tutmak, çoktan tedavülden kalkmış bilgi ve içerikleri demode yöntem ve kolaycı esaslar üzerinden şırınga etmek, bağımlı bir şekilde zamanlarını doldurmaları için varlar. Gerçek hayatta ise özerklik ve aktiflik başarı ve verimlilik için çok büyük önem arz ediyor. Oysa günümüzde neyi, ne zaman ve niçin yapacağının kontrolünü, plan ve organizasyonunu ekip ruhu içerisinde koordine edebilen, özerk hareket kabiliyeti yüksek bireyler yetiştirmektir esas olan.

Özerklik hele çağımızda ve özellikle okullarda verilmesi gereken en önemli kazanımdır. OECD üyeleri içinde en çok okula devamsızlığın yaşandığı ülke Türkiye. Çocuklarımız okulu sevmiyor ve çok isteksizler. Çünkü okuldayken mutlu ve özgür olamıyorlar.

TÜRK EĞİTİM SİSTEMİ YAPAY VE EZBERE DAYALI!

Dediğim gibi Türk eğitim sistemi büyük oranda yapay ve ezbere dayalı öğrenim üzerine kurulmuştur. Müfredatın dayattığı bilgi paketlerini ne kadar hatırladığını ve ezber gücünü ölçer. Oysa bilgi ve eğitim çok daha boyutlu ve yapaylıktan uzak bir gerçeklik ve bağ kurma, uyarlama kapasite becerisi ile ölçülmelidir.

O yüzden öğrencilerimiz okulu bitirdikten sonra hatta hemen sınavın ardından ezberledikleri bilgileri hemen unuturlar. Geride kalan yalnızca sınavda aldığı notun hatırasıdır.

Üniversitelerde de durum aynıdır. Yapay eğitim sistemleri yüzünden öğrencinin aldığı eğitimin kariyerine ve yaşamına sağlayacağı avantajlar çok azdır. Gerçek hayatın sınırlarını zihinsel yetenekleriyle aşması, karşısına çıkan engellere meydan okumak için ihtiyacı olan stratejiyi oluşturan düşünsel vizyon aparatları hep eksiktir ya da yoktur.

TÜRKİYE’DE EĞİTİM ADI ALTINDA ÇOCUKLARA İŞKENCE YAPILIYOR!

Türkiye’de iktidar değiştikçe müfredatta değişir, kitaplarda, tüm bürokrasi ve yöneticilerde değişir, ta ki okul müdürlerine kadar hemen her şey. Bir şey değişmez! Sorgulamadan ve itiraz etmeden vergisini ödeyen, zorunlu ideolojik eğitime öğrencisini gönderen ve emredildiğinde gözünü kırpmadan savaşa giden, ülkenin sıkıntılarını, borcunu, cefasını ve fedakarlığı sırtlanan fakir halk çocukları değişmez.

Türk eğitim sistemi hiçbir farklı görüşe yer vermediği gibi tahammül de göstermez; öğrenciyse okuldan atar veya kriminalizeye savurur, öğretmense sürgün eder yahut meslekten ihraç eder. Oysa demokratik, bilimsel, sivil ve halkçı eğitim sistemleri özgür, müreffeh, mutlu bir toplum yaratır. Kendi tabanını değil tüm halkı memnun etmeye çalışır.

Milli eğitimin en büyük handikaplarından birisi de bütün yumurtaları bir sepete koyan tek tipleştirici algoritmik dayatmasıdır. Vasat bir tek tipleşme yaratan eğitim sistemimiz her öğrenciye aynı bilgiyi, aynı zamanda ve aynı yollarla öğretmeye çalışır. Bu durum eğitim adı altında çocuklara yapılan bir işkencedir. Oysa her çocuk birbirinden farklı ilgilere, yetenek, beceri ve hedeflere sahiptir. Her çocuk farklı yollarla, farklı sürelerde ve farklı kaynakları farklı şekillerde kullanarak öğrenir. Verimli ve sağlıklı öğrenmek bu farklılıkları dikkate almakla mümkün olur.

Ama bizim okullarımız “Ben kimim? Hangi alanlarda iyiyim? Ne yapmam lazım? Ne istiyorum?” gibi en yaşamsal ve temel konularda dahi öğrencilere yardımcı olamaz. Bizim eğitim sistemimiz öğrencilerin farklılıklarını da dikkate almaz. Ardından farklı birçok öğrenciyi başarısız ve tembel diye etiketleyerek kenara iter.

OKULLARIMIZ MUTSUZ VE KAFASI KARIŞIK ÖĞRENCİLERLE DOLU!

Bu nedenlerle Türk eğitim sistemi insandan uzaktır ve farklılıklara saygısı da yoktur. Farklı ve değişik özelliklere sahip 30-40 öğrenciyi bir sınıfa doldurup hepsine aynı zamanda, aynı şeyleri ve aynı yöntemle adeta zulüm ederek öğretmeye çalışır. Bir taraftan da hepsini susmaya, uslu olmaya zorlayarak bir birleriyle etkileşim içine girmelerine, çocukluklarını/gençliklerini yaşamalarına ve kaynaşmalarına da izin vermez. Bizim okullarımız sıkılan, kafası karışan, geri veya geride olduğuna inanan, mutsuz, kompleksli, baskılanmış öğrencilerle doludur.

YENİ ÜNİVERSİTELER YERLİ VATANDAŞA HAYALLER SATMAK İÇİN AÇILIYOR!

Türk eğitim sistemi pragmatist bir zihniyete sahiptir. Seçimler yaklaşırken yarım milyonu aşkın atanamayan öğretmenlerden oy toplamak için öğretmen atama takvimini işletir. Ülkenin rezerv ve ihtiyaçlarını planlamaksızın hiç olmadık yerlerde üniversite, fakülte açarak yerli vatandaşlara hayaller satar. Lüzumsuz yere açtığı üniversite ve okullara liyakat, ehliyet ve hakkaniyeti gözetmeden torpillileri doldurarak hem kadrolaşır hem istihdam yaratır.

Dijital devrim ve teknolojik gelişmeler bugün bilgi ve eğitime ulaşmada, eğitim sistemlerinde kökten farklılıklara neden olmaya devam etmektedir. Fakat Türk eğitim sistemi bu yenilik ve değişimlere ayak uydurmak şöyle dursun, değişimi anlamakta dahi çok geri kalmıştır.

FATİH PROJESİ TÜRKİYE’NİN ZAMAN, PARA VE İNSAN KAYBETMESİNE NEDEN OLDU!

Yenidünyada eğitim ve bilgi mekân –sınır tanımadan değişip saniyeler içinde gerçekleşiyorken, bütün eğitim sistemlerinde alışılmışın çök ötesinde sıcak hareketlenmelere neden olurken Türk eğitim sistemi ülkeyi ve öğrencileri daha da geriye götürmekte, çağdaş dünyadan kopartan ilkel bir zihniyete bürünmektedir.

Örneğin 2010 yılında büyük hayaller, astronomik harcamalar, yatırımlarla ve eğitimde “Çağ açıp çağ kapatacak” iddiasıyla başlatılan ve 2014 yılında bitmesi gerekirken bugün yarısına dahi ulaşılamadan büyük şaibe ve skandallar eşliğinde çöpe atılan FATİH projesinin hazin sonu ne demek istediğimi açık seçik ortaya koymaktadır.

Kontrolü kaybetme, tek tipleştirememe, asimile edememe korkusuyla eğitimde şeffaflaşma, özgürleşme, teknolojik imkânları kullanma, dijitalleşme gibi trendleri es geçen Türk eğitim sistemi çağdaş yöntem ve teknikleri olabildiğince sınırlamaya çalışmaktadır. Türkiye’nin çağdaş eğitim sisteminden anladığı okullara projeksiyon makineleri, bilgisayar ve akıllı tahtalar koymaktan ve öğretmenler/veliler arasında whatsapp grupları kurmaktan ibarettir.

TÜRK EĞİTİM SİSTEMİ YENİ DÜNYAYI ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜ YAŞIYOR!

Oysa dijital teknoloji ve buna bağlı olarak sürekli gelişen, değişen eğitim yöntemleri ve online eğitim araçları Türk eğitim sistemini yetersiz hatta biçare bırakmaktadır. Türk eğitim sistemini yöneten ideolojik politikacılar ve liyakatsiz bürokratlar günümüz gençliğinin evirilme hızına ayak uyduramadığı gibi eğitimde dijital devrimi anlama ve kavramakta dahi öğrenme güçlüğü çekmektedir.

Çünkü bu zihniyet dijital çağın değerleri olan özgürlük, ayrımsız insan sevgisi, insan/yaşam neşesi, kendini ifade etme ve bağımsızlık gibi evrensel değerleri kavramaktan uzaktır. Bu evrensel değerler bizimkilere göre zararlı düşünceler ve tehlikeli fikirler demektir. Bağımlı, itaatkâr, sorgulamayan ve büyüklerimiz her şeyin en iyisini bilir diyen bir gençlik anlayışını arzulayan Türk eğitim sistemi işte bu çatışma, kan uyuşmazlığı ve sorunlar yumağının müsebbibi ve suçlusudur.

EĞİTİM SİSTEMİ TOPLUM MÜHENDİSLİĞİNİN EN ETKİN ARACI OLARAK KULLANILIYOR!

Türk eğitim sistemi toplum mühendisliğinin ve genç beyinleri yıkamanın en etkin aracı olarak kullanılmaktadır halen. Tarih, felsefe, din gibi yoruma açık dersler yanı sıra hemen tüm ders ve konuları, resmi ve özel tüm okullarda tek bir müfredatla, tek bir ders kitabıyla ve tek bir perspektifle öğretmeye çalışır. Bu yüzden de ilkel, korkak ve sevgisiz bir ruha sahiptir.

2019’un dünyasında dahi Türk milli eğitimi özgür düşüncenin ve aydınlanmanın en büyük düşmanı durumundadır. Milli eğitim iktidar için, politikacılar için hamaset, demogoji ve oy toplama aracıdır. Milli eğitim halktan gasp edilen vergiler ve paralarla halka karşı mevzii güçlendirmektir.

Bu yüzden tüm toplumun geleceğini mahveden Milli Eğitim Bakanlığını kapatma gerekliliği tek bir pencereden izah edilebilecek kadar basit bir mevzu olmasa gerek. Gerçekten milli eğitimi kaldırsak Türkiye daha yaşanılabilir ve daha mutlu bir ülkeye dönüşür mü? Hangi girişimler, organizasyonlar bu eğitim işini yapabilir?

EĞİTİM SİSTEMİMİZ ÖZGÜRLÜKLERE TAMAMEN KAPALI!

Aksi takdirde özgürlükleri denetim uğruna kısıtlayan, bağımsızlığa tahammül göstermeyen, adaletsizlikçi sınavlarla eğitimde çeşitli limitasyonlar koyan, farklı ve özgün müfredatları yasaklayan, farklı ekolleri temsil eden okullara müsaade etmeyen, öğrencilerin istedikleri okulların istedikleri bölümlerine girmesine izin vermeyen, gençlerin nitelikli okul ve üniversitelere girip otantik ve sofistike eğitimler almalarına engel olan, herkese ezberci ve merkezi planlamacı eğitimi dayatan, tek düze olmayan otantisitesi yüksek ve özgürlük tanıyan eğitim sistemlerine tamamen kapalı, bakanlıktan medet ummadan kendi çözümlerini üretmeye çalışan okul yönetimlerine tahammül göstermeyen bir eğitim sistemi ile daha ne kadar gidebiliriz ki?

Kar durdu: Bolu Dağı trafiğe açıldı Güncel Hareket halindeki trene dağdan kopan kaya çarptı Güncel Özel halk otobüsünde 'taciz' kavgası Güncel Ankara Barosu'ndan Şişli Emniyet Müdürlüğü hakkında suç duyurusu Güncel