Elif Atalay'ın kaleminden Pakrat Estukyan'ın hikayesi: Fesi Düşürmeden
Agos gazetesinin Ermenice sayfalar editörü İstanbullu Pakrat Estukyan'ın hayatı, gazeteci Elif Atalay kaleminden anlatıldı. İletişim yayınlarından çıkan Fesi Düşürmeden kitabında 19 Ocak tarihi Estukyan'ın hayatındaki kırılma noktasını ifade ediyor.
Gazeteci Elif Atalay’ın Agos’un Ermenice sayfaları editörü Pakrat Estukyan ile yaptığı nehir söyleşi kitabı ‘Fesi Düşürmeden’, İletişim Yayınları’ndan çıktı. Kitap, Estukyan’ın ailesinin Anadolu’da başlayan zorlu yaşam mücadelesinde ayakta kalıp İstanbul’a gelişini; kendisinin Rumelihisarı’nda başlayan çocukluk dönemini, sol siyasi hareket içerisinde yer aldığı yılları, Sayat Nova Korosu’nu ve Agos’ta devam eden yazı hayatını ele alıyor.
Agos gazetesi'nde İşhan Erdinç, Atalay ve Estukyan ile kitap üzerine bir söyleşi yaptı.
Agos'ta yer alan söyleşini bir kısmı şöyle:
Estukyan’ın ailesini ve hayatını anlatırken ‘nasıl baş edilebilir bu durumlarla’ duygusunu yaşamışsınız. Pakrat abinin ailesi Anadolu’dan İstanbul’a zorlu şartlarda göç etmiş. Pakrat Estukyan’ın anlattıklarını dinleyince ve kitaba dökmeye başladığınızda Türkiye’deki Ermenilerin tarihine dair nasıl bir kanı oluştu sizde?
ELİF ATALAY- Şimdi her insanın olayları karşılama şekli, direnci, algılaması farklı. Her insan bir tarih, bu yüzden mikro tarih çok önemli. İnsanı ete kemiğe büründürüyorsunuz. Onun duygusu, yaşadığı, hissettiği, nasıl devam ettiği ya da nasıl kesintiye uğradığı. Bunlar tarihte çok yazmıyor. Bir insan üzerinden iz sürerseniz, ki bu kitap bunun için önemli, sizi etkilememesi mümkün değil. Bu hikayeler böyle, ete kemiğe bürünmüş, gerçek bir anlatı. Sözlü tarih, mikro tarih araştırmalarının kıymeti burada. Hangi motivasyonla ayakta kaldı, nasıl mücadele etti? Bu, bir sonraki nesiller için de çok önemli. Vazgeçmemek, direnmek! Bu ülkede kalmaya direnmek, hayata tutunmak. Hayata yeniden başlama hikayesi aslında. Bu, insan olmanın çok onurlu ve kuvvetli bir hali. Onu görmek lazım.
Bu kitap sizce empati duygusunu geliştirmeye aracı olur mu?
E.A- Türkiye’de toplumların bu kadar ayrışmasının nedeni de mekânsal olarak da farklılaşmaları. Hepimizin derdi iletişimlerimizin çok kopması, kimsenin birbirine denk gelmemesi. Benim sözlü tarih çıktılarımdan birisi ritüellerin ortadan kalkması. Küçüksu ya da Göksu’da Paskalya panayırı yapılırken herkes bir arada olurmuş. Rahmetli Peder Dosideos anlatmıştı. Onun küçüklüğü orada geçmiş. Görünürlük ortadan kalktı. Kimse kimsenin ne yaptığını bilmiyor, her şey çok kapalı mekanlar arasında kaldı.
Pakrat Estukyan’ın sizi en çok etkileyen hikayesi hangisiydi?
E.A- İlk olarak ailenin hikayesi çok etkileyici. Pakrat abinin hayatına tevazuyla devam etmesi, hayatı olduğu gibi kabul etmesi; gazeteci, Ermeni, Türkiyeli kimlikleriyle mücadele etmesi, siyasi mücadelesi ve geçmişte yaşadığı o kadar şeye rağmen vazgeçmemesi. Bunu zaten Pakrat abide görüyorsunuz. Herkesin anlatacağı bir hikayesi var, önemli olan bunu ortaya çıkarabilmek. 19 Ocak hem benim hem de Pakrat abinin çok etkilendiği bir an. O büyük bir kırılma. Orada ara vermek zorunda kaldık. Kayıp, insanın hayatında farklı şeylere yol açıyor. Bazen hayat görüşünüz değişiyor, size çok büyük dersler veriyor. Bazen sizi hırslandırıyor ve farklı bir olgunluğa dönüşüyor.
‘Fesi Düşürmeden’ Pakrat Estukyan’ın yaşantısını tek başına ifade ediyor mu?
E.A- Tabii ediyor. Benim o çok önem verdiğim ayakta kalma, direnç göstermeyi ifade ediyor hem de maddi anlamda çok hırsı olmadan yaşamına devam etmesi. Fesi düşürmeden, bugüne kadar gelmenin ifadesi. Pakrat abinin bir aile büyüğünün sözü kitaba başlığını verdi: Gözün çok yükseklerde olmasın, başındaki fesi düşürme.
söyleşinin devamı için tıklayınız