Emin Çölaşan: Bari bir an önce Sayıştayı da kapatın, yolsuzluklar tümüyle serbest olsun!
Sözcü yazarı Emin Çölaşan, AKP iktidarında Hesap Uzmanları Kurulu ile Maliye Teftiş Kurulu'nun kapatılmasının ardından Sayıştay'ın ortaya çıkardığı yolsuzluk ve usulsüzlüklerin yargıya taşınmamasını eleştirdi.
Sözcü yazarı Emin Çölaşan, AKP iktidarında Hesap Uzmanları Kurulu ile Maliye Teftiş Kurulu'nun kapatılmasının ardından Sayıştay'ın ortaya çıkardığı yolsuzluk ve usulsüzlüklerin yargıya taşınmamasını eleştirdi.
Çölaşan'ın bugün kaleme aldığı "Türkiye soyulurken…" başlıklı köşe yazısı şöyle:
Sevgili okurlarım, bu topraklarda çoğu insan devletin ve halkın parasının, devletin kaynaklarının sonsuz olduğunu varsayar ve yedikçe yer!..
Ve devleti yönetenlerin de göz yummasıyla cepler doldurulur.
Bu anlayış Osmanlı'dan beri hiç değişmemiştir, aynıdır.
Osmanlı'nın son dönemine kadar vezirlerin, valilerin, paşaların, vergi memurlarının ve yönetimde sözü geçenlerin pek çoğu yedikçe yemiştir.
Bunların marifetleri ve servetleri belgelere yansımış kitaplara ve fıkralara konu olmuştur.
★★★
Rüşvetçi sivil paşa valinin biri vilayeti yıllarca yönetmiş, aldığı rüşvetlerin haddi hesabı yokmuş.
Günün birinde halk isyan etmiş, işin cılkı çıkınca vali görevden alınmış. Ahali, “Bundan sonra gelecek olana inşallah ders olur da rüşvet yemez” diye sevinmeye başlayınca yörenin bilge adamı olan ak sakallı ihtiyar uyarmak zorunda kalmış:
“Evladım, bu hırsız vali gidiyor diye sevinmeyin. O, yıllardan beri küpünü iyice doldurmuştu. Yeni gelecek olan ise boş olan küpünü doldurmaya sıfırdan başlayacak, kabak yine sizin başınıza patlayacak!”
★★★
O küplerin dolması kolay değildi!
Sonra aradan yıllar geçti, rüşvetçiler yeni yöntemler buldu.
Küp doldurmanın yerini banka hesapları, yurt dışı dümenleri, dümenle ucuza satın alınan taşınmazlar, imar vurgunları, rüşvetler ve bir sürü sahtekârlıklar aldı.
Ancak devletin bu gibi soygunlara çare bulması gerekiyordu.
Cumhuriyet döneminde yolsuzluk, vurgun, rüşvet ve hırsızlıkla mücadele için uzman ekipler, özel kurullar oluşturuldu.
Bu konuda ciddi adımlar atıldı, Sayıştay'la birlikte bakanlıklarda teftiş kurulları kuruldu.
★★★
Sonraki yıllarda Türkiye'de devletin parasal çıkarlarını korumak amacıyla iki önemli yapı oluşturuldu:
-Hesap Uzmanları Kurulu.
-Ve Maliye Teftiş Kurulu.
Bu iki kurulun da uzman sayısı kısıtlı idi. Birçok ciddi sınavlardan, yazılı ve sözlü elemelerden geçen (çok basitçe anlatıyorum) hesap uzmanlarının en önemli görevi vergi kaçıranları inceleyip denetlemekti.
Maliye Teftiş Kurulu ise tam yetkili maliye müfettişlerinden oluşurdu. Devletin istisnasız her kurum ve makamı, yolsuzlukların üzerine gidebilsinler diye onlara istedikleri her bilgi ve belgeyi vermekle yükümlü idi.
Dosyalar, harcamalar ve her şey didik didik edilir, sorumlu olan kamu görevlileri hakkında savcılıklar harekete geçirilirdi.
Bu işlerin şakası yoktu.
Rüşvet, yolsuzluk, hırsızlık ve israf ancak bu yolla, ciddi denetimler yapılarak önlenebilirdi.
Önemli olan “Devlet malı deniz yemeyen domuz” anlayışını törpüleyip en alt düzeye indirmekti.
★★★
Aradan yıllar geçti… Ve günün birinde Türkiye'de AKP isimli bir parti iktidar olmayı başardı.
Bu iktidar günün birinde, durup dururken bir kararname yayınlandı. Temmuz 2011 tarihli kararnamenin özü şöyle idi:
“Hesap Uzmanları Kurulu ile Maliye Teftiş Kurulu kapatılmıştır!”
Neden, niçin?
Acaba içlerinden bazıları kirli işlere mi bulaşmıştı?
Birilerini koruyup kollamışlar mıydı?
Bazı yolsuzlukları görmezden gelip devleti zarara mı uğratmışlardı?
Bilgileri yetersiz miydi?
Bazı yanlış işler mi yapmışlardı?
★★★
Hayır…
Her iki saygın kurul tarafından ortaya çıkarılan yolsuzluklar AKP iktidarını rahatsız ediyordu. İktidarı bu açıdan rahat ettirmek gerekiyordu!
Tek neden bu idi.
★★★
Sevgili okurlarım, yandaş olmayan gazetelerde her gün okuyor, yandaş olmayan televizyon kanallarında her gün dinliyoruz…
“Yayınlanan Sayıştay raporuna göre…”
Sayıştay raporları birbiri ardına ortaya çıkıyor, devleti batıranların, devleti ve milleti sömürenlerin “Marifetlerini (!)” bu sayede hep birlikte öğreniyoruz.
Sayıştay anayasal bir kurum. (Madde 160.) Çeşitli sınavlardan adım adım geçerek yükselmiş uzman denetçileri, üyeleri, daire başkanları var.
Belediyeler dahil bütün kamu kurum ve kuruluşlarının hesaplarını “Meclis adına” inceleyip denetlemekle yükümlü.
★★★
Üstelik açıklanan raporlar gizli falan değil, herkese açık. Okudukça görüyoruz…
Nice pislikler, hırsızlıklar, yolsuzluklar, israf, lüks harcamalar belgeleriyle ortaya çıkıyor.
Peki sonra ne oluyor? Meclis'e gönderilen bu raporlar ne yapılıyor?
Hemen söyleyeyim…
Raflara, tozlu arşivlere kaldırılıyor!..
Çünkü o raporları işleme koyup yargıya taşımak iktidarın işine gelmiyor.
Osmanlı'dan bu yana yüz yıllardır geçerli olan “Devlet malı deniz yemeyen domuz” atasözümüzün hikmeti işte böylece kanıtlanmış oluyor!
Daha da Türkçesini söylemek gerekirse soygunlar, vurgunlar ve hırsızlıklarda her şey “Yapanın yanına kâr kalıyor.”
★★★
Hesap soran olmayınca hesaba çekilen de yok!
En büyük pisliklerin, ihale yolsuzluklarının, her çeşit israfın ucu bırakılmış, yiyen yiyor, önüne gelen götürüyor.
Soruşturma açalım, işi yargıya havale edelim anlayışı asla yok.
Zaten Hesap Uzmanları Kurulu kapatıldı. Maliye Teftiş Kurulu ve çoğu bakanlığın teftiş kurulları da kapatıldı ki hırsızlar meydanı boş bulup at koştursun.
★★★
Şimdi geriye sadece Sayıştay kaldı…
Bir sürü rezilliği ortaya çıkarıyor ama umursayan yok!
Bari bir an önce Sayıştay'ı da kapatın, şu yükten kurtulun be kardeşim!
Bu efendilerin, bizi soyanların vurgunları, yolsuzlukları tümüyle serbest olsun!
Ya da o raporları hazırlayan, altına imzasını koyan Sayıştay mensuplarını kılıfına uydurup sahte evrak düzenleme ve iftira atma suçlarından yargılatın!..
★★★
Gerçi bu kadar pisliğe su dayanmaz ama sanırım Sayıştay'ın da suyu yavaş yavaş ısınmaya başladı.
Anayasal bir kurum olduğu için kapatmak biraz zordur da tek imzalı bir cumhurbaşkanı kararnamesiyle yetkilerini tırpanlamak, yazılan raporları “Gizlilik” kapsamına alıp yayın yasağı getirivermek beş dakikalık iştir.
Bu da olursa şaşırmayın!